Yılşan Tavşanlı: Sizler okuyun, bizler yazmaktan vazgeçmeyelim

Başarılı yazar Yılşan Tavşanlı ile yazın hayatına ve “Kanada’ya İlk Adım” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Yılşan Tavşanlı kimdir?

7 Aralık 1959 tarihinde Ankara’da doğdum. Ailemin tek çocuğuyum. İlk, orta ve lise tahsilimi Ankara Kurtuluş’ta tamamladım. 1979 yılında Ankara Eğitim Enstitüsü’nden sınıf öğretmeni olarak mezun oldum. Aynı yıl evlenerek eş durumundan Muş’un Malazgirt ilçesine atandım. Daha sonra sırasıyla Diyarbakır, Gelibolu ve Bursa’da toplam 7 ayrı okulda öğretmenlik yaptım. 2005 yılında emekli oldum. 2009 yılında ilk eşimden ayrıldım. Bu evliliğimden iki oğlum var. İkisi de evli. Büyük oğlum Bursa’da; küçük oğlum Avustralya’da yaşıyor. Büyük oğlumun 21 aylık biri kız; diğeri erkek ikizleri var. Bu kitabı basmayı biraz da onlar için çok istedim. Babaannelerinden onlara kalacak ölümsüz bir hatıra olsun kitabım. 2011 yılında ikinci evliliğimi yaparak Kanada’ya yerleştim. Halen bu ülkede yaşıyorum.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

İlk yazı denemelerimi yaptığımda sanırım 9 yaşındaydım. Sonra her genç kız gibi günlük tutmaya başladım. Arkadaşlarımla uzun uzun mektuplar yazardık birbirimize. Yazmanın bana iyi geldiğini o yıllardan hatırlıyorum; fakat karakter olarak pek saklayan, biriktiren, arşiv oluşturan biri değilim. Yazıp yazıp atıyordum. Bilgisayar hayatıma girdikten ve sosyal medyayı keşfettikten sonra kısa kısa yazılar yazmaya başladım. Bunlar; günlük hayattan, geçmişten, yaşananlardan oluşan, o anda aklıma geliveren cümlelerdi. Zaman içinde hem arkadaşlarım hem de öğrencilerim yazılarımı zevkle okuduklarını söylemeye başladılar; ama ben, hiç ciddiye almadım. Sadece yazdım. 2018 yılının ilk günü evliliğimdeki problemleri daha fazla görmezden gelemedim ve fiilen evliliğimi bitirdim. Bu dönemde bir şeylerle uğraşmam gerekiyordu. İşte tam o günlerde kafamda Kanada’da yaşadıklarımı anlatacağım bir kitap fikri oluşmaya başladı. Önce neler hakkında yazabileceğimin kabaca listesini çıkardım. Yaklaşık 30-32 tane başlık oldu. Sonra sıra ile bölümleri yazmaya başladım. Bu süreç yaklaşık iki yıl sürdü. Yazarken uzun aralar verdim çünkü. Böylece yazma hikâyem başlamış oldu.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Şimdi çok da tecrübeli bir yazar gibi cevaplar vererek haddimi aşmak istemem doğrusu. Hatta kendime ‘yazar’ bile diyemem henüz. Yazmayı seven bir insanım sadece. Kendimi yazı ile daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Yazmam, konuşmamdan daha iyidir. Bu kitabı yazarken herhangi bir şeyden esinlenmedim. Amacım, sadece yaşadıklarımı kitlelerle paylaşmaktı. İyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Çevremdekilerin görmediği ayrıntıları görür, onlardan hikâyeler oluştururum. Şunu söyleyebilirim; okumayı öğrendiğimden beri okurum. Her şeyi okurum. Kitap, gazete, dergi, ansiklopedi, hatta atlas bile... Bu sebeple yazısını okuduğum her yazardan etkilenmişimdir muhakkak. Kendi kitabımı yazarken sade ve akıcı bir dil kullanmaya özen gösterdim; çünkü yazdıklarım konu itibariyle bir sanat eseri düzeyinde değildi. Naçizane anılardı. Bana “Hangi yazarları daha keyifle okuyorsunuz?” diye sorarsanız bizden Ayşe Kulin’i ve İclal Aydın’ı konudan kopmadan, sıkılmadan saatlerce okurum. Yabancı yazarlardan ise Maeve Binchy tutkunuyum. Onun kitaplarını okurken hikâyenin içinde yaşarım.

Geçtiğimiz ağustos ayında okurlarla buluşan “Kanada’ya İlk Adım” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Başta da dediğim gibi hayatımın zorlu bir dönemini yaşıyordum. Sonuçta yabancı bir ülkede ailemden uzaktım. Önemli bir  karar aşamasındaydım. Bu ülkede iki arkadaşımdan başka kimsem yoktu. Yaşım olmuş 58. İşim yok, param yok. Verdiğim ayrılma kararından dönmeyecektim ve sıkıntılarımı kendi başıma aşmam gerekiyordu. Önceleri duygularımı yazmaya başladım. Öfkemi, hayal kırıklığımı, kaybolan güvenimi, biten sevgimi ve saygımı yazdım; ama hem yazdıkça  hem de yazdıklarımı okudukça daha çok bileniyordum. Öfkem, hırsım katlanarak büyüyordu. Bu, bana zarar verecek bir durumdu. Bir sabah erken saatte evden çıktım. Bir kafede oturdum. Bir taraftan kahve içiyor, bir taraftan da telefonla oynuyordum. Bir anda bütün yazdıklarımı sildim. Kimi kime anlatıyordum. Kafamda, gönlümde bitirdiğim bir evliliğin kendi kendime kavgasını yapıyordum. “Yazacaksam insanların  ilgisini çekecek, okurken keyif alacakları bir  şeyler yazmalıyım.” diye düşündüm. İşte o anda Kanada hakkında yazmak geldi aklıma; çünkü Kanada, nüfusunun çoğu göçmenlerden oluşan renkli bir ülke. Aynı zamanda güvenli ve gelişmiş bir ülke. “Neler yazabilirim, hangi anılarımı paylaşabilirim?” derken kitabımı yazmaya başlamış oldum. Böylece hem problemlerimin çözümünü zamana bıraktım hem de benim  için çok ütopik olan bir olayı gerçeğe dönüştürdüm. Kısaca söylemek gerekirse kriz dönemini fırsata çevirerek ortaya bir  eser çıkarmış oldum.

“Kanada’ya İlk Adım” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Kitapta yazılanlar genelde buradaki yaşamı, yaşam standartlarını, insanları, kültürleri, zevkleri anlatıyor. Kimi zaman Türkiye-Kanada karşılaştırması yapılıyor. Küçük bir Kanada turuna çıkarıyor. Doğayı tanıyor. Okuyucuların ilk önce algılayacakları konular, bunlar olacaktır; fakat farklı bir gözle okunduğunda da 50 yaşından sonra hiç tanımadığı bir ülkede yeni baştan yaşam kurmaya çalışan bir  kadının yaşanmış, gerçek mücadelesini göreceklerdir. Sonuçta evlenerek geldiği bu ülkede dil öğrenmiş, iyi kötü para kazanmış, biten evliliğin ardından ülkesine dönmek yerine, her şeye tek başına direnerek kendine  yeni bir düzen kurmuş, mücadeleden vazgeçmeden, mutluluğundan da taviz  vermeden yeniden hayata tutunmuş bir kadının öyküsünü bulacaklar. Kitabın okurlarına verdiği esas mesaj da bu bence. 

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Kitabı yazmaya başladığımda adını “Kanada’da Yılşanca” olarak belirlemiştim; fakat kitap adlarında yazarın ismi kullanılamadığı için ilk hikâyenin adını kitap adı olarak belirledik sevgili editörüm Aysel hanım ile. Çok da güzel oldu; çünkü gerçekten bu, benim Kanada’ya ilk gelişimden itibaren yaşadıklarımı anlatan bir kitap. Adı ve içeriği daha iyi bütünleşti böylece.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

 Röportajın en heyecanlı sorusu bu bana göre. Evet, iyi bir satış grafiği yakalayacak mı? Vallahi ne desem yalan olur. Bir kere bu piyasanın ilk kez karşı tarafındayım. Şimdiye kadar okuyucuydum. Şimdi yazan taraftayım. Tabii ki gönül ister ki onuncu, yirminci baskıları çıksın. Çok okunsun, elden ele dolaşsın; fakat bizim insanımızın okumaya pek  yatkın olmadığını da biliyorum. O yüzden beklentimi yüksek tutmuyorum ilk kitap için. Bakalım, bekleyip hep birlikte göreceğiz. Umarım, beklenenin  üzerinde bir başarı yakalarım ve yazarlık yolunda devam ederim; çünkü yazmayı çok seviyorum.

Aslında bir de B planım var; kitabı İngilizce olarak burada yayınlamak. Büyük gelinim (ikizlerin annesi) mütercim  tercüman ve çeviriler yapıyor. Onunla birlikte bu işi kotarabilirsek böyle bir planım da var. Bir yabancının gözünden kendi ülkesini okumak, Kanadalılara değişik gelebilir. Neden olmasın? Hayallerin sonu yok, biliyorsunuz.

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Bu konuda tek şey söyleyebilirim; su gibi okunup bitiriliyor. Bana gelen yorumlar şöyle:

“Bir başlayınca elimden  bırakamadım.”

“Bir oturuşta okudum.”

“Dur şunu da okuyayım, derken kitap  bitti.”

“Hikâyelerin birini bitiriyorum, arkasından geleni merak ediyorum.”

“Zevkle okudum, hiç sıkılmadım.”

“Kendi bildiğim, yaşadığım şeyleri bile heyecanla okudum.” (Bu yorum, kitapta adı geçen Emel arkadaşımdan geldi.)

“Bazen güldüm, bazen ağladım; ama çok keyif alarak okudum.” (Bu yorum, kuzenimden geldi.)

Sanırım, bunlar yeterince açıklayıcı olmuştur. Hatta kitabı yazdığım dönemlerde hataları düzeltmek için yazdıklarımı tekrardan okurken  ben bile  zaman zaman kaptırıp gidiyordum. Akıcı bir üslubum olduğu konusunda mütevazı olamayacağım.

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

İçinize mi doğdu? Evet, var. Kitabımı bitirdiğimde artık yazmanın benim için bir tutku olduğunu fark ettim. Yakın çevremden  benim hayata karşı duruşumu, maceracı ruhumu, eğlenceli tarafımı, kafama koyduğum her şeyi yaptığımı, mücadeleci yapımı takdir ettiklerini hep duyarım. Hatta zaman zaman “Hayatını yaz.” diyenler de oldu; ama ben, özelimi yazmayı sevmiyorum. Onlar, benim gizli sandıklarım. İçini bir tek ben bilirim. Başkalarının bilmesine gerek olmadığını düşünürüm; fakat çevremin takdir ettiği bu hallerimi bir karakterde toplayarak hayali bir kadın yarattım kafamda. Bu kadının da içinde olduğu, yine Kanada Toronto’da geçen bir roman yazmaya başladım. Aslında romandaki olay, kurgu; fakat bahsedilen  kişiler, benim gerçekten tanıdığım insanlar. Kitabın ana teması şu: Yara, yaraya değerek iyileşir. Daha da fazla  açık etmeyeyim isterseniz. Neredeyse yarıladım sayılır. Umarım, onu da yayınlamak nasip olur.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Bol bol okuyun. Okumak kadar insanın ufkunu açan başka bir şey olamaz. Eğer kendinizi yenilemek, tazelemek, hayatın gerçeklerinden uzaklaşıp biraz hayal dünyasında  dolaşmak, kendinizle  baş başa kalmak ve kendiniz için  güzel bir şey yapmak, hayata dair yeni yeni bakış açıları geliştirmek istiyorsanız okuyun lütfen. Sizler okuyun ki bizler, yazmaktan vazgeçmeyelim.

Bu röportajı okuyan herkese teşekkür ederim. Ayrıca okuyucularımla buluşma fırsatı verdiğiniz için sizlere de çok teşekkür ederim. Sevgi kadar saygının da yaşamınızda yer alması dileği ile…