5-7 Mart 2003 tarihleri arasında gerçekleştirilen plan seminerinin ( Balyoz) üzerinden 12 yıl geçtikten sonra bu kez Altan’ların Ahmet’i görevini (!) tam olarak yerine getirememiş olmanın telaşıyla 15 03 2015 tarihinde  Balyoz konusunda ilk röportajını  Hürriyet Pazar’a vermişti. Röportajı yapan Çınar Oskay, Ahmet Altan’a “Madem siyasete girdik, oradan devam edelim ve Taraf günlerine dönelim. Bilmediğiniz bir kaynak size Balyoz belgelerini getirdi, yayımladınız. İyi bir kontrol süzgecinden geçirdiniz mi?” sorusunu yöneltince, hızını alamayan Altanların Ahmet’inin verdiği  yanıltıcı ve hedef saptırıcı (Kara Propaganda) cevabı çok düşündürücüdür!.  

A.ALTAN:  “Ben gazeteci olarak ne yaptığımızı söyleyeyim, siz gazeteci olarak başka ne yapılabilirdi onu söyleyin. Bunlar ordunun resmi belgeleri. Üstünde yüzlerce isim var. Sicil numaralarını kontrol ettik, hepsinin uyduğunu gördüğümüz zaman “Bu belgeler doğru” dedik. Bunlar ordunun istihbarat servislerinden çıkmış. Kimse kalkıp orduya demiyor: “Bunlar sahteyse senin istihbarat odalarına kim koydu”. O odaların şifresi, parolası, kameraları var. Kim giriyor, kim çıkıyor... Ordu beş sene içinde bir tek insanı sahte belgelerden yargılamadı. Sahte olduğunu iddia ettikleri belgelerden... Bunlar askeri vesayetin belini kıran belgelerdi.  Bunu Mehmet Baransu yaptı. Bugün çocuğu hapse atıyorlar, bir de utanmadan eline kelepçe vuruyorlar. Ordu bunun gerçek olduğunu biliyordu. Aytaç Yalman diyor ki: ‘Kara Kuvvetleri Komutanı olduğumda ilk bir yılım Balyoz’la geçti.’ Eğer gerçek değilse neden bir yılını bununla harcar ki? Bu, bir darbe hazırlığıydı. Bugün tartışmamızın nedeni, iktidarın hırsızlığını Balyoz’un arkasına saklamaya çalışması. Bütün Balyoz konuşmalarını bir daha dinledim. Duruyor internette. Balyoz’un darbe olduğundan şüphe edenlere sadece şunu söylüyorum: Bir buçuk-iki saatinizi ayırın ve o konuşmaları dinleyin.”

Bu bölümde bir taraftan Ahmet Altan’ın verdiği röportaja yorum getirirken, bir taraftan da dördüncü bölümde aktaramadığım bilgileri paylaşmaya çalışacağım.. 

Ahmet Altan bey, sosyal medya konulu son iki bölümde sizinle ilgili düşüncelerimi  satırlara dökmeden evvel kim olduğunuzu, neleri yapıp, neleri değiştirecek gücünüzün olduğunu iyi kötü biliyordum.  Hastası olduğum romanlarınızla, ordumuzu tarumar edici siyasi yaklaşımınızın hiç örtüşmediğini bilen bir okurunuzum da unutmayınız!.. 

Yani size bu satırları dersime çalışarak yazdığımı biliniz!..

Gerek röportajda zikrettiklerinizden, gerekse dördüncü bölümde paylaştığım Türk Ordusunu yerici akıl dışı ifşaatlarınızdan dolayı sizi tekrar esefle kınıyorum...

Bu nedenle bildiğiniz ve fakat duymak istemeyeceğiniz  gerçekleri karakterime uygun gazete, dergi ve sitelerden tekrar açıklama imkanı bulduğum için Allah’ıma şükrediyorum. O zamanlar okumaya tenezzül etmediğiniz gerçekleri açıklamayı sizin için (!) değil,  fedakar  ve cefakar insanların  aydınlanması adına yapacağım. Umarım düşüncelerim Türkiye’nin  kadirşinas insanları tarafından dikkate alınacaktır... 

Siz de dahil olmak üzere bazı art niyetli kalemşorlar(!) Türk ordusunu/ulusunu yıpratıcı ifadeleri kamu oyuyla paylaşmaktan çekinmiyorlar!. Neler mi dile getiriyorlar?!..

“Yüksek rütbeli subaylar yüksek perdeden konuşuyorlar, fikirlerini beyan ediyorlar , son günlerde bizim generaller, üstleri olan cumhurbaşkanına karşı itaatsiz ve saygısız davranıyorlar” 

Önce yapılan bu kara propagandayı çürütmeye çalışayım. 

2010’larda Sosyal Medya kalemşorlarınca “askerlerin demokratik ülkelerde  konuşmamasının  gerektiği” eleştirisine, zamanın Genelkurmay Başkanı Org .Yaşar  Büyükanıt  bakınız nasıl bir cevap veriyor. “Ben terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanıyım. Müsaade etsinler de görüşlerimi söyleyeyim. Sonra dağda bayırda terörle mücadele eden mensuplarımız bana sormazlar mı, 'Komutanım siz ne diyorsunuz'  

Ülkeyi yönetenler şifahi emirler verdikçe veya olaylar karşısında sessiz kaldıkça vatanını seven her  kim olursa olsun ülkenin korunması ve kollanması ile ilgili yapılan mücadelede  konuşmalı ve gereğini yapmalıdır. Hele ki verilen mücadelede fedakar Mehmetçikleri şehit veren ve aynı zamanda o yürekli askerlerin sevdiklerine de hesap veren Genelkurmay başkanının öncelikli konuşmaya hakkı vardır diye değerlendirmekteyim. Zira Cumhuriyetin  yiğit bekçileri konuşmadıkça emperyalist güçlerle, onların uşaklarının sesleri inanılmaz tarzda gür çıkmaktadır.. Ve diyorum ki,Türk ulusu, bu duygular içinde olmayanların kirli emellerini her zaman alt etmeye muktedir olacaktır. Bu anlamlı görüşlerimi okurlarımın takdirlerine bırakıyorum. Ancak bir not düşerek tabii ki!..

F.MORAY notu: Son 60 küsur yıldır terörün  yoğunluk kazandığı dönemlerde ne hikmetse devlet erkanı tarafından üst düzey komutanlara emirler ‘sözlü’ olarak verile gelmiştir. Hedefi ele geçirmemize -teröristleri kıskıvrak yakalamamıza- ramak kala hükümet yetkililerinin sıklıkla verdiği aşağıdaki sözlü emri okurlarımın engin görüşlerinize sunarım. 

“ Derhal geri çekiliniz!”  

( …..Emredersin deyip  geri çekildiğimizde  ne terör bitmiştir, nede Türkiye kazanmıştır…)  Yorum, yüce Türk ulusunundur.