Yapımız gereği pek çok şeyi yapabilecek gücümüz olduğuna inanıyorum. Fakat bazen bir küçük tereddüt yapmak istediklerimizden alıkoyuyor bizi. Gelecekte bir tarihe erteliyoruz, gelecek yaşanmaya başladıkça onu daha ileri bir tarihe atıyoruz ve daha ileri atamayacağımız bir ana geldiğimizde de geç kaldığımızı düşünerek vazgeçiyoruz. Hiçbir şey için geç değil, koşullar bir engel gibi görünse de geç değil. En uzak ve belirsiz vade ölüm. O ana kadar her şey mümkün. Tolstoy bisiklet sürmeyi öğrendiğinde 67 yaşındaydı. Bugün Tolstoy’un bisikleti diye bir kavram var ve hiçbir şey için geç değildir anlamına geliyor. Biz de sizlere hiçbir şey için geç olmadığını bir kez daha hatırlatmak adına “Tolstoy'un Bisikleti” kitabının yazarı UMUT ESEN ile bir araya geldik.

Röportaj: Yağmur Tanyıldız

Hoş geldiniz, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Umut Esen kimdir, neler yapar?

Kendimi en çok “eğitimci - yazar” olarak tanımlamayı seviyorum. Bireyler ve kurumlar için gelişim programları tasarlayıp uygulayan bir eğitimciyim. “Tolstoy’un Bisikleti” kitabının yazarıyım. PCC unvanlı bir ICF koçuyum. Aynı zamanda NLP Master, Mikro Mimik, Duygusal Zekâ ve Mülakat Değerlendirme uzmanıyım.

Tolstoy bisiklet sürmeyi 67 yaşında öğreniyor ve bugün “Tolstoy’un Bisikleti” diye bir kavram var. Ve hiçbir şey için geç değildir anlamına geliyor. Sizin de kitabınızın ismi “Tolstoy’un Bisikleti”, ilham kaynağınız Tolstoy mu? Kitabınızda neler anlattınız?

İnsan, sınırsız bir hayal gücüne ve bunları gerçekleştirebilecek muazzam bir potansiyele sahip. Ne var ki zaman içinde oluşturduğu inanç kalıpları, kaygıları ve çevresinin ona dayattığı ezberlerle bu potansiyelinin büyük bölümünü kullanamaz ve hatta bir süre sonra bunların varlığını bile unutur hale geliyor. Ve bir gün bakıyoruz ki hayallerimiz sıradan, hedeflerimiz kayıp, hayatımız renksiz. Oya aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemenin kısır döngüsünden çıkmak için ezberlerimizi bozmak, yeni şeyler denemek ve aksiyon almak gerekiyor. İşte bu kitabın temel derdi bu. Adı da buradan geliyor: Tolstoy, çok sevdiği evladı Vanişka’yı henüz yedi yaşındayken kaybeder. Onun için endişelenen komşuları bir süre sonra evinin bahçesinde bir hareketlilik fark eder. Ünlü yazar, altındaki bir alete düşe kalka hükmetmeye çabalamaktadır. Bu bir bisiklettir ve Tolstoy bisiklete binmeyi öğrendiğinde 67 yaşındadır. Günümüzde müzeye dönüştürülmüş olan Moskova’daki evinde sergilenen bu bisiklet insanlığa önemli bir mesaj verir: “Hiçbir şey için geç değildir. Yeter ki hayattan vazgeçmeyin ve mazeret kabul etmeyin!”

Önemli kişilerin ve onların öykülerinin ilham verici; deney ve araştırmaların ikna edici; eser alıntılarının ise edebi gücünden yararlanarak okur açısından sürükleyici ve iz bırakan bir kitap olmasını amaçladım. Okur kitap boyunca bazı ilginç sembollerle de karşılaşıyor: Dali’nin anahtarlığı, Newton’un elmaları, Arşimed’in hamam tası, Freud’un resmi, Edison’un misketleri, Racigi’nin tablosu, Clinton’un burnu, vonOsten’in atı… Akademik anlamda popüler psikolojinin, NLP’nin, çağdaş eğitimin ve profesyonel koçluğun tekniklerinden yararlandım. Tüm bu bilgi ve yöntemleri ansiklopedik bir dizine göre değil, ilginç ve yaygın gündem başlıklarına göre ele aldım. Çözümleri de teorik bilgi yığınları olarak vermek yerine, modern çağ insanının pratiklik beklentisine uygun şekilde bol örnekli ve yalın maddelerle anlatmaya çalıştım. Kitapta bulacağınız bazı başlıklar şu şekilde: Hedef belirmenin ve zamanı yönetmenin sıra dışı formülü, “Asla olmaz!” diyen birini “Memnuniyetle…” noktasına getiren ikna etme sanatı, Doğru karar vermek için bilmeniz gerekenler, Size çok kızgın birini ‘gönlünüzü almaya çalışan’ biri yapmanın yolları, Yeni tanıştığınız bir insanı kendinize hayran bırakmanın sihirli adımları, Bir toplantıda oylamayı lehinize çevirme stratejileri, Özgüven kazanma yöntemleri, Nasıl çalışırsanız hemen öğrenir ve asla unutmazsınız, Kısır döngülerden çıkmanın formülü. Belirli bir hedef kitleye hitap etmek veya bir ana tema üzerinden gitmek yerine dağınık konu başlıklarıyla okurun zihin ve ilgisini dinamik tutmak ve farklı yaklaşımları art arda göreceği beynin fırtınaları oluşturmak istedim. Başlığı bir CEO’yu ilgilendiriyor gibi gözüken bir bölümden bir ortaokul öğrencisi de çokça faydalanabilecek. Tıpkı eğitimle ilgili olan bir başlıkta bir emeklinin de kendi gündemine dair çok fazla şey bulabileceği veya adında fal bakmak geçen bir başlığın içinde bir mühendisin iş yaşamına, bir çiftin evliliğine dair yaklaşımlar edinebileceği gibi.

Geç hiçten iyidir diyebilir miyiz?

Elbette. Yaş mazeret olamaz ve hiçbir şey için geç değildir. Rus yazar Lev Tolstoy’un “Bu yaştan sonra ne gerek var?” demeden 67 yaşında bisiklet sürmeyi öğrenmesi, bugün Moskova’da müze haline getirilen evinde sergilenen Tolstoy’un Bisikleti’ni “Hiçbir şey için geç değildir, hayatı kaçırmayın!” mesajının bir simgesi haline getirmiştir. Tarih, yaş konusunda mazeret tanımayan insanların hikayelerini yazar: Albay HarlandSander ünlü restoran zinciri KFC’yi kurduğunda 62 yaşındaydı. Van Gogh 27 yaşına kadar eline fırça dahi almamıştı. Mark Twain, ünlü eseri “TomSawyer”i yazdığında 42 yaşındaydı.

Youtube kanalınızdaki bir videonuzun başlığı çok dikkatimi çekmişti. “Tolstoy’un bisikleti vardı, peki senin?”

Aynı soruyu size yöneltmek isterim. Sizin bir dönüm noktanız var mı?

Hayatın içinde birçok kırılma anı oluyor. Ama bu kırılma anlarını fark edip fırsata çevirmek ve kaldıraç noktalarını kaçırmamak için farkındalık gerekiyor. Farkındalık, sadece fark etmek değil. Fark etmek ve çözümleri görebilmek. Ardından uygulama ve kararlılık gerekiyor. İşte bu ruh halini bana kazandıran şey profesyonel koçlukla tanışmam oldu diyebilirim. Hem kendi yolculuğum için hem de insanlara bu harika metodolojiyi ulaştırma fikri için dönüm noktam koçluğu keşfetmemdi.

Umut Esen Academy neler yapmakta? Eğitimlerden bahsedebilir misiniz?

Umut Esen Academy, Uluslararası Koçluk Federasyonu onaylı bir gelişim akademisi. ICF onaylı profesyonel koçluk eğitimleri veriyoruz. Alanında en iyi eğitmenlerle, tamamı canlı ve online olan derslerle, bol uygulamaya dayalı harika bir sertifikasyon programımız var. Ülkenin en iyi koçlarını yetiştiriyoruz. Ayrıca bireylere ve kurumlara yönelik gelişim ve motivasyon süreçleri tasarlayıp uyguluyoruz. Eğitimlerimizi modern çağ insanının beklentilerine uygun olarak tam donanımlı içerik, ilgi çekici yöntemler, üst düzey sunum teknikleri ve “optimum zaman, maksimum verim” ilkesiyle hazırlıyoruz.

Günümüzde ne yazık ki ilişkiyi devam ettirmek ve hatta ilişkiye başlamak dahi çok zor. Bize taktik verir misiniz? Mutlu ilişki için ne yapmak gerek? Ya da neleri yapmamak gerek?

Bunun için birçok şey söyleyebilirim ama ilk koşul, ilişkide temel duygusal ihtiyaçları karşılanması. İlişki canlı bir varlık gibidir. Beslenmesi için duygusal gereksinimlerini vermeniz lazım. Aksi halde solar ve ölür. Bir ilişkinin devam etmesi için gereken en önemli kavram güvendir. “Sevgilinin yarın da yanında olacağını bilmenin iç huzuru” olarak da tanımlanabilen bu kesinlik duygusunun eksikliği ilişkiyi çıkmaza götürür. Bu güven duygusunun koşulu herkes için farklı olabilir: Kimi için sürekli “Seni seviyorum”u duymak, kimi için evlilik veya başka bir şey olabilir. İlişkide olması gereken bir diğer unsur da renkliliktir. Rutin ve monotonluk yerine ufak da olsa sürprizler, yenilikler katmak ilişkinin gücünü koruyacaktır: Kısa bir tatil, arada dışarıda yemek yemek, yeni bir ev, çocuk yapmak vb. Partnerlerin birbirini özel ve önemli hissettirmesi de ilişkinin canlı kalması için etkili bir koşuldur. Siz onunlayken kendinizi bir kral/prenses gibi hissetmelisiniz, o da aynı şekilde… Bu da içten bir ilgi, emek ve şefkatle mümkün olabilir. Sınırları ve tarzı tarafların ilişkilerine ve anlayışlarına göre farklılık gösterse de her ilişkide olması gereken, aşk ilişkisini arkadaşlık ilişkilerinden ayıran iki kavram var: romantizm ve erotizm. Bunlar olmayan bir ilişki bir süre sonra sıradan bir arkadaşlığa yelken açar. İlişkide tarafların kendisi dışında biriymiş gibi davranmaya zorlanmadan, kendisi olarak kalabilmesi ve bu haliyle parteri tarafından kabul görmesi gerekir. Aksi halde hem kendi kişiliğinden ödün verir hem de karşı taraf bir süre sonra mutlaka hayal kırıklığına uğrar.

Önümüzdeki zaman içinde hedef ve projeleriniz var mı? Yeni bir kitap gelecek mi?

Yaşam var olduğu sürece hedefler ve projeler bitmiyor. Yeni kitap düşüncem var ama daha öncesinde akademimizden mezun olan koçlarla birlikte kolektif bir koçluk kitabı yazma projemiz var. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Onun dışında hazırlık aşamasında olan yeni eğitimler ve sunumlar var. YouTube videoları, podcastlar ve yazarlık kısmı da yeni başlıklarla devam edecek.

Son olarak seven sevdiğine söylesin mi diye kritik bir soru sormak istiyorum. Ve son sözlerinizi almak istiyorum. Keyifli sohbetiniz için de ayrıca teşekkür ederim.

Seven sevdiğini elbette söylesin. Ancak sevgi sözlerini kullanma sıklığı ve yöntemi, karşı taraf için çekiciliğini kaybetmeden, sıradanlaşmadan olmalı. Karşınızdakine önem vermek ve bunu söylemek ilişkiyi besler. Yeter ki kendi değerinizin farkında olarak, alma-verme dengesini çok bozmadan ve samimi şekilde… Ayrıca söylemekten daha da güzeli hissettirmektir. Birine sürekli “Seni seviyorum” deyip de onun için en ufak bir fedakârlık yapmıyorsanız bunun pek de anlamı olmuyor.

Son olarak ben de size bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum Yağmur Hanım.