Neye gereğinden fazla kıymet verdiysek yarı yolda kaldık.

Yolun ortasında, en karanlık noktasında bırakıldık.

Dünya'da öyle değil mi?

Onlarca koruma ile gezen devlet başkanları nerede?

Bugün, Reisle bir kare almak için birbirini ezen yalaka kesim yarınlarda mezarında fotoğraf çekmek için de izdihama sebep olur mu dersiniz?

Memlekete büyük emek vermiş, geçmiş liderlerin mezarları nasıl da ıssız değil mi?

Şan, şöhret, mevki, zenginlik hepsi de ne kadar anlamsız...

Dünya ve dünyevi ne varsa, ölümün karşısında ne kadar da çaresiz...

İnsan ne kadar da yalnız ve aciz...

Hz. Ebubekir (r.a) bir gün bir ceviz için kavga eden çocukların arasına girer.

"Durun, ben ikinize de pay edeyim" der...

Cevizi kırar ve içi boş çıkar.

Mübarek çocuklara döner.

"Biliyor musunuz" der...

Uğruna dövüştüğünüz dünya bu iște...

Ne kadar da anlamlı bir mesaj.

Bir o kadar da anlamsız bir dünya.

Bütün çabalar etsiz bir kemik olma uğruna...

Çürümek adına her koşuşturma.

Bu acziyet dahi ürkütüyor insanı.

Kabrin yalnızlığı herşeyi anlamsız kılıyor.

Birbirimizi ezip geçiyoruz.

İncitip, üzüyoruz.

Her seferinde, onca pişmanlık ve ölüme rağmen bir türlü dünya ve içindekilerden vazgeçemiyoruz.

Vazgeçmeyelim.

Dünya için de elbette mücadele edelim.

Her an ölecek gibi ahirete, ölmeyecek gibi dünyaya da çalışalım.

O dengeyi koruyalım ama nerdeee...

Kendi adıma konuşup, yazıyorum.

Her geçen gün daha ziyade dünya kokuyorum.

Her geçen an ölümden daha ziyade korkuyorum.

Çünkü azığım yok.

Allah'a "işte sana geldim" diyecek yüzüm yok.

Ayet diyor ya hani;

-Sizden öncekilerin çektiğini çekmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?

Galiba sanıyoruz.

Sanıyoruz ki bu kadar rahat davranıyoruz.

Rahatımız, rehavetimiz bozulmasın istiyoruz.

Öncekiler dediği, dünyayı ahireti karşılığında satanlara bakıyorum.

Habeş'li Bilal'lere...

Hz. Zekeriya'ya.

Hz. Sümmeyye ve Yasir'e...

Musab bin Umeyr'e bakıyorum.

Kendimden utanıyorum...

Selam ve dua ile...