Yarıyıl tatilinin başlamış olduğu şu günlerde, hayatın neşesi çocuklarımız, sevinç ve heyecan içerisinde tatilin tadını çıkarmaya hazırlanıyor. Bir yanda iyi bir karneye sevinenler, diğer yanda kırık notlu karneye üzülenler derken, ilerde hep tebessümle anlatılacaklar arasına katılacak karne anıları; hayatın içerisinde ki yaşanmışlıklar yada yaşanacaklar arasında ayrı bir yere sahiptir hep. Hep farkında olduğumuz şeydir; hayatın bize her zaman güzellikler bahşetmediği..Farkındayızdır ama yine de var olan güzellikleri yaşamak ve yaşatmak adına yapılabilecekleri hep ertelenmiş zamanlara bırakarak harcatanların yaptıkları, yabancısı olmadığımız bir durum olduğundan dolayı bizler de masum sayılmayız. Zaman zaman ama artık oldukça sıklaşmış zamanlarda, acıları çok daha seri bir şekilde yaşantımıza sokarken, ben en çok çocuklarımız adına derin üzüntüler yaşıyorum. Çünkü ne acı bir gerçektir ki; şimdiki çocuklar ölüm gerçeğini çok iyi biliyor. Hayatın daha en başında, henüz daha tozpembe hayaller kurma yaşında, ölümün varlığını derinden hissedebiliyor. Yaşadığımız ülke bizlere artık öylesine riskli yaşam alternatifleri sunarken, çocuklarımız adına taşıdığımız kaygılar fobilerimiz değil, her an gerçekleşebilir kâbuslarımız olmakta ne yazık.. Aileden ve çocuktan sorumlu bir bakanlığın bulunduğu bu ülkede; Destek ve uygulamalarda ki eksiklikler yüzünden çocuklarımız ne yazık ki artık korunamıyor.Her gün her yerde yüzlerce çocuk ya ölüyor, ya ölümle burun buruna yaşıyor, ya sakat, ya hasta ya da aç. Burası doğu. Biliyorum ki batının da artık eksik kalır yanı kalmasa da yine de yaşam şartlarının en ağır yükü buralarda doğan çocukların omzunda adeta tonlaşıyor. Demiştiniz ki Başbakanım: “Hep övündüğümüz genç ve dinamik nüfusumuzu koruyalım. Eğer hızımızı artırmazsak (3 çocuk meselesi) genç nüfusumuz yaşlı nüfusumuza bakamayacak hale gelecek.” Korumak demekte çok haklısınız da korumayı amaçlamakta ki yolunuz engebeli ve dikenli. Korunamamış milyonlarca gencin vahim durumu göz önünde sadece ibrete dönüşürken, daha doğmamış bebeklerin doğup, büyüyüp, genç olmaya dönüşme hayallerinin teminatını ana babalara verebilecek misiniz Başbakanım? Verdikleriniz gibi!. Binlerce genç ve dinamik nüfusumuz vardı. Gencecik, girişken, araştırmacı, icatlar yapabilen üretken..Her yıl yine eklenmekte bunlara yüzlercesi..Koruyamadığımız beyinler her yıl göç vermekte yabancı ülkelere beyin göçü dediğimiz acı gerçekle.. Hapishaneler, ıslahhaneler, ne yazık ki veremediğimiz gereksinimler dolayısıyla farklı yollardan temin amaçlı suçlara ya ortak ya da alet olan gençlerimizle doluyken, onları göz ardı edip doğmamış bebekte gelecek aramak sadece hüzün veriyor insana.. Yanlışı sorgulamak yerine alkışladığımızdan, mafya karakterlerini kahramanlık yapan liderler gibi gösterip ölümsüzleştirdiğimizden çeteleşmeler liselerden ilkokullara inmiş durumda. Uyuşturucu hemen her yerde, çocuklarımız korunmasız. Anayasaya el uzatmışken çocuklar için de bir şeyler yapın bence, yarının büyükleri zor durumda Başbakanım.. Kimsesiz çocuklarımızın ne derece korunduğunu her gün haber yapmaktayız. Mağdur çocuklarımızın korunmasında sadece sürgün yolunu seçenler yeni suçlara zemin hazırlamaktan başka ne işe yaramakta söyleyin!.. Ülkemizde her yıl 14 yaşın altında 2500–3000 yeni çocukta kanser görülmesi demenin tek bir açıklaması var başbakanım önlenememiş hormonlu ya da risk taşıyan yiyeceklerin çıkar amaçlı pazarı. Ha önlenmişleri yok mu diyeceksiniz var tabiî ki organik olanları ona da sadece fiyatından dolayı siz ve sizin gibiler el uzatabilir. Karın doyurmanın hazzını genellikle ekmekte bulan yurdum insanının