2008 yılını yaşadığımız şu zamanları, geride bıraktığımız nice yıllar gibi yaşayarak tüketmekteyiz ağır ağır. Ocak, Şubat, Mart derken, Nisan ayına da girdik böylece. Şu an yağmur yağıyor ve bu hafta ki ilham kaynağım olan yağmurun, yazımı yazarken hissettiğim canlı performansını, siz okurken hissedebilecek misiniz bilmiyorum ama kimine göre kaçış olan bu bereketli su tanecikleri; uzun ve zorlu kıştan yorgun çıkmış olan toprak için, özlem dolu bir bekleyiş ve sımsıcak bir kavuşmadır. Evet, uzun süren bir kışın ardından, bahar nihayet göz kırpmakta bizlere. Nisan ayıyla beraber ilkbaharın giriş kapısına vardık sonunda.. Kara kıştan kalma hüznün, ilkbahar esintileriyle savrulmasını ümit ettiğimiz bu günlerde; hoyratça çiğnenmiş zamanların pişmanlığı belki sarabilir birçoğumuzun içini. Yine de yeniden toplanmak, enerji depolamak için bize ışığını, sabahın en erken saatlerinde bile gönderen güneşe minnettar olmak varken, gecenin karanlığından şikâyetçi olmak kolayımıza gelmemeli. Yeni bir bahara yeniden başlamanın yorgun ritmiyle izlediğimiz yağmurlar, kanadı kırık sevdaların gözyaşlarını andırırken, yaşanmakta olan hüzünlerin etkisi, hayatın renklerini kara kalem resimler gibi gölgelememeli.. Tabiatın uyanarak gerçeklerle yüzleşmesi, kıymeti bilinmemiş zamanların “Eyvaah!”larına hep denk gelirken, yüz verilmiş acılarla karışık sevinçlerin zavallılığını görmek bile, hiçbir zaman yetmez hayatı anlamaya.. Tıkanıp kalıyor bazen insan. Nefes almakla yaşamak arasında ki anlam farklılığı gelgitlerinin ağırlığı hissedildiği zamanlarda bile duruyor sanki hayat. Soluk alma güçleşip, yürek atışları sessizleşip, beyin zonklamaya başlayıp da ayaklar birbirine dolaşmaya başladığı anlarda hiç düşünmeden gökyüzüne bakmalı önce insan. Masmavi göklerin sanki yeryüzüyle bütünleşerek; kışın karın, baharda yağmurun sevincine ortak oluşlarını hatırlamalı. İster fırtına, boran ya da ister kasırga olsun taşmış isyanlara karşı nasıl da birleştiklerini görmek için ufka bakmalı sonra. Bakmalı ve anımsamalı ki gerçek sevgiler; ayrı yürek atışlarının aynı duygularla birleşerek tek yürek olmasında yaşar. Sevgilerin tüketildiği an insanın bittiği andır. Bırakmamak adına ufukta ki gibi kenetlenmeden olmaz asla! İnsanoğlu dediğin dev kadar olsa bile yürek dediğin serçe misali nedir ki?... İçinde güzellik barındıran ve hep isteyip de “bir gün yaparım”denilen ne varsa yapmalı bu gün çünkü hep beklenen yarınlar hayata yenik düşmüş binlerce insan için bu gün denilen o en son günde tükenip bitti ne yazık. “Hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için. Hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin. Ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların. Merhabalar etmemişsen, anlamsızdır elvedaların” demiş bir şair. Hayatı birkaç cümlede ama anlamlı cümlelerde tanımlayarak. Yaşam vazgeçtiğimiz ya da ertelediğimiz şeyler için bize ipucu vermiyor ne yazık. Hep ertelenen istekler, genellikle yapılamadan kalmış ukdelerdir. Geçmişe dönüp o günü yaşama şansı yok. Vazgeçilenler, kaptırılarak sürüklenmiş yaşam şekillerinden her zaman daha değerli olmuştur. Sevgilerdir hayatın anlamı. Onlarda tıpkı yağmurlar gibi nerede, ne zaman başlar bilinmez ama durduğu yerler hayatın da anlamsızlaştığı anlardır. Saklamalı gerçek sevgileri yüreğimizin en derin köşesine. Hele iyi bir şeylerin olacağı artık düşlerimizde kalmış, bu şiddet dolu hayatta; sevgileri nereye koymalı bilemem ama tüm varlığımızla korumalı. Sevgiler için çıkılmalı yola. Dostlukların koluna girerek… Kin ve nefret duygularının kol gezdiği sokaklarda, iyilikler çıkmalı saklandığı yerlerden. Zulmün olduğu yerlerde dimdik tutmalı onuru, sevginin olduğu yerlerde eğilmeli önünde. Kimi zaman dayanılmaz, çarpıcı yaşam gerçekleri gözümüze sokulsa da, kutsal duyguların gereğini göz ardı ederek ne kazandık ki peşinden koştuklarımızdan?. Bir nedeni elbet var yürekte açılan derin yaraların ama yine de yüz vermeyelim acılara..Dünlerde kalmış güzellikler ölmemiş bak göz kırpmakta yarına. Unutmamalı ki dünyada birçok şeyin yedeği olsa da hayatımızın yedeği yok. Yaşanmamışlıklar için nefes alan her insanın yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır. Ne keşkelere pişmanlık, ne de eyvahlara gözyaşı çare olmuyor ne yazık. Ağlamamalı dün için, yarına vakit varken. Zaman zaman gözyaşlarımızla yağmurlara eşlik etmek zorunda kalsak bile, yine de gözyaşlarını gökyüzüne bırakmalı. O ağlamalı ki kış uykusundan uyanmakta olan toprağın o damlalara ölesiye ihtiyacı var. Ağla gökyüzü! Bak toprak uyanmakta..Hayata bir başka gözle bakmayı öğrenmiş, gerçek sevgilerin değerini serçe yüreklerde devleşerek hissedebilmiş insanlar için ve bir de hayatın en masum yüzü olan çocuklar için sadece GÜLÜMSE…