FUNDA AKOSMAN ERMAN

Cengiz bey merhaba siz çok başarılı bir belgeselcisiniz. Trabzonlusunuz ve hemşehrimizsiniz sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1971 yılında Trabzon’da doğdum. Trabzon’da Ayasofya o zaman müzeydi, o müzeye bitişik bir evde doğdum, o evler şimdi yıkıldı. Ama orada sadece iki yıl kaldım. Dolayısıyla hayatımın büyük bir kısmı neredeyse İstanbul Bahçelievler’de geçti. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Sinema ve Televizyon bölümünden mezun oldum. 1991 yılında Cağaloğlu’nda Star 1 Tv vardı orada mesleğe başladım. Eski Ses Mecmuası’nın olduğu yerdi. Mesleğe kameraman olarak başladım ve 99 yılına kadar kameramanlık yaptım. Ama benim ruhumda hep bir belgeselcilik ve araştırma ruhu vardı. Zaten bizde rol model annemdi. Annem Hayat ve Ses Mecmularını biriktirirdi onun sayesinde 5-6 yaşlarında pul biriktirmeye başladım. Ne buluyorsam biriktiriyordum aslında. Üniversitede de  sürekli okulun dergisine yazıyordum. Hiç unutmuyorum ortaokul ve lisede bir fotoğraf makinesi almıştım, Bahçelievler’deki atölyemizde babama çıraklık yapardım. Oradan kazandığım parayla fotoğraf makinesini almıştım. 80’lerin başında Sirkeci’den almıştım markasını hatırlamıyorum ama güzel, analog bir makineydi. Dolayısıyla her şeyi çekmeye başladım o fotoğraf makinesiyle hatta ortaokulda falan arkadaşlarımı çekiyordum, mahallede top oynayanları çekiyordum. Annemi, babamı, dedemi çekiyordum ve dedemden geriye şimdi o fotoğraflar kaldı. 

Soracaktım duruyor mu o fotoğraflar ?

Evet evet duruyor. Fotoğrafların tablarını kendim yaptırıyordum. Bakırköy’den trene binip Sirkeci’ye geliyordum tab ettirip dönüyordum. 

Biz aynı yerlerde yaşamışız… Nelerden beslendiniz, nasıl geliştirdiniz kendinizi?

Bu fotoğraf merakı beni kameramanlığa sürükledi. 90 lı yıllarda televizyonda program müdürlüğüne başladım. Hiç unutmuyorum o zamanlar klipler falan çekiliyordu ben de birçok klip çekmişimdir. Bir günde klipler çekilirdi kimler yoktu ki. Neşe Karaböcek, Tarkan vs. 

Bir dizi vardı o zaman Öztürk Serengil ile oturup saatlerce konuşmuştuk. Dolayısıyla benim belgeselci kimliğim hep gelişti. Ama ben hep bunları biriktirdim ve beslendim. Cem Karaca, Erkin Koray, Metin Erksan hep bu isimlerle çalışarak kendimi geliştirdim. 

Ne güzel zamanda doğmuşuz, bu kıymetli isimlere yetiştiğimiz için çok şanslıyız. 

Evet bu anlamda kendimi şanslı görüyorum. Sonuçta zengin insanlar değildik babam bir meslek erbabıydı ama sağ olsun hep bizi desteklerdi. Babam hep bize para verirdi ben de giderdim Bakırköy’de bir pul koleksiyoncusu vardı çok güzel pullar vardı. Birkaç arkadaş giderdik henüz ortaokuldayız. Biriktirdiğim pullar hala duruyor. 

Ardından 90’lı yıllarda prodüktörlüğe başladım ve sonra yönetmenlik yaptım. 20 yıldan fazladır da belgeseller yapıyorum. 120 nin üzerinde belgeselim var. Son dönemlerde biraz sinemaya yöneldim ve üretmeye devam ediyoruz. Güzel yıllardı ve özgür yıllardı belki biraz fazla özgür yıllardı hatta çünkü abuk sabuk şeyler de vardı. Tabii ben belgeselcilik yaptım ama altını çizmek istediğim bir konu var. Trt’de staj yaptım, özel kanallarda yöneticilikte çalıştım. Prodüktörlükten, yönetmenlikten başlayıp program müdürlüğüne, direktörlüğüne uzanan bir serüvenim var. Özel kanallarda ekiplerim oldu ve belgeseller yaptım. Sonuçta ben tek başına belgesel yapamam. Ben çok teşekkür ediyorum medyada o dönem yöneticilerim beni belgesel yapmam konusunda destekledi. Çünkü normalde özel kanallarda kolay kolay bir ekip olmaz ve belgesel yapamazsınız. Ama ben uzun yıllar CNN Türk, Habertürk gibi kanallarda belgeseller yaptım. Hem program müdürüydüm hem de belgeseller yapıyordum. 

İşin mutfağından geldiğiniz için ve donanımlı olduğunuz için rahatlıkla üretmişsiniz. Peki birçok seçenek varken belgeselciliği neden seçtiniz?

Benim geçmişten, karakterimden ve ailemden kaynaklandı diyebilirim. Ama şunu da söylemeliyim şurada bir boşluk var bunu da doldurayım diye yola çıkmadım ve çokta bilinçli olmadı. Daha sonra anladım ki uzmanlaştığın alan, işinin en başarılı alanı. Sonuçta ben belgeselciyim ve bunun patentini aldık ve belgeselci diye bir kanal yaptık, youtubeda. Bütün belgeselleri oraya koyduk. 

Ne tür belgeseller çektiniz?

Biyografi, spor, tarih, edebiyat ama benim tarzım popüler belgeseldir.

Türkiye’nin 68 kuşağını çektiniz.  

Evet TRT tarzı belgeseller yapmadım. Şimdi onlar alınmasınlar değiştirdiler biraz tarzlarını ama bir fotoğraf üzerine 30 saniye altına metin döşenmez. Dolayısıyla benim tarzım daha popüler ve daha detaycı. Sokaktaki insan kağıt toplayan ya da Bodrum’a gezmeye giden herhangi biri benim filmlerimin kahramanıdır.


Onların iç dünyasını yansıtıyorsunuz?

Tabii, kıyıda köşede kalmış hayatlar benim daha çok ilgimi çekiyor. Hepimiz biraz kıyıda köşede kalmış insanlarız aslında. Ben mesela bir belgeselde yurdum insanını düğün kameramanın gözünden anlatmıştım. Yani şunu söylemek istiyorum benim tarzım bu. Bunların haricinde çok güzel biyografi belgeselleri var. Allah rahmet eylesin şimdi hayatta değil Neşet Ertaş var. Zeki Alasya var. Sporcular var Gazanfer Bilge biyografik hikayeler çoğunlukta. 120 nin üzerinde belgesel film var aslında. Ben sadece onları oraya koydum üzerine iki günde bir belgesel yapılmaz. Sonra bir baktım ki milyonlar izliyor ve aboneler artmaya başlıyor. 120 belgesel sadece orada duruyor ve 43 bin abone var hiçbir şey yapmıyoruz sadece koydum orada duruyor. 

Papatyanın Yaprakları kitabımı hediye ettim ilgiyle inceledi 

Türkiye’de belgeselcilik nasıl sizce?

Bence ciddi anlamda ivme kazandı çok iyi belgeselciler, var çok da güzel işler çıkıyor. Ama toplumun belgesel izlediğini pek sanmıyorum. Biz toplum olarak pek doğruları sevmeyen bir toplum olduğumuz için orada da aslında bir kafa karışıklığı var. Maalesef belgesel izleyen bir toplum değiliz. Ama ben yabancı dizi sitelerinin Netflix gibi olmasından çok memnunum. Çünkü dilediğiniz her şey elinizin altında orada çok kaliteli belgesel ve drama tarzı içerikler var. 

Sizin belgeselleriniz de sinema tarzında o yüzden rahatlıkla izlenebilir?

Dolayısıyla bizim işlerde daha çok Netflix tarzı işler deniyor zaten film içinde Netflix’le görüşüyoruz. Geçen sene Köy Enstitüleri’ni yapmıştık. 10 sene önce Vahdettin’in hayatını yapmıştık ve Şemsi İnkaya oynamıştı. Yaptığımız şey üretmeye devam etmek. 

Galada beraber izlemiştik. Merhaba Güzel Vatanım filmi nasıl doğdu?

Daha önce bizim Ahmet Ümit’le Haber Türk’e yaptığımız bir program vardı. Yaşadığın şehir özgür değilse, sen de özgür kalamazsın diye bir felsefesi vardı. Ahmet Ümit biraz da siyasi olarak düşünce olarak aynı olduğumuz bir insan. Ben o zaman hem program müdürlüğü yapıyordum hem de programın yönetmenliğini yapıyordum. Bir film, bir belgesel yapalım diye konuşurken iş oralara kadar geldi ve bir sinema filmi ortaya çıktı. Normalde biz belgesel yapacağız diye yola çıktık. Fakat hayat öyle bir şey ki kestiremiyorsunuz. Biz bunu 10 sene önce Ahmet ağabeyle konuştuğumuz zaman şartlar bambaşkaydı. Dolayısıyla Merhaba Güzel Vatanım filminin de bu kadar evrilmesi yani bir sinemaya dönüşmesi normal. Kurduğumuz o hayal gerçek oldu ve sinemaya yansıttık. Bu benim ilk gişe filmim, uzun yıllardır belgesel yapıyorum ama sinema başka bir şey. Sinema ticari bir yapı ve maalesef sinemanın içinde faşizan bir yapı var. Yani orada tamamen onların kurallarına göre oynamak zorundasın. Kapitalist bir düzen var. 

Ama sizin amacınız gişe filmi yapmak değil zaten. Onu isteyen yine izler. 

Öyle tabii ama bir kesim böyle bakmıyor. Mesela film ilk hafta 204 lokasyonda girdi ve 25 bin kadar izlendi. Aynı hafta Recep İvedik girdi filmi küt diye bitirdiler. 

Bunun üzerine epey konuşmak lazım. 

Tabii ki ben sinemanın çok içinde olan biri değilim ama bu işi yapan çok arkadaşımız dostumuz var. Ciddi sorunlar bunlar. Bu anlamda izleyicilerin azaldığı yapımcıların, yönetmenlerin hatta dağıtımcılarının da işlerinin zor olduğunu düşünüyorum. Ama bu iş benim yararıma oldu. Kaliteli iş yaparsanız mutlaka izleyicisine bir şekilde ulaşır. Sonuçta sosyal medya diye bir yer var ve bir bakıyorsunuz milyonlar izlemiş. Benim derdim eğlenmek ya da ağlatmak değildi, bilgilendirmekti tarihe kayıt tuttuğumuz bir dönemi izleyiciye ulaştırmaktı. İsterdim ki gişede de bunu alsın ama inanıyorum bu filmi çoğu insan daha sonra izleyecek. Şöyle bir durum vardır filmlerde örneğin Sevmek Zamanı bunlardan bir tanesi. Film ilk çıktığı zaman anlaşılamamıştır çok az insan izlemiştir ama Metin Erksan’ın bu filmi bugün bir klasiktir. Metin Erksan benim çok değer verdiğim ve örnek aldığım bir yönetmendir. Özetle ben bu filmlerin ileride daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. 

Örnek aldığınız başka isimler var mı? 

Olmaz mı? Ben biraz popüler kültürün izleyicisiyim. Fatih Akın, Nuri Bilge Ceylan mesela Ertem Eğilmez ben çok beğenirim. Ertem Eğilmez çok iyi bir oyuncu koçudur ve çok iyi oynatır. Onun üzerine tanımıyorum yani. Belki görsel tarafı çok yüksek değildir ama oyuncuyu bu denli oynatan ve filmin içine katan başka kimseyi görmedim. Onun filmlerinde başrol yoktur. Bu bir tarzdır. Ama düşünebiliyor musunuz en güzel klasikler Ertem Eğilmez’den çıkmıştır. Ben de hepsinden birer parça almışımdır. Benim de bir tarzım var ama bu isimlerden de esinleniyoruz, besleniyoruz. Sinema dünyasında yapımcılar, yönetmenler bir projeye başlarlar ve onu çekerler. Ben belgeselcilikten geldiğim için aylarca, haftalarca kitap okurum, araştırırım, filmler izlerim. Örneğin Köy Enstitülerini yaptık orada her bir sahnedeki diyalogun hikayesini biliyorum. 

Devamı Haftaya...