Sarıyer İsmail Akgün Devlet Hastanesi Başhekimi Dâhiliye Mütehassısı Dr. MEHMET SALMAN Röportajın 4. ve son bölümünde ‘Sağlık Turizmi’ni ve ‘Şifâlı Bitkiler’i konuştuk.
Oğuz ÇETİNOĞLU
Oğuz Çetinoğlu: Spor ve sağlık olgularının bağlantılı olduğu biliniyor. Konuya spor hekimliğinden girebilir miyiz?
Salman: Dünyada ve ülkemizde, spora ilginin eski ve köklü olmasına karşılık spor hekimliğinin gelişmesi, ancak 20. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Daha önceki dönemlerde konuyla ilgilenen ve sporla tıbbın işbirliğinin önemine işaret eden bazı hekimlerin olmasına ve hatta 16. yüzyılda ilk spor hekimliği kitabının yazılmasına rağmen, çok yönlü ilmî çalışmaların ilk adımı 1883 yılında Almanya’da atılmıştır. İlk spor hekimliği merkezi de 1913 yılında Almanya’a açılmıştır. Bu merkez daha çok spor yapan kişilerin sağlık kontrollerinin yapıldığı bir alanda faaliyet göstermiştir. Bunu takiben 1928 yılında İsviçre’de Dünya Spor Hekimliği Federasyonu kurulmuştur. Aynı yıllarda ülkemizde spor hekimliğinin gelişmesi Cumhuriyetin kurulması ile birlikte olmuştur. 1924 yılında düzenlenen Paris Olimpiyatları’na Atatürk’ ün ‘Türk sporcuları bu olimpiyatlara katılacak.’ Demesi ile çok sınırlı bir bütçeden kaynak ayrılarak Türk sporcuları Paris’e gönderilmiştir. Sporcuların bakımlarıyla ilgili olarak da, askerî bir doktor olan Albay Sırrı Alıçlı görevlendirilmiştir. Sırrı Bey, yurtdışından bir takım kaynaklar getirmiş ve Türkiye’de ilk defa sporcu sağlığı konusu telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Spor hekimliği kavramını ise ilk kez dile getiren Dr. Raşit Serdengeçti olmuştur. Spor hekimliğinin kurucusu sayılan Dr. Raşit Serdengeçti, 1940’lı yıllarda, Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü olarak anılan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nde spor hekimliğinin kurumlaşması yönünde bir sağlık dairesi kurmuştur. 1964 yılında yayınladığı ‘Spor Hekimliği nedir, Ne İçindir ve Nasıl Teşkilatlanmalıdır.’ İsimli kitabıyla spor hekimliği konusunu yeniden gündeme getiren Serdengeçti, daha sonraki çalışmalara öncülük etmiştir. Bu çalışmalar bir süre sonra sonuç vermiş ve 1965 yılında İzmir’ de Türkiye Spor Hekimleri Derneği kurulmuş ve 1966 yılında bu dernek milletlerrarası Spor Hekimliği Federasyonu’na (FIMS) üye olmuştur. Türkiye’ de önemli adımlardan biri de 1973 yılında ilk Spor Hekimliği Enstitüsü’nün Ege Üniversitesi bünyesinde, İzmir’ de faaliyete geçmesidir.
Enstitünün kurulmasında ve gelişmesinde Prof. Dr. Necati Akgün’ ün özverili çalışmaları önemli rol oynamıştır. Böylece Türkiye’ de ilk defa spor hekimi uzmanı yetiştirilmeye başlanmıştır ve Yüksek Öğretim Kurumu tarafından ‘Ana Bilim Dalı’ hâline getirilmiştir. Son yıllarda, üniversitelerimizin spor hekimliği konusuna önem vermesi ve tıp fakültelerinin bünyesinde spor hekimliği enstitüsü veya bilim dalı başkanlıklarının oluşturulmasıyla birlikte, bu alandaki çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Günümüzde 18 Tıp Fakültesinde Spor Hekimliği Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı olarak faaliyet göstermektedir.
Spor hekimleri, spor ve sağlık ilişkileri sürecini detaylı bir biçimde açıklayabiliyorlar. Dayanıklılık, hareketlilik, güç ve hızdan oluşan doğru karışım, iç organların genel iyiliğini sağlıyor ve tabii yaşlanmayı geciktiriyor.
Kas hücreleri sayısı 20-70 yaşlar arasında % 20-40 kadar azalıyor. Güç ve dayanıklılık egzersizleri bu yaşlanma sürecini durduruyor ve yoğun bir damar ağının oluşumuna yol açıyor.
Kemikler: Düzenli egzersiz, yaşlanma sürecinde azalan kemik kütlesi aynı oranda arttırıyor: yılda % 1 oranında.
Bağışıklık sistemi: Düzenli ve dozunda hareket vücudun bağışıklığını arttırıyor.Buna karşılık, ağır hareketler vücudu enfeksiyonlara karşı zayıflatıyor.
Akciğerler: Dayanıklılık egzersizleri; akciğerin oksijen alınımı, kirli hava değişimini ve kan dolaşımını iyileştiriyor. Böylece vücuda toplam olarak daha fazla oksijen giriyor.
Kan: Spor, kanın akışkanlığını arttırıyor. Ayrıca kandaki yağ değerleri, arteriosklezoris tehlikesini azaltacak yönde değişiyor. Haftada bir kilometre koşulduğu takdirde, yararlı HDL-kolesterini desilitrede 0,2 mg oranında artırıyor.
Kalp: Doktorlar, dayanıklılık egzersizlerinin kalp üzerindeki etkisine ‘ekonomikleşme’ diyorlar. Çünkü, nabız frekansı ve tansiyon düşüyor ama kalbin hacmi artıyor. Böylece kalp daha az yoruluyor ve oksijen ihtiyacı azalıyor.
Refleksler: Jimnastik hareketleri, kastaki açılma alıcılarından omuriliğe giden sinirle lgili mesajların gidiş hızını arttırıyor. İnsan, böylece, daha çabuk tepki verir hâle geliyor.
Hormonlar: Spor, dokuların vücudun doğal insülinine daha hassas hâle gelmelerini sağlıyor. Böylece ileri yaşlarda şeker hastalığının ortaya çıkmasını engelliyor.
Çetinoğlu: Sağlık amacıyla ülkemize gelen bir yabancının, turizm amacıyla gelen bir kişinin 7 katı tutarında döviz bıraktığı açıklandı. Öyle anlaşılıyor ki sağlık turizmi, ülke ekonomisi için önemli bir potansiyel. Bu potansiyel nasıl geliştirilebilir?
Salman: Önemli bir jeotermal kuşak üzerinde yer alan Türkiye, sağlık turizmi alanında, kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasına girmektedir. Sıcaklıkları 20°C - 110°C arasında, debileri ise 2–500 1/ sn arasında değişebilen 1000’nin üzerinde kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklardan 200’ün üzerinde termal merkez oluşturulmuştur.
Termal tedavi alanında milletlerarası standardını koruması ile tanınmış tesisler , resmî ve özel kuruluşlar tarafından dünyaya duyurulmaktadır.
Sağlık turizmi potansiyelini keşfimiz 1980’li yıllarda yılında olmuştur. Böylece yeni bir sektör oluştu.
Türkiye’nin sağlık turizmi potansiyelini geliştirme çalışmaları hızla devam etmektedir. Raporlama sistemleri ve hizmet ağı geliştiriliyor, modern tesisler kuruluyor. Sağlık Turizminde bütün ülkeler arasında Türkiye’nin en iyi ve en güçlü ülke olması için gerekenler yapılıyor. Öyle görülüyor ki hedef; sağlık turizmini dünya genelinde ülkelerde Türklerin tekelinde yönetiminde tutmak.
Sağlık turizminde gelişme sağlayabilmek için hizmetlerinden yararlanılacak personelin eğitimi önemlidir. Bu konuda da ciddî çalışmalar vardır. Özel sektör de konunun önemini idrak etmiş, sağlık turizminde istihdam edilecek personelin eğitimi için okullar açmıştır. Okullarda; sağlık turizminin tanımından, ülkemizdeki potansiyelinden, sağlanacak yararlardan başlamak üzere, satış ve pazarlama stratejilerine, kaliteli hizmet anlayışına, tedâvi operasyonlarına ve uygulamalarına varıncaya kadar gerekli bilgiler en ince detaylarına kadar verilmektedir.
Sağlık turizmine yatırım yapacak firmalara, fizibilite raporları hazırlayan şirketlerin varlığı, konuya verilen önemin göstergesi olarak kabul edilebilir.
Türkiye; sağlık turizminden gelir sağlananın ötesinde, dünya sağlık turizmini yönetecek potansiyele sâhiptir.
Çetinoğlu: Şifâlı bitkilere dayalı alternatif tıp hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Salman: Önemli hastalıkların tedâvisi mutlaka uzman doktorlar tarafından gerçekleştirilmelidir.
Ancak ufak tefek her rahatsızlıkta da kişinin hemen doktor kontrolüne girmesi gerekmeyebilir. Bitki çayları ve tentürleri etkili ve zararsız ilaçlardır. Önemli hastalıklarda ancak, bir uzmanın uyguladığı tedaviye eşlik edebilir veya onu destekleyebilir.
Şifalı bitkilerle ilgilenmek isteyen kişinin, bitkinin yapısı, organları ve bu organların işlevleri hakkında bazı temel bilgilere sâhip olması gerekir. Bir bitkinin çeşitli organları, birbirine benzemeyen çeşitli etken maddeler içerir. Şifalı bitkilerle tedâvi alanında bu organlar, ‘bitki özlü droglar’ olarak tanımlanır. Yaygınlıkla kullanılan organ, glikozitler ve alkaloitler içeren yapraklardır. Kök ve yapraklar arasında taşıma işlevi üstlenen bir yol olarak da tanımlanabilecek saplar ise genellikle kullanılmaz, ama bu kural bazı bitkilerde değişebilir. Yâni, bazı bitkilerin sapları da etken madde içerebilir. Aynı biçimde, bazı ağaçların kabukları da etken madde açısından zengindir. Yeraltındaki, adeta depo görevi üstlenen sürgünler, biçimlerine göre, köksap, yumru, kök veya soğan adları ile tanımlanır. Kökler, topraktan emdikleri su ve madenî tuzları yapraklara gönderirler. Genellikle şeker, bazen vitaminler ve alkaloitler depolarlar. Bâzı bilkiler, içerdikleri etkin maddeler sebebiyle, şifâlı bitkilerle tedâvi alanında önemli yere sahiptirler. Bitki tohumu, bitkinin gelişme aşamasında gerekli olan etken maddelerin özünü içeren bir depodur.
Şifâlı bitkilerden yararlanmak için mutlaka bir uzmanın tavsiyeleri alınmalıdır. Yen etkisi olan ve zehirli bitkileri, yararlılarından ayırt etmek, ihtisas isteyen, bilgi gerektiren bir alandır. Dozajın ayarlanması konusundaki dikkatsizlik, umulan faydanın sağlanamaması yanında olumsuz gelişmelere de sebebiyet verebilir.
Bitkilerin tamamına yakın bölümü, zâten şifâlıdır. Şifâ özelliği daha yüksek bitkilerin tedâvi edici gücüne inananlar ve hatta onlarla başarılı sonuçlar elde edenler, sağlığına gerçekten değer veriyorlarsa, önemli sonuçlara yol açabilecek hastalıklarda doktora görünmeyi ihmal etmemeliler. Basit bir rahatsızlık olduğu zannedilen belirtiler, hayatî önemde bir hastalığın ön belirtileri olabilir! Hastalıkların teşhisi ve tedâvisi yalnızca uzman tıp doktorlarınca gerçekleştirilebilir! Bu konu kesinlikle gözardı edilmemeli.
Şifâlı bitkilerin tedâvi edici gücünden, basit rahatsızlıkların geçiştirilmesi için yararlanılmasında bir mahzur yoktur. Önemli hastalıkların tıbbi tedâvisi sırasında da, doktor onayı olmak kaydıyla, bu tedaviye şifalı bitkilerle destek verebilir. Her şart altında, çok iyi bilinen bitkilerle insanın kendi kendisini tedâvi etmeye kalkışması, hiçbir zaman tavsiye edilmez.
Tabiatta her hastalığa çâre olabilecek pek çok sayıda şifalı bitki vardır. Fakat bu bitkileri gereğince kullanabilmek için ilmî eğitime de kesinlikle ihtiyaç vardır.
Çetinoğlu: Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim.
Salman: Ben de teşekkür ederim. Bu röportaj vesilesiyle gazeteniz okuyucularına ve insanlarımıza yararlı olabilirsem, gurur ve mutluluk duyarım.
Dr. MEHMET SALMAN:
1946 yılında İstanbul’un Sarıyer de doğdu. İlköğretimi Sarıyer’de okudu. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1972 yılında, İç Hastalıkları Mütehassısı olarak mezun oldu.
1979 yılında Şişli Etfal Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı olarak çalışmaya başladı. 1987 yılında Sarıyer İsmail Akgün Devlet Hastânesi’ne başhekim olarak tâyin oldu. 1997-1999 yılları arasında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü görevinde bulundu.
İç hastalıkları uzmanlığı yanında Spor hekimliği sertifikası vardır. Bu özelliği sebebiyle; Sarıyer Spor Kulübü’nde 10 sene idarecilik, Boks Millî Takım ve Güreş Millî Takım doktorluğu görevlerini îfa etti.
Sağlık konusunda bir çok sayıda ilmî çalışmaları bulunan Dr. Mehmet Salman, Evli , iki evlat ve bir torun sahibidir.
(Dr. MEHMET SALMAN RÖPORTAJININ SONU)
Yorumlar