Geçen hafta sonu sanat üzerine başladığımız değerlendirme yazımıza bu pazar da devam ediyoruz.

Sanat yapıtı seyirciyi "devimsiz benzeşme yolu ile değil de, onun eyleme katılmasını, karar vermesini sağlayacak yargı gücüne seslenerek kendine bağlamasını bilmelidir.

Sanatın varlık nedeni hiçbir zaman aynı kalmaz, bununla beraber toplumsal durumlar değişse de sanatın hiç değişmeyen gerçeği yansıtma niteliği de vardır. Tarih öncesi mağara, resimleri karşısında 21. yy. insanının duyduğu heyecan sanatın bu niteliğidir. Değişik toplum düzenleri kendi özelliklerini yaratırlarken evrensel insan özelliklerinin oluşumuna da yardım etmişlerdir. İşte bunun gibi sanatta zamanla koşullanmış olsa da insanlığın değişmeyen özelliğini sürekli yaşatır. Köleliğe dayanan bir toplumun yalınç koşullarını yansıtan Homeros, Sophokles vb. zamanla sınırlı, eskimiş düşünürlerdir. Fakat o toplumda insanın yücelişini gördükleri, sınırsız yeteneklerine dikkatimizi çektikleri için bugün yaşıyormuş gibi yenidirler. Elimizde bulunan, kanıtlara bakarak sanatın başlangıçta büyü olduğu sonucuna varabiliriz. Kont Begouen bulmuş olduğu Trois Freres mağarasını, ünlü hayvan resimlerinin ve maskeli büyücünün bulunduğu mağaradaki sığırların büyük bir ustalıkla çizildiğini, sığırların üstündeki geyik biçimindeki büyücünün güzelliğini hiç kimse yadsıyamaz. İlk çağda sanat doğa olaylarına karşı alınan tedbirler sonucu olmuştur.

Bir arslan ya da pars insanı yediği zaman (Afrikalı Kuluballi oymağında) Çalılık kurban töreni düzenlenirdi. Bu törende hayvan öldürülür. Çalılığın orta yerine kilden yapılmış başsız hayvan konur. Öldürülen hayvanın derisi yüzülerek kilden yapılmış hayvanın üzerine örtülür. Ve savaşçılar bunun etrafında dans etmeye başlarlar.

Bu arada öldürülen hayvanın gövdesi gömülür. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere bu kil parçaları ilk plastik sanatın örnekleridir. Yine ilk dans örneklerine bu törenlerde rastlamaktayız. İlkel insan kendi büyü anlayışına göre "bütün yerine parça" yasasını yani hayvanın bir parçasını elde etmekle o hayvan üstünde üstünlük kuracağına inanıyordu. İlk çağdan günümüze çeşitli boyutlar kazanan sanatın görevi her zaman insanı bütünlüğü içinde heyecanlandırmak kendisini bir başkasının yaşamı ile bir görebilmesi, başkalarından kendisinin olabilecek yaşantıları benimsemesini sağlamaktır. Brect gibi öğreticiliğe büyük önem veren bir sanatçı yalnız us yoluyla, düşüncelerle değil, duygularla, sezgi yoluyla da etkiler. Seyircinin karşısına bir sanat yapıtıyla çıkmakla kalmaz, onları o yapıtın içine alır. Gelişmesinin bütün dönemlerinde ağırbaşlıyken de, eğlendiriciyken de, düşleri işlerken de, gerçekleri vurgularken de sanatta bütünün her zaman bir payı olmuştur. Homeros'un, Villion'un, Goiton'un, Leonardo'nun, Cervantes'in, Shakespeare'in Goethe'nin Puşkin'in, Keller'in, Brecht'in, Mozart'ın adlarını bir araya getiren şey kişisel beğeninin ötesinde bir şeydir. Evrensel sanat yapıtına duyulan özlem gerçekte insanın dünyayla ve kendisiyle birleşmesinin köklü bir özlemidir.