IRAK’IN VE IRAK TÜRKLERİNİN GELECEĞİ
Fütüroloji ilmi, gelecekteki gelişmelerin nasıl olacağından çok; en iyi ve en kötü sonuçların neler olabileceği ve istenilen sonuçlara ulaşılabilmesi için hangi etkenlerin kullanılması gerektiğini konu edinir. Bu gerçeklerden yola çıkılarak Irak’ın ve Irak Türklerinin geleceğine baktığımızda; arzu edilen şartların oluşması için, çeşitlilikten ve tercihlerden yana çok da zengin olmayan bir tablo ile karşılaşıyoruz. Ümitleri kısırlaştıran, Irak’ın çok karmaşık bir demografik yapıya sahip oluşudur. Tercihleri kısırlaştıran bir başka sebep de Irak’ı kendi menfaatleri yönünde kullanmak isteyen güçlerin, insanî yaklaşımların uzağında bulunuşlarıdır.
Türkiye ve Irak Türkleri, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana bir tavır sergilemektedirler. Taraflar arasında bu konuda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Ancak gerek Türkiye’nin gerekse Irak Türklerinin bu tezin uygulamaya konulmasını sağlayacak yaptırım gücünün de kararlı siyasî iradenin de çok zayıf olduğu hatta hiç bulunmadığı bilinmektedir.
Oysaki sağduyu temeline oturtulmuş toprak bütünlüğü modeli, uygulamaya koyacaklara maddî üstünlük sağlamasa bile, saygınlık ve şeref kazandıracaktır. Üstelik uygulanması hiç de zor değildir.
Bunun için önce demokrasinin bütün kurum kurallarına işlerlik kazandırmak, Irak’ta yaşayan dinî ve ırkî grupların insan haklarını göz önünde bulunduran bir anayasaya ihtiyaç vardır. Irak’ta çoğunluğu teşkil eden Sünni Arapların desteğini kazanacak, Şii Arapları rencide etmeyecek, Türkleri ve Kürtleri Irak’ın aslî unsurları olarak kabul edecek, Süryani, Keldani, Ermeni, Musevi, Yezidi, Asuri ve diğer grupların azınlık haklarına saygılı bir düzen, Irak’a olduğu kadar, Orta Doğuya da huzur getirecek, cadı kazanı konumundaki bölge, huzur havuzuna dönüşecek ve dünyanın diğer kesimlerine örnek teşkil edecektir.
Böyle bir yapılanmada resmî dil Arapça olabilir. Aslî unsurlar, kendi imkânlarıyla oluşturdukları okul ve yayın organlarında kendi dilleri ile eğitim ve yayın yapabilirler. Mahallî idarelerde seçilmiş ve tayin edilmiş yöneticiler için görevlendirmeler, nüfus oranlarına göre belirlenmiş kontenjanlar çerçevesinde gerçekleştirilir.
Hangi ırktan, hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun; herkesin geleceğinden, malından ve canından emin olacağı, adaletin hükümran olduğu bir yönetim altında yaşamaya hakkı vardır. Devletler, bu hakkın oluşması ve işlemesi için kurulur. Böyle bir hayat ortamı, istenildiği takdirde mutlaka gerçekleştirilir.
Bu maksada samimiyetle hizmet etmeyi kendine şiar edinen bir yönetim, ihtiyaç hissederse, disiplin ve asayişin ülkede yerleşeceği tarihe kadar Türk askerinin ve polisinin de katkıda bulunacağı bir ekip oluşturabilir.
Irak’ın demokratik bir çözüme ihtiyacı olduğu kadar, etnik çözüme de ihtiyacı vardır. Demokratik çözüm, gerçek anlamda demokratik partilerle sağlanabilir. Adında ‘Demokratik’ kelimesi bulunması, o partinin demokratik olduğu anlamına gelmez. Çünkü adında ‘Demokratik’ kelimesi bulunan partiler, aşiret ağırlıklıdır, totaliter yapısı vardır.
Son 20 yılda Irak’ın kuzey kesiminde siyasî, iktisadî ve inzibatî hâkimiyet kuran KDP ve KYB; esasları belirlenmeye çalışılan yönetimin oluşturulması ve uygulamaya konulmasının önündeki en büyük engeldir. Onların bu konumlarına erişmelerinin, dış güçlerin desteği ile mümkün olduğu bilinmektedir. Irak’ta huzur ve barış ortamını sağlayacak âdil bir yönetim kurulması isteniliyorsa, söz konusu destek sona erdirildiğinde, engel de ortadan kalkacaktır.
