S.Doğan:"Kültür Bakanlığı bu yol Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü Zat-ı âlinize verdi, hayırlı olsun" S.Karakoç:"Sağolun, teşekkür ederim." A.Vural:"Tebrik ederim" S.Karakoç:"Efendim tebrik edilecek bir şey yok. Sadece hayırlı olsun demek yeterli zannediyorum" Yukarıda yaptığımız kısa sohbet Sezai Bey'in yapısını ve durumunu izah eder mahiyette, sanırım. Kültür Bakanlığının bu yıl şair, yazar, mütefekkir Sezai Karkoç'a Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü layık gördü. Bu vesileyle TÜRDAV ve Sur dergisi sahibi Ahmet Vural ile birlikte Sezai Bey'i tebrik için Cağaloğlu'ndaki bürosuna gittik. Doğrusu ödül için çok sevinçli değildi. Fakat bu ödülden dolayı da mutlu görünüyordu. Atilla Koç bakanlığa yeni atandığında ziyaretine gelmişti ve bu durumu bizlerle paylaşmıştı, Sezai Bey. Sezai Bey'in 1989 yılından beri sık olmasa da ziyaretine giderim. Soru sorar bazen kısa bazen uzun cevaplar alırım. Ama hep O bir derviş gibi mütevazı ve bir kral gibi de onurludur. Diriliş Partisi'nin kurulma aşamasını ilk defa kamuoyu benim haberimle öğrenmişti. Şimdi yeni partinin kurulma aşamasını da laf aramızda (!) söylemiş olayım. Sezai Bey'in şairlik, yazarlık ve mütefekkir yönü hiç şüphesiz önemlidir. Ancak Sezai Bey'in insan olarak, kişilik olarak, mertlik ve çizdiği portre olarak büyük önem taşır. O her şeyden önce adam gibi bir adamdır. Duruşu, olayları yorumlayışı, yerli bakış açısı ve Türk ve İslam Dünyasını kucaklayışı kuşkusuz Akif ve Necip Fazıl geleneğinin temsilcisi olduğunu gösterir. Hadiselere bakışı dar, basmakalıp ve komplocu değildir. O, olayları tarihi perspektiften bugüne getirerek yorumlar ve netice çıkartır. Bugün Oratdoğu'da yaşanan olayları 30 küsur yıl öncesinden yorumlayan ender düşünürlerimizden biridir, Sezai Karkoç. "Masal" şiirinde üstat Sezai Karkoç, Doğu ve ile Batı'yı çok enfes bir şekilde tahlil eder. İşte bu şiiri özetleyerek sunuyorum: "Doğuda bir baba vardı/Batı gelmeden önce/Onun oğulları batıya vardı Birinci oğul batı kapılarında/Büyük törenlerle karşılandı Sonra onuruna büyük şölen verdiler/Söylevler söylediler babanın onuruna Gece olup kuştüyü yastıklar arasında/Oğul masmavi şafağın rüyasında Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere/.../Öcünü alsın diye kardeşini yolladı İkinci oğul Batı ülkesinde/Gezerken bir ırmak kıyısında Bir kıza rastladı dağların tazeliğinde/.../Kavuşamadı ama ona Batı bir uçurum gibi girdi aralarına/.../Baba yağmurlardan anladı bunu Yolladı üçüncü oğlunu/Üçüncü oğul Batıda/Çok aç kaldı ezildi yıkıldı Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada/Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı Fakat batinin büyüsü ağır bastı/İş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadı Sonra büsbütün unuttu onları/.../Patron oldu ama hala uşaktı Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü/.../İyice yaşlanmıştı ama Vazgeçmedi koyduğundan kafasına/Dördüncü oğlunu gönderdi Batıya Dördüncü oğul okudu bilgin oldu/Kendi oymak ve ülkesini/Kendi görenek ve ülküsünü Günü geçmiş bir uygarlığa yordu/Kendisi bulmuştu gerçek uygarlığı Batı bilginleri bunu kutladı/O da silindi gitti binlercesi gibi .../Beşinci oğul bir şairdi/Babanın git demesine gerek kalmadan Geldi ve batının ruhunu sezdi/Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır Batının uçarılığına ve doğunun kaderine dair/.../ Kum gibi eridi gitti yollarda Sıra altıncı oğulda/O da daha batı kapılarında görünür görünmez Alıştırdılar tatlı zehirli sulara/İçkiler içti/Kaldırım taşlarını saymaya kalktı .../Baba ölmüştü acısından bu ara/Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara .../Bir şafak vakti Batıya erdi/.../ Sonra ansızın ona bir ilham geldi .../Kalabalık büyümüş çok büyümüştü/O zaman dönüp konuştu: Batılılar!