Öncelikle sizi tanımak isteriz. Ümit Gür kimdir?

Ben, Ümit Gür. 05.06.1987 tarihinde Kadıköy’de doğdum. Hali hazırda bir şirketin dış ticaret departmanında çalışıyorum. Meraklı ve araştırmacı ruha sahip bir insanım. Gezmeyi ve gezerken gördüklerini fotoğraflamayı seven biriyim. Dinlemeye önem veririm. Yapmaktan en keyif aldığım aktivite, sahafları gezmek. Şimdilik bu kadar.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

Duygu ve düşüncelerimi kayıt altına alma arzusu, diyebilirim. Küçükken kurduğum bir hayal vardı. Bu hayalin, benim için yazma eylemini gerçekleştirmenin itici gücü olduğunu söyleyebilirim. İlkokuldan beri şiir yazmaya çalışırdım. Yazdığım nüshaları yıllar geçmesine rağmen hâlâ saklarım. Bu yüzden yazmanın beni ben yapan bir araç olduğunu söyleyebilirim. Bu öyle bir araç ki insanı kimi zaman sessizliğe bürüyor, kendi içine çekiyor; kimi zamanda içinden taşırıyor, coşkulu ve doludizgin bir hale bürüyor. Bu duygu geçişleri ve ikilemler, kalem ile olan bağımı güçlendiriyor; yaptığım işi daha da vazgeçilmez bir tutku haline dönüştürüyor. Çoğu zaman uykusuz gecelerden doğan o duygu ve düşünce yoğunluğu, kalemle olan savaşımı boş satırlara dökmeye itiyor ve beni inanılmaz derecede mutlu kılıyor.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Hayatın kendisinden esinlenirim. Hayat, gerçekten bir yolculuk ve hiçbirimizin yolda karşılaştığı zorluklar, kolaylıklar, ödediği bedeller aynı değil. Bundan dolayı duygu durumlarımızda biricik olma ve insanların duygu durumunu dışa vurma yöntemi de birbiri ile aynı değil. Yazma eylemi ise duygu durumunun yoğun yaşandığı dönemlerde onu dışa vurmanın bir yolu. Ben de bu yolu tercih ediyorum. Bu yüzden ilham kaynağım, bizzat kendi hayat yolculuğum ve acı-tatlı tecrübelerim.

Geçtiğimiz yıl okurlarla buluşan “Emanet Sancı” adlı kitabınızın ikinci baskısı, geçtiğimiz günlerde okurlarla buluştu. Kitaptan biraz bahseder misiniz?

Kitap; genel olarak sancılı bir tecrübe ediniminin ürünü, bir aşk hikâyesi. İkinci Adam Yayınları’ndan çıktı. Özlem dediğimiz duygu, insan olmanın zor bir tecrübesi. Bana göre insan, özlem duyduğu kadarıyla hayal eder. Bu hayal, bazen gerçeklik sınırını aşarak kurguya dönüşebilir. İlham aldığımız şeylerin bu şekilde dönüşerek yarattığı duygu ve düşünceler, edebi bir boyut kazanarak sözcüklere dökülür. “Emanet Sancı” da böyle bir sürecin ürünü oldu, diyebilirim.

“Emanet Sancı” ile okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyorsunuz?

Kitabımda vermek isteğim ana fikir, aslında insanın kendini nasıl bulduğudur; çünkü kitapta denk geldiğiniz satırların tamamı, benliğimi keşfetmemde bana yardımcı oldu. İnsanın kendini arayışı ve çabası, çok kıymetli. Bu uğurda belki kazanımlar olacak, belki de kayıplar; belki de kayıp olarak gördüklerimizin aslında kazanç olduğu ve insan büyüyecek. Bu noktada belki de en önemlisi, bu arayışa dair umutlarını yitirmelerine engel olacak her şeyin karşısında durmalarıdır. Dolayısıyla bu kitabımda insanın kendi geleceğinin kendine olan inancında yattığını yansıtmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Bu kitap, kendine inanmış bir adamın hayat yolculuğunda karşılaştığı acı-tatlı tecrübelerini edebiyat yolu ile harmanlamasının bir ürünü.

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Kitabın ismi, sancılı süreçleri tecrübe etmek zorunda kalan bir aşk hikâyesinden doğdu. Kaleme aldığım bu öykü, Karadeniz’de başlayıp İstanbul’da bitmişti. Yani bir sonu vardı; ama benim kaleme döktüklerimin, iç dünyamda yaşattıklarımın bir sonu yok. Eğer olsaydı yazmak, benim için çok daha zor olurdu.

Kitap, beklediğiniz başarıya ulaştı mı?

Bu konu, biraz göreceli tabii. Göreceli diyorum; çünkü herkes aynı satırlarda kendini bulur, diye bir şey söz konusu değil. Benim kendimi bulduğum satırların bir başkasında karşılığı vardır, bir diğerinde yoktur. Bu, tam olarak ham bir meyve misalidir. Her aşama, içinde kendi olgunluğunu barındırır. Kitabımın da olgunluk aşamaları olduğuna inanıyorum ve her bir aşamanın beni hayal ettiğim hedefime biraz daha yakınlaştıracağını ümit ediyorum.

Yazarken örnek aldığınız, izinden gitmeyi hedeflediğiniz yazarlar var mı?

Evet… Oruç Aruoba, AlfredAdler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç, İskender Pala, Ahmet Ümit ve İş Adamı Cevat Çelebi örnek aldığım isimler.

Yazmakta olduğunuz farklı bir eseriniz var mı?

Hali hazırda yazdığım bir kitabım var. “Muallime”en kısa zamanda okuyucularıyla buluşacak.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Her birimiz, bir şekilde zor dönemlerden geçmişizdir. Bu dönemlerde hissettiğimiz yoğun duyguları dışa vurmaktan çekinmemeliyiz; çünkü ortaya ne çıkacağını asla bilemezsiniz. Bütün büyük düşünürleri veya kanaat önderlerini “büyük” yapan, karşılaştığı zorluklarla mücadele etme cesaretidir. Bazı mücadeleler cephede verilir; bazıları ise kalem ile verilir. İkisi de fiili olarak mücadele etme biçimidir. Ben, kendi iç dünyamdaki mücadeleleri kalemim ile vermeyi tercih ettim ve sonuç olarak bu noktadayım. Mükemmeliyetçi değilim, böyle bir iddiam da yok. Böyle bir iddianın insanın kendisini geliştirebilmesinin önünde en büyük engel olduğuna inananlardanım. Sadece duygularımı kelimelere dökme cesareti gösteriyorum ve bence her şeyden önce bu, çok değerli bir cesaret. Bu cesaretin beni hayallerime ulaştıracağını düşünüyorum. O yüzden okurlara tavsiyem; hayal et, cesaretini topla, harekete geç ve gerçek kıl. Bana kendimi ifade etme imkânı sağladığınız için size de ayrıca teşekkür ederim Yağmur Hanım. Bol okurlu daha nice güzel işlere imza atacağınız bir yayın hayatı dilerim.