Bosna Hersek’te, pamuk ipliği zayıflığında olsa bile oluşturulup yürürlüğe konulan Dayton Anlaşması, istenildiğinde nelerin başarılabileceğine mükemmel bir örnektir.
Irak’ta iç dinamiklerin ve o dinamikleri dışarıdan destekleyenlerin, ülkede karışıklıkların devam etmesinden yana olduğu, çünkü sömürü düzeninin ancak bu şartlarda işletebilecekleri elbette biliniyor. Onların, teröre son verecek huzur sağlayıcı bir yönetime razı edilmesi, milletlerarası diplomasinin zaferi olacaktır. Dünyanın böyle bir zafere ihtiyacı var. Aksi takdirde dünyanın dört bir yanını kan gölüne dönüştürmenin sorumluluğu, önce ikna olmayanlara, sonra da ikna edemeyenlere ait olacaktır.
Bütün bu öneriler; akıllara, mantıklara ve gönüllere hoş gelse bile, sorumluların işine gelmeyeceği de bilinmektedir. Fakat başkaca bir yol da yoktur.
Özetle durum karmaşıktır.
Bu karmaşık durumdan, çıkacak tablo, endişe vericidir ve ‘en kötü tahmin’ olarak isimlendirilebilir.
ABD, Irak için üç ayaklı bir federatif yapı modeli düşünmektedir. Üçlü federatif yapının Irak’a huzur getirmeyeceğini bilmeyen yoktur. Fakat Türkiye ve Irak Türkmenleri dışında Irak’a huzur gelmesini isteyenlerin bulunduğu da şüphelidir. Onların istekleri ise Irak’ın yapılanmasında söz ve güç sahibi olanlar tarafından kabule şayan görülmemektedir.
Görüldüğü gibi Irak’ın yeniden yapılanmasına dair gizlice yürütülen çalışmalarda Türkmenlerden bahis yoktur. Türkmenler bu oluşumu protesto edeceklerdir. Protestoları Türkiye tarafından fiîli olarak desteklenmediği takdirde, sonuç ancak Irak’ta Türkmen nüfusunun bir miktar daha azalması şeklinde tecelli eder.
20 Nisan 2013 tarihinde yapılması planlanan mahalli seçimler, Irak’la ilgili yapılanma tahminleri için gözlemcilere daha güçlü ipuçları verecekti. ‘Verecekti’ çünkü 19 Mart 2013 tarihinde alınan bir karar gereğince, söz konusu seçimler, en az 6 ay sonraya tehir edildi. Tehir etme gerekçesi olarak Irak’ın genel güvenlik durumunun kötüleşmesi ve Anbar ile Musul'daki durumun karışık olması gösterildi. Bu demektir ki karmaşık durum bir müddet daha devam edecektir. Gözlemciler, 2014 yılında yapılacak genel seçimlerin de günü geldiğinde tehir edilebileceğini belirtiyorlar.
Her şeye rağmen bütün bu karmaşık durumdan, bölgeye huzur getirecek bir çözüm çıkarılabilir mi?
Hiç kimsenin şüphesi olmasın: Evet!
Bölgede yaşamakta olan etnik ve kültürel, dine ve mezhebe dayalı halk gruplarını ve elbette bu meyanda Türkmenleri yok saymak mümkün değildir. İster Sünni olsun, ister Şii… Arapları, ister İran taraftarı olsun, ister İsrail yandaşı… Hangi mezhebe mensup olursa olsun Kürtleri ve aslî unsurların en önemlisi olan Türkmenleri… Hepsini veya yalnızca birini yok saymaya çalışmak, ancak bölgedeki kan gölünün genişlemesini istemektir. Amerika mı olur, Türkiye mi olur, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın oluşturacağı barış gücü mü olur… Taraflarca otorite kabul edilecek bir yönetim altında taraflar arasında diyalog arayışının başlatılması ve uzlaşma-uzlaştırma gayretlerinin sonucunda âdil, sömürüye dayanmayan kalıcı bir yönetim oluşturulması mümkündür.
Bu çalışmalar sonunda; ‘senkretizm’ olarak adlandırılan; çeşitli sebeplerle bir arada yaşama durumunda olan dinî, ırkî ve kültürel geleneklerde görülen, farklı unsurların temel özelliklerini kaybetmeden, uygun görülen ve hâkim konuma sâhip olan şemsiye kültür altında kaynaşma sağlanır. Osmanlı’da bu vardı. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde var, Türkiye’de var. Başka ülkelerde var. Irak’ta neden olmasın?
Bir ülkedeki gruplar, inançları sebebiyle kendi aralarında kavga ettikçe, savaştıkça, inançlarına daha fazla sarılırlar. Dış tahriklerin kışkırtmalarından uzak bir ortam oluşturulup barış içerisinde yaşamayı denediklerinde ise, aralarında kavgayı-savaşı gerektirecek çok da fazla bir farklılığın olmadığını göreceklerdir.
Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her zaman ve her zeminde açıklamaktadır. Dolayısıyla, diğer bölge ülkeleri kadar olmasa bile, muhtemel gelişmeler karşısında Türkiye de daha aktif bir politika belirlemek durumunda kalacaktır. Türkiye’nin nasıl bir tavır sergileyeceği bilinmemekle birlikte, şüphesiz bu tavır, İsrail ve Suudi Arabistan’ı, İran’ın tavrı kadar rahatsız etmeyecektir. O halde Türkiye, tavrını belirlerken çıtayı yükseğe koyma imkânına sâhiptir. Çıtanın yüksekliğinde ölçü, Irak’taki Türkmenlerin insanca yaşama haklarının verilmesidir. Bu hak için garanti verildiği takdirde, Türkiye’nin tavrı, hiçbir ülkeyi rahatsız etmez. Türkiye’nin çok önemli bir kozu daha vardır: Türkiye; askerî, siyasî ve iktisadî açıdan Irak’ta, İran’dan daha fazla söz sâhibi olabilecek konumdadır. Bu konumdan, ABD de, İsrail de ve hatta İran da rahatsız olmayacaktır. Özetle Türkiye; bölgede dengeyi sağlayabilecek tek güçtür.
DOĞU TÜRKİSTAN’RA İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
Dünya insan hakları günü kutlamalarına rağmen, başta Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Özellikle de bu hak ihlalleri Türk coğrafyasında had safhadadır. Etrafımıza şöyle bir bakacak olursak Irak'ta, Suriye’de İran’da Güney Azerbaycan’da, Karabağ bölgesinde yaşananlar hâlâ hafızalarımızda tazeliğini koruyor, Bu saydığımız topraklarda Türk olmak, insan olmak o kadar zor ki yaşananlar karşısında insan olan insanlığından utanır.
Şimdi Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerine bir göz atalım: 1949 yılında Çin işgalinden sonra Doğu Türkistan Türkleri akla hayale gelmeyen işkence ve soykırıma tâbi tutuldu. İnsanların en temel hakları olan yaşama hakları ellerinden alındı. Din, dil ve kültürel hakları engellenerek kendi kendini idare etmekten mahrum bırakıldı. Yaşları 18 ve 25 olan kızlarımız Çin’in iç bölgelerine zorla götürülerek sağlıksız koşullarda ve gayri ahlakî işlerde çalışmaya zorlandı. 2010 verilerine göre Çin’in iç bölgelerine götürülen Müslüman Türk kızlarının sayısı 1 milyonu aşmıştır. 6-7 yaş arası çocuklar çift dilli eğitim bahanesi ile Çinin iç bölgelerine zorla götürülerek kendi milletine hain Çin yönetimine sâdık birer köle olarak yetiştirilmekte yani mankurtlaştırılmaktadır. 7-8 aylık hamile olan doğumuna bir kaç hafta kalmış kadınlarımız nüfus planlaması safsatası ile zorla kürtaj edilmekte, kadınlarımızın annelik hakları zorla ellerinden alınmaktadır. Çin yönetimi bu zorunlu nüfus planlaması uygulaması yerine Doğu Türkistan’a Çinli göçünü durdurmalıdır. Her yıl Doğu Türkistan’a yüz binlerce Çinli göçmen yerleştirmektedir. Din ve vicdan özgürlüğü üzerindeki baskılar da had safhadadır. Camiler yıkılmış, din adamları hapse atılmış, veya Çin Komünist partisinin yetiştirdiği din adamları Doğu TürkistanTürklerinin dini yanlış öğrenmeleri için eğitilerek Türkleri Çin hükümetinin her türlü baskısını kabul etmelerini açıklayan vaazlar vermektedir. Yakın tarihte yani 5 Temmuz 2009 da bütün dünyanın ve Türkiye’nin de haftalarca görüntülü ve yazılı medyadan takip ettiği olaylarda binlerce Türk şehit edilmiş, on binlercesi de hapse atılmıştır. Bir o kadarı da kayıptır. O tarihten günümüze kadar kaybolanlar hakkında Çin yönetimi hiçbir açıklama yapmadığı gibi, kayıp yakınlarını tehdit ederek; ‘Eğer kayıp yakınlarınızın akıbetini araştırır veya basın yolu ile açıklama yaparsanız çok şiddetli cezalara çarptırılacaksınız’ diyerek kayıpların yakınlarını hiçbir gerekçe göstermeden hapse atmaktan da çekinmemektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi ramazan ayında devlet memurları ve öğrencilere zorla su içirmek suretiyle orucunu bozdurmuş, ramazan ve kurban bayramı namazını ve toplu bayramlaşmayı da yasakladığı gibi bayram tatilini de iptal etmiştir.Çinli yetkililer orucun yasaklanmasına gerekçe olarak da halk sağlığı ve iş veriminin düşeceğini göstermiştir. Çin devletinin şerrinden korkarak Korla’daki yer altında kurulan Kur-an Kursunda din eğitimi almaya çalışan yaşları 10 ila 15 arasında Uygur çocukların ders gördüğü kurs 8 Haziran günü Çinli milis güçleri tarafından basılmış ve burada Kuranı Kerim öğrenmekte olan çocuklar karakola götürülmüştür. İçlerinden 12 yaşındaki Mirzahit Amanullah, Çinli polislerin şiddetli işkencesine maruz kalmış başından aldığı ağır darbe sonucu 21 Haziran günü şehit edilmiştir. Defin sırasında mezarı başında imam tarafından Kur-anı Kerim okunmasına dahi izin verilmemiştir. Karakolda şiddet uygulayanlar hakkında hiçbir soruşturma açılmadığı gibi ailesine olayla ilgili hiç kimseye bir şey söylememesi aksi takdirde kalan aile fertlerini hapse atılacakları söylenmiştir.
İnsan hakları sadece bir zümrenin veya bir milletin değil bütün insanlığın hakkıdır. Dvletler bu hakkı tanımak mecburiyetindedir.
SEYİT TÜMTÜRK Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı
TÜRK DÜNYASINI AYDINLATANLARI ANMA DUASI
Allah’ım,
Irk ırk, soy soy, boy boy yarattın bizi,
Yalnız rızan için çalıştır kalbimizi,
Hayırlı işler için harcayalım nefesimizi,
Şerden, şerirlerden koruyalım devletimizi,
Dünya ekseninde şahlandıralım milletimizi,
Şerleri defeyle, hayreyle âkıbetimizi.
Yolunda dönmeden giden, hakkı güden,
Ülküsüne sahip çıkanlardan eyle bizi Ya Rabbi!
Allah’ım,
Göktürkler’den, Altınordu’ya,
Karahanlılar’dan, Gazneliler’e,
Babüroğulları’ndan, Avşarlar’a,
Selçuklular’dan, Osmanlılar’a,
Dönem dönem, devir devir,
Ülkelerinin toplumlarını aydınlatan,
Bir ziyalı kanaat önderi, bir mâruf insanı,
Bir bilge, bir âkil adamı, bir vakıf insanı,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip, tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Nizamülmülk’ün dâhi devlet adamlığını,
Kaşgarlı Mahmud’un dilimize hizmetini,
Abdülhamid Çolpan’ın edebî azâmetini,
Abdürrahim Fitrat’ın aydınlık hasretini,
Mimar Sinan’ın sanatta haklı şöhretini,
Nasreddin Hoca’nın zekâ yüklü mizahını,
Ali Şir Nevai’nin şiirde, sanatta berraklığını,
Âdil Yakubov’un adalet ve mücâdele adamlığını,
Cengiz Aytmatov’un düşünen, bilge adamlığını,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip, tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Toktagıl Satılgan’ın sevgi dolu atılganlığını,
Torokul Aytmatov Kasımbek’in olgunluğunu,
İsmail Bey Gaspıralı’nın entelektüel saygınlığını,
Bekir Çobanzade’nin bilgince dil uzmanlığını,
Cengiz Dağcı’nın müstesna romancılığını,
Seyit Ahmet Kırımer’in istiklal tutkunluğunu,
Numan Çelebi Cihan’ın yiğitliğini, şehidliğini,
Mustafa Çokay’ın ‘Milli Türkistan’ mücâdelesini,
Abay’ın derin soluklu şiirini ve şairliğini,
Gayip Verdi Miskinkılıç’ın ahlak ve edebini,
Ahmet Baytursunoğlu’nun mütefekkir âlimliğini,
Saken Seyfullin’in fikir adamlığını, ülkü erliğini,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip, tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Abdülhakim Kulmuhammedoğlu’nun sevgisini,
Gabdulla Tokay’ın yazarlığını ve muhabbetini,
Ayaz İshaki’nin yürekliliğini ve mücâdelesini,
Abdürreşit İbrahim’in fikrî mütefekkirliğini,
Rızaettin Fahrettin’in ülküsüne bağlı enginliğini,
Mehmet Emin Resulzade’nin müşfik liderliğini,
Musa Carullah Bilgiyev’in üstün hukukşinaslığını,
Ebulfez Elçibey’in ilim soluklu Cumhur Reisliğini,
Sadri Maksudi Arsal’ın farklı devlet adamlığını,
Uluğ Bey’in bilgin ve olgun hükümdarlığını,
Fuzûlî’nin Divan Edebiyatı’ndaki üstadlığını,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip, tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Irak Türk’ü Necdet Koçak Bey’in şehadetini,
Yusuf Akçura Bey’in ‘Üç tarz-ı siyaset’ini,
Şehid Osman Batur’un millî mücâdelesini,
İsa Yusuf Alptekin’in Doğu Türkistan sesini,
Galip Erdem’in fikir yüklü hoş nüktelerini,
Osman Yüksel Serdengeçti’nin hak cesâretini,
Osman Turan’ın ilim, irfan yüklü edebini,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip, tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Zeki Velidi Toğan’ın Türkoloji’ye dair hizmetini,
Itri’nin Musıkiye dair mârifet ve kıymetini,
Hüseyin Cevat’ın, Ahmet Ağaoğlu’nun cesâretini,
Anar Resuloğlu’nun bakış açısını, ferâsetini,
İmam Buharî’nin dinî ve ilmî şahsiyetini,
Şeyh Bahaeddin Naşibendi’nin tasavvuf iklimini,
Bahtiyar Vahapzade’nin, Yahya Kemal’in şairliğini,
Sabir Şehriyar’ın, Mehmed Sadık’ın ilmî kişiliğini,
Rauf Denktaş’ın zekâsını, Ziya Gökalp’in dâhiliğini,
Ârif Nihat Asya’nın muhteşem, güzel ‘Nat-ı Şerifi’ni,
Mehmet Âkif Ersoy’un ‘Safahat’ını, ‘Asım’ın Nesli’ni,
Necip Fâzıl Kısakürek’in ‘Sakaryası’nı, ‘Çile’sini,
Turan Yazgan’ın ömrünü dâvâsına vakfedişini,
Tanıyıp, anlayıp ve dinleyip,tâkip etmeyi,
Geleceğimizin güvencesi, ümit ışıklarımız,
Nesillerimize nasip eyle Ya Rabbi!
Allah’ım,
Sıra sıra saydığımız, değerlerini benimsediğimiz,
Şanlı Türk dünyasını aydınlatanlarımızın,
Ruhumuza, gönlümüze derinlik katanlarımızın,
Şerefiyle, şanıyla kabirlerinde yatanlarımızın,
Dâvâları için yaşayıp, kendini unutanlarımızın,
Dünyanın dört bir yanına aşkını tanıtanlarımızın,
Kabirlerini pür-nur, makamlarını cennet eyle Ya Rabbi!
Ahiretteki mekânlarını cennet eyle Ya Rabbi!
AHMET YÜTER