Ey Yüce Türk Milletinin Mazlum ve Mağdur İnsanları
Ey Türk Yurtlarının Mahzun ve Mahsur Diyarları!

Sana yapılan zulümleri görmeyecekse kör olsun gözlerim
Sana gelmeyecekse bedenimden kopsun dizlerim
Seni cihana anlatmayacaksa, pul olsun sözlerim.
Seni ve dertlerini söylemeyecekse lal olsun dilim
Seni yazmayacaksa çürüsün ellerim.

UYGUR TÜRKÜNE HAYAT HAKKI YOK


KALENDER BAHADIR  
Uygur Haber Ajansı

İslam ülkeleri olarak Türkistan’ımıza sahip çıkamıyoruz. Türklerin haklarını müdafaa sadedinde Türkiye Cumhuriyeti de şimdilik Çin’den hesap soramıyor olabilir. Urumçi’nin mahzun hâlini uzaklardan, içimiz kan ağlayarak tâkip etmek zorunda kalmış olabiliriz.
Zulüm dolmuş, adaletin mumla arandığı şu dünyada mazlum ümmetimizin her gün bir başka yerinden haberler varıyor bize. Kâh hüzünleniyoruz, kâh ümitleniyoruz. Kâh ‘meta nasrullah’ diye yakarıyoruz rabbimize, kâh yeni ulaşan bir zafer haberinin ardından şükür secdelerine kapanıyoruz.
Kardeşinin derdiyle dertlenenler sevinç ve hüznü beraber yaşıyor.
Nedense felaket haberlerini en çok duyduğumuz coğrafyaların içinde hep Doğu Türkistan oluyor. Yıllardan beri doğu Türkistanlı Müslüman’ın çektiği çile henüz Gayretullaha dokunmamış olacak ki, ölümden beter bir sessizliğe bürünmüş dünyanın gözleri önünde hâlâ üst üste işlenen zulümlerle imtihan oluyor. Düşünmeden edemiyoruz ne zaman güzel haberler alacağımızı Urumçi’den. ‘Bir memleketin ismi bu kadar mı hazan ve ağıda ram olur? Ne vakittir bu kara gecenin sabahı?’ soruları en çok sorduklarımızdan.
Bir insanın mazlum, mağdur ve de mustazaf olması bir tarafa, gördüğü zulme kardeşinin, dostunun sessiz kalması bambaşka bir acı. İnsan dostlarının umarsızlığıyla yıkılabilir. Dost sessiz kalamaz, kardeş kardeşin dâvâsını unutamaz. Unutmak ihânettir çünkü.
 Çin devleti koskoca bir İslam diyarını işgali altında tutuyor, istediği her zulmü işliyor, hatta T.C. vatandaşlığına sahip Doğu Türkistanlı mâsumları da Kırgızistan’da derdest ediyor, Türkistan’ı Çinleştirme siyaseti güdüyor. Ve dünya, bütün bunlar sanki yaşanmamış gibi gidişatına aynen devam ediyor! Kemmiyet hesabında pek az olan bir avuç insaf ehlini de saymazsak Türkistan’ın hal-i pürmelali böyle!
Okuyucunun da mâlumu olacağı gibi, şu zamanda çok şey enformasyonla dönüyor. Elinde medya gücü olan, dünyaya sesini duyurabilen, girdiği mücadeleden zaferle çıkıyor. Bu vakıaya müsbet bir misal olarak geçtiğimiz günlerde sevinç ve şükürle şâhit olduğumuz Mısır halk isyanında El-Cezire televizyonunun rolünü gösterebiliriz. Zâhirde Mısır halkının özgürlük savaşıyla bir bağı olmayan dünya ikincisi bir haber kanalının, Mübarek karşıtı gösterileri üç hafta boyunca saniye saniye dünyaya sunması çok büyük faydalar sağlamıştı. Belki de Mısır’da daha nice kanların dökülmemiş olmasını bu televizyona borçluyuz. El-Cezire’nin duyarlı yayınları devrime giden süreci kısalttı.
Dostun hassasiyeti böyle bir şey.
