29 Eylül Sarıkamış’ımızın ebedi kurtuluş günüdür. Bundan 100 yıl önce yani, 29 Eylül 1920 yılı Sarıkamış’ın anavatana katılmasıyla Sarıkamışlılar şehitleriyle koyun koyuna yatıp onların manevi hazlarını paylaşma bahtiyarlığına ermişlerdir. 1878 de Üç Sancak yöresiyle birlikte Moskoflar’a terk ettiğimiz, yöremizde Rus idare ve zulmü devam ederken Birinci Dünya Savaşı’na girdik. Bunun sonucunda kış bastırdığı sırada Doğu Cephesi’ne gelen Başkomutan Vekili Enver Paşa, planları İstanbul’da hazırlanan “Sarıkamış Harekâtı” ile büyük bir çevirme taarruzuna girişti... 

İşte o zaman Sarıkamış Micingirt’e kadar gelip Rus askerlere moral vererek madalyalar dağıtan Rus Orduları Başkomutanı II. Nikola az kalsın bir keşif müfrezemizin avı olacakken, saman sandıkları içinde ancak kaçabildi. Sarıkamış’tan beş gün haber alamayan Rus komutanı, müttefikleri İngilizler’den yardım isteyerek: “İkinci bir cephe açılarak Türkler’in mutlaka durdurulmasını istedi ki” bu yüzden bize karşı Çanakkale Cephesi açılmış oldu...        

Ne yazık ki, talih bize gülmedi... Soğanlı ve Allahuekber Dağları’nı aşan kolordularımız, Sarıkamış’a girmiş ve Selim yönünde Kars demiryolunu bozmuş, Moskofları paniğe uğratmışken 1915 Ocak ayının dondurucu soğuklarıyla geceledikleri karlı siperlerde donarak şehit oldular. Her milletin toprak altında böyle kemikten kurulmuş ve kan pıhtıları içinde yanan ruhların oturmakta olduğu bir vatanı vardır. Bu vatan parçalanamaz, bölünemez, çiğnenemez... Bu vatanın hududunu ne siyasiler çizebilir, ne ordular bozabilir... Her kar yağdıkça, tipi estikçe Türkler’in hatıralarında Sarıkamış şehitleri vardır. Ozan Ahmet Şafak şehitlerin acısını yüreğimizi sızlatacak şekilde şöyle dile getirmiş:

Memet yetim, memet aşık

Potini var, delik deşik,

Anası elinde beşik

Memet yatar kar altında, oy

Sarıkamış kar altında

Mehmedim karlar altında

Yüreğinde sevdiceği, memleketi kor altında...

Sarıkamış şehitlerinin yasını taşımak için ebediyet yeterli gelmez. Ancak bu mukaddes ölülerin dimağındaki ziya ve kalbindeki sevda ile Kâzım Karabekir Paşa, Türk Milleti namına parlak bir surette, Rusya’da ihtilal çıkınca 5 Nisan 1918 de Sarıkamış’ı ilk defa kurtararak ilerledi ise de ne acıdır ki; az sonra imzalanan Mondros Antlaşması gereği askerlerini geri çekti. Yöre tekrar Milli Şûra’nın ümidine kaldı...       

Sarıkamış hatırasında her zaman şeref, facia ve cinayet birbirlerine karışmıştır. Rus İhtilali’nden Kâzım Karabekir Paşa’nın gelişine kadar ki zamanda cinayetlerini, zalimliklerini fazlasıyla yapan, vatansız Ermeniler bu defa zulümlerini daha da artırarak hızlandırdılar. Bir kurşunu bile pahalı görerek aralarında baltacı, bıçakçı ve keserci diye görev bölümü yaparak, akla gelmeyen en vahşi yollarla büyük, küçük demeden halkımızı cami ve mekteplerdeyakarak ve değişik metotlarla “Türk Soykırımı” yapmay abaşladılar. Buna kim dayanabilirdi? Sırf Sarıkamış’ta 33 köyü yakıp 20 bin Müslüman’ı katletmişlerdi... 

T.B.M.M’nin emri ile Kâzım Karabekir ileri harekâta geçerek ebedî olarak Sarıkamış’ı 29 Eylül 1920’de alıp, Gümrü’ye kadar ilerledi. 8 bin Türk çocuğunu da Ermenilerin elinden kurtardı. 

İnşallah 100 yıl sonra yani -bugün- 29 Eylül 2020 ‘de Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ’da işgalde kurtulur ve Türk çocukları hürriyetlerine kavuşurlar.