Kültürümüzün bir parçasıdır yeniyi ve başlangıcı kutlamak. İki insan hayatlarını birleştirdiğinde hazırlıklar masallara konu gibidir. Bir kadın hamile kaldığında, doğum yaptığında her ince detay düşünülür. Yeni bir ise başlandığında kutlanır. Belki küçük bir istisna gibi görünse de bitişini kutladığımız okul mezuniyet törenlerimiz vardır. Nitekim onlara bile bakış açımız, biten yıllara veda edip hayatımızın o dönemini sonlandırmak değil, bu biten yıllar vesilesiyle yeni gelecek olanlara kucak açmaktır.

Bu kültürün ürünü bizler, sonlandırmayı bir türlü edebiyle beceremeyiz. Boşanmalarımız, üçüncü dünya savaşı tadında yaşanır. Ölmek, en büyük bir korkularımızdan biridir. İşten istifa etmek orayla bağların tamamen koparıldığından emin olmayı beraberinde getirir. Sanki başlayan her güzellik bizim de biten çirkin ve de kesinlikle bize ait değil. (Kesin bir bitisin herhangi bir alanda var olup olmadığı tartışmasını ise tamamen başka bir yazı için saklı tutuyorum.)

Bugüne kadar köşemizde yoğunlukla gerçek olmaktan bahsettik ve okurlarımızın, dostlarımızın geri bildirimlerinden fark ettim ki bunu dürüst olmak ile karıştırıyoruz. Gerçek olmak, dürüst olmayı kapsayabilir ama dürüst olmak gerçek olmaya karşılık gelmez. Gerçek olmak, kendini kabullenmek, kabullendikleriyle yaşamak, secimler, sonuçlar ve döngüleri bilmek ve bunlar ile ilgili pasif bir eyleme geçmek ve de bu yaşam tarzına kalbini, ruhunu, aklını açabilmektir, akış halidir, bütünlüktür, dengedir. 

Gerçek olmanın önündeki engellerden birkaçını; Işığını kısmak, maskelemek ve sonlandıramamak sıralayabiliriz. Genelde, gelişimi ve farkındalığı itibariyle bulunduğu toplumdan farklılıklar gösteren insanlar, çevrelerini kaybetmemek, onaylanmak, başkalarını üzmemek, ‘öteki’ görünmemek gibi nedenlerle kendi özelliklerini, toplumun bir parçası olmaya, kurban ederler. 

Eyleme dökülemediğinde, içselleştirilmediğinde; farkındalık büyük bir ıstıraptır. Farkındalığın ardından harekete geçmek, sorumluluk almak, cesaret göstermek; her biri başlı başına devrim olan eylemlerdir. 

Maskelemek de ışığını kısmanın tersine, bulunduğu toplumda ‘eksik’ ya da ‘bozuk’ olduğumuzu düşündüğümüz yanlarımızı dışarıya karşı kapatmak, gizlemek, tam tersi gibi ilan etmek, -mis gibi yapmak durumudur. 

(Bunlara günlük hayattan birçok örnek verilebilir ama örnekler çok direkt alındığında anlam yitirildiği için örnek vermekten kaçınıyorum.) 

Başa dönecek olursak bitişleri kutlayamayıp başlangıçları böylesine abartmamız da kendi gerçekliğimizden kaçışımızın birer parçalarıdır. Bitişler de başlangıçlar kadar bizlere dair ipuçları barındırır tıpkı başlangıçlar gibi saygıyı, özeni, heyecanı, anılmayı- bir seremoni, kutlama ya da ritüeli- hak eder.

Geleni geldiği gibi gideni gittiği gibi özgür bırakabildiğimiz, hayatin her dönemi ile cesurca dans edebildiğimiz gerçek bizlere ve dönemlere hürmetle…