1940’ların, 1950’lerin Radyoları ve 1970’ler ile 1985’lerin TV’leri kültür ve eğlence açısından halkımıza, teknik eksikliklere rağmen gayet kaliteli programlar sunabilmekteydiler. Günümüzde ise; yeni nesillerin “geyik muhabbeti” dedikleri türden; kadın kadına veya erkek erkeğe sürdürülen sözde aydınlatıcı sohbetler. İllâki, benim dediğim doğrudur nevinden sözde siyasî münazaralar, evlendirme programları, dizi filmler, sözde sinema filmleri... Hiç de aktüel olmadığı hâlde, mezkûr iddia ile sunulan bir takım ucube yayınlar ve bu uzandıkça, uzar denebilecek cinsten yayınlar. Hemen her gün bizleri rahatsız etmekte ve hatta; bizleri TV’mizi kapatmaya mecbur etmektedir!... Haber saatlerindeki felâket tellallıkları ise; kendilerine hayli hayır duaları(!) kazandırmaktadır. Hele “Reklamlar” gerçekten de bilhassa Babaları derin, derin düşündürmektedir!... Nasıl düşündürmesin ki!... Hele henüz idrak ettiğimiz Mübarek Oruç Ay’ı içinde o muhteşem görünümlü muhtelif yiyeceklerin insanın iştahına kabartan; sahanda pişirilmiş “pastırmalı-yumurtaların”, muhtelif tatlıların, hele güllaç’ın nefis görünümleri. Hemen her gün, her saat gözler önüne serilmekte ki, bu gözlerin çoğunluğunu fakir ailelerin çocukları teşkil etmektedir ve zaten zenginin çocuğu görse de, görmezse de ona pek tesir etmez. Zira onun hayâllerini süsleyen başka, başka nesnelerdir ve fakirin çocuğu onu değil hayâl, tasavvur dahi edemez... Bilhassa TV’ler böyle zamanlarda, sanki halkla alay ediyormuş gibi; Mısır Çarşısı ve çevresini adeta tararcasına dolaşıp; hem esnaf ve hem de halkla mülâkat yapıp: (Bu pahalılık, alım gücümüzün her geçen gün biraz daha zayıflaması acaba nereye varacak?!...) Halkımıza sunulan musiki ziyafetleri ise, daha bir başka. Zira ruh dinlendirici olmakla birlikte aynı zamanda neşelendirici “Türk-Sanat Musikisi”nin adeta pabucu dama atılmış; adına “Arabesk” denen Orta-Doğu Ucubesi, melez bir müzik türü, devamlı olarak halkımıza sunulmakta ve bu nesne insanda nasıl bir duygu hasıl ediyor ise, iki-üç sene evvelsine kadar bu ucube patırtıyı “konserlerde dinleyen” gençler göğüslerine jilet atmakta kan revan içinde kalmaktaydılar?!.. Bilhassa “Taşralı Gençlerimizin” rağbet ettikleri bu musiki türü, belli bir şeydir ki, müdavimi oldunuz mu zaman içinde ruh hastası olmaktasınız!... İşte, bu müzik türüne aşırı rağbet gösteren gençlerin çoğunluğunu o pek içli olarak kendinden geçen Anadolu gençleridir!.. Gelelim TV dizilerine. Bilhassa İstanbul veya diğer büyük şehirlerde oynatılan dizi-filmlerde, bilhassa gençlerin yaşantıları ön plânda gösterilmekte ve dolayısıyla da günümüz gençleri istedikleri yöne kaydırılabilmektedir... Talebelerle alâkalı diziler ise, böylesi tasarıların başlıca membaıdır: Süper mini etek, tahrik edici göğüs görünümleri, körpe ve fakat olgun bir vücut yapısına sahip kız talebeleri; değil bir erkek talebeyi, olgun yaşlarda bir erkeği dahi baştan çıkarabilecek düzeyde olabilmekte ve hatta içlerinde bilhassa tahrik etmekten zevk alanları olabilmektedir!... Öğretmenlere gelince. Hemen bir çoğu ya sadist veya aydın geçinen diplomalı cahillerden müteşekkil olup, talebe karşısında zavallı bir görünüm vermektedirler. Hele veliler durumundaki ailelere gelince. Ana, kurnaz ve bencil. Baba, sert olmasına rağmen, aynen çürümüş bir ağaç gibi kof ve sömürülmeye müsait bir tip. Yânî, tabiri caiz ise: “sağılan bir inekten” farksızdı. Yânî; evin direği görünmesine rağmen, tam manasıyla bir gölgeden başka bir şey değildi. Evet! Öğretmeninden velisine ve talebelerden öğrenim dünyasına geçen yegâne inanç: “kimsenin, kimseye itimat etmemesi” kuralına dayanmaktaydı: Tek kelime ile “Romantizmin pabucu dama atılmıştı!” Günümüzdeki ABD görüşüne dayanan bir köhne zihniyete göre: (Okul kuralı, bizzat talebeler tarafından konmalı, okul idaresi de bu kurala uyum sağlamalıdır.) İstenen budur. Böylesi şartlarda, istisnai olarak zaman zaman bilim adamı vs. yetişebilir. Ancak ve ancak hiçbir zaman gerçek manâda insan yetişmesi söz konusu olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır!... Çünkü, ilim öğrenmek, bilim sahibi olmak. İnsanlığı öğrenmek, insan olabilmek değildir! Körpecik kızlarımıza mini etekli okul forması giydirilerek, talebe rolüne çıkararak, böylece bir takım entrikalı seks hayatı içine kaydırmak ve daha sonra şikâyet edildiğinde: Okul tarafından şikâyet değerlendirilince, çekim heyetince: “Yeni bölümler, daha kapalı çekilecektir.” şeklinde beyanat verilerek, bir değişik reklâm şekline istenmeyerek öncülük edilmiştir. Aslında problem olan “süper mini etek” değil, talebelerin birbirleriyle olan arkadaşlık şekilleridir... Romantizm R’sinden daha yoksun bir ilişkinin, aşk adıyla süslenmesi dahi, aslı meselenin örtbas edilebilmesine yetmemektedir. Zira, her ilişki “Aşk ilişkisi” değildir. İlk gençlik yıllarında “Aşk ile seks” ilişkilerini ayırt edebilmek gerçekten zordur!... Dahası mezkûr kızların içinde henüz pek körpecik yaşta olanları da var ki, böylesi rollere çıkarılmaları gerçekten düşündürücüdür!... Bir başka konu da şudur: İçinde bulunduğumz şu sıcak günlerden söz ettiklerinde, halkımızı korkutucu şekilde haberler geçilmesi, bizim ülkemizde kendi isteklerine uygun bir durum yoksa, başka ülkelerde zuhur eden tabiat felâketlerinden söz ederek, felâket tellallığını devam ettirmek, başlıca TV icraatlarındandır... TV komedilerinde, TV’lerin başlıca meziyetleri; bir komedinin neresinde güleceğinizi, neresinde gülmeyeceğinizi bizzat tayin eder ve kahkaha sesiyle sizi uyarırlar... Gayet önemli haberler geçerler. Ancak: Reklâmlardan sonra, anonsuyla... Yânî: “Reklam arası olmak üzere” sinema filmi dahi seyredebilirsiniz... Baştan beri saydığım ve daha evvel de çoğu zaman bu konuya temas ettiğim hâlde tekrarlarından bir türlü vazgeçemediğim bu uğursuz konu, ne acıdır ki, her zamanki gibi tüm tazeliğini muhafaza edebilmektedir!... Niçin böyledir? Böyledir çünkü, değil iç, dış dünyaya dair haberler dahi TV-haber kuruluşlarımız tarafından bizlere yânî Türk Milletine, bazı kimselerin “siyasî tercihlerine” uygun şekilde geçilmektedir!.. Halkımızı meşgul etmeye çalıştıkları bir çok saçma sapan konuların dışında bir an olsun düşünülebilinse, acı gerçek bir bütün olarak gözler önüne serilecektir!.. Ve görülecektir ki: Koca bir millet, şaşkın bir halk durumuna düşmüş ve bu problemin son bulması elzemdir. Hem de en sıhhatli şekilde!... Saygıdeğer okuyucularım: Cümle İslâm Âlemi ve sizlerin mübarek Ramazan’ını içtenlikle kutlar, cümle âleme hayırlara vesile olmasını dilerim. Not: Bu Makale: (8 Ağustos 2010 Pazar) tarihinde yazılmıştır.