Medyanın Mısır’daki rolü bizi ne kadar sevince gark etti ise, Doğu Türkistan’daki rolü de o kadar üzdü. O topraklarda on yıllardan beri süregelen Çin zulmünün Temmuz 2009’daki olaylar haricinde çok fazla gündeme gelmemesinde, medya ayağındaki tembelliğimizin payı vardı belki de. Bunca zamandır bitmeyen insanlık dramının karşısında o mânâsız susma orucunu bozmayan Türkiye medyasının gündemine Türkistan’ın oturabilmesi için, Çin’in kışkırttığı Hanlıların Türklere vahşice saldırmasını, birçoğunu katletmesini bekleyecektik nitekim.
Onlarca yıldır koca bir devletin baskıları altında varlık mücadelesi veren Doğu Türkistan’ı böyle hazin hadiseler de olmasa kimse hatırlamayacaktı maalesef!
Avam tabakası olarak bu cehâletimizde mazur görülebiliriz belki; çünkü bizi haberdar etmesi gerekenler bu konuda çok tembellik yaptılar. Mesela ben, İmam Hatip lisesinde son sınıfı okurken, işlediğimiz Yakın Tarih ders kitabında Doğu Türkistan dâvâsından tek kelimeyle bahsedildiğini görememiştim. Birinci, İkinci Cihan Savaşlarından tutun soğuk savaşa, Menderes devrinden tutun da üçüncü dünya ülkelerine kadar lüzumlu-lüzumsuz her konuya az-çok değinmiş bir kitapta, hakkında tek cümlelik bilgi bulamadığım mesele bu meseleydi.
Yıkılmış gitmiş bir devlet olan SSCB’nin Türklere uyguladığı asimilasyonu geniş bir şekilde işleyen kitabımızın, hâlâ devam etmekte olan, Çin’in uyguladığı asimilasyona ses çıkarmaması, aceb neyle izah olunabilir? Bir Türk ulus-devleti kurma iddiasındaki devletin ders kitabında Uygur Türklerinin adeta es geçilmesi neyle açıklanabilir?
İslam ülkeleri olarak Türkistan’ımıza sahip çıkamıyoruz. Türklerin haklarını müdafaa sadedinde Türkiye Cumhuriyeti de şimdilik Çin’den hesap soramıyor olabilir. Urumçi’nin mahzun hâlini uzaklardan, içimiz kan ağlayarak tâkip etmek mecburiyetinde kalmış olabiliriz.
Ama kendi ülkemizde okuttuğumuz ders kitabına bile doğu Türkistan hakkında tek kelime koyamayışımızın sebebi aceb ne ola
Devlet harekete geçecek gibi görünmüyor. Duyarlı Müslümanlardan da çok fazla ses-seda çıkmıyor. Mecburen tek başına yapacağız ne yapacaksak.
Türkistan için ne yapabiliriz ki?
Mesela, bu konu hakkında -şartlarımız müsaitse- önce kendimiz bilgi sâhibi olsak.. Doğu Türkistan ile alakalı haberlere, kitaplara, makalelere biraz daha ilgi göstersek ne güzel olur.
-Eğer çocuk yetiştiriyorsak- istikbalimizi kendilerine emanet edeceğimiz evlatlarımıza o ırak diyarlardaki kardeşlerimizi anlatsak… Minik dünyalarının bir köşesinde Urumçi, bir köşesinde Kudüs, bir köşesinde İstanbul hep var olsa..
Ders verdiğimiz okulda, ders gördüğümüz dershanede, oturup da iki çay içip hallendiğimiz kahvede birkaç cümleyle bahsetsek derdimizden, davamızdan…
Orada bir yetimin daha sahiplenilmesi, bir açın daha doyması için imkânımız nispetinde malımızı ortaya koysak..
Ve hepsinden önemlisi, el açsak, her daim ırakları yakın eyleyen Mevla’ya niyazda bulunsak.. Türkistan üzerine doğacak güneşin fecr vaktini yakın kılması için..
İnanın ki az şey yapmış olmayız. Azları çok eden bir Kadir-i Mutlak var çünkü…

