Öyle ya, içinde bulunduğumuz günlerde, yakın zaman içerisinde yazılı ve dijital medyadan okuyup öğrendik. Öyle ki, ilk okuduğumuz da ekseriyetle “yok canım, olur mu öyle saçma şey” diye düşünmüş, afallayarak şaşkınlık içine düşmüşüzdür. Haber; Tayland’da 74 yaşındaki tarikat lideri Tawee Nanlan müritleri ile ormanda bir tören gerçekleştirmiş, tören sonrası güvenlik güçlerinin olaya müdahil olması ve araştırmaları sonucu belirlenen tarikat liderinin dışkısını yiyip idrarını içen 11 tarikat üyesinin öldüğü tespit edilmiş. Zor değil, dijital ortamda rahatlıkla yaşanan olayla ilgili tüm içerik ve ayrıntılara ulaşabilirsiniz. Olay, yaşananlar öylesi iğrenç ve insanlık dışı ki yazımda çok yer almasın isterim. Bizim meselemiz, düşünmemiz gereken, ülkemde henüz bu içerikte bir kepazelik yaşanmamış olması ve sevinç duymamız mı? Aksine, milyonlarca insanımızın gavs, şeyh, kanaat önderi gibi etiketlerle çokça türlü etik dışılıklara sebep olmaları taraftar, mürit bulabilmeleri mi?

Bir kişi çıkıyor ortaya, elbette ne anlatırsa anlatsın nasıl davranırsa davransın kendi içinde, kendi özünde akıllı. Bu akıllı kişi halkın zaaflarını ve cehaletini görüp, kurnazca ve çağa uygun hamlelerle kendisine bağlanmaları için, modern kölelik yapmaları için çokça yalan ve uyarlamalara başvurarak çıkıyor yola. Bir tarikatın kurulması üyelerinin çoğalması ve faaliyet göstermesi, laik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin yasa ve kanunları arasında var mıdır, elbette yoktur.  Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması”, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile hayata geçmiştir. Üzücü olan, kabul edilemez olan, Türkiye cumhuriyeti laik bir hukuk devleti olsa da siyasi partilerimizin çoğunluğu oy kaygısı ile seçmen kaybı endişesi ile tarikatlara sıcak bakmışlar hatta bazı partiler destek verip kaynak dahi aktarmışlardır.

Tarikatlar ne yapar? Tüm örgüt yapılanmaları gibi tarikatlarda da bir başkan yani gavs, tarikat lideri ve yardımcıları yani yöneticileri olur. Herhangi bir tarikat içinde olmadığımdan okuyup izlediklerimden, dinleyip algıladıklarımdan yola çıkarak söyleyebilirim ki, çalışma şekilleri ibadet etmenin farklı versiyonları kendilerine has geliştirdikleri ibadetlerin yapılış varyantları. Faaliyetleri ve mürit sayıları ile ortak tavır gösterme, ortak karar verme hallerinde ise tarikat liderine, gavsına bağlı olduklarından sürü psikolojisinde yaşarlar. Ülkemizde de Dünyanın diğer coğrafyaları, ülkelerinde de inanç başta olmak üzere farklı tez ve eğilimlerle ortak hareket edebilen topluluklar vardır ki tarikat diye adlandırılır. Tarikat lideri ya da yanında olanların dışkılarını yiyip sidikleri içilmese de ekseriyetle yapıları, yapılanmaları, üyeler yani müritler para ve somut varlıklarını parça parça veya toptan lidere sunarlar. Tarikat üyesi, müridi, tarikata dâhil olmak istediği anda dahi varlıksız ve perişan halde ise tarikata ekseriyetle alınmazlar. Yoksul ve sıradan bir kişi tarikata alınıyorsa mutlak emeğinden biat edişinden kayıtsız şartsız itaatkâr oluşundan faydalanmak üzere kabul edilirler.

Aklın, bilimin, sanat ve kültürün öncelikli olmadığı, üretimin ve paylaşımcılığın yer almadığı, her bireyin sağlıklı, eğitim ve öğretim alarak özgür, adalet içinde yaşayacağı müreffeh bir yaşam ideali olmayan her toplum, halk, millet, tarikat ve benzeri yasa ve ahlaki bir getirisi olmayan yapılanmalara açıktırlar. Tarikatlar, zaviyeler, belli belirsiz bu saçma örgütlenmeler asırlar boyunca yıkım olmuşlar, yıkıma sebebiyet sağlamışlardır. Sorun günümüz sorunu değildir, kurtuluş mücadelesi esnasında da “Cemaat ve tarikatlar, Haçlıların Anadolu'da kurdukları ileri karakollarıdır” diyen, yaşayarak hainlik ve ihanetlerini görüp söyleyen Mareşal Fevzi Çakmak’dır.

Mir Murat Demir