Son dönemde alternatif sahnede parlayan bir isim var: Sezin Aday! Aday, yakın geçmişte Kutsi, Reyhan Karaca ve Rafet El Roman gibi başarılı isimlerin sahnelerinde geri vokal olarak yer almış, Hayal Kahvesi, Jolly Joker Pub, Dorock XL ve diğer birçok mekanda ise solo projeleriyle dinleyicileriyle buluşmuştu. Şimdilerde deneysel, kendine has ve bir türde solo kariyerine yönelen başarılı sanatçı Sezin Aday ile son çalışması, müzik kariyeri, geçmiş ve gelecek süreç hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Şimdi onu ondan dinleyelim!

Sezin Aday kimdir?

Aslında ne veya kim olduğumdan çok nasıl olduğumu önemsiyorum. İlla bir şey olunur ama nasıl olduğun önemli geliyor bana. Sezin Aday hayallerine ve değerlerine tutkuyla bağlı, onları gerçekleştirdikçe de hayata sıkı sıkı tutunan ve bu dünyayı anlamlı ve yaşanılabilir kılacak katkılar sunmaya ömrünün sonuna kadar devam edecek bir insan diyelim. (Gülüyor) Müzisyenliğim, terapistliğim veya oyunculuğumdan çok daha öte geliyor bu bana…

Senin çok yönlü bir hayatın var. Bunun sebebi gerek kişiliğin gerekse mesleklerin… Mesleklerin diyorum, çünkü çok farklı alanlarda kendini başarıyla temsil ediyorsun. Bunları biraz açar mısın?

Aslında hepsi bir yerde birleşiyor desem. Terapist olmak çok zahmetli ve zor bir iş. Çok gözyaşı, kan, ter ve emek var. Bitmek bilmeyen bir eğitim yolculuğunda gibisiniz. Keza müzisyenlik de bir o kadar meşakkatli. Bu emek isteyen her iki mesleğimi de yıllardır yapıyor olmamın en büyük sırrı ise hayatımda bir denge yaratması. En basit örnekle; terapist koltuğundayken sınırlı bir seans süresinde danışanınız için orda var olmanız gerekir, duygularınızı bastırırsınız, sınırlı bir temsille oturursunuz o koltukta. Sahne ise tam tersi. Her şeyi ortaya koyarsınız. Şarkı söyler, dans eder, konuşur mutlu bir çocuk gibi oyun oynarsınız. Duygularınız ifade bulur, ruhunuz daha da canlanır. (Gülüyor) Müzikle tiyatro vesilesiyle tanışıp başladığım için sadece şarkı söylemek gibi bakamıyorum. Bir gösteri alanı benim için aynı zamanda. Bana dünyaya bir daha gelsen ne yapardın diye sorsaydınız da aynı şeyleri yapardım derdim. Benim karakterimden bu meslekler çıkarmış resmen. Potansiyelimi ve kendimi olabildiğince gerçekleştirdiğim için mutluyum. Ait hissediyorum, bu da mutluluk, doyum ve devamlılık getiriyor.

Evet, oyunculuk deneyimlerine özellikle değinmek istiyordum. Geçmiş dönemde çeşitli reklamlarda sana denk geldiğimi hatırlayınca bir gülümsedim. Oyunculuk rafa mı kalktı?

Evet, eğitimini aldım ve bir dönem ilgilendim, ama keşke gün yirmi dört saat olmasaydı. (Gülüyor) Çok sevdiğimden ama yetişemediğimden yapamadım. Karşımıza çıkan fırsatlar ve yönlendirmeler de önemli diye düşünüyorum. Zamanım uygun olursa daha kısa dönemli proje veya reklamlara dâhil olabiliyorum. Bunun dışında yine de tiyatroyla ilgili eğitim almış olmanın vizyonunu meslek hayatımda çok kullanıyorum. Çünkü benim meselem insanla, insanlarla. Tiyatro bu anlamda benzersiz öğretileri olan bir sanat dalı.

Peki, müziğe olan ilgin nasıl gelişti? Ne zaman müzikle ilgilenmeye başladın?

