2. Mahmut Osmanlı Padişahıdır. Arap yarım adası Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer almaktadır. Abdullah bin Suud Arap Yarım adasında VAHABİLİĞİ benimseyen SUUD KABİLESİ'nin kabile reisidir.

Vahhabilik, 1703'te Necd bölgesindeki Uyeyne köyünde doğan Abdulvahhab'ın, Selefi akımının kurucusu kabul edilen İbni Teymiyye'nin görüşlerinden etkilenen dini doktrinine dayanıyor. Hazreti Muhammed'in dönemindeki hayat tarzına dönülmesini savunan Vahhabilik, gittikçe yaygınlaşmıştı.

Vahabiler her türlü mezar taşı ve türbeye karşı çıkıyordu O nedenlede bölgedeki tüm mezar taşlarını ve türbeleri yakıp yıkmaya başladılar Amaçları siyasallaşan Vahabilik sistemine uygun bir İslam devleti kurmaktı Her türlü yeniliğe ve mezarlara karşı olan Vahhabiler, bulundukları yerlerde mezar ve türbeleri yıkmaya başlayınca bu öğretilerin yayıcısı Abdulvahhab da çeşitli sürgünlere tabi tutuldu. Ancak Suud Kabilesinin lideri Muhammed bin Suud'dan himaye gördü. 1744'te Der'iye sözleşmesi ile mutabakat altına alınan bu gelişmeyle birlikte Suud Kabilesinin meşrulaştırıcı ideolojisi haline geldi. 

Ancak mezarlara yapılan saldırılar yakıp yıkmalar ve yağmalamalar öyle bir hal almıştı ki 1802'de Kerbela törenlerine katılan Şiileri kılıçtan geçirirler ve Hz. Hüseyin'in türbesini yağmalarlar. Ardından da Taif, Mekke ve Medine'yi ele geçirirler. Mekke Şerifi Galip kısa bir süre sonra Mekke’yi geri alınca Suud şeyhi Abdülaziz Necd'e geri döner. Burada da Kerbela'nın intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürülür. Yerine geçen oğlu Abdülaziz 1805'te yeniden Hicaz'a girer, Medine'yi ele geçirir ve Vahhabiliği kabul etmeyenleri ölümle tehdit eder, şehirdeki türbe ve mazarları yakar. Vahhabiler, Hz. Muhammed'in türbesini de yağmalar. Bir yıl sonra da Mekke'yi ele geçirirler ve Mekke Emiri Şeyh Galip yönetimlerini tanır. 

Mısır Valisi olan İbrahim Paşa, Vahhabilerin başkenti Der’iye’yi kuşatır ve Nisan 1818’de ele geçirir. Abdullah bin Suud yakalanır. Önce Mısır’a oradan da gönderildiği 1820 yılının Şubat ayının ikinci haftasında İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda Sultan Mahmud’un huzurunda Bostancıbaşı Halil Ağa’nın kılıcıyla kesilir. İdam başkentte sevinçle karşılanır. Abdullah bin Suud'un İstanbul sokaklarında boynunda zincirle gezdirildikten sonra başı kesilerek idam edilmiştir. kesilen başı TOPKAPI sarayının surlarında ibreti alem için teşhir edilip sergilenmiştir

Abdullah bin Suud'un beraberinde yakalanan Vahhabi alimlerinden bir kısmı da idam edilir ve bunlar arasında Abdulvahhab’ın torunu Der’iye kadısı Süleyman bin Abdullah da vardır. "Arap İsyanı" yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından biridir. "Arap ihaneti" olarak tarihimizde yerini almıştır.

Anımsayın Sayın Cumhurbaşkanımız bir süre önce Lozan’a ‘hezimet’ derken daha sonrada ‘Tarih anlatıyoruz. Ders alın…’ demişti…Tarih tekerrürden ibarettir... Sanırım Cumhurbaşkanımız bunu görmüş olmalılar...

Mekke Şerifi Hüseyin’in bu ‘Arap İsyanı’nı, 16 Mayıs 1916’da İngiltere ve Fransa arasında gizlice imzalanan ve Osmanlı’nın Ortadoğu’daki topraklarını paylaşan Sykes-Picot Antlaşmasından 25 gün kadar sonra patlatması dikkat çekicidir…ve ne kadar acıdır ki  Osmanlı yönetimi ve dünya bu gizli anlaşmayı ancak 1917 Sovyet Devriminden sonra LENİN’in açıklaması ile öğrenecektir…

Mekke’de Osmanlı’yı arkadan hançerleyen bu isyana rağmen, Medine kenti ve peygamberin mezarı başında Fahrettin Paşa’nın bulunduğu Türk askerleri tarafından kahramanca savunulmuştur… Bu destansı savunma 30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması sonrasına kadar sürdü… Araplar Filistinde İngilizlerle işbirliği içinde kalleşçe vatan savunmasındaki Türk askerlerini sırtından vurarak katlettiler

Bu arada Mekke Şerifi Hüseyin İngilizlere dayanarak Haşimi Sülalesi adına Hicaz Kralı olurken, genç oğlu Faysal Irak kralı, ortanca oğlu Abdullah Ürdün Emiri ilan edildiler…Şerif Hüseyin 1924’te Türkiye Cumhuriyeti halifeliği kaldırınca bu kez kendisini halife ilan ettiPeygamber soyundan gelmesini de buna dayanak yaptı… 

Bakınız Ünlü yazarımız Halit RIFKI ATAY Araplara hitafen ne yazmış; ‘’Yarın, öbür gün Arap çeteleri ile sarılacaksınız. Peygamberin torunları Ravza’nın yeşil kubbesine kurşun atacaklar. İstanbul elden gidiyormuş gibi telaşlanarak, size Anadolu’nun bağrından Türk yavruları göndereceğiz. Siz, Peygamberin torunlarının ateş ve açlık çemberi içinde, bir hurma kurusu bulamayıp deriniz iskeletinize yapışık ölürken, Anadolu çocukları iskorpitten çürüyüp düşen ağızlarının içinde kavrulmuş çekirge çiğnemeye çalışarak, Fatma’nın, Ebubekir’in, Ömer’in ve Muhammed’in sandukalarını savunacaklar… Şaka değil, İslam emperyalizmi yapıyoruz. ‘’

Kral Selman ya da tam adıyla Selman bin Abdülaziz el-Suud, Suudi Arabistan'ın 7. Kralıdır. Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kendisine törenle devlet nişanı verilmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Fahreddin Paşa'ya olmadık kirli iftiralar atmıştır. Tabi ki Devlet ricalimizce de cevabi karşılığını almıştır. Bu da aziz milletimize şunu gösteriyor olmalı Araplar güvenilir bir millet değil ve tarih tekerrürden ibarettir... asla unutulumamalıdır ki TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR.