Türk milleti doğuda Japon denizinden, batıda Baltık denizine; Kazan-Güney Sibirya hattından güneyde Hindistan’a; Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan sahada, belirli zaman dilimleri içinde, çeşitli hanedan adları altında hükümran olmuş dünyanın en eski milletidir. Kabaca Avrupa-Asya kıtalarının orta kesimini oluşturan Avrasya bozkırları çeşitli adlar altındaki Türk kavimlerinin vatan topraklarını oluşturmuştur. Bugünkü bilgiler ışığında M.Ö. 3000 yıllarına kadar indirilebilen Türk tarihi, 5000 yılı aşkın bir devamlılık arz etmesi yanında, dünya medeniyetine sağladığı katkılar bakımından da insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü hiçbir Avrupa ülkesi veya Avrupalı bir milletin, Türk tarihinden ayrı bir tarihi düşünülemez. Bugünkü Batı medeniyetini meydana getiren toplulukların her biri tarih boyunca Türklerle ilişkiler kurmuşlar, siyasî, sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı etkileşim içinde bulunmuşlardır. Avrupalı milletlerin eski ataları olan Germenler, Franklar, Gotlar, Slavlar, Vandallar vb.nin tarihî başlangıçlarından günümüzdeki torunlarının, tarihî süreç içinde çeşitli Türk unsurları ve hanedanları ile ilişkileri dünya tarihinin belki de en önemli bir kesitini oluşturur. Hatta denilebilir ki, Türk tarihi değerlendirilmeden bir dünya tarihi yazılamaz.

Diğer yandan Türkler tarih boyunca oldukça coğrafya olarak geniş bir alanda, çeşitli kültürler ve temsilcileri ile karşılaşmış ve o coğrafyada egemen olmuşlardır. Siyasî, sosyal ve kültürel alanda bu coğrafî sahada Türk etkisi yüzyıllar boyunca devam etmiş ve hâlâ Türk izleri Türkiye Cumhuriyeti ve 1990 sonrası bağımsızlığına tekrar kavuşan Türk devletleri ile yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Türk kültürünün bütün unsurlarını bu mekân üzerinde, geniş coğrafî hareketliliğe rağmen bir arada tutan temel sosyo-kültürel kurumları da bu tarihî zaman içinde gelişme göstererek günümüze gelmiştir. Öyle ki, Türk medeniyeti ve kültürü, çeşitli hanedan adlarını taşıyan Türk devletleri ile çevre ülkelere, o ülkelerin kavimlerine âdeta taşınmıştır.

Gurur duymamız ve özümüzü bilmemiz, öğrenmemiz lazım.

Bu işin ehli olan, Siyasî ve genel Tarih alanında mastır yapmış çok değerli Hocam Sevda Özbek'le Türklerin geçmişteki yeri ve önemini sizler için enine boyuna konuştuk.

Hocam Sizi tanıyabilir miyiz ?

1993 yılında İstanbul Küçükçekmece Söğütlü Çeşme lisesinden mezun oldum. Lise tahsili sonrasında lisans eğitimimi Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümü ve İşletme Fakültesi olarak 2 ayrı fakülteden mezun olarak tamamladım. Eğitime ve öğrenmeye olan eğilimim ve isteğim hep devam ettiğinden dolayı öteden beri ilgi alanımı oluşturan ve zihin dünyamda tartıştığım ve ilgi odağımı teşkil eden Tarih eğitimi almaya karar verdim. Bu hayalimi de gerçekleştirdim ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü nü bitirdim. Lisans düzeyindeki eğitim yüzeysel olduğundan ve Tarih alanında akademik çalışmalar için bir anahtar hüviyeti taşıdığından, bilimsel çalışmalara basamak oluşturan ve lisansüstü çalışmaların ilki olan Yüksek Lisans eğitimine başlamamın son derece yararlı olacağını düşündüm. Yüksek lisans eğitimimi tarih bölümünde yapmak suretiyle öteden beri tutkunu olduğum Tarih bilimi konusunda daha donanımlı hale geleceğimi ve Tarih konusunda objektif ve bilimsel bakış açıları kazanacağımı, başta öğrencilerim olmak üzere bunları muhataplarımla paylaşmamın Ülkemiz insanının yetişmesine pozitif katkı sağlayacağı sonucuna vardım. Beykent Üniversitesi Tarih Yüksek Lisansımı tamamlamış oldum.

