Suriye krizi bütün ihtişamlıyla devam ederken, çok yakın bir gelecekte Türkiye için üç kritik konuda yeni gelişmeler beklenmektedir.

Birinci kritik konu İdlip’te yaşanmaktadır. Bu konuda Astana sürecinde sağlanan mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin üslendiği sorumluluk, elde olmayan sebeplerle gerçekleştirilememiş, HTŞ sahanın %85’ne hâkim duruma gelmiştir. Ayrıca TSK’nın oluşturduğu gözlem noktaları arasındaki irtibat da kopma noktasına gelmiştir. Gözlem noktalarındaki müfrezelerin emniyetinin sağlanması ve irtibatı kopan noktalar arasındaki kanalların açılması için gerekli tedbirler TSK tarafından alınmaktadır.

Ancak Rusya’nın, bölgenin kısa bir süre içinde teröristlerden temizlenmesi isteğini tekrarlaması ve bunda ısrar etmesi, İran’ın da aynı düşüncede olması, ayrıca Suriye ordusunun müdahale etmesinin de önlenmesi düşüncesi, Türkiye’yi Rusya’yla birlikte bölgenin terörden temizlenmesi için bir operasyon yapması teklifine mecbur etmiştir. 

Bu teklifle, hem bir milyon civarında Suriyelinin Türkiye’ye sığınmasının önlenmiş olacağı, hem de İdlip’te kontrolün kısmen de olsa devamının sağlanacağı değerlendirilmiş olabilir.

Önümüzdeki günlerde İdlip’te sıcak gelişmelerin olması beklenmektedir.

İkinci kritik konu Münbiç’tir. Münbiç için ABD’yle sağlanan ve 3 ay içinde sonuçlanması gereken mutabakat işlememektedir. Sadece devriye faaliyeti vardır. Bölge ABD tarafından PYD’den arındırılmamıştır. Türkiye iki hafta kadar önce mutabakat gerçekleşmezse birkaç hafta içinde müdahale edeceğini açıklamıştır. ABD tarafından henüz bir adım atılmamıştır. Bu durumda Türkiye’nin ne yapacağı merakla beklenmektedir.

Üçüncü kritik durum Fırat’ın doğusudur. ABD Başkanı, bölgeden askerlerinin çekileceğini açıklamıştır. Ancak bunun gerçekleşmesinin zor olduğu, Pentagon, CIA, ve Dışişlerinin buna pek niyetli olmadığı görülmektedir. Çekilseler dahi bunun gecikeceği ve bir kısım unsurların da kritik bölgelerde kalmaya devam edeceği anlaşılmaktadır. 

Bu bölge için Trump’ın 20 Mil (32 Km.) lik tampon bölge düşüncesinin, Türkiye’yi terör tehdidinden uzaklaştırmak için değil, tamamen PYD’yi Türkiye’den korumak için ortaya atıldığı açıklıkla dile getirilmektedir. Bu tampon bölgenin Suriye Peşmergeleriyle veya Arap ülkelerinden oluşturulacak güçlerle, en son olarak ta NATO üyesi AB ülkelerinden derlenecek birliklerle kontrol altına alınması düşünceleri ileri sürülmüştür. Rusya ise tampon bölgenin 20 Km. olmasını önermektedir. Türkiye ise bu bölgenin kendi kontrolünde olmasını istemektedir. 

Suriye’nin kuzeyinde PYD’yi koruyarak onun kontrolünde bir yönetim oluşturmak isteyen ABD’nin, Türkiye’nin düşüncesine yanaşması pek mümkün görülmemektedir. Tampon bölge Türkiye’nin menfaatlerine aykırıdır. Güvenlik endişesine çözüm getirmez. 

Türkiye, Fırat’ın doğusunun terör örgütünden arındırılmaması halinde birkaç ay içinde buraya da operasyon yapacağını açıklamıştır. ABD bölgeden çekilmeden bunun yapılmasının güçlüğü dikkate alınarak, ABD’nin boşalttığı sınıra yakın bir iki bölgede TSK’nın, mahdut hedefli taarruzlarla küçük cepler oluşturulması mümkün olabilir. Bu operasyonların, bir noktada ABD’ye rağmen yapılacağı düşüncesinden hareketle Rusya’nın da buna ses çıkarmayacağı hesaplanmalıdır. Operasyonun, iç politik durum da dikkate alınarak seçim öncesi yapılabileceği düşünülmelidir.

Adana Mutabakatı: Bu kritik noktaların dışında diğer önemli bir konu da, Rusya tarafından ortaya atılan ve başlangıçta Türkiye tarafından kendisine operasyon imkânı verdiği için hemen olumlu karşılanan Adana Mutabakatı konusudur. 1998’de imzalanan, 2011’de Ankara Anlaşmasıyla geliştirilen bu konu esas itibariyle, her iki ülkenin de terör örgütlerine ve terörizme karşı alacakları müşterek tavırları ve eylemleri içermektedir.

Ancak buradaki hassasiyet, Türkiye ve Suriye’nin terör örgütü olarak gördükleri örgütlerin farklı oluşudur. Suriye, yönetimi hedef aldığı için ÖSO gibi muhalif örgütleri, Türkiye de başta PYD/YPG/PKK’yı terör örgütü olarak görmektedir. Diğer örgütler konusunda bazı ortak noktalar olabilir. Fakat bu konulardaki görüş ayrılığının giderilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu görüş ayrılıkları giderildikten sonra, ortak nokta olan Suriye’nin toprak bütünlüğü ilkesinden hareketle karşılıklı bir diyaloğun oluşturulması ve müşterek hareket, her iki ülkenin de kazancına olacaktır.

Daha önce ki yazımda da belirttiğim gibi, kurulacak diyaloğun Rusya ve İran tarafından hararetle destekleneceği, ABD’nin de Türkiye’yi kaybetmemek için kendine bir çeki düzen vereceği değerlendirilmelidir.