TÜRKÇENİN LEHÇELERİ VE YAYILDIKLARI COĞRAFYA


Türk topluluklarının büyük çoğunluğu,  bulundukları ülkenin resmi dîlini günlek hayatta kullanmakla birlikte, kendi dillerini yani Türkçenin lehçelerini ve şivelerini de kendi çevrelerinde konuşabilmekte veya hiç değilse anlayabilmektedirler. 
Anadolu Türkçesi:
Anadolu Türkçesi, Türk dilleri içinde Oğuz dilleri grubunda yer alır. Toplam nüfusları 78.000.000’a yaklaşan ve Anadolu, Trakya, Kuzey Kıbrıs'ta (Kıbrıs'taki Türk nüfusu yaklaşık 140 bindir) yaşayan Anadolu Türkleri tarafından konuşulan bu dil, Türk lehçeleri arasında en büyük grubu oluşturur. Ayrıca bu lehçe, şu Türk azınlıklarının da ana dilidir:
TÜRK AZINLIKLAR
NÜFUSU
İran Türkleri
30.000.000
Doğu Türkistan
30.000.000
Rusya Federasyonu
  30.000.000
Almanya
1.000.000
Bulgaristan’da
750.000
Suriye Türkleri
900.000
Filistin
500.000
Kırım Türkleri
300.000
Türkmensahra
250.000
Hollanda
200.000
Fransa
240.000
Yunanistan
140.000
Belçika
85.0000
Makedonya
66.000
İngiltere
65.000
Avustralya
50.000
Danimarka
40.000
Diğer ülkelerde
50.000
(Kendi bağımsız devletlerinde yaşayanlar
listeye dâhil etilmemiştir.)
Azerbaycan Türkçesi:
Anadolu Türkçesine yakınlığı ile bilinen Azerbaycan Türkçesi Oğuz dil grubundadır. Azerbaycan Türklerinin toplam nüfusu yaklaşık 37.000.000’dur. Azerbaycan Türklerinin ancak 7.000.000’u Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşarken yaklaşık 30.000.000 Azerbaycan Türk’ü, İran İslam Cumhuriyeti'nin kuzeyinde (Güney Azerbaycan) yaşamaktadır.
Özbek Türkçesi:
Dilleri Karluk grubunda yer alan Özbek Türkleri’nin büyük çoğunluğu Özbekistan Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır. Başta Tacikistan’da 1.500.000, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan'da yaklaşık 3.000,000 Özbek bulunmaktadır.
Kazak Türkçesi:
Kazakça, Türk dillerinin Kıpçak grubunda yer alır. Kazak Türkleri’nin büyük bölümü Kazakistan'da yaşarken, komşu cumhuriyetlerde, özellikle Türkmenisten ile Moğolistan’da Kazak azınlıklara rastlanır ve toplam nüfusları 10.000.000’u aşar.
Kırgız Türkçesi:
Kırgız dili, Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır ve bu dili konuşan Kıgızların sayısı, diğer komşu cumhuriyetlerde yaşayanlarla birlikte 5.000.000’u bulur.
Türkmen Türkçesi:
Türkmenistan Cumhuriyeti'nde bugün 5.000.000 diğer bölgelerde, İran, Irak ve Afganistan’da yaklaşık 3.000.000 Türkmen yaşamaktadır. Dilleri Oğuz grubunda yer alır ve Anadolu Türkçesine çok yakın nitelikler taşır.
Tataristan ve Kırım Türkçesi:
‘Tatarca’ olarak da anılan Tatar Türkleri"nin konuştuğu Türkçe; 2.000.000’u Rusya Federasyonu’na bağlı, Moskova'nın yaklaşık 750 km güneydoğusunda bulunan Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nde ana dildir. Burada yaşayan Türkler, Kazan Türkleri olarak bilinir.  350.000 Kazakistan'da ve 300.000 kişi ise Kırım Yarımadası'nda yerleşmiştir. Dilleri Kıpçak grubundandır.
Başkurt Türkçesi:
Günümüzde Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskava'nın yaklaşık 1.250 km Güneydoğusu'nda 1.500.000 diğer bölgelerde ise 1.600.000 Başkurt Türkü yaşamaktadır. Dilleri Kıpçak grubunda yer alır.
Karakalpak Türkçesi:
Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Karakalpak Türkleri, Özbekistan'da, Aral Gölü'nün güneyinde Karakalpak Özerk Cmmhuriyeti'inde yaşarlar; nüfusları 500.000 civarındadır.
Çuvaş Türkçesi:
Moskova’nın yaklaşık 600 kilometre güneydoğusunda bulunan Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti'nde  1.250.000 civarında Çuvaş Türkü yaşamaktadır.
Sors Türkçesi:
Kültür ve dil yönüyle Hakas ve Altay Türkleri’ne çok yakın olan Sors Türkleri Rusya'nın Kemerowo bölgesinde (Alma-Ata'nın yaklaşık 1.750 km kuzeydoğusunda) yaşarlar; sayıları 17.000 dolayındadır.
Altay Türkçesi:
Altay (Oyrat) dili Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır. Bu dili konuşan 60.000 Altay Türkü Altay Özerk Cumhuriyeti'nde yaşarken 70.000’i ise diğer bölgelere yerleşmiştir.
Uygur Türkçesi:
Türklerin ilk yazılı eserlerinde kullanılan Uygurca, Karluk dil grubunda yer alır. Bu lehçeyi konuşan yaklaşık 30.000.000 Uygur Türkü (bazı kaynaklara göre 20-23 milyon) günümüzde Batı Çin'de (Doğu Türkistan'da), çok azı ise Rusya'da yaşamaktadır.
Gagavuz (Gökoğuz) Türkçesi:
Dilleri Oğuz dil grubunda yer alan dolayısıyla Anadolu Türkçesine çok yakın olan Gagavuz Türkleri Moldavya'nın güneyinde 1991 yılında kurulan Gagavuz Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar; nüfusları yaklaşık 200.000’dir. Ayrıca Balkanlar'da, Romanya’da ve Rusya'nın çeşitli bölgelerinde dağılmış küçük topluluklara da rastlanır.
Stavropol Türkçesi:
Türkmence ve Nogay diline çok yakın olan bu dil, bölgeye göç etmiş Türkmenler tarafından konuşulmaktadır.
Kumuk Türkçesi:
Kumuk Türkçesi Kıpçak grubundan olmakla birlikte Andolu, Azeri ve Karaçay dillerine yakınlık da gösterir. Toplam nüfusları 300.000 kadar olan "Kumuk Türkleri"nin yaklaşık 250.000’i Dağıstan bölgesinde (Kuzeydoğu Kafkasya'da) yaşamaktadır.
Karaçay Türkçesi:
Karaçay dili Kıpçak grubundan olup, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti'nde (Gürcistan'ın 200 km kuzeyinde) yaşamakta olan yaklaşık 160.000 Karaçaylı tarafından konuşulmaktadır.
Balkar (Malkar) Türkçesi:
Dilleri hemen hemen Karaçay Türkçesi ile aynı olan Balkar Türkleri Gürcistan'nın kuzeyinde, bu ülkeye komşu olan Balkar Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır; sayıları 85.000 civarındadır.
Karaim Türkçesi:
Kıpçak dil grubuna ait Karaim dili bugün çok az Karaim Türkü tarafından konuşulmaktadır. Bunlar, Ukrayna'nın batısı, Litvanya, Polanya ve Kırım’da yaşamaktadır.
Hakas Türkçesi:
Hakas Türkçesi Kırgız dil grubuna çok yakın olup, Hakas Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan yaklaşık 80.000 Hakas Türkü tarafından konuşulmaktadır.
Nogay Türkçesi:
Nogay Türkleri, Stavropol ve Dağıstan Bölgesi, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti ve de Karaçay-Çerkes bölgesinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Nogaylar"’n sayısı 75.000 dolayındadır.
Tuva Türkçesi:
Yaklaşık sayıları 220.000 olarak tahmin edilen ‘Tuva Türklerinin 200.000’i Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti'nde (Moğolistan'nın kuzey sınırına komşu bölgede) yaşamaktadır.
Yakut (Saka) Türkçesi:
Moğolcanın etkisi ile hayli değişikliğe uğrayan Yakut dili, tahmini sayıları 400.000 olan ve büyük çoğunluğu Yakut Özerk Cumhuriyeti'nde (Çin sınırına 1.250 km uzaklıktaki Doğu Sibirya'da) yaşayan Yakut Türkü tarafından konuşulmaktadır.
Kaşkay Türkçesi:
Anadolu ve Azeri Türkçesine çok yakın bir Türkçe ile konuşan Kaşkay Türkleri, Hasme Türkleri ile birlikte Iran'ın güneyinde yaşarlar; sayıları 700.000 dolayındadır.
Ahıska Türkçesi:
Dilleri Oğuz grubunda yer alan Ahıska Türkleri günümüzde dağınık olarak Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye'de yaşamaktadırlar. Sayıları 200.000 civarındadır.
(İNTERNETTEN ALINTIDIR)

