FUNDA AKOSMAN ERMAN: Engin bey, 12. Çaydaçıra Elazığ Film Festivalindeyiz nasıl buluyorsunuz festivalleri, sizce Türk sinemasına katkıları nelerdir? 

ENGİN ÇAĞLAR: Şimdi ben sinema için yapılan herşeye elimden geldiği kadar destek veriyorum ve festivallerin çoğalmasını da istiyorum. Sağlıklı başlamasını ve büyümesini Türk sinema tarihine olumlu kazanımlar yapmasını arzu ediyorum. Onun için her festivalde katkım var bu 12.si ama daha evvel 10. festivalde de burdaydım. Buranın sinema Onur Ödülünü aldım zaten her festivalin onur ödülü var bende evim müze gibi. 1968’de başladım sinemaya...

Engin bey oyunculuğa nasıl başladınız? 

Sinema insanın kalbindedir. Türk insanının da çok beğenerek severek takip ettiği birşey. Kurulduğu zamanda sinema tek eğlence o zamanlar televizyon yok, tiyatro çok az var. Herkes sinemaya koşuyor 1950’lerde sinema Ayhan Işık’ın Kanun Namına filmiyle büyük bir patlama yapıyor Lütfi Akad’ın yönetmenliğinde. Bu gelişmeden sonra herkes sinema da oynamak istiyor genç kadınlar ve yakışıklı erkeklerin hayalini kaplıyor.

Oyuncu olmak, o zamanlar daha mı kolaydı?

Hayır hiçbir meslek kolay değildir, yani başlarsın bir tesadüf ama uzun süreli devam ettirmek çok zor birşeydir. Benim bu sene 51. yılım.

Maşallah

Evet 41 kere maaşallah derler, ben 51 kere maaşallah diyorum. Ben sinemanın bütün evresini biliyorum tabi dünyada nasıl doğdu? Nasıl yayıldı? Hollywood sineması vs. 

Türk sinemasının dünya sinemasında yeri nedir sizce?

Sıkıntılı tabi dünya sinemasına Amerikan Hollywood sineması hakim. Sinema ilk Fransa’da başlıyor ama Amerikan endüstrisi sinemaya hakim oluyor. Hollywood büyük paralarla film yapma şansına sahip. Şimdi 60 milyon dolarla ortalama bir filmin bütçesini çıkarıyorlar onlara yetişmek tabi mümkün değil. Avrupa sinemasında 3 milyon dolarla hallediyorlar. Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler biz de tabi çok kıt imkanlarla yapmaya çalışıyoruz. Yalnız biz de oyuncu potansiyeli çok yüksek. Amerikan sinemasının oyuncularından daha kabiliyetli daha kaliteli oyuncu portföyümüz var. Çünkü biz oyuncular olarak daha çok filmde oynuyoruz ve film çekmek tecrübe kazandırıyor. Filmciliğin okulu yok şimdi hep onu soruyorlar bana son 10-15 senedir üniversitelerde sinema ve televizyon bölümleri var yönetmen yetiştiriyor okul, teknik ekip, kameraman, senarist yetiştiriyor ama okuldan çıkan oyuncu yok. Bir tek konservatuardan gelenler var ama sinema hep güzel insan istediği için konservatuardan gelenler de birkaç kişinin dışında sinemada çok üst düzeyli olmuyor. Filmcilik yetenek ve tecrübeyle olan birşey. O dönem 60’larda Türkiye’de başlayan bir sinema yükselişi var. 60-70-80’ler diyelim. 1989’da zaten sinema bitiyor. Yani bizim bildiğimiz o üretimin fazlalığı bitiyor. Çünkü çeşitli sebepler var işte televizyonun çıkması, Türkiye’nin şanssız dönemi var bir de o sıralar işte ihtilaller, gece sokağa çıkma yasakları vs. İnsanları tabi eve bağlıyor insanlar da evde artık televizyonda önce siyah beyaz tek kanal sonra renkli çok kanal ve evde istediğin düğmeye basıp istediğin şeyi seyrediyorsun. Sinemaya gitmek meşakatli oluyor artık. Kalkacaksın, üstünü giyineceksin işte akşam olacak gideceksin bekleyeceksin. Ama tabi ne olursa olsun sinemanın bir büyüsü var. 

Kesinlikle o dev ekranda kendinizi kaybediyorsunuz, içinde hissediyorsunuz...

Giriyorsun o salona loş bir salon, hafif yarı karanlık, yerde kırımızı ışıklar yerini bulur oturursun. Biraz sonra birinci gong çalar ikinci gong çalar üçüncü gong çalar insanlar bekler. Perde açılır böyle iki yana yavaş yavaş ve birtakım yazılar filmle ilgili oyuncular, yönetmen, teknik ekip falan sonra hiçbir zaman gidemeyeceğin yerleri, beraber olamayacağın insanları görür yaşayamayacağın maceraları yaşarsın. 

Seyirciler belki de filmin kahramanı olarak sizin yerinize kendini koyuyorlar...

Ama biz işte o macerayı yaşayan ender insanlardan biriyiz. 

Hiç unutamadığınız bir rolünüzü sormak istiyorum, hangisi sizde daha çok iz bıraktı?

Ben Türk sinemasının 68 kuşağı diye bir kuşak var malum, o kuşağın oyuncusuyum. Ses Mecmuası’nın yarışmasıyla o dönem sinemaya katıldım. Sinemaya o yıllarda hep bir mecmuanın yarışmasıyla giriliyor zaten. İşte Ses, Artist, Yıldız, Perde Mecmuaları var bu mecmuaların açtığı yarışmalarla Ayhan Işık, Belgin Doruk, Ekrem Bora, Murat Soydan var. Kadınlar yarışmadan çok, beğeniyle oluyor. Mesela Neriman Köksal var ben çok severim Neriman ablayı onunla oynamak keyfine de ulaşmıştım. Boylu poslu, bukleli saçlı Beyoğlu’nda şöyle bir endamıyla Taksim’den Galatasaray’a doğru bir yürüyor hemen yakalıyorlar film teklif ediyorlar. Sinemada o dönem tabi kadınların güzelliği, erkeklerin yakışıklılığı göze çarpıyor. 

Siz de öylesiniz. 

Ama tabi benim çok farklı özelliklerim de var bir de sevmek lazım sinemayı yoksa olmaz. 

Öyle bir anlatıyorsunuz ki şu anda gözümde canlanıyor... (gülüşmeler)

Çok sevmek lazım bu işi kalpten gelmesi lazım. Filmi seyreden her genç kadın bakıyorsun filmdeki karakter yerine kendini koyuyor, erkek oyuncuya aşık oluyor. Aynı şekilde bu durum erkekler içinde geçerli kendisini başrol oyuncusunun yerine koyuyor. Mesleğimiz zor bir iş çok şeyden fedakarlık isteyen bir iş. Birçok şeyden vazgeçiyorsun. 

Peki oyuncu olduğunuz için memnun musunuz? Başka bir iş yapmak ister miydiniz?

Ben ortaokulu Robert Koleji’nde okudum. Amerikancam çok iyidir. İngilizce öğretmezler orada Amerikanca öğretiyorlar tabi ama çok üst düzey bir okul. Liseyi bitirdikten sonra Almanya’ya gittim ve 4 sene orada kaldım Almancam da vardır. Yani paraşütle dünyanın herhangi bir yerine düşersem muhakkak bir dil sıkıntım olmaz. Aynı zamanda öğretmen ailesi çocuğuyum annem babam öğretmen o dönem işte teyzem halam hep ilkokul öğretmeni. Atatürk’ün kurduğu yeni Cumhuriyet’in en şerefli mesleği öğretmenlik, bizim aile de öğretmen ailesidir. Mesela benim kolejden sınıf arkadaşlarımın birçoğu Koç Grubu’nun genel müdürleri; işte Arçelik’in genel müdürü, Aygaz’ın genel müdürü, Otosan’ın genel müdürü . Sınıf arkadaşlarımızla hala her ay toplanıyoruz. Annemle babamda benim böyle üst düzey bir gurubun genel müdürü olarak hazırlamak istemişlerdi ama benim hiçbir zaman öyle bir düşüncem olmadı. Ben rahat bir insanım birkaç gündür beraberiz gördünüz beni hiç lafımı da esirgemem kime neler söyledim laf aramızda. (gülüyor)

Harikasınız...

Türkiye’de ve dünyada en sevilen insan sinema oyuncularıdır. Politikaya girsen ciddi bir iş yapsan seni sevmeyenler olur. Yani Türkiye’de de işte yarısı oy veriyor yarısı sevmiyor ters şeyler söylüyor. Ama sinema oyuncusunu herkes sever sevmeyen görmedim ben daha. Bakıyorum kadın oyuncu Belgin Doruk, Neriman Köksal zamanından sonra gelen kuşak Fatma Girik, Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit sinemaya giriş sırasıyla söylüyorum bu isimleri. Ben hepsiyle çalıştım hepsiyle de oynadım.  

Unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?

İlk filmimi çok severim ilk filmim Öksüz isimli bir filmdi ve  Fatma Girik’le oynadım. Tesadüf tabi o zamanın jönleri hep ilk filmini onunla yani Fatma Girik’le oynamış. Aynı şey benim içinde geçerli Öksüz çok güzel bir filmdi erkek rolünün de öne çıktığı bir filmdi. Kadın yönetmenimiz Bilge Olgaç rahmetli. Bilge, Fatma’ya ne öğretecek zaten profesyonel benim tabi daha ilk filmim neyi nereye koyacağım nasıl yapacağım falan, heyecandan çok, bilmediğimiz birşey ama hep çok çalıştık ve araştırdık. Herkese sorardım ben hiç alınmam gücenmem öğrenmeye çalışırım, herşeyi yapardım. Sinemada bu çok önemli sonra üç film arka arkaya Türkan Şoray’la oynadım. Türkan’ın en popüler zamanlarıydı en önde olduğu zamanlardı. O bana çok popülarite kattı ondan sonra  Filiz Akın’la oynadım Türker İnanoğlu’yla evliydi o zaman daha sonra Hülya Koçyiğit’le oynadım bu filmler hala oynar televizyonlarda. Kınalı Yapıncak, Türkan’la oynadığım Günah Bende mi? Kadın Değil Başbelası. Benim dönemim Türk sinemasının siyah beyazdan renkliye geçiş dönemi 19 tane siyah beyaz toplamda 71 filmim var. Özellikle renklileri televizyonda çok gösteriyorlar onun için yeni nesil bizi tanıyor. 

Sizler Filmsan Vakfı’nın başkanısınız, çok aktifsiniz, neler yapıyorsunuz?

Sinemayla ilgili söyleşilerde yapıyorum İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle çalışıyorum Filmsan Vakfı’nın başkanıyım orada da tabi sinemaya yeni gelenlerle, hak edenlerin emekliliklerini organize ediyoruz. Yurtdışına giderken bizim verdiğimiz oyunculuğunu tasdik ettiğimiz evrakla kolay vize alıyorlar. Türkiye’de vize almak biraz zor ve sıkıntılı. Belediye söyleşileri için en son Bursa’ya Balıkesir’e gittim onlar davet ettiler. Sahnede 1,5 - 2  saat anlatıyorum. Ben anlatırken perde de oynadığım filmlerden görüntüler geçiyor. İnsanlar tabi seviyorlar hem seyrediyorlar hem ben sinemayı anlatıyorum. Sağlığım el verdiği sürecede bu işi yapmayı düşünüyorum. 

Engin bey içinizde kalan, keşke şunu da oynasaydım dediğiniz bir rol oldu mu?

Oynadım birçok zaten. Şimdi doktor olsaydım ne yapacaktım 25- 30 yıl çalışacaktım veya bir yerde genel müdür olsaydım gel git otur, kağıt imzala vs. Halbuki ben sinemada doktor da oldum  genel müdür oldum, hambal da oldum, savcı oldum. Çeşit çeşit hatıram var savcı deyince aklıma geldi dediler ki bir filmimiz var Atıf kaptan rahmetli savcı heyeti var ben de savcı yardımcısıyım. Atıf abi hastalanıyor gelemiyor bana diyor ki bu mahkeme yani celse önemli sen gir benim yerime diyor. Şimdi tabi kavgacıyı oynamak kolay atlı, silahlı, elimde kılıç, tüfekli filmlerim var ama hiç savcı oynamamışım mahkemede ne yapıyor bilmiyorum, bu takıldı benim kafama, gittim mahkemeye bakmak için, baktım yeri belli işte hakim var, iki yardımcısı var, savcı bir kenarda iki tarafın avukatları var. Avukat diyor beraatine, savcı diyor idamına karar verilsin. Tesadüfen de benim rolümün sevgilisi davalı. O da görüyor şimdi sevdiği kadın, beraat demek olmuyor, kendi titri için suçlaması lazım. Adliyeye gittim üst kata çıktım, baktım kapısı açık, birtane savcı çalışıyor. Bir adam dosya getirdi imzaladı, bende geçtim karşısında oturdum, diktim gözümü bakıyorum. Bir baktı bana göz göze geldik, ben tabi çevirdim kafamı sonra yine daldı dosyalara, bana işte çok güzel malzeme bakıyorum sıkılıyor falan. Bir daha baktı bir daha göz göze geldik yine çevirdim kafamı az sonra ilerden birisi geldi omzuma dokundu, sivil polis dedi ki savcı bey sizi çağırıyor, (gülüşmeler) tamam dedim olur. Girdim içeri tabi eller yukarı iyi günler, iyi günler böyle kafası önde bakmıyor bile, siz dedi, deminden beri dikkat ediyorum beni takip ediyorsunuz. 

Evet dedim savcım, şimdi ben filmde savcı rolü oynayacağım da onun için gözlem yapmaya geldim. Kafasını bir kaldırdı aaaa Engin bey siz misiniz? Buyrun oturun dedi, o ana kadar ayaktaydım ben otur demiyor, ciddi tabi sonra tanıyınca güldü, oturun dedi. Ama tabi çok güzel bir anı oldu. Hemen bak dedi mübaşire Engin beye bir kahve için birşeyler de sorayım lütfederseniz. Sonra muhabbet falan ettik ve savcı rolüm çok güzel oldu. Kulakları çınlasın belki emekli falan olmuştur hayatta mı bilmiyorum ama çok güzel bir anıydı. Tabi bunun gibi bir çok hatıra var. 

İstanbul dışında da çok çalıştım. Mesela ilk filmim Öksüz’de Hakkari’de geçiyor olay Zap suyunda Fatma Girik kaza geçiriyor. Üstünde tel geriliydi o zaman basın ayağa kalktı köprü yaptılar falan işte karşıdan karşıya geçerken suya düşüyoruz, hamile kadın tabi tehlikeli bir yer. Hakkari geldi bizi seyretmeye o zaman nüfusu da az. Telden geçtim elle tutunarak geçiyorsun karşıya bi alkışladılar aşağı baksan fena ama merak etme diyorlar suya düşsen 6 ay sonra buluruz güldük tabi hepimiz. Hakkari’ye gittik Van’da kaldık bayağı ama filme çok güzellik kattı oralar. Film için dünyayı gezdik diyebilirim. Almanya’da bir Türk Kızı diye film çektik bir de, her gittiğimiz yerde sevgi seliyle karşılanıyoruz. 

Ne güzel dopdolu filmlerle beraber hayatı da yaşamışsınız. Yeni projeleriniz nelerdir? Bildiğim kadarıyla yeni bir kitabınız da var. 

Sinemamızın en önemli ödülü Antalya Altın Portakal, ben Altın Portakalı aldığım zaman dediler ki; gelecek sene ödülü sana vereceğiz. Birde her Altın Portakal alanın kitabı çıkıyor benim kitabımı görmüşsündür. İşte çocukluğu hayatı vs. hangi filmle başladın, ne oynadın, bizim biyografimiz yani ve prensip olarak siyah beyaz basıyorlar. Her sene aynı olsun diye belirli bir kare şeklinde karton kapak. Eee peki dedim kim yazacak, dediler ki; sen otur kitabını kendin yaz. Bende isim verecektim yok dediler siz yazın, kendi biyogragfisini kendi yazan tek sinemacı benim. Normalde hep gazeteciler yazardı ama benim böyle ayrı oldu. 

Bütün oynadığım filmlerin bende arşivi var. Hangi sene hangi ay başlamışım ayın kaçında başlamışım kaçında bitmiş hepsinin elimde kayıtları var. Fotoğraflar var  onlarda elimde oturdum yazdım kitabı 2011’in Altın Portakal’ı bende kitapta çıktı. Kitabı Antalya Film Festivali bastı belirli kütüphanelere ve arşivlere gönderiyorlar ayrıca festival süresince Antalya’da satıyorlar. Şimdi o kitaptan yok kalmadı, benim dostlarım kitaptan versene deyince oturdum baştan ilaveler yaptım kitabı güncelledim, hem de renkli basayım dedim kitap formatında olsun istedim yani eni, boyu, sayfası falan yayınevinin satışa sunacağı tarzda olsun istedim. Son 8-10 sayfası falan kaldı 2010’dan bu yana yaptığım birçok şey var. Filmsan Vakfı’nın başkanlığı var, gittiğim festivaller var. Türkiye’de nerede festival varsa hepsinde varım ve yine hepsinden onur ödülü almıştım kitaba onları da ekledim. Şimdi hazırlık yapıyorum bu sonbahara çıkacak. Çünkü herkes yazın herkes dağıldığı için Eylül- Ekim gibi renkli ve kitap biçiminde satışa sunulacak. 

Okurlarımıza kitabınızın müjdesini de vermiş olduk. Oyuncu olmak isteyen gençlere ne önerirsiniz? 

Bu işi çok sevmeleri lazım bizim dönemimizdeki gibi gazetelerin, mecmuaların açtığı yarışmalar artık yok. Bizden sonra güzellik ve mankenlik yarışmalarından gelen sinemaya merak salanlar çıktı. Tiyatrodan pek oyuncu gelmiyor sinemaya çünkü tiyatro oyunculuğu biraz farklı. Tiyatro daha büyük hareketlerle ve yüksek sesle sahnede sergilenen bir oyun. Sinemanın oyunculuğunda kadrajı yaparlar sen oradan çıkamazsın, ağzını oynatırken, ışığını alırken herşeye dikkat edersin. 1962’de başlayan bir Ses Mecmuası yarışmaları var mesela oradan gelir bizim ekol. Bir bakıyorsun mesela yarışmaya girip kazanan ve dereceye giren birçok kişi var ama 3-4 film sonra yok olmuş yani kalıcı olabilmek önemli. Bunun yanı sıra fizik, sağlık çok önemli, kendine bakması da önemli. Bizim yaş grubunda benim kadar sağlam yok. 

Maaşallah, nazar değmesin. Gerçekten çok bakımlısınız, formunuzu korumak için neler yapıyorsunuz?

Sinemaya büyük bir sevgim varmış demek ki ve bu hiç bitmiyor. İşte burada da görüyorsun. Hiç durmam ben oturmaktan da çok sıkılırım. Belirli saatten sonra aynı mekanda kalmayı sevmem hareket edeyim isterim bu da beni dinç tutuyor. Ama ben yapısal olarak çocukluğumdan beri böyleyim. Bir de ben 10 yaşımdan beri spor yapıyorum. Galatasaray’da futbol oynadım sonra Denizgücünde bahriye askerliği yaptım. Ordada Denizgücü vardı o zaman basketbol takımı baktım seçme yapıyorlar benim de topla aram iyidir ve basket takımına seçildim. Basket takımında oynadığım dönem takımı bir üst lige çıkardık. Sonrasında vücut, adele sporları yaptım. Şimdi onun için takılıyorlar bana sen kaç yaşındasın diyorlar. Diyorum ki kemik ve adele yaşımı ölçtürdüm 57 gösteriyor, ama güzel hanımlara baktığım zaman 37 oluyorum. (gülüyor) Benim göz rengim ela, yeşile döndüğü zaman hanımı çok beğeniyorum demektir. Herkese selam verir konuşurum ben beklemem öyle bana selam versinler diye ben açık bir insanım. 

Zaen çok samimi bir insansınız, sıcakkanlısınız...

Hayat çok kısa zaten 18-19 yaşına kadar çocukluk zaten anlamıyorsun. Sonra 70 ten sonra yaş 70 iş bitmiş diyorlar. Bu aradaki kısa dönemde insanlarla güzel muhabbetler kurarak güzel yaşamaya çalışıyorum. Ne iyi adamdı, ne iyi insandı demeleri benim için önemli. Sinemacı ve oyuncu olarak şöyle bir şansımız var. Sinema oyuncusu hiçbir zaman ölümlü değildir. Öldükten sonra bile insanların karşısına filmlerinle çıkıyorsun, kalbine giriyorsun o bakımdan mesleğimiz güzel. Felsefesini de yapıyorum kitapta yazdım. Kitap yeni ilavelerle güncellenerek çıkacak festivalde çıkan kitapların içinde en kalın benim kitabım oldu. Ben dedim ki yazıyorum çok fazla mı oldu hayır dediler ne istiyorsanız yazın. Ben üniversitelere de gidiyorum onlar da davet ediyorlar üniversitelerin büyük çoğunluğunda sinema ve televizyon bölümü var. Üniversiteden doğrudan oyuncu olmak çok zor ama yönetmen, senarist, teknik ekip çıkıyor. Ama oyunculuk başka birşey sadece eğitim değil yetenek de önemli. 

Birşey oynamak artık bana pek keyif vermiyor, benim ne yapmam lazım yönetmenlik yapmam lazım. Başrolünü oyndağım bir filmin yönetmenliğini yapmak istiyorum. Onun lafını ettim ve hemen hazırlıklar başladı. Balıkesirden Adana’ya gittim ben Adana’da yumurtalık diye bir yer var çok güzel bir yer bir kalesi var deniz kenarında orası yat limanı. Karşıda da bir ada var adanın üstünde de harabe bir kale ama akşam olunca yeşil mor kırmızı aydınlatıyorlar orası çekim için uygun geldi. Araştırdık falan bütçesi önemli sinema filmi çekmenin bayağı bir bütçesi var. Yani gittiğimiz yerde belediye ağırlıyor destekliyor yemek veriyor ulaşım ayarlıyor ama filmin de kendine ait bir bütçesi var. Aşağı yukarı 1,5-2 milyon lira para çıkıyor uçakla git gel teknik ve teknik ekibin parası hepsi masraf. 

Adana’ya gittim döndüm sonra Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı aradı beni, Engin bey buraya gelmişsiniz biz dedi Hatay Büyükşehir Belediyesi olarak size destek vermek istiyoruz  Filmi burada çekin dedi, bu seçimden evvel gittik tabi orada çok sevilen bir adam. Benim senaryo denizle ilgili bir hikaye orada da Samandağı var deniz kenarında orası da çok güzel oraya da gittik bir araç tahsis ettiler belediyeden şöforlü her yeri dört gün boyunca gezdim, dolaştım. Orası mı güzel ? Burası mı güzel? Notlar aldık baktım mekanlara herşey tamam sonra Hatay’da harp çıktı, ordu girdi oradan Suriye’ye o dönem hatta karşıdan gelen bir bomba da biz oradayken Hatay’da merkez caddeye düştü. Erteledik mecburen sonra seçimler oldu ama aynı belediye başkanı bu seçimde de kazanmış şimdi bütçeyi ayarladığım an Hatay’ı düşünüyorum. Dün de Balıkesir’den haber geldi benim teknik ekibin başı var o davet etmişti adamı demişler söyle Engin beye burada çekilsin. Bakıyorum İstanbul’a da yakın Erdek orası da. Şimdi İstanbul’a gidince oraya gideceğiz. Bir yapmadığım yönetmenlik kalmıştı artık onu da yapacağım yakışır diye düşünüyorum. Yalnız yönetmenlik yapmakta zor yani hem başrol oynamak hem yönetmenlik yapmak zor. 

Projelerinizde başarılar diliyorum Engin bey, sizi her daim ekranlarda görmek istiyoruz. Teşekkür ederim...

Ben teşekkür ederim okurlarımıza selamlar. 

Engin Çağlar

28 Ağustos 1940 tarihinde İstanbul‘da doğmuştur. Asıl adı Çağlan Övet’tir. Babası öğretmen, okullarımızdaki haritaların, atlasların, kürelerin yapımcısı Sadık Övet’dir. Şişli Terakki Lisesi’nde, Robert Koleji’nde ve Almanya, Hildesheim Üniversitesi Güzel Sanatlar Okulu’nda 4 yıl iç mimarlık okudu. 1968 yılında Ses Dergisi‘nin yaptığı artist yarışmasında erkekler arasında ikinci oldu.

Birçok filmde romantik jön olarak başrolü oynadı. 1974 yılında sinemadan ayrılarak önce matbaa malzemeleri satan bir iş yeri açtı, sonra da konfeksiyon mağazası açarak, iş hayatına atıldı.

Engin Çağlar, 28 Ağustos 1972 tarihinde, 1970 Türkiye Güzellik Kraliçesi ve 1972 Avrupa Güzellik Kraliçesi Filiz Vural ile evlendi. 

Çağlan Övet (d.1976) ve Eser Övet (d.1983) adlarında iki oğlu vardır.

Sinemaya 1968 yılında Bilge Olgaç'ın 'Öksüz' filmiyle başladı. 1969 yılında Orhan Aksoy'ın yönettiği Kınalı Yapıncak filminde Hülya Koçyiğit ile oynayarak tanındı. Metin Erksan yönettiği filmlerde göründe se 1974 yılında sinemayı bıraktı. Bu tarihten sonra da birkaç filmde oynamış ama tam anlamıyla sinemaya dönmemiştir

FİLMLERİ

• Bitmeyen Aşk (2015)

• Gece Yolcuları Recep ile Selena (2012)

• 2010 - Gül ve Peri

• 2009 - IV. Osman

• 2009 – 2011 - Geniş Aile

• 2008 - Kırmızı Işık

• 2007 - Hicran Sokağı

• 2006 - Kılıbıklar Mahallesi

• 2004 – 2005 - Büyük Buluşma

• 2003 - Yeşilçam Denizi

• 2003 - Dilan

• 2001 - Günah

• 2001 - Cinayetin Sırrı

• 2000 - Süper Kurşunsuz

• 1998 - Mualla

• 1997 - Yasemin

• 1997 - Ana Kuzusu

• 1996 - Bir Şenliktir Yaşamak

• 1994 - Minnet Borcu

• 1993 - Seni Kaybedersem

• 1993 - Ağlama Sevgilim

• 1993 - Anne ve Kızı

• 1989 - El Kızı

• 1988 - Ölümünün 400. Yılında Mimar Sinan

• 1986 - Yuvaya Dönüş

• 1986 - Gariplerin Şarkısı

• 1986 - Dağlı Güvercin

• 1985 - Yetim

• 1984 - Şaşkın Gelin

• 1984 - Hüzün

• 1983 - İlişki

• 1983 - Çile Dünyası

• 1981 - Ümmiye / Sevdiğim Sensin

• 1974 - Çam Sakızı

• 1974 - Talihsiz Yavrum

• 1974 - Hasret

• 1974 - Almanya’da Bir Türk Kızı

• 1973 - İntizar

• 1973 - Dağdan İnme

• 1972 - Süreyya

• 1972 - Sen Alın Yazımsın

• 1972 - Satılık Kadın

• 1972 - Rüyalar Gerçek Olsa

• 1972 - Karmen

• 1972 - Damdaki Kemancı

• 1972 - Bir Garip Yolcu

• 1971 - Rüzgar Murat

• 1971 - Makber

• 1971 - Feride

• 1971 - Beyaz Kelebekler

• 1971 - Afacan Küçük Serseri

• 1970 - İntikam Derler Adıma

• 1970 - Yaban Gülü

• 1970 - Son Günah

• 1970 - Paralı Askerler

• 1970 - On Kadına Bir Erkek

• 1970 - Komando Memet

• 1970 - Kanlı Kader

• 1970 - Kafkas Şahini

• 1970 - Hippi Perihan

• 1970 - Deliormanlı

• 1970 - Civan Ali

• 1970 - Babaların Günahı

• 1970 - Afacan

• 1969 - Ömür Boyu

• 1969 - Çingene Aşkı Paprika

• 1969 - Yaşamak Ne Güzel Şey

• 1969 - Yalnız Adam

• 1969 - Vatansızlar

• 1969 - Ninno

• 1969 - Kınalı Yapıncak

• 1969 - Bana Derler Fosforlu

• 1969 - Hüzünlü Aşk

• 1969 - Günah Bende mi?

• 1969 - Allah Aşkı Yarattı

• 1968 - Kadın Değil Baş Belası

• 1968 - Öksüz