Vaktimi büyük ölçüde eğitime tahsis eden bir kişi olarak Ülke insanının yetişmesine katkı sağlamak amacıyla bazı okullarda eğitim hayatımı öğretmen olarak sürdürmekteyim. Bu kapsamda; Küçükçekmece Söğütlü Çeşme Orta Okulu, Orhan Saral İlköğretim Okulu, Zihni Küçük İlköğretim Okulu ve Hayriye Gök İlköğretim Okullarında 6 yılı aşkın bir zamandır Sosyal Bilgiler ve Sınıf Öğretmenliği görevlerinde bulundum. Çok severek ve isteyerek yaptığım öğretmenlik mesleğini Tarih üzerine yaptığım yüksek lisans eğitimiyle daha ileri düzeye getirdiğime inanıyorum. Başarılı bir Yüksek lisans eğitimi sonrasında daha donanımlı bir seviye yakalayıp, yine Tarih alanında doktora yaparak bilim insanı sıfatıyla Ülkeme hizmet etmeyi büyük şeref saymaktayım. Bu aşamalarda edindiğim bilgi ve kazanımlarımı üniversite öğrencileriyle paylaşmak benim için büyük bir mutluluktur. Okumayı eğitimi ve öğretimi seven birisi olarak ayrıca Atatürk üniversitesi iş sağlığı ve güvenliği uzamanlığı bölümünü tamamladıktan sonra Dumlupınar Üniversitesinde iş sağlığı ve güvenliği bölümü ikinci yüksek lisansımı tamamlamış oldum. Haricinde Kuruculuğunu ve müdürlüğünü yapmakta olduğum Sürücü kursu işletmeciliğim devam etmekte olup bu işle alakalıda Trafik ve çevre bilgisi öğretmenliğim ve direksiyon usta öğreticiliği öğretmenliklerime devam etmekteyim.

Tarihe ilginiz nasıl başladı?

Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” der Mustafa Kemal Atatürk. Bu söz beni o kadar etkilemişti ki okul yıllarımda. Içimde dinmeyen bir meraktı Türk tarihini araştırmak. Çünkü biz gerçekten çok büyük bir millet ve devletiz.. Özünü bilmeyen sözünü bilemez.

Türk tarihi bir millet - devlet tarihidir !

Türklerin tarihteki yeri konusunda pek çok farklı görüş olsa da onların devlet kurma kabiliyeti, siyasi becerileri ve teşkilatçılıkları herkesin üzerinde uzlaştığı bir üstünlükleridir. Türkleri hiç sevmeyen kişiler ve çevreler bile bu hususta haklarını teslim ederler. Türklerin siyasi tarihlerini kronolojik olarak takip etmek Asya Hunlarından beri mümkündür. MÖ III. yüzyıldan günümüze Türkler Altay-Sayan bölgesinden Avrupa içlerine, Hindistan’ın kuzeyinden Sibirya düzlüklerine her gittikleri yerde bir devlet kurmuşlardır. Bu yüzden Türk tarihi bir millet-devlet tarihidir. Bazı Türk devletleri bölgesel olarak önem kazanırken, bazıları cihanşümul bir karakter kazanmıştır. Orta Asya’da siyasi birliği sağlayan ilk devlet olan Asya Hunları, Avrupa’yı bir bayrak altında birleştiren Avrupa Hunları, Hindistan’ın kuzeyine İslamiyet’i götüren Gazneliler ya da Mısır’da Türk hâkimiyetini zirveye çıkaran Memlûkler bölgesel olarak derin izler bırakan devletlerdir. Osmanlı Devleti ve Timurlular ise üç kıtaya hâkim, dünya tarihinin gördüğü en büyük devletler arasında gösterilir. Avrupa hâlâ bozkırın üç efendisi olarak andığı Attila, Cengiz Han ve Timur’u unutamamıştır.

Bir Çok Millet Türk askeri sistemini örnek alarak Ordularını yenilemiştir !

Türkler, askeri güçleri ile tarihte derin izler bırakmış bir millettir. Türklerden hiç hoşlanmayan tarihçiler bile bu konudaki üstünlüklerini alenen kabul etmek zorunda kalır. Türklerle ilk temas eden topluluklardan Çinlilerin 21.196 km uzunluğunda bir savunma seddi yapması, Avrupalıların bütün düşmanlıklarını bir kenara bırakarak Roma-Germen ittifakını kurması Türk ordusu karşısında düştükleri acizliğin bir sonucudur. Türklerin göç ettikleri her yerde devlet kurarken ciddi bir direnişle karşılaşmaması güçlü orduları sayesinde olmuştur. Dostları onların askerlik kabiliyetlerine övgüler yağdırırken düşmanları da nefret ve kıskançlıkla karışık bir duyguyla onların gücüne vurgu yapar.

Türk kara kuvvetlerinin kurucusu Mete Han’dan Avrupalılar tarafından Bozkırın efendileri olarak anılan Attila, Cengiz ve Timur’a, Cihanın hâkimi sıfatı verilen Melikşah’dan Fâtih unvanı alan Mehmed Han’a, Muhteşem Kanuni’ye dünyanın saygı duyduğu bütün büyük Türk hükümdarları zamanının en güçlü ordularına sahipti. Bu güç sadece sayı ya da silaha dayalı değildi. Türkler dünyanın en disiplinli ordularına sahipti. Bir emirle gözünü kırpmadan ölüme koşacak disipline sahip Türk askerinin kahramanlık hikâyeleri, Asya bozkırlarından Çanakkale boğazına, Yemen çöllerinden Kafkas dağlarına her yere yayılmıştır. Türk ordusundaki emir-komuta bağlılığın dünyada örneği azdır. Türk devletleri gücünün zirvesine çıktığında orduları da çağın en üst düzey teknolojisine ulaşmıştır. Mete Han’ın kurduğu süvari birliklerinden İstanbul’u fetheden ordunun sahip olduğu ateş ve teknolojik kabiliyetine, Mısır’ı ele geçiren Osmanlı ordusunun teknik donanımından Preveze zaferini kazanan donanmanın gücüne kadar pek çok örnek, elde edilen zaferlerin ileri teknolojik altyapısı olduğunu gösterir. Çinliler ve Ruslar başta olmak üzere pek çok millet Türk askeri sistemini tatbik ederek ordularını yenilemiştir.

Tarihimizi Neden Bilmeliyiz?

İnsan sadece bugünle değil, geçmiş ve gelecekle de ilgilenen bir canlıdır. Bunun sonucudur ki biz geçmişi sürekli araştırma gereği duymaktayız. Ayrıca geleceğe de kalıcı eserler bırakmak duygusu taşıyoruz.

Geçmişte yaşayan ve tarih sahnesinde rol oynayan herkes aynı zamanda bizim atalarımızdır. Öyle veya böyle tarihte yer almış insanların torunlarıyız. Bu nedenle de tarihte yaşanan bizi de ilgilendirmektir. Millet olarak ortak bir tarih öğrenmek bizi birbirine bağlı, ortak hedefleri olan bir toplum haline getirir. Millet olma duygusu iyi bir tarih bilinciyle gelişebilir.

Tarihi bilmek kişiye bilinç kazandırır. Çünkü bugün yaşanılan dünya, geçmişte yaşanılan şeylerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bugün yaşadıklarımız ise geleceği şekillendirecektir.

Tarih eğitimi kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, dil, kültür ve ahlak anlayışımızın nasıl oluştuğunu, toplumsal yapımızın temel taşlarını ve buna benzer bir çok konuyu anlamamız için gereklidir. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi tarih eğitiminin de yoğun ve ezbere dayalı müfredatının azaltılıp neden sonuç ilişkisine dayalı ve bugün ki Dünya yapısını ve ilişkilerini çözmeyi kolaylaştıracak bir sisteme oturtulması daha faydalı olacaktır.