15 Eylül, Dünya Temizlik Günü imiş. Böyle bir gün tahsisinin benzer birçok gün gibi son derece saçma olduğuna inanıyorum. Her günün konusu olması gereken temizlik için senede bir günü ayırmak, gündemde tutmak, farkındalık oluşuturmak gibi gerekçelerin ötesinde belki de dünyayı kirletenler açısından günah çıkarma gerekçesi olabilir.

Apartmanımızın hemen karşısı ilköğretim okulu olup aramızda devasa bir istinad duvarı bulunmaktadır. Yaklaşık 7-8 metre yüksekliğinde 50 metre uzunluğundaki bu taş duvar iki sene önce yapılmış olup bunun diplerine çeşit çeşit sarmaşıklar, hanımelleri diktim; sıcak günlerde beşinci kattan taşıyarak suladım. Kökleri tuttu ve devasa duvarı tablo gibi süslemeye başladı. Duvarın üzerindeki demir parmaklığa ulaşmak üzere idi. Yaklaşık iki yıldır her sabah tırmanmasına yardım ediyordum. Zaten iki metreden sonra kendi yolunu buldu, dantel dantel taş duvarı süslüyordu. Bu arada her sabah sadece bu yeşillik şaheserini değil aynı zamanda rengarenk kelebekleri, arıları selamlayarak evin önünden ayrılıyordum. Uluslararası İlişkiler Bölümü bünyesinde Türkiye’de ilk defa “İnsan Hakları ve Çevre” anabilim dalı kurduğum gibi karınca kaderince bilfiil çevre borcumu ödemeye çalıştığımı zannediyordum.

Etrafınızdaki bahçe duvarlarına, demir parmaklıklara, üst geçit vb alanlara bir karışlık çöpü toprağa batırıp ilk yılın sıcaklarında bir miktar da sularsanız birkaç sene içinde komşularınıza birkaç ağaçlık oksijen ve mis gibi kokular sunmuş olursunuz. Dünyanın en başarılı üniversiteleri olan sarmaşık üniversitelerinin hikayesini başka bir yazıya bırakıyorum. Ancak benim hedefim yanıbaşımdaki okulun bahçe duvarlarını bu yeşilliklerle ve çiçeklerle donatıp buradaki öğrencilerin bir miktar daha fazla oksijen almalarını sağlamaktı. Böylece sebebini hiç bilmeseler de beynin temel ihtiyacı olan bu nimet sayesinde yavrular daha da başarılı olacaklardı.

Çevrenizde yeşillikler ve hanımeli benzeri sarmaşıklar çoğaldıkça cevelan eden kelebekler ve arılarla birlikte kuş sayısı ve cinsi de artar. Bulabildiğiniz kenara köşeye ıhlamur benzeri bir iki fidan da dikip benim gibi yine beşinci kattan birkaç sene boyunca sıcak günlerde hayat suyunu ihmal etmezseniz her sabah kuşların tatlı ninnileriyle, zikirleriyle uyanma mutluluğunu yaşarsınız.

Okulun kocaman bahçe duvarlarını ve parmaklıklarını yeşilliklerle donatıp bu yavrulara en güzel hediye sunma heyececanımı müdürle de paylaştım. Duvarların iç kısmında da benzer fideler diktik. İçerdekilerle dışardakilerin buluşmasına az kalmıştı.

Bereket Sitesi muhiti, Tantavi mahallesi, Fevziçakmak caddesindeki bu tatlı heyecanımızı Ümraniye belediyesi Dünya Temizlik Gününde tarumar etti, gitti. Yine sarmaşıkları, çiçekleri, kelebekleri selamlamak için karşı duvara baktığımda hepsinin köklerinden sökülüp sokağa çöp halinde bırakıldığını gördüm. Koşarak okul görevlilerine gittim, “bizim haberimiz yok, belediye araçları dolaşıyordu, onlar yolmuşlar” haberini aldım. Büyükşehir Belediyesi de bu bilgiyi teyit etti. Aynı belediye aylardır okulun hemen karşısındaki metruk binaların uyuşturucu ve bonzai merkezi haline gelmesi şikayetlerine hiçbir cevap vermiyordu. Bu binaların önü halen çöplük, mezbelelik, cam kırıkları, hurdalık olduğu halde, dünya temizlik gününde de bunu temizlemek akıllarına gelmemiş de güçleri bu devasa yeşil tabloları kökünden sökmeye yetmiş.

Zaman zaman bazı canilerin kedi, köpek benzeri yavrulara saldırı haberlerinin abartıldığını zannederdim. Ancak bu dostlarıma yönelik katliamı müşahade etmemden sonra saatlerce ben de kendime gelemedim, onları daha iyi anladım. Belediye görevlilerine bilgi verdim, soruşturma ve telafi bekliyorum. Ancak bunun telafisi kamunun kaynaklarıyla değil bu cinayet emrini veren müdür, şef ve işçilerin cebinden karşılanmalı. Mahzun bir şekilde sokaktaki sarmaşık yığınlarını, koparılmış kökleri okşadım. Bir dostun cenazesiyle karşılaşmış hissiyatını yaşadım. Beddua etmeyi bilmem, ancak bu yeşilliklerin, çiçeklerin, kelebeklerin, arıların, kuşların, hatta oksijen bekleyen öğrencilerin, belediye görevlilerine koro halinde “elleriniz kırılsın, elleriniz kırılsın!” feryatlarını duyar gibi oldum.

Bir kamu görevlisi, böyle bir yeşile karşı nasıl bu kadar şuursuz olabilir sorusunu tekrar tekrar soruyorum. Sigara, internet, televizyon bataklıklarında körelmiş zihinler, hiçbir ideali kalmamış bu beyinsizler nasıl ortaya çıktı? Yaklaşık 20 yıldır Ümraniye’yi yöneten belediye başkanımız beldesinde artık çakal sesleri kalmadığıyla övünüyor. Ancak domuz sürülerinin sokaklara indiğini, her köşebaşında bonzai, uyuşturucu çetelerinin yer aldığı, beton yığınlarından nefes alacak yer kalmadığını hatırlatalım. Yirmi yıllık yönetime karşın hemen her caddenin, sokağın üç ayda bir yeniden kazıldığını, bunu uzun vadede çözecek hiçbir plan programın yapılmadığını, yolun neresinden hangi şebekenin geçtiğini kimsenin bilmediğini kendileri de itiraf ederler.

Öncelikle senede üç beş kez sokağımızın niçin kazıldığını hesabını soralım. Günümüz şehirciliğinde kanalizasyon ve diğer şebekeler için sokaklar bir kere kazılır, on yıllarca hatta birçok şehirde olduğu gibi yüz yıldan fazla bir süre bir daha kazılmaz; ara sıra kaldırımlar, yollar tamir edilir. Belediyenin birinci görevi iyi bir kanalizasyon ve yol planını uygulama olup, bu görev mesela futbol takımını tur atlatmaktan çok daha önemlidir. Halkın parasını harcarken başta belediyeler olmak üzere kamu görevlilerinin niçin uzun vadeli plan yapmadıklarının hesabını sormayı öğrenmeliyiz.

Daha huzurlu, mutlu bir hayat için çevremizdeki yeşillikleri, çiçekleri, ağaçları, bir adım sonra kelebekleri, arıları, kuşları artırmanın çaresine bakalım. Buna karşı işlenen cinayetlerin hesabını da soralım. Bu bağlamda Ümraniye belediyesinden özürle birlikte bu adresteki cinayeti işleyenler hakkında açtıkları/açacakları soruşturmanın sonuçlarını sizlerle paylaşacağımı belirteyim.