Röportaj: Nedret HOTUN

‘Türk Fotoğraf Tarihine İz Bırakanlar ’serüvenimde tanıştığım, sohbet ettiğim, sizlerle yaşamlarını paylaştığım hocalarımdan İzzet Keribar bu haftaki konuğum. Her biri o kadar değerli ki.  İzzet Bey tam bir İstanbul beyefendisi, insan ve doğa sever, kültür insanı, koleksiyoner, fotoğrafın ekselansı.  Sevgili İzzet Keribar’ın sanat yolculuğunu sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyorum. 

- İzzet Bey merhaba; ‘Evrenin bütününe karşı beslediğiniz hümanist duygularınız, kültürünüz ve barışçı kişiliğiniz ile İzzet Keribar’ı yalnızca fotoğrafçı olarak değerlendirmek biraz eksik kalır’ Sizin için ‘fotoğrafın ekselansı’ diyorlar. Hikayenizi paylaşır mısınız?

Öncelikle bu röportaj için Önce Vatan’a ve size  çok teşekkür ediyorum.
Öyle demelerinin nedeni bence 1988 yılında Uluslararası Fotoğraf Federasyonundan kazandığım “ Ekselans “ ünvanından kaynaklanıyor , bu terim  özgeçmişimde yer aldığından belki zamanla bana da yakıştırmış olabilirler.

- Fotoğraf serüveniniz nasıl başladı İzzet Bey?

Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan” Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan”

Genç yaşımda ağabeyim’den aldığım eğitimle başladı diyebilirim. 16 yaşımda Lise’de iken 35 mm fotograf makinem vardı,  17 yaşımda da Leica’m oldu... Her hafta sonu fotoğrafa çıkardım.  Hem İstanbul’u keşfettim, hem de fotoğraf çekmeyi. 1952/53/54 yıllarında çektiğim  eski Istanbul’un siyah beyaz fotoğrafları arşivimde duruyor.  (Bunlar 3 yıl önce İstanbul Valiliğinin sponsorluğunda bir kitaba dönüştü,)

Ardından askerliğimi yapmak üzere Kore’ye gönüllü olarak yazıldım,  oradayken de kapsamlı yeni bir fotoğraf koleksyonu oluşturabildim.

- Sahip olduğunuz Türkiye ve Dünya fotoğrafları ülkemizin en değerli arşivlerinden sayılıyor. Belleklerimizde unutulmaz izler bırakan fotoğraflarınızın sırrı nedir?

“Fotograf” ın bana göre  ne olması gerektiğini tarif ettiğim zaman, iki önemli kritere yer veriyorum: Birincisi altında imza olmadan dahi tarzından size ait olduğunun anlaşılması, ikincisi ise yıllar sonra artık ikonik olması,  başka deyimle insanların hafızalarında yer alması. Öyle sanıyorum ki her iki kriteri bulunduran birçok fotoğrafım bulunuyor..
 
- Askerliğinizi yaparken çektiğiniz Kore fotoğrafları, fotoğrafa başlangıcınıza neden olmuş. Sizce bu fotoğrafların önemi neydi?

Yukarıda anlattığım gibi fotografa Kore’den 3 -4 sene önce İstanbul sokaklarında başladım.  Kore’ye vardığımda  daha iyi fotoğraf oluşturmanın sırlarına az çok vakıftım.. ,Işığı tanımakta, portre çekimi yapmakta ve doğru kadraj oluşturmakta  biraz tecrübeliydim:. Tercüman olarak gittiğim askerlik serüvenime bir de fotografçılığım eklendi, 7ci Tugay’ın Foto filim Subayı oldum, ve orada bir laboratuar kurdum. Hem Ordu’ya hem de kendime fotograf çekiyordum. Civar köylerde ve Seoul’de çektiğim savaş sonrası fotograflarım 65 yıl sonra  çok değerli oldu. 4 yıl süren bir savaş sonrası perişan olan bir ülkenin arşiv fotograflarına sahibim.  ( Hem Renkli Kodachrome Dia hem de Siyah-Beyaz olarak )  Belki bu arşiv fotoğraflarım  yılın sonunda Kore’de bir sergiye dönüşecek, şu an Kore yetkilileriyle ve Seoul Yunus Emre Enstitüsüyle  konuşmalar yapılıyor.