eli bayramdan bayrama ete uzanırken organik gıda kime özel varın elinizi vicdanınıza koyarak düşünün! Çocuklar ölüyor Başbakanım. Sizin hiç çocuğunuz öldü mü? Ya da sevdiklerinizin?. Kadere saymakla teselliyi bulabilmiş bizim gibiler için sözün bittiği yerde başlamakta acılar. İhmalkârlıkları kadere saymış yüz binlerce insan için verebilir misiniz bir teselli? Hayatlarına yıllar katmış ama acı dolu yıllara hayat katamamışlar için var mı bir öneriniz? Akşamları koltuklarınıza kurularak izlediğiniz gerçekler hayat kavgasına yenik düşmüş insanların acı hayat hikâyeleridir. Babalarının kucağında can veren çocukların o son karesi belleğimizde hala bile taze kalmış silinmemiş karelerdir. Birilerinin düşüncesizliği, bencilliği yüzünden hayata doyamadan çekip gitmiş, masalları yarım kalmış tüm çocukların bu ülkeden alacağı var bilesiniz. Kimi zaman rögar kapakları, su birikintileri, zemini hazırlanmış hastalıklar, binlerce çocuğu çekip alırken avuçlarımızdan, onların yarım kalmış masallarını devam ettirecek yeni bebeklere onlar gibi olmasın diye hayır diyor anneler.. Ölen çocuklar ölen bütün güzelliklerin o son noktası. Ardından açılan tüm parantezler hep hüzünle kapanıyor. Bütün bunlar her gün televizyonlardan yayınlananlardan farklı olmasa da bilinmeli ki; koltukta oturup seyretmeden bire bir yaşadığımız acılardan derlenmiş kanayan yaralardır bunlar. İşte biz bu yaraların yeniden hep yeniden kanamaması ihtimalini beklemekteyiz O ihtimaldir işte anaların yanan yüreğine, babaların iki büklüm beline bir teselli..Çekip giden çocukların bu ülkeden alacağı yine geride kalan çocukların büyüyebilme ihtimalinde saklı. Çünkü artık ihtimaller arasına girmiş yaşama umudu çocuklarımızın toz pembe hayallerini gün be gün karartırken bir ihtimal daha var mı sizce de?.. Hayat bu işte dedirtiyor yaşadığımız ülke gerçekleri bize ne yazık. Henüz öğrenme sürecinde bile kendi doğasından uzaklaştırılarak kin, nefret, düşmanlık ve ölüm duygularıyla büyüttüğümüz çocuklar umutları çalınmış, hayalleri çiğnenmiş, masalları kirletilmiş çocuklardır. “Açlıktan kim ölmüş” sözünü sıkça duyarız. Bu söz, işsizde olsa aşsızda olsa bir şekilde bu ülkede geçinilebileceğinin altını çizen en büyük tesellidir. Artık değil Başbakanım çünkü bu ülkede açlıktan ölen bebekler var. Daha bir hafta önce Samsun’un Tekkeköy İlçesi Cumhuriyet Mahallesi’nde ki evinde açlıktan öldü Kübra bebek. Yeterince anne sütü alamayan ve ek gıda yedirecek parası bile olmayan bir ailenin açlıktan öldüğü raporlanmış bebeği Kübra, bir ülkenin en büyük ayıbının kurbanı olarak gömüldü sessizce. Yaşlanan nüfusa karşı alttan aynı derecede genç nüfus gelmediği için sosyal güvenlik sistemleri çökme tehlikesiyle karşı karşıyaymış. Böyle giderse 2030’ların sonunda ülkemiz tamamen yaşlanacak. Bu nedenle zaman zaman gündeme gelen “çocuk yapın” düşünceniz bu nedenle olsa bile yakasında kopmadık düğme kalmamış, sol yanında acı taşıyan bağrı yanık analar özlemlerinin yerine koyabilirler mi yeni bebekleri bilemem ama öncelikle daha çok sevgiye, şefkate, güvene ihtiyacı olan çocuklarımızı yaşatın Başbakanım. İnsanca yaşayabilmişlerin nezdinde yeni doğmuş bebeklere acımadan bakabilmesini öğretin. Aç açık bırakmayın. Issız sokakları mesken tutturmayın. Anaları aşsız, babaları işsiz bırakmayın ki hırsını çocuklarından çıkarmasın. Hayata korkmadan bakabilmesini, yarınlardan ürkmemesini öğretin. Bu ülkede tüm çocukları eşit şartlar altında eğitin. En önemlisi gülebilmesini sağlayın ki; bizlerde tüm sevgi dolu yüreğimizle koruma altına alabildiğimize yürekten inanarak tüm yeni doğmuş bebeklerimize gönül rahatlığıyla hoş geldin diyebilelim