Bir türlü cevabını bilemediğimiz ya da bilsek bile anlayamadığımız nedenlerimizle yaşıyoruz hayatta, tıpkı keşkelerimiz gibi.. Yaşarken hayatı doludizgin, biz istemesek dahi içinde bulunduğumuz durum, yaralamakta bedenimizi tıpkı ruhumuzu yaraladığı gibi.. ”Yazmak yaşamaktır” der bir düşünür, der ama yazmadan da yaşıyoruz hayatı, sessiz ve derinden. Örselenirken benliğimiz susuyoruz. Haksızlığa susuyoruz. Dört bir yanımızda yaşanan keşmekeşliklere omuz silkerken, vurdumduymazlığa eşlik edip susuyoruz. Evet, hep sustuk ve bize layık görülen yaşam modelini “nasıl” bile demeden kabullenirken, bu kaderimiz diye geri çevirmeden bağrımıza basmanın bedelini hep umutlarımızla ödedik. Bir şeyleri yazmak için otururken bile, yaşamaktır diye kabullendiğimiz şeyleri yazmak, kaç kişiyi derinden düşündürmez ki önce. Yazacak çok şey var aslında. Hayatımızın içerisinde çat kapı sunulan senaryoları, seyircisi bile yine kendimizin olduğu hayat sahnesinde oynarken beğensek de, beğenmesek de alkış tutan eller yine bizler olduk. Bize sunulanları kabullenmeden önce düşünmek gerekliliği üzerinde durmazken, yaşayıp da görmek “eyvaah”larla başlayıp “keşke”lerle biten yıllardan başka ne işe yaradı? Hayat sınamakta bizleri ve bizler de hayatı..Yine de defalarca sınadığımız hayattan ders alamadan adımlamaktayız yılları. Zaman zaman tıkanıp kalsa da hayat, nedenlerimize cevap diye bulduğumuz bahanelerimizle, sadece nefes almayı bile yaşamdan saymakla ihanet ettik hayata. Mutlu olmak mı daha zor yoksa beklentilerimiz mi mutluluk kavramımızı aşacak kadar fazla bilinmez ama mutlu bir dünya hayali hep geçiştirilen yaşam şekilleriyle zaman öldürme modelleri arasında gelgitler içerisinde kaybolup gitmekte. Bir “DUR” yetebilir belki ama istemiyoruz galiba. Bitmeyeceğini sandığımız yıllar bizleri hep yanıltırken, gelmek bilmeyen yarınlar erteletmekte sevgimizi.. Hayatın sırlarını izlemekle değil araştırmakla yükümlü olmayı becerebilsek, isteklerimiz için ne düne yanar ne de yarından medet umarız. Yarın ne olacağımızı bilmeden bu günden alabiliyorsak bir ders, yarın ki sınavlar korkuyu değil umudu müjdeler bize. Gitmez dediğimiz kaç kişi gitti yarını beklerken bu gün sessizce. Asla kopamayacağımızı sandığımız kaç kişiden koptuk geçip giden yıllar içerisinde? Acılar tıkasa da hayatı, adres sormadan atılmakla önce benliğimizi, sonra umutlarımızı kaybettik. Ne masmavi gökyüzünün ışıltılı güzelliği, ne de suların o tanıdık serinliği yetmiyor hayatı tanımaya. Kimi zaman tıkanıp kalsa da hayat, henüz vakit varken unutmamalı ki, yarının senaryosu henüz yazılmadı.