/Bilmeden/Altı oğlunu yuttuğunuz/Bir babanın yedinci oğluyum ben Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden/Babam öldü acılarından kardeşlerimin Ruhunu üzmek istemem babamın/Gömün beni değiştirmeden/Doğulu olarak ölmek istiyorum ben Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:/Karşınızdakini değiştirmek/.../ Fakat değişmeyecek ruhum/..." Türk Edebiyatı dergisinin Ocak 2007 sayısının kapağında şairler yer alıyor. Bu fotoğrafların biri de Sezai Karkoç'a ait. Üniversitede ders esnasında öğrencilerime Sezai Karakoç'u soruyorum maalesef yarısı bilmiyor. Bundan hareketle yeni neslin tanıması için Sezai Bey'in kısa biyografisini sunuyorum: Sezai Karakoç, 1933 yılında Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde dünyaya gelir. Babası Yasin Efendi'nin koyduğu isim Muhammed Sezai'dir. Nüfus kayıtlarında Ahmet Sezai olarak geçer. Dedeleri, Ergani ve yöresinde oldukça etkin kişilerdendir. Babasının babası Hüseyin efendi, Plevne savaşına katılmış; Gazi Osman Paşa'nın takdirini kazanmıştır. Aile Leventoğulları olarak anılır. İlkokulu Ergani'de, ortaokulu Diyarbakır ve Maraş'ta, liseyi Gaziantep'te okudu. Lise sonda Necip Fazıl Kısakürek'le tanıştı. Burslu öğrenci olarak girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1955'de bitirdi. 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu. 1967 yılında İslamın Dirilişi ve Yazılar adlı kitaplarından dolayı yargılandı. Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam, A dergilerinde deneme ve şiirler, Yeni İstanbul, Sabah ve Milli Gazete'de fıkra yazıları yayımlayan Sezai Karakoç, mart-nisan 1960'ta iki, mart 1966 - mart 1967'de oniki, ekim 1969 - ocak 1971'de onaltı sayı olmak üzere Diriliş dergisini yayımladı. 1974'ten itibaren düzenli olarak 18 sayı yayınlanan, 1976'dan itibaren gazete biçiminde çıkan Diriliş dergisi yerli düşünce ve edebiyatın en önemli dergilerinden biri oldu. 1977-78, 1980 ve 1983 yıllarında da yayımlanan Diriliş, son olarak 1987-1993 arası altı yıl haftalık olarak yayımlanmıştır. Diriliş Dergisi, gerek edebiyatımız gerekse fikir ve kültür hayatımız için bir okul olmuş, çok sayıda aydın ve sanatçı yetiştirmiştir.1990 Diriliş Partisi'ni kuran Sezai Karakoç, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılışına kadar da bu partinin genel başkanlığını yürüttü. (www.biyografi.net) Şiir Kitapları:Körfez (1959), Şahdamar (1962), Hızır'la Kırk Saat (1967), Sesler (1968), Taha'nın Kitabı (1968), Kıyamet Asisi (1968), Mağara ve Işık (düzyazı şiirler, 1969), Gül Muştusu (1969), Zamana Adanmış Sözler (1970), Ayinler (1977), Leyla ile Mecnun (1981), Ateş Dansı (1987)... Araştırma ve Fikir Kitapları: Yunus Emre, Mevlana, Mehmet Akif, İslam'ın dirilişi, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Ölümden Sonra Kalkış,Hikayeler I - Meydan Ortaya Çıktığında (1978), Hikayeler II - Portreler (1982). Ödüller:1968 Milli Türk Talebe Birliği Milli Hizmet Madalyası, 1970 Sürgündeki Macar Yazarları Gümüş Madalya Ödülü, 1982 Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü, 1988 Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü, 1991 Dünya Sanat ve Kültür Akademisi Ödülü. Kültür Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü 2006. Muhterem Sezai Karakoç Bey'e Allah'tan uzun ömür dilerken, neslimizin onu tanımasını ve fikirlerinden hakkıyla yararlanmasını diliyorum. Böylesine anlamlı ödülden dolayı da Kültür Bakanı Sayın Attila Koç'u ve seçici kurulu kutluyorum. Son olarak Sezai Bey'in 1969 yılında yazdığı "Ey Yahudi" isimli şiirin bir bölümünü (Karakutu sitesinden iktibasla) siz aziz okurlarımın dikkatine sunuyorum: Ey Yahudi! "Sen Süleyman Peygamberin ruhunu incittin ey yahudi Davut Peygamberin ruhunu sarstın ey yahudi Zebur'a ihanet ettin ey Yahudi/Tevrat'ın ve Zebur'un Musa'nın Davut'un Süleyman'ın/Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin Gelmesini bekledikleri/Geleceğini haber verdikleri Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin/Evrene, insana, yere, göre ışık saçan .../O gün Tanrının azabı senin için şiddetli olacaktır Biz istesek bile seni ondan kurtaramayacağız ey Yahudi/Bize bu yapılanı yapan sen değilsin Biz kendi cezamızı çekiyoruz/Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin ey yahudi Sana yeryüzü lanet edecektir/Sana gökyüzü lanet edecektir ey yahudi En kısa zamanda tövbe yolunu tutmazsan ey yahudi" (Sezai Karakoç, 1969, Diriliş Dergisi Sayı 1)