- Bugüne kadar en büyüleyici fotoğrafları çekmek için dünya çapında seyahat ettiniz. Sizi en çok etkileyen coğrafya neresi oldu?

Bu sorunun cevabını belki de  birkaç şekilde yanıtlamak isterim ... Türkiye dışındaki ülkeleri sayacak olursak , Myanmar ( Eski adıyla Birmanya ), Meksika, Fas, hatta İran’ı sayabilirim. Şehir ve tarih olarakçok zengin olan  tüm Italya , Fransa ve İngitere tercih ettiğim yerler arasında yer alıyor. Doğa fotoğraflarını da sayacak olursak  Dünya çöllerini, sonbaharda yapraklarının olağanüstü renklere büründüğü Amerika’nın doğusu ile Japonya ‘yı da mutlaka saymam gerekir. Bunlara  ek olarak çarpıcı  insan portreleri için, Hindistan , Pakistan’ı da burada anımsatmak lazım. Aslında bu saydıklarımın tümünü Türkiye coğrafyasında bulmak mümkün.

- ‘Fotoğraf sayılması için, o karenin bir can taşıması gerekiyor’ derken neyi ifade ediyorsunuz?

Doğrudur, Bir sinema filmi izlediğinizde 2 saat boyunca bir öyküye kapılıp kendinizi brakıyorsunuz . Bir fotografa baktığınızda hayal gücünüzü kullanarak beyninizde bir öykü yaratıyorsunuz. Burada zaman  kısıtlaması yoktur .. Fotoğraf bu duyguları ne kadar uyandırabiliyorsa,  ayrıca estetik kavramlar taşıyorsa  o kadar “ Can “ taşır..

- Fotoğraflarınızda geometrik fonksiyonlar kurmasını çok seviyorsunuz. Fotoğrafı çekerken nelere dikkat ediyorsunuz?

Birileri fotoğraf tarzımı anlattığında, mimari fotograf olan düşkünlüğümden söz etmeyi ihmal etmez.  Mimarı fotoğrafların en büyük özelliği de geometrik fonksyonlara hakim olmalarından başlar: Dolayısıyla, ışığın yönünü,  kullandığım fokalleri, çektiğim konuya olan uzaklığımı açısını  ve  bulunduğum yerin yüksekliğini hep iyi ayarlamaya çalışırım. Aslında iki boyutlu olan bir nesneyi üç buutlu olarak göstermeye çalışırım.  İstediğim koşullar o anda gerçekleşemiyorsa, çekimden bile vazgeçerim.  Ayrıca,  son yıllarda Modern Sanat Müzelerinde fotograf çekmeyi çok seviyorum.

- Antika ve pul koleksiyonculuğu diğer ilgi alanlarınız olmuş. Klasik müziği seviyor, piyano çalıyorsunuz. İlgi alanlarınızdaki çeşitlilik gezgin ruhunuzdan mı kaynaklanıyor?

Müzik çok genç yaşımdan beri yaşamımda çok büyük bir yer kaplıyor .Annem evde piyano çalardı, 10 yaşıma geldiğimde  ailem çok iyi bir kulağım olduğunu keşfetti ve 2 yıl boyunca iyi hocalardan piyano dersi aldım. 11-13 yaşıma geldiğimdea birçok klasik bestecinin eserlerini ezbere ıslıkla çalabiliyordum. Birçok konsere gittim ve  çok müzik  dinledim. Daha sonra biriktirdiğim plaklarla ve CD’lerle  müzik hafızamı çok genişlettim.  70 yaşıma bastığımda  çocuklarımın bana hediye ettiği piyano ile repertuarım genişledi, daha iyi ve bilinçli  piyano çalmaya başladım. Farklı bir iş  yapıyorsam dahi müzik her an beynimde çalmaya devam ediyor.  Bazen dostlarıma şu espriyi yaparım. “Bir gün öleceğiz, tamam, yanımızda hiçbir şey götüremiyoruz,  o da tamam, bari müziğimi götürebilseydim “  derim !

Pullara gelincde 1970-77 yılları arasında  ciddi bir filatelist olarak İsviçre pulları uzmanı oldum, yurt dışında gerçekleştirdiğim  sergilerle Türkiye’yi temsil ettim, çeşitli ülkelerde  birçok değerli madalya kazandım.  Ancak  kendi evimizi ödeyebilmek için sonunda  onları elden çıkarmak zorunda kaldım, ve ev bedelinin  üçte birini öyle karşıladım.
Antika koleksyonculuğum ise  genelde, Avrupa porselenleriyle sınırlı, ancak bunların dışında dünya seramik sanatını ve bilhassa İznik çinilerinin dönemlerini  çok iyi bilirim.  Örneğin  Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan  son kitabim, Osmanlı Mimarisi ve İznik çinileriyle ilgilidir.

- İzzet Keribar markası nasıl oluştu?

Fotoğrafa karşı beslediğim sevgiyle..  Belki de fotoğrafı paylaşmayı çok sevdiğim için.. belki de Türkiye’de fotoğrafın gelişmesine yıllardan beri yardımcı olduğum için  ..Belki de sayısız kurslarım ve benden sonra gelenlere sağladığım hocalık nedeniyle , belki fotoğrafı ülkemize daha çok  sevdirmeyi başardığım için, belki birçok fotoğraf yarışmasında seçici kurullarda bulunduğumdan, , belki yaptığım işlerdeki disiplin anlayışım için.

- Fotoğraftaki tarzınız nedir hocam?

Fotoğraf tarzımı önceki paragraflarda biraz anlattım. Ancak zamanla ,neyin , ya hangi konuların fotoğrafa dönüşebileceğine  dair açık bir bilgi hafızası oluşturuyorsunuz.  Başka deyimle gerçek fotoğraf ve fotokopi arasında bulunan ince çizgiyi net olarak görebiliyorsunuz. Bir şeylerin oluşabileceğini önden hissetmeli ve sabırlı olmalı. Kuşkusuz bunların başında ışık bilgisi geliyor.  Ama sevgi, çalışma ,disiplin, araştırma, izleme ve de yeni teknolojilere ayak uydurma da bu mesleğin kriterleri  arasında yer alır.

- Ülke ve dünya çapında birçok ödülün sahibi oldunuz, en prestijli fotoğraf yarışmalarında jüri üyeliği yaptınız. Fotoğraf sanatçısının bu titre sahip olması hangi kriterleri gerektirir?

Bugün artık yarışmalara hiç katılmıyorum ancak 80li ve 90 yıllarda elde ettiğim büyük ödüller, ve daha sonra nerdeyse 70 yıldır süren  kariyerime atfedilen, ses getiren,  önemli  ve prestijli  ödüller, bugüne kadar yayımlanan fotoğraf kitaplarım ( Şu ana kadar  23 adet oldu ) fotoğrafın ülkemizde gelişmesi için yaptığım çalışmalar, söyleşiler,  konuşmalar ve yazılar sonunda ülke çapında tanınmamı sağlamış olabilir. Bunu yıllar boyu sürekli yaptığınızda artık o dünyanın bir parçası sayılırsınız.

- Gerçekleştirmek istediğiniz hayaliniz nedir hocam?

Hayatımın son gününe  kadar dinç, ve fotografa devam edecek kadar enerji sahibi olmak, bugüne  kadar  çok net olarak hafızamı muhafaza etmek, ve birçok fotografçının arzı ettiği gibi  sayıları iki milyona varan dev  ve çok düzgün bir şekilde arşivlenmiş fotoğraflarımın   ( Özellikle Türkiye ve ek olarak 80 ülke fotografları) benden sonra dağılmaması  için  kaliteli  ve sağlam  bir kuruluşa teslim edilmesi ..

Ve Türkiye Fotoğraf tarihinde iz brakarak  sonsuza kadar hatırlanmayı isterim..

Hayallerim öyle..
 
 Çok tşkler – Istanbul Nisan 2023