RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Mustafa Tolga Tokluoğlu ile yazın hayatına ve “Pranga Anahtarı” adlı yeni kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Mustafa Tolga Tokluoğlu kimdir?

Geçenlerde bir kamyon arkası yazısı gördüm. “Arkanda iz bırak ki yaşadığın belli olsun.” diyordu. Çok etkiledi beni bu söz. Ölüp gittikten sonra, bir zamanlar yaşadığımız bilinecek mi? Adımız anılacak mı? Gerçekten, yaşadığımızı gösteren iz neydi? 

Cevap “eser” olmalıydı. Süleymaniye orada dururken Sinan’ı unutamazsın. İstiklal Marşı okundukça Akif’i silemezsin. Suç ve Ceza’nın yeryüzündeki tüm nüshalarını yok etmeden Dostoyevski’yi yok edemezsin. Belki bu kadar büyük eserler koyamayız ortaya; ama silik de olsa izler bırakmak, hiç bırakmamaktan iyi değil midir?

İşte, Mustafa Tolga Tokluoğlu da bu hayat hengâmında, arkasında güzel izler bırakmaya çalışan sıradan bir hayat yolcusudur.  

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Profesyonel olarak yazmaya tiyatro metinleri ile başladım.  Kocaeli’nin en önemli ekiplerinden biri olan Sırf Tiyatro ailesine ses ve ışık teknikeri olarak katılmıştım. Senaryo sıkıntısı çekildiğini ve üzerinde çalışılan bazı eserlerin çok zayıf olduğunu fark ettiğimde “Ben, bile daha iyisini yazarım.” dedim. Yönetmenlerimiz de; “Yaz, getir de görelim o zaman.” dediler. Yazdım. Beğenildi ve oynandı. İki, üç, dört derken on iki eserim sahnelendi şimdiye kadar. Bu sebeple bana öncülük edenler, beni yazmaya sevk edenler; kötü tiyatro yazanlar, dersem hata etmiş olmam sanırım.

Tiyatro senaryolarından sonra ilk romanım olan TT Operasyonu 2017 yılında; ilk şiir kitabım olan Pranga Anahtarı ise temmuz ayında yayımlandı.    

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Hangi yazar veya şairleri örnek alırsınız?

Ben, düz yazıda esinlenmekten ziyade toplayıp birleştirmeye inanıyorum. Gözlemle, okumayla, araştırmayla toplanan küçük küçük parçaları zihin dünyasında demleyip, birleştirip, yeni hikâyeler haline getirmek… Yazmak, budur bana göre. 

 Şiirde ise durum biraz farklı olabiliyor; çünkü çok daha özgür ortamlar mısralar. Kimin ne anladığı ya da anlayacağı önemini yitiriyor. Geldiği gibi akıyor kâğıda. Sanırım buna esin, denebilir. Ben daha çok empatiden beslendiğime inanıyorum şiirde. Bir dost, gelip sevdiğini anlatıyor mesela. Onun ağzından yazmaya başlıyorum. Bir başkası derdini anlatıyor. Kendimi o derdi çekerken buluyorum. Bu şiirde; “Kimi anlattın?” diye soruyorlar; ama çoğu zaman kahramanı tanımıyorum. 

Beğendiğim, takip ettiğim onlarca yazar ve şair sayabilirim; fakat örnek alıyorum, diyebileceğim kimse yok maalesef.

Temmuz ayında okurlarla buluşan “Pranga Anahtarı” adlı kitabınızdan bahseder misiniz?

Gönül; bahsetmek değil, bahsedilmek ister. Mesela, zaman zaman şahit oluyoruz; bir dost almış, okumuş ve içinden bir mısra paylaşmış. Bir yazarın, bir şairin hayatında yaşayabileceği en büyük gururlardan, hazlardan, doyumlardan biri bu olsa gerek. Sevdiğim bir kardeşim, bir fotoğraf attı geçenlerde. Duvara “İsyan Beyanı” isimli şiirimde geçen “Oysa ben, herhangi bir nisanda vurulduğum menekşeyi servet biliyorum.” yazmışlar. O kadar yoğun hisler yaşattı ki o tek kare, gözlerim doldu.

Kitabın ismi nereden geliyor?

Pranga, kelime anlamı olarak mazide kaldı; fakat işlev olarak günümüzde çok daha yoğun kullanıldığını düşünüyorum. Mecburiyetlerimiz, alışkanlıklarımız, yaşam standardımız, konfor bağımlılığımız, toplumsal kabul görme hevesimiz… Hepsi, birer pranga aslında. Bakış açılarımız bile zamane kodlamaları ile prangalanmış. Alıp başka bir tarafa çevirmek hiç kolay olmuyor.  

Bu prangaları dert edinen, kurtulmak isteyen varsa anahtarını da bulmak zorunda ki açıp koşabilsin özgürce. Bana göre bu anahtar üç yerde saklı: Sanat, felsefe ve edebiyat.

Bunları kullanmayanların prangasız bir hayat sürmeleri maalesef mümkün değil. Kendini özgür zanneden birer toplum kölesi olarak tamamlarlar baki ömürlerini.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Başarı, çok göreceli bir kavramdır. Peşinden kime göre ve neye göre sorularını sürükler. Eğer sorduğunuz başarı, popüler kültür kavramlarına göre ise çok net cevap verebilirim: Hayır! Kitabım, başarıya ulaşmayacak. Yüz binlerce satmayacak ve yüz binler kazandırmayacak. Dünyaya meta zaviyesinden bakanlar için gerçekten başarısız bir girişim olacak. Hatta büyük ihtimalle yayın evim bile aynı şeyi düşünecek. Başarısız oldu, doğru düzgün para kazanamadık, diyecek. 

Fakat sorduğunuz edebi bir başarı ise bunun takdiri bende değil zamandadır; çünkü edebiyat dünyasında gerçek ve geçerli tek hakem zamandır. Bir anda yüz binler satan ama 10 sene sonra yok olan yazarlar var. O adam kapital olarak başarılı; ama edebi olarak çöptür. Yaşarken bir eseri bile yayımlanmamış; ama ölümünden yüzlerce yıl sonra bile hâlâ okunan yazarlar da var. Edebi başarı işte budur.

Şahsi olarak ise bir cümlemi, bir başkasında gördüğümde kendimi başarmış hissediyorum. Fotoğraf sanatçısı bir arkadaşım çektiği bir kare ile bir şiirimi özdeşleştirip paylaşmış mesela. Çok başarılı hissettim o an kendimi. Rakamlar kimin umurunda…

Edebiyatın yanında sosyal yönünüzle dikkat çekiyorsunuz. Aktivist ve sporcu yönünüzden de bahseder misiniz?

Ben, bir PTT çalışanıyım. Sosyal fayda üretmeye sevdalı bir avuç PTT’li ile kurduğumuz bir derneğimiz var; PTT Çalışanları Dayanışma Derneği (PTT-DER.)

Bu dernek vasıtası ile kurum içi etkinliklerimizin yanında, yoğun olarak eğitime destek faaliyetleri yürütüyoruz. Özellikle, köy okullarına ulaşmaya çalışıyoruz. Onlarca okula çocuk kütüphaneleri kurduk. Her yıl yüzlerce çocuğumuzu giydirip, okul araç gereçlerini temin ediyoruz. Okullarımızın fiziksel eksiklerini gidermeye çalışıyoruz. Bunları gerçekleştirmemizi sağlayan üyelerimize gönülden teşekkür ediyorum.

Aynı zamanda PTT Spor Kulübü’nde aktif olarak atletizm ile ilgileniyorum. Bizler gibi asli mesleği sporculuk olmayan, aksatmaması gereken görevleri olan çalışanlar için spora devam edebilmek hiç kolay değil. Hatta destek olmadan imkânsız. Burada özel bir parantez ile maddi ve manevi destekleri ile her zaman arkamızda hissettiğimiz Kulüp Başkanımız Osman Çetinkaya’ya teşekkür etmek istiyorum. Sadece gerçekten vizyon sahibi idareciler, personel arasında sporu yaygınlaştırmanın önemini kavrayabiliyor.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Bildiğim kadarı ile siz de yazan birisiniz. Bu sorunun cevabını gayet iyi bilmenize rağmen okurlar adına sorduğunuzu düşünüyorum. 

Yazmaya sevdalı olanlar için bu iş; bir mesai değil, ömürlük bir yol arkadaşı. İzni, tatili ya da emekliliği yok. Yolda yürürken bile sürekli yazıyoruz aslında. Diyaloglar, karakterler, betimlemeler, bazen de mısralar dönüp duruyor zihinlerimizde. Sadece kâğıda aktarma kısmı görünüyor ve yazma sayılıyor. Hazırlık aşamasında bir eserim var mı? Evet, var ve ölene kadar her gün, bir sonraki eserin hazırlık aşamasında olacağım.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Hayat geçiyor, diyorlar. Aslında hayat kaçıyor. Yakalayın, derim. Bir yerinden yakalayın.