(1959 yılında girdiğim Selimiye Askeri Okulunun 60’cı yıl etkinliğine 2019 yılında katılmıştım. O masalarda 60 yıl sonra tekrar oturmak beni benden alıp götürmüştü! Dost ve sevdiklerimin ısrarıyla -zamanla yara almış olan hafızamı da zorlayarak - dilimin döndüğünce siz sevdiklerime öz yaşam öykümü sunmaya çalışacağım.)
Tekrar filmi başa saralım. Rusça dili ve edebiyatı dendiğinde sıkıntılı geçecek günlerin ilk sinyalleri 1966 yılına gelir dayanır.
Rusça konusunda askeri orta okulda ve askeri lisede herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamıştım. Ne olduysa Ankara’ya Kara Harp Okulu’na gittiğimde olmuştu. Olaya açıklık getirmek için -Rusya ve Ukrayna savaşına bir nokta koyarak – Kara Harp Okulu’nda başımdan geçen bir iki yaşanmışlığı anlatmaya çalışayım.
***
….Bir gün aşı olmuştuk. Akşam mütalaasında (bir sonraki günün dersine hazırlanma) aşının etkisiyle üzerime bir tembellik çökmüştü. Yan sırada oturan arkadaşımın önünde, Rusya’da yayınlanan ve Harp Okulu kütüphanesine de dağıtımı yapılan Pravda Gazetesi vardı.
Pravda gazetesi hakkında ufak bir hatırlatma yapmam gerekiyor.
NOT: ( Pravda gazetesi Sovyetler Birliği döneminde komünist parti tarafından çıkarılan resmi yayın organıydı. Bu gün ise Rusya’da Pravda adıyla iki ayrı gazete yayınlanmaktadır. Gazetelerden biri özel bir medya kuruluşuna bağlı olarak görev yaparken diğeri ise Rusya Federasyonu komünist partisinin resmi yayın organıdır. )
Adı geçen gazeteyi okumak üzere arkadaşımdan almıştım ki o gün nöbetçi olan Rusça öğretmeni (!) kontrol maksadıyla sınıfa girdi, yanıma geldi ve Pravda gazetesini görerek “üzerine adını soyadını ve kimlik numaranı yaz ve bana ver” dedi. Bende yazıp verdim. Bir gün sonra sınıf subayı tarafından çağırıldım. “ Dün akşamki nöbetçi öğretmen senden şikayetçi ve senin mahkemeye verilmeni istedi ” dedi. Bu uyarıya pek bir anlam veremedim.
Netice olarak mahkemeye çıkarıldım. Rusça öğretmeni sınıf subayına ve sınıf amirime neler söylediyse bu kez de mahkeme başkanı “ bu gazeteyi kütüphaneden neden izinsiz çıkardın ” diye suçluyordu, beni! ( ..Dikkat ederseniz gazeteyi aldığım arkadaşımın adını vermemiştim. Çünkü böyle bir arkadaşlık duygusuyla yetiştirilmiştik, ta 12 yaşından beri kutsal ocaktan nefeslenenler olarak… )
Kıta’ya çıktığımda milyonluk zimmetlerin altına imza atacak olan ben, hakketmediğim suçlama karşısında adeta beynimden vurulmuştum.
Boş geçen zamanı Rusçamı ilerletmek için kullanırken şahsımın suçlanma gerekçesine bakar mısınız! O zamanlar açıkçası işin içinde başka şeylerin arandığını algılayabiliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum! Kısaca kendimi bu minvalde savunarak kıl payı okuldan atılmaktan kurtulmuştum.
Sıkıntılar bununla da bitmiyordu.
….Malumunuz İzmir Enternasyonal Fuarı , bizim zamanımızda 20 Ağustos, 20 Eylül’de bir ay süreyle açılan Türkiye’nin en köklü en tanınmış ve en kapsamlı fuarıydı. Dış ülkelerle, bünyemizdeki kurumlar, her yıl fuarda kendilerine tahsis edilen pavyonlarda stantlar açarak hayata geçirdikleri yenilikleri teşhir ediyorlardı.
‘Pavyon’ denilince aklınıza kötü şeyler getirmeyiniz lütfen. Müzik Tiyatro ve eğlence mekanlarının yanı sıra, Türkiye’de olmayan ve fakat dünyanın başka ülkelerinde üretilen (turizm,, tarım, sanayi vb) mallar teşhir ediliyordu..
Konumuz Rusya ve Kara Harp Okulu’nda ipten dönüşüm olunca İzmir’deki fuar döneminde daha dikkatli olmam gerektiğinin bilincindeydim. Yine her yıl Ankara’dan -yaz etkinlikleri için- İzmir Menteş’de ki Eğitim ve Atışlı Tatbikat Merkezi’ne gidiyorduk.
Malumunuz olduğu üzere bu sürede Cumartesi ve Pazar günleri eğer cezalı değilsek(!) otobüslerle İzmir’e ve eğer açıksa fuara gidiyorduk.
Fuar, Soğuk Savaş sırasında ( 1945 -1991) başta Uzay Yarışı olmak üzere çeşitli alanlarda ABD ve Sovyetler Birliği'nin rekabetine sahne oluyordu. SSCB; uzay çalışmalarında bir ilki başararak tüm dünyanın dikkatini üzerine çekiyordu. Çünkü ilk uyduyu uzaya gönderen, ilk uzay aracını aya gönderen de Sovyet Rusya’ydı.
Atmışlı ( 60) yıllarda Rusya’nın uzay çalışmalarında kat ettiği yol fuara olan ilgiyi de hat safhaya çıkartıyordu.
Böyle bir durumda rekabete konu olan Rusya’nın pavyonlarını gezip ilgililerle görüşmekte bilinen nedenlerle her babayiğidin harcı değildi! Çünkü 1952’de NATO’ya girmek, batının takip ve kontrolüne de girmek anlamına geliyordu. Kısaca takip ediliyorduk!
Yedinci (7) bölümün sonu..
DEVAM EDECEKTİR.