MELİKE BİRGÖLGE'nin röportajı için tıklayınız...
Sezonun dikkat çeken ve çok beğenilen, yeni sezonda da sanatseverlerle buluşacak olan ‘Montaigne’ oyununda; başrolü Serdar Deniz’le paylaşan, oyundaki başarılı performansıyla adından bahsettiren, ‘Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri’ ve 'İsmet Küntay Ödülleri'nde ‘Umut Veren Kadın Oyuncu’ ödüllerini alan Büşra Şensoy’la; oyunculuğu, hayallerini ve hedeflerini konuştuk.
‘Montaigne’ oyunundaki başarılı performansınızla iki ödül aldınız. Ödülleri de konuşacağız elbette ama önce ‘Montaigne’ oyununa dahil oluşunuzun hikayesiyle başlayalım mı? Nasıl kavuştunuz Fayette ile?
Fayette ile kavuşmamız, onüç tane tiyatroya başvurunun sonucunda gerçekleşti. Aralarından dönüş yapan oldu, hiç dönmeyen oldu. Başvuru yaptığınız için ‘Teşekkür ederiz’ diyen de oldu. Sonuç; hiçbiri olmadı. Geçen sezon tiyatro ayırt etmeksizin her önüme çıkana başvuru yaptım. Çocuk oyunu da vardı içlerinde. Kafaya koydum, bu sezonu oyunsuz geçirmeyeceğim diye. Oda Tiyatrosu da sponsorlu olarak sosyal medyada karşıma çıkıyor. İlk gördüğümde geçtim, aradan zaman geçti, bir daha karşıma çıktı, bu sefer başvuru yaptım. Bana seçmeler için bir tirad attılar, ilk okuduğumda, iyi bir hazırlık için araştırmalar yaptım. Dönem oyunu olduğu için kostüm hazırlığı yaptım. 4 Ağustos 2023’te, saat 14:45 te, ‘Fayette’ ile kavuşmak için Oda Tiyatrosu’ndan içeri girdim.
MUZİP TAVRIMI BEĞENMİŞLER!
Seçilme sürecinde yaşadıklarınız ve seçildiğinizi öğrendiğiniz an neler hissettiniz?
Sıram geldi, içeri girdim ve kendi anladığım yorumumla oynadım. Yönetmen, ikincide biraz farklı bir tavırda oynamamı istedi fakat bendeki karaktere kattığım muzip tavrı da çok beğendiğini ve istediğinin bu olduğunu söyledi. Aynı gün, ikinci aşamaya bıraktılar. Oyundan bir sahne verdiler, okudum. Ufak rejiler isteyerek oynattı, ondan da geçtim. Üçüncü aşamaya çağırdılar. Oynadığımız sahneyi ezberleyip gelmemiz istendi. Bir hafta sonra gittiğimde, üçüncü aşamada son ikiye kaldım. İki kişi arasından bir seçim yapılacak ama ben ikinci aşamadan sonra seçileceğimi hissettim çünkü karaktere çok yakıştığımı düşündüm. Sonuç, yola benimle devam etmek istediklerini söylediler. Montaigne karakteri önceden seçilmişti ama o gün özel sebeplerden dolayı bıraktığını öğrendim. Bana da ‘Aynı sorunu seninle yaşar mıyız? Ona göre bu yola beraber çıkalım’ dediklerinde, kafamda bir soru işareti oldu, her ne kadar benden kaynaklı olmasa da. ‘Acaba bu oyun bir yere varabilecek mi?’ diye kafa karışıklığı ile başladım.
Montaigne’nin yardımcısı Fayette’i provalarda karakteri yaratırken, rolü üstünüze giyme sürecinde gözlemledikleriniz neler oldu?
Fayette’e dair elimde hiçbir done yoktu, sadece hizmetçi olduğunu biliyordum, o kadar. Oyunu okuyarak replikler üzerinden nasıl bir aile yapısına sahiptir, nasıl bir hayatı vardır diye karakter analizi yaptım. Prova süreçleri başladı, ilerleyen zamanlarda ben karakterden bir uzaklaştım çünkü duygu olarak bağ kuramadığımı düşünüyordum. Bir gün evde hiçbir şey yapmıyorum, anlık kalktım, annemin odasına girdim ve benim bir tiradım var, o tirad üzerinden ele aldım. Çünkü Fayette’i oyunun başından sonuna kadar en iyi anladığımız yer orası. Özellikle oğlunun hastalığının hayatındaki etkisini, dini inancını, Tanrı’ya yakınlığını gördüğümüz ve bir umuda tutunmanın ne demek olduğunu anladığımız yerdi. Bu tiradı deşmek, alt metnini yazmak, karakteri anlamamda yol gösterici oldu. Fayette’i en çok dinine bağlı oluşu, umudunu asla kaybetmeyen biri oluşu, saf ve masum tarafının altında çok güçlü bir duruşa sahip oluşu, onu üzerime giymemde çok faydalı analizler oldu.
PARTNER UYUMU, OYUNU VE PARTNERİNİ TAŞIMAKTAN GELİR!
‘Montaigne’i canlandıran Serdar Deniz’le sahnede çok uyumlu partner oldunuz. Serdar’la çalışmak neler kattı size oyunculukla ilgili?
Serdar Bey’in çok profesyonel ve disiplinli bir oyuncu olması, sahne üzerinde prova sürecinden itibaren bana çok konforlu bir alan yarattı. Zorlandığım yerlerde bana çok yardımcı oldu, destek oldu. Söylediği her şeyi çok dikkate aldım, önemsedim. Onunla aynı sahneyi paylaşmayı, kendimi ilk defa var edeceğim bir oyunda şans olarak gördüm. Çok tecrübeli ve partnerine nasıl oyun vereceğini de iyi bilen bir oyuncu. Partner uyumu, oyunu ve partnerini taşımaktan gelir. Biz Serdar Bey'le bunu çok güzel yakaladık.
Genç oyuncu ve yönetmen Selena Demirli Doğan’la çalışmak, genç ve vizyoner iki kişinin buluşmasında nasıl bir ivme kazandı?
Evet bu sorunun anahtar kelimesi ‘genç’. Selena'nın akranım olması, onunla iletişimde bana iyi hissettirdi. Çünkü bir soruyu ya da sıkıntımı anlatmada daha rahat bir dil kullandım. Onun yönetmenlikteki ilk tecrübesi, benim ilk oyunum, kendimizi göstermemiz gereken ortak noktada buluşmak; bu heyecanlar bir araya gelince muhteşem bir enerji yakaladık, birbirimizi anladık. Her daim sırt sırta olduk, yönetmenlik ve oyunculukta alanlar tanıdık, asla kimse ego yapmadı. Biz her şeyden önce en başından beri çok güzel arkadaş olduk. Bunu da yönetmen - oyuncu olarak sahneye yansıttık. Yönetmenlik için taze bir beyin olarak yorumlarsak Selena'yı, böylesi ağır metinin altından kalkması takdire şayan. Keza benim içinde ağır bir metindi. Onun kurmak istediği dünya, benim karakter yorumumla çok doğru orantılı gelişti. Bu da tabii az önce bahsettiklerimden kaynaklandı.
Bildiklerinizin dışında Montaigne ile ilgili, rol aldığınız oyunun vesilesiyle öğrendiğiniz ve sizi şaşırtan özellikleri?
Daha prova aşamalarında Kaan (Erkam) Hoca, Serdar Bey, Selena ve ben sohbet edip oyun hakkında konuşurken Kaan Hoca’nın anlattığı bir şey çok dikkatimi çekmişti. Oyunun yarısı “Denemeler” yarısı Kaan Hoca’dan oluşuyor. Montaigne’nin geçmişe gittiği bir at kazasından bahsettiği sahne var, o aslında Montaigne’nin birebir kendisinin yaşadığı olaymış. Bunu duyduğumda şaşırmıştım. Yazarken Kaan Hoca’nın da bundan haberi yokmuş tabi. Hepimiz sonradan öğrendik. Montaigne ile ilgili beni en çok etkileyen, yaşadığımız her anda, gördüğümüz her sözde Montaigne okuyan, bilen varsa, muhakkak bir sözünün akla geliyor olması... Ondan bir alıntı yapılıyor olması... Sözleri hâlâ geçerliliğini sürdürüyor ve tazeliğini, canlılığını koruyor.
AN AN UMUDUMU YİTİRDİĞİM, KARAMSAR DÜŞÜNDÜĞÜM DÖNEMLERDEN GEÇTİM!
İki ayrı jüriden ‘Umut Veren Kadın Oyuncu’ ödülü aldınız. Ödül aldığınızı öğrendiğinizdeki duygularınız, düşünceleriniz?
Seçmelerin üçüncