SEVGÜL EROĞLU

Bu kez İstanbul’un pek bilinmeyen onuncu adası ile sizlerleyim…

Çoğunuz haydaa bu da nereden çıktı diyecek ama. 

ÇIKMADI. Çünkü bu ada BATIK…

Yaşadığımız şehrin Büyükada (Prinkipo), Heybeliada (Halki), Burgazada (Antigoni), Sedefadası (Terebinthos), Kınalıada (Proti), Yassıada(Plati), Sivriada-Hayırsız (Oxia), Kaşıkadası (Pita) ve Tavşanadası (Neandros) nın dışında bir de batık adası olduğunu bilmemek çok kayıp ve  ayıp. Maalesef hep koltuk peşinde neyi istediğimizi bilmiyoruz 

1010 yılında meydana gelen Bizans depremi ve garip geçmişiyle birlikte sulara gömülmüş, İstanbul’umuzun kayıp adası ; Büyük ve küçük Vordonos, diğer adıyla Vordonisi … İstanbul’a en yakın iki kardeş ada…Üzerindeki manastırı ve yaşayanlarıyla birlikte battığında bulunan kalıntılar bu adadaki geçmişe ait pek çok bilgi ve gizemi de tarihe yollamış. Gönül ister ki  ilk fırsatta gün ışığına çıksın... 

Fener Rum Patrikhanesi'nin MS 500 yılında çizdiği İstanbul haritasının incelenmesiyle fark edilen Bizans döneminde sürgünlere, din adamlarına ev sahipliği yapan bu adayı görmem lazım dedim ve yollara düştüm. Yollara düştüm çünkü Küçükyalı- Bostancı önlerindeymiş..

Ey İstanbul… Yıllardır koynunda yaşarken bilmediğim nasıl zenginlik sunuyorsun bizlere. Kendi adıma çok utandım ama laf aramızda kime sorduysam da  bilgisi yok. Sadece Bostancı iskelesinde bir motorun kaptanı;

Aha orada şu iki çakarın arasında dedi.

İşte hikayesiyle ve ortadan kaybolma serüveniyle belki de hiç bilemeyeceğimiz şifresiyle batık ada Vordonisi…

Bilgi o ki; Dragos ile Küçükyalı arasında, Maltepe sahilindeki  ada, arkeolojik eserlerini bugüne kadar kendinde saklamış. Dalış derinliği, 5 ila 8 metre arasında imiş.. Denizdeki su seviyesi yükselmeden önce Vordonisi Adaları’nın üzerindeki yapılar çok daha iyi görülebiliyormuş.. Günümüzde Bostancı’dan Büyükada’ya vapurla gidilirken iki deniz fenerinin yanından geçilir, ikinci fenere “Çakar” denirmiş. Batık sahilinin tam karşısında kıyıdan yaklaşık 3 mil kadar uzaklıktaki bu ikinci fenerin altındaymış. ( Bazı günler denizde görülen köpüklü alanda  Vordonisi adeta ben burada keşfedilmeyi bekliyorum dermiş.)

Heeeyttt…Bayılırım gizeme. Yerim o bilgiyi ben…

İşte…Bugün bu ezoterik hikaye için düştüm yollara. Tüm günümü de alsa bu adayla anılan ne varsa araştıracağım. İlk Küçükyalı-Çınar Mahallesi’nde yer alan Satyros’a yollandım. Rivayet o ki bu mekanın Vordonisi’ye açılan dehlizleri varmış. Ahh tam benlik. Harry Potter gibiyim. 

Bu heyecanla Kadıköy’den metroya bindim. Küçükyalı’da indim. İçsel navigasyonumun peşinde yönümü çizerek, Satyros’u elimle koymuş gibi buldum. ( Gülmeyin ama yollarda aldıklarıma göre yarı fiyata bulduğum meyve ve de domatesi görünce coştum aldıkça aldım rahmetli Levent Kırca’nın ‘Olacak O Kadar’ tiplemelerinden ‘Tam teçhizatlı kameraman Abdurrahman Kelle’ gibi oldum. Gece yarılarına kadar o poşetlerle Vordonisi peşinde koştum. Çok da eylendim halime. 

Efendim içine girdikçe fark ediyorum ki; Adadaki Vordonisi Manastırı'nın geçmişi de garip bir hikayeye dayanıyor. ‘Hikâye biraz hırs, biraz entrika, biraz siyaset dolu bir efsane haline gelmiş. Peter Salvatore’nin araştırmalarından edinilen bilgiyi aktarayım;

‘M.S. 9. yüzyılda Büyük Manastırı yaptıran Rahip Photios, eğitimini antik çağların edebiyatı ve ilk Hristiyanların yaşamları üzerine almış bilge bir filozoftur. İlk olarak saray muhafızlığa komutan olarak, ardından da Arap ülkelerine elçi olarak atanmış. Elçilik görevini sürdürürken Bizans Patriği olan Ignatios’un kız yüzünden III. Michael’in amcası ile ters düşmesi üzerine görevden alınmış ve 38 yaşında  Bizans Kilisesi patriği olarak Photios atanmış.( MS 858) Ignatios hadım edilip Küçükyalı’daki bir manastıra yollanmış. Kendi halinde bir hayat süren Rahip Photios’un kardeşi Sergios’un İmparatoriçe Theodora’nın kardeşiyle evlenmesi üzerine kaderi değişmiştir

Günümüzde Küçükyalı, Çınar mahallesi semt camisinin ve muhtarlık binasının yanındaki yıkıntının 9. yüzyıldan kalma Satyros Manastırı veya Bryas Sarayı olduğu belirlendi. Yapıyı 1936 yılında Prof. Dr. Semavi Eyice ortaya çıkarmıştır. İddialara göre, Satyros Manastırı’ndan deniz altına doğru giden uzun dehlizler (yer altı geçitleri) bulunuyor; bu geçitler iki manastırı birbirine bağlıyordu. Tabii bunlar dedikodudan ibaret, o dönemin teknolojisi ile oksijensiz bir şekilde su altında ilerlemek mümkün değildi. Ancak, manastırdan deniz kıyısına gizli çıkış yerleri olan kaçış tünelleri olabilir. Örneğin Beykoz’daki Hünkâr Kasrı’nın gizli kaçış tünelleri gibi…’

Başka bir bilgi de aşağı yukarı aynı;

‘Photios isimli keşiş, erkek kardeşinin imparatoriçenin kız kardeşiyle evlenmesinden sonra saraya giriyor ve zaman içinde Ortodoks Rum Patriği ünvanını alıyor. Eski Rum patriği olan Patrik Ignatios ise Küçükyalı bölgesinde yer alan bir manastıra sürgüne gönderiliyor. Patrik Ignatios Bryas Sarayı'nın kalıntısı üzerine Satyros (Satiros) Manastırı adında çok güzel bir manastır yaptırmış. Zaman geçtikçe işler karışıyor ve Patrik Photios görevinden alınarak Vordonisi Adası'na sürülüyor. Patrik Ignatios ölünce tekrar patrikliğe getirilen Photios'un ömrünün son yıllarını Vordonisi Adası'ndaki manastırda geçirdiği düşünülüyor.’ 

Manastırı buldum. Caminin içinden geçerek manastırın çevresini turladım. Kalın çevre duvarlarını güç bela tırmandım. (Meyve torbalarımı asla bırakmıyorum tabii.) Biri izlediyse kesin kafayı yediğimi düşünmüştür. Üstten sağdan soldan meslek aşkı ile fotoğraflar çektim. Kazı sanırım devam etmiyor. Alanda otlar bel boyu olmuş. Kazı Evi kapalıydı. Kalıntının girişi demir kapıyla kilitliydi. Ama girişteki bilgilerde şunlar yazılydı. 

Sarnıç, sakız ağaçlı patika, kilise ve kule alanı varmış.

Hayallerim suya düştü. İçine giremedim. Neler olabileceğini hayalimde tasavvur ettim ve torbalarım ve de ben doooğru Bostancı iskelesine. 

Akşam olmakta. İki çakarı buldum arasında söylenen yere baktım. Tabii bir şey göremedim. Vapura bindim heyecanla fotoğraf makinesiyle bekliyorum. Sadece iki küçük kayalık görebildim. Adaya giderken kimsenin dikkatini çekmeyen iki çakar ve çok dikkat edilince görülebilen kayalar… 

Başka bir gün eğer ki özel bir kayıkla foto çekebilirsem sizlerle paylaşacağım. Şimdilik bu adadan haberiniz olsun istiyorum.

Bilgilere devam edelim…

   

Vordonisi’yi bilenler  Manastır Kayalıkları, Bostancı Çöken Ada ve Höreke adlarıyla da rivayet etmekteler…Yine iddialarda İtalyanca, Vordona, Fırtına ve  Nisi ada anlamı taşıyarak FIRTINA ADASI

Ya da Rumca Vordoni, İşlenmemiş Kaya ve KAYALIK ADA  

Latince ise; Vordo, pis kötü, hapishane anlamlarından yola çıkarak HAPİSHANE ADASI adlarıyla anılmış. Öyle ya adanın tek sakinleri Bizans Dönemi'nde din adamlarıyla sürgün edilen insanlarsa bu ad kulağa doğru geliyor. Bizansta Manastır Adası olarak da  bilinmekteymiş. O dönemde Rum Balıkçılar ise Barbunya ve Pavurya yuvası olan kalıntılara VORDONİA, KUTULO, POLİMİA ve KALDIRIMAKİA demekteyken, Osmanlılar SERA TAŞI, YILDIZ, DİLEK KAYALARI, DİREKLİ, ÖREKE TAŞI, BATMIŞ MANASTIR TAŞLARI şeklinde adlandırmış. 

Adanın batma hikayesi üst üste yaşanan İstanbul depremlerine dayandırılıyor. Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ise adanın 6,5 büyüklüğündeki birkaç depremle batmış olabileceğini söylemekte. 

Adanın jeolojik açıdan zemini alüvyon bir tabaka olduğu için depremde batmış, diğer adaların zemini ise granit olduğu için böyle bir tehlike taşımadığını da adalılara hatırlatmış olayım.

Kayıp adayı yakın tarihte ortaya çıkaran isim Büyükadalı Dr. Akilla Millas. 2015 yılından bu yana, Maltepe Belediyesi, Kurumlar ve sualtı arkeologlarının keşif dalışlarıyla Unesco Dünya Mirası Listesi’ne alınması için çalışmalar devam etmekte. Keşif dalışlarında kilise duvarlarına rastlanmamakla beraber 20-30 cm kalınlığında kuvarsit tabakaların varlığı ile kiliselerin duvarları olduğu düşünülmüş. Tabii ki batık adanın yıllar içinde yosun mercan midye türevi deniz canlıları ve müsilajın da etkisiyle yapının anlaşılması zor. 

Umarım bu temizleme çalışmaları en kısa zamanda titizlikle yapılarak gerçek yapıya ulaşılarak, tarihimiz burada da gün ışığına çıkar.

İşte böyle… ilginizi çekti değil mi?