Yakın zaman evvel Türkiye’den Yavru vatan Kıbrıs’a çekilen su boru hattı konusunda sayın Profesör Dr. Ata Atun , Önce/Vatan gazetesinde dört bölümden oluşan “Kıbrıs’ta su” konulu bilgileri paylaşmıştır. Mühendislik kariyeriyle ele aldığı konuyu ilmi ve ekonomik verilerle harmanlayarak sunuşundan çok istifade ettiğimi belirtmeliyim.

Ben de sizlere; su kaynaklarının ve o kaynakları bünyesinde bulunduran arazinin siyasi ve askeri planlamaya destek olacak jeostratejik yapısını değerlendirmeye çalışacağım..

1-Su Kaynakları ve Havzaların önemi

Bu gün dünyanın göz diktiği Dicle- Fırat havzası ( Mezopotamya), ilk uygarlıkların da ev sahipliğini yapmıştır. Anılan bölge zengin yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarına sahiptir. Verimi tartışılmaz olan bölgeye çok yakın oluşumuz , ülkemizi, ele geçirmeye çalışanlara cazip bir hedef haline dönüştürmüştür..

20 YY savaşlarının büyük bir bölümünün PETROL kaynağına hakimiyetten doğduğu tarihi bir tespittir. İçinde yaşadığımız yüzyılda ise Siyasi ve Ekonomik sorunların başını su kaynaklarının oluşturacağını söylemek yanlış olmaz. Buda demektir ki, ileriki yılların savaşları ‘Su Zengini Olmak- Suya hakim olmak ’ ihtirasından çıkacaktır.

Ayrıca dünyada nüfusun artışı , suya olan ihtiyacı daha bir ön plana çıkarmıştır. Canlıların onsuz yaşamayacağı ve ekonominin can damarıdır aynı zamanda SU!.. Bunu fark eden doyumsuz yayılmacılar suyu elde etmeyi kan emmeye kadar vardıracaklardır.. Bu uğurda neler mi yapabilirler? Psikolojik ve ateşli silahların tetikçisi , mermisi , ateşi , barutu olacak kadar ileriye götürebilirler işi!..

İleriyi görmesi ve ilginç analizleriyle tanınan Amerika eski dış işleri bakanı Henry Kissinger, “devletlerin kontrolü için Petrolün, halkların kontrolü için ise Suyun kontrolü yeterlidir, ” diyerek doyumsuzların hedeflerini 1970’li yıllarda ortaya koymuştur...

2-Su zengini olmak üzerine verilen mücadeleler!

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz acaba su zengini midir? Ne yazık ki bu sorunun cevabı KOCAMAN bir HAYIRDIR! Ülkelerin su zengini olabilmesi için, kişi başı tüketmesi gereken su miktarı yılda 10.000 m3 olarak hesaplanmıştır. Nüfusun artışı , suya olan ihtiyacı da elzem kılacağından , yapılan basit bir hesapla neden su zengini olmadığımız görülecektir. Birkaç yıl evveline kadar elde edilmiş verilere göre , ülkemizin bir yılda elde ettiği su geliri 190 milyar m3 civarındaydı. Bu miktarı ülke nüfusuna böldüğümüzde ( 75 milyon) yılda kişi başına düşen su miktarının 2.500 m3 olduğu görülür. Bu değerler , Amerika ve Avrupa gibi su zengini ülkelerde kişi başına düşen su miktarının çok çok altındadır.. Türkiye’nin nüfusu 100 milyon olduğunda dehşet verici rakamı açıklamaya elim varmıyor.. Birkaç ülkenin değerlendirmesini yaparak , dünyanın neden bu kaynağa hücum ettiğini , ülkemizin de bu rakamla neden Su Fakiri olduğunu görebiliriz diye değerlendiriyorum.

Bazı ülkelerin Yılda kişi başı tükettiği su miktarları :

Suriye: 1200 m3 , su fakiri

Irak 2000 m3, su fakiri

Asya: 3000m3 Bu coğrafyada Rusya , Çin ve Hindistan su zenginidir

Afrika: 7000m3- Bu kıtada Nil nehrinden beslenen Mısır su zenginidir.

Amerika 23000 m3 (kuzeyde ABD ve Kanada, Güneyde ise Brezilya su zengini konumunda)

İsrail’de ise birkaç yıl evvelki verilere göre bu miktar kişi başı 180m3’idi. ..Peki İsrail, su fakirliğinden, su zenginliğine geçiş için neler yapmıştır ve neler yapmayı göze alacaktır? Bu soruları açıklığa kavuşturduğumuzda , Ortadoğu ve kuzey Afrika ülkelerinin kanıyla sulanan dehşet verici bir Mezopotamya Havzasıyla karşı karşıya karşılaşırız.

Unutan bir toplum olduğumuzdan İsrail yayılmacılığı ile yaklaşan tehlikeyi bir kez daha sizlerle paylaşmanın faydaları vardır..Orta doğuda su savaşları, İsrail’in Golan bölgesindeki nehirlerin kaynaklarını 1967 yılında ele geçirmesiyle başlamıştır.

AB ise, Türkiye’de bulunan Fırat ve Dicle Havzasındaki barajların, sulama kanallarının ve sulama planlarının uluslar arası yönetime devredilmesini istemektedir.. Ayrıca bu verimli bölgede sahneyi kimseye bırakmaya niyeti olmayan İsrail ile de Türkiye’nin işbirliği yapmasını şart koşmaktadır..Buda coğrafi konumu itibarıyla Dicle ve Fırat nehirlerinden istifade edemeyen İsrail’in, Mezopotamya havzasına hakim olabilmek için yanıp tutuştuğunu gösterir..

Yukarıdaki değerlere dikkat edildiğinde su sıkıntısını en çok yaşayan ülkelerin , geri bırakılmış Ortadoğu ve kuzey Afrika ülkeleri olduğu da ayrı bir tarihi gerçektir.. Bu coğrafyaya yakın olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da konuşlu Su Fakiri! Ülkelerin su zengini olma hevesleri kursaklarında bırakılırken , bir de buna anılan bölgede Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP) ile Yahudi Kürt devletinin kurulacağını eklerseniz , bu coğrafyada oynanan tehlikeli oyunlara yakinen şahit olursunuz..


DEVAM EDECEKTİR..