Üç yaşından beri piyano çalıyorum… Şaka şaka! Çok daha sonraki yıllarda tiyatro eğitimi almak bu yolu açtı bana. Ses eğitimleri, sesi doğru kullanabilme… Derken iki tane müzikalde oynadım. Birinde başrol olunca müzikle daha haşır neşir olmaya başladım. Sonra durum sahne teklifleri almaya, profesyonel olarak bu işi yapmaya doğru evrildi. Zamanla vazgeçemeyeceğim bir hal aldı çünkü müzikle daha başka bir bağ kurdum. Bu bağın en önemli tarafı iyileştirici bir etkisi olması. Bilimsel olarak da polivagal teorilerle desteklendiği gibi şarkı söylemek sinir sistemi için yatıştırıcı olması açısından etkili. Bağ kurmamın ve sevmemin sebebi duygularımı düzenlememe yardımcı olarak bana iyi hissettirmiş olmasıyla ilgili diyebilirim. Biliyoruz ki sevdiğimiz her şey iyi gelmeyebilir ama müzik bana birçok yönden iyi geliyor. O yüzden de hep olacak ☺ Müziğin sevdiğim bir başka yanı da başkalarıyla bağ kurabilmeyi sağlaması. Aynı anda bu kadar birlikte olabilmek ve kalabilmek ancak müzik sayesinde mümkün sanki.

Farklı türler arasında gezinmeyi seviyorsun. Son çalışman “Dışlandım” da bu ölçütte bunu destekler nitelikte. “Dışlandım”ı nasıl açıklarsın? Senin için nasıl bir deneyimdi?

“Dışlandım” adlı çalışman nasıl oluştu? Kimlerle çalıştın?

Sözü ve müziği bana ait olan üçüncü tekli çalışmam “Dışlandım”ın aranjesi Anıl Umut’a; mix ve mastering ise MDD Beatz, Duhan Dönder’e ait. Enerjimin uyduğu ve pratik kişilerle çalışmayı çok seviyorum. O sebeple Anıl ile aranje çalışmaları hem tam benim hızımda hem de tam kafamdaki gibi ilerledi. Anıl ile ilk kez çalışıyoruz ama hem uyum yakalamamız hem de aynı müzik tarzında iş yapma isteğimiz ikimize de çok önemli bir motivasyon oluşturdu. Aynı sayfadaydık ve bu da işe olumlu yansıdı. Anıl aranjörlüğünü, Duhan da ses mühendisliğini konuşturdu. Ortaya içime çok sinen bir çalışma çıktı.

Bir dönem önce çeşitli plak şirketiyle çalışıyordun. Sonrasında bağımsız bir müzisyen olarak mı çalışmalarına devam etme kararı aldın?

Evet, uzunca bir süre kendim üstlenmeyi düşünüyorum. Çok beğenilme arzusuyla değil, ait hissetme motivasyonu ile ilerlemek istiyorum. Popüler olma kaygısı bana iyi gelmiyor, üretimimi baltalıyor. Böyle olsun istemiyorum. Ayrıca beğenilmek çok göreceli bir iş, hele ki müzik söz konusuysa... Bir eser üretirken benden çıkan ve istediğim, hayal ettiğim şeylerin peşinden gitmeyi yeğliyorum, mecbur kalınan şeylerin değil.

Bağımsız bir müzisyen olmanın çeşitli zorlukları vardır diye düşünüyorum. Peki ya sence?

Daha çok çabalamanız gerekebiliyor. Ama bu kısmı sanırım bana zorluk değil beceri hissi verdiği için ben tam tersi daha çok yorulsam da daha güçlü hissediyorum. Uzun vadede tükenirsem bir hal çaresine bakarım. Şimdiki koşullarda gayet iyi.

Türkiye’de müzik endüstrisini nasıl buluyorsun?

Karmaşık. Bir o kadar da dayatmacı ve tek düze. Ticari kaygıların fazla olduğunu düşünüyorum. Özgün olan, kendi tarzını ortaya koyan tüm sanatçılara bayılıyorum. Onlar büyük savaşçı, vazgeçmiyorlar ve karşılığını elbet bir gün alıyorlar. Bunun dışındaysa kendi üreten ve emeğiyle yol alan herkesi de gönülden destekliyorum. Bence herkese yer var. Bir dinleyici aynı anda birçok kişiyi takip edip beğenip sevebilir. Dolayısıyla aslında kitle oluşturmak, tarzını duyurmak için müzisyenlerin de kendi aralarında destek içinde olması gerekir. Birlikte yapılan düet çalışmaları da bu anlamda çok kıymetli bir yerde. Müziğin birbirini dışlamayan hatta herkesi birleştiren benzersiz bir gücü var. (Gülüyor)

Büyük isimlerle aynı sahneyi paylaştın. Bu süreçlerin sana ve müziğine katkısı nasıl oldu?

Büyük isimlerle çalıştıkça sanatçıların karakterlerini işlerine veya müziklerine nasıl yansıttıklarını gözlemleme fırsatım oldu. Büyük isim olmak için çabalıyor olmak, emek vermek ve disiplinli olmak gerektiğinin gerçekleşmiş haline gözlerinizle tanık oluyorsunuz. Ben her seferinde hepsinin bir bütün olduğuna şahit oldum. Yaptıkları işlerle karakterleri paralel gidiyordu. Belli hedefler belirlememde ve çabadan vazgeçmemem konusunda bana iyi birer örnek oldular. Benimsemek gerekiyor yaptığınız her şeyi. Ait olmak istediğiniz yerin içinden çıkmak da istemiyorsunuz. İşler o zaman başarıya kavuşuyor. Yolumun kesiştiği isimler neyi nasıl yapacaklarına çoktan karar vermiş sanatçılardı.

Sahnede nasıl hissediyorsun? Kuşkusuz bir müzisyen için en heyecan verici an sahnede olmak adlandırılabilir sanki.

Sahnede kesinlikle çok eğleniyorum ve o anın tadını çıkarıyorum. Nasıl geçtiğini anlamıyorum sahnedeki zamanın. Şarkı aralarında konuşmayı, nabız yoklamayı seviyorum. Onun dışında müzik kesintisiz aksın gitsin ve hiç durmasın isterim. Sahneye çıktım ve herkes beni takip etsin ve bana eşlikte bulunsun gibi değil de daha çok diyalog için bahaneler üretirim. İnsanların gözlerinin içine bakmayı çok severim. Bu, kimi zaman birlikte nakaratı seslendirmek, kimi zaman bir soru sormak ve karşılıklı neşe saçmakla ilgili olabilir. Zaten sizi dinlemeye gelen insanlar orda olmayı planlayıp seçmiş dinleyiciler. Size de hakkını vermek düşüyor. Her sahne bittiğinde ilginç bir şekilde daha da enerji depolamış oluyorum. Yakın arkadaşlarım çok iyi bilirler ki ben bir bu kadar daha sahne yaparım daha yeni açılmıştım gibi söylemlerde bulunuyorum. Bazı buluşmalara dakikalar yetmiyor. Benim de sahneyle buluşmam öyle. (Gülüyor)

Klinik psikolog olmanın müziğine katkısı ne derece oluyor?

Bir kere yaptığım müzikte popülarite kaygısı yaşamıyorum. Zaten hali hazırda mesleğim ve işim olduğu için kendimi güvencede hissediyorum. Sanki klinik psikolog olmak sağlıklı yetişkin tarafımken sahnedeki halim ise mutlu çocuk tarafım. Sahnede olmayı iş gibi bir prensipte ancak baskı altında hissetmeden deneyimliyorum. Sahnedeki performansımı da olumlu anlamda etkiliyor bu şekilde olması. Müzik yapmak hayatıma coşku ve eğlence katıyor. Sadece eğlendiren, bir başkası için orda olan değil de gruba dâhil olan, katılan, bütünün bir parçası gibi hissediyorum sahnede. Tıpkı seanslardaki eşlik etme hali gibi. Terapist olmam şarkı yazmamda ise müthiş bir duygu dünyasını ve duyarlı olabilmemin kapılarını açıyor. Bir şarkımda danışanımın bir cümlesinden çok etkilenip şarkı sözü yazmaya karar vermiştim. Şarkılarımda sanki konuşur gibi hissettiren kısımlara yer vermek hoşuma gidiyor o yüzden. Kendimde uyanan duyguları ortaya çıkarmama ve müziğe dönüştürmeme yardım eden, beni sanatçı olarak da insan olarak da besleyen bir tarafı var terapistliğin. Acayip derinlikli bir meslek.

Yakın bir gelecekte dinleyicileri neler bekliyor?

Yakın gelecekte hazır bu kadar eğlenceden bahsetmişken ve yaz kapıya dayanmışken tam da çilek tadında bir tekli bizleri bekliyor diyebilirim. Şu ana kadar daha mid tempo ve slow şarkılar çıkardım. Şöyle hep birlikte dans edeceğimiz içimizi kıpır kıpır eden şarkılarım da olsun istiyorum. Kendi çalışmalarımı ve tarzımı ortaya koymaya devam edeceğim. Bunun dışında müzikli ve mizah içeren tek kişilik gösteriler planlıyorum. Böylece her yönümün birleştiği tek bir yerde ama yine sahnede olabilirim. Ne zamandır planladığım bu proje için de kolları sıvayacağım. Gelişmeleri heyecanla paylaşıyor olurum. (Gülüyor)

Yeşilçam'ın Altın Çocuğu: GÖKSEL ARSOY Yeşilçam'ın Altın Çocuğu: GÖKSEL ARSOY