Dış politikadaki gelişmeler, güvenlik boyutunu da içine alarak çok hızlı bir seyir izliyor. Diplomasi baş döndürecek düzeyde. Bu hızlı süreç içinde hata yapmadan hareket etmek, bölge açısından önemli olmasının yanında Türkiye için çok daha fazla bir önem arz ediyor.

ABD-İran gerginliği şimdilik endişe verici değil

Süleymani’nin ABD’nin düzenlediği saldırıyla öldürülmesinden sonra, ABD-İran ilişkileri daha da gerginleşmiştir. Her an için beklenen karşı saldırı, ABD’nin Irak’taki iki üssüne yapılmıştır. İran’a göre çok etkili, ABD’ye göre fazla etkili olmadığı söylenen bu saldırılardan sonra ABD’nin yaptığı açıklamalarla tansiyon düşmüştür.

Ancak İran’ın, füze saldırılarıyla intikamını tam olarak alamadığı ve ABD’nin Irak’ı terk etmesi için yeterli olmayacağı düşüncesiyle yeni saldırılarda bulunabileceğine ilişkin açıklamaları oluşmuştur. Fakat İran’ın Füze saldırılarından bir müddet sonra Ukrayna hava yollarına ait yolcu uçağının düşmesindeki rolü ortaya çıktığında bu durumun yakın vadede gerçekleşemeyeceği kanaatine varılmıştır. 

İran’ın 176 masum kişinin ölümüne sebep olan hatasının yankıları devam etmektedir. Bölgedeki gerginliğin taraflarından birisi olması ve bu gerginliğin yarattığı bir hata sonucunda suçlu duruma düşmesi, kendisine prestij kaybettirmiş, uluslararası kamuoyu nezdinde sıkıntıya sokmuştur. Bu konu, İran içinde de protestolara neden olmuştur. Dini lidere olan protestolar artmakta, ülke geneline yayılma temayülü göstermektedir. 

Diğer taraftan ABD’nin de, krizi fırsata çevirmeye çalıştığı gözlemlenmiş, İran’da yaptığı kargaşa yaratıcı açıklamalarla bu protestoları istismar etmesi dikkat çekmiştir. Ancak İran yine de, prestijini kaybetmemek ve iç kamuoyunda rejim aleyhine gelişmekte olan oluşumu engellemek için ABD üslerine etkisiz saldırılar yapmaya devam etmektedir.

ABD’nin NATO çağrısı sıkıntı verebilir

Trump, bu gelişmelerden sonra “NATO’nun bundan sonraki süreçte Ortadoğu’ya daha fazla müdahil olmasını isteyeceğim” açıklamasında bulunmuştur. Müteakiben NATO Genel Sekreteri’yle yaptığı görüşme sonucunda ikilinin, NATO'nun bölgesel istikrar ve uluslararası terörle mücadeleye daha fazla katkı sağlayabileceği konusunda anlaştığı bildirilmiştir.

NATO’nun bölgeye gelmesi ABD etkisini arttıracak, istikrar operasyonları adı altındaki faaliyetler mevcut fiili durumun kalıcı olmasına sebep olacak, bunun sonucunda Irak ve Suriye’nin bölünmesi sıkıntısı güçlenecektir. Ayrıca bu durum, ABD-İran gerginliğinin NATO-İran gerginliğine dönüşmesi tehlikesini de beraberinde getirebilecektir. Bu muhtemel gelişmelerin, hem bölgesel olarak, hem de NATO üyesi olmamızdan dolayı Türkiye’yi olumsuz yönde etkilememesi mümkün değildir.

İdlip’te ateş kes sağlandı

Türk Akımı projesi töreni maksadıyla Türkiye’yi ziyaret eden Putin’le hem bölgesel, hem de Libya konusunda bir seri görüşmeler yapılmış, kararlar alınmış ve bunu takiben karşılıklı temaslarla bir seri girişimlerde bulunulmuştur.

Mutabık kalınan hususlardan biri de İdlip’te ateş kesin sağlanması, aksayan çalışmaların devam ettirilmesi olmuştur. Bu kapsamda tarafların bugüne kadar yerine getiremedikleri yükümlülükleri için çaba göstermesi kararlaştırılmıştır. Buna göre Türkiye, taraflardan biri olan Radikal İslami Grupları ikna ederek bölgeden uzaklaştıracak, Rusya da destek verdiği, hatta birlikte fiilen çatışmaya girdiği Suriye ordusunun saldırılarını durduracaktır. Gözlem noktaları da asli görevlerini yapacaktır.

Ateş kesin 12 Ocak 2020 saat 00.01 itibariyle, bazı küçük ihlaller dışında, gerçekleştiği Türkiye tarafından açıklanmıştır. Ancak kararlaştırılan bu tarihten hemen önce, Suriye ordusunun, son fırsattır düşüncesiyle, sivillerin de ölümüne neden olan saldırıda bulunması, ne etik ne de insancıldır.

İdlip’te yeniden başa dönülmüştür. Bu vesileyle Türkiye sınırına göçün azalması beklenmektedir. Şimdi önemli olan bu durumun devam ettirilerek istikrarın sağlanmasıdır.

Libya’da ateş kes çağrısı 

Putin’n Türkiye ziyaretinde yapılan görüşmelerde mutabık kalınan hususlardan biri de Libya’da ateş kes çağrısıdır. Bu kararın alınması olumlu bir gelişmedir. İdlip’te olduğu gibi Libya’da da Sarraj ve Hafter güçleri arasında 12 Ocak 00.01 itibariyle ateş kes yapılması öngörülmüştür.

Başlangıçta bu çağrıya Sarraj yönetimi olumlu cevap vermiş, ancak Hafter buna uymayacağını beyan etmiştir. Hafterin bu davranışının, Libya’da halen elinde bulundurduğu durum üstünlüğünden istifade ile bazı avantajlar elde ederek daha fazla etkinliğe sahip olma düşüncesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir. 

Hafter ateşkesi başlangıçta ihlal etmiş, ancak daha sonra, özellikle Rusya’nın Wagner paralı askerlerini geri çekmesi ve baskısıyla ateşkese şimdilik uyduğu görülmüştür. Bu gelişmelerde Türkiye’nin Libya’yla yaptığı güvenlik ve askeri işbirliği anlaşmalarının, asker gönderme kararı ve bunu derhal kısmen uygulamasının etkisi büyüktür.

Libya’da tarafları bir araya getirerek bir anlaşma sağlanması için diplomatik temaslar hızlı gelişmiştir. Bu temasların sağlanmasında Türkiye’nin girişimleri etkili olmaktadır. Sarraj Türkiye’ye gelmiş görüşmelerde bulunmuştur. İtalya Başbakanı Libya’daki her iki tarafla temas halindedir. Türkiye’ye gelmiş ve Libya konusunda fikir birliği içinde olunduğu, Berlin Sürecinde de işbirliği yapılacağı açıklanmıştır. Mısır dahi ateşkese destek vermiştir. 

Ateş kes anlaşması zora giriyor

Yoğun temaslara devam edilmektedir. Ateşkesin bir anlaşmayla sonuçlanmasına Rusya öncülük etmektedir. Türki heyeti Moskova’ya gitmiş ve Rus heyetiyle masada bir araya gelmiştir. Sarraj ve Hafter de ekibiyle Moskova’ya gelmiştir. Türkiye ve Rusya heyetleri taslak bir ateş kes anlaşma metni hazırlamış, bu taslak Sarraj tarafından imzalanmıştır. Ancak Hafter sabaha kadar müddet istemiş, sonrasında imzalamadan Libya’ya dönmüştür. Rusya tarafından yapılan açıklamada Hafter’in ülkedeki gruplarla istişarede bulunmak üzere iki günlük mühlet istediği ifade edilmiştir.

Hafter, bulunduğu tarafın homojen bir yapıda olmamasından dolayı böyle bir ihtiyaç duymuş olabilir. Ancak ateş kes anlaşmasının imzalanmasını geciktirip taviz kopararak daha sonra yapılması muhtemel Berlin toplantısı ve sürecine daha etkin girmeyi ve Libya’da daha fazla söz sahibi olmayı planladığı da söylenebilir.

Bu durum,  Libya konusunda etkin olan Rusya için bir prestij kaybı olarak nitelendirilmiştir. Bu nedenle Rusya’nın durumu düzeltmek için daha fazla çaba göstermesi beklenmektedir. Zaten illegal olarak nitelendirilen, ancak bir gerçek olan Hafter’in, Türkiye’nin askeri alandaki girişimlerini de dikkate alarak daha fazla direnmesinin söz konusu olamayacağı değerlendirilmektedir.

Bundan sonraki aşamada, Hafter’in de bir şekilde anlaşmayı imzalayacağı, müzakere sürecinin başlayacağı, ancak zaman zaman Hafter’in ateşkesi ihlal edilerek durum üstünlüğü sağlamaya çalışabileceği, Libya’da İdlip modeline benzer bir sistemin uygulanabileceği düşünülmektedir.