S U S M A R A M!

Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.

Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.

Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,
Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!
Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,
Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!

Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.

 Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hâkimlik var, mahkûmluk var, ben varam,
Zülme garşı isyankâram, ezilsem de susmaram!”
AHMET CEVAT AHUNDOV

AHMED CEVAD AHUNDOV


Azerbaycan’ın millî şairleri içerisinde ilk sıralarda yer alır. 20 Kasım 1927 tarihinde, Stalin’in emri ile 45 yaşında iken kurşunlanarak şehit edilmiştir. Doğumu: Azerbaycan’da Gence şehri, 5 Mayıs 1892.
Türk Dünyası’nın en etkili fikir adamı Gaspıralı İsmail Bey’in Dilde, Fikirde İşte Birlik  prensibini benimsedi. Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin ve Ali Cânip Yöntem’in kullandığı yaşayan Türkçenin, Türk Dünyası’nın ortak dili olmasını savundu. Kendisi de bütün şiirlerinde ve yazılarında bu dili kullandı.  O’na, “Azerbaycan’ın Mehmet  Âkif Ersoy’u”  denilebilir. Azerbaycan Türklerinden büyük bestekâr Üzeyir Hacıbeyoğlu’nun bestelediği, Türkiye’de millî marş gibi coşku ile söylenen Çırpınırdın Karadeniz şarkısının güftesi O’na aittir. O, yalnız Azerbaycan için değil, bütün ömrü boyunca Anadolu insanının acılarına da ağıtlar yazmış, gözyaşı dökmüştür. Anadolu’ya bağlılığını 1912 Balkan Savaşı’nda, Trakya Cephesi’nde bizzat savaşa katılmak suretiyle göstermiştir. 1915’te Sarıkamış’ta şehid olan vatan evlâtları için:

Sordum garip minâreden  /  Akşam olmuş ezanın hanı ?
Baykuş konmuş minberlere  /  Diyen hanı, duyan hanı  ?

Diyerek feryat etmiştir. Kâzım Karabekir Paşa’nın kazandığı zaferin sevincini ise şu mısralarla dile getirmiştir:
Atıldı dağlardan zafer topları  /  Yürüdü asker ileri: Bismillâh
O, han sarayında çiçekli bir kız  /  Bekliyor bizleri zafer, Bismillâh !

Can Azerbaycan toprakları kızıl komünist ordunun çizmeleri ile kirlenince Ahundov yine feryatlardadır:
Askersiz kumandanlar  /  Kırıp attı yayını                                                                                                                                                  Felek gönderdi zehre  / Bu ülkenin payını
Gülmek zaten yok idi  /  Ağlamak da oldu yasak.
Zavallı mağlûp ülke  /  Sana ne hukuk, ne hak !

Ahmet Cevad Ahundov, bu şiirleri yazdı diye, 1923’te Kızıl Polis Örgütü tarafından tutuklanmış, 14 sene Sibirya’da sürgün hayatı yaşamıştır. Sürgünden sonra aynı şiirleri yazmaya devam etti diye, kurşuna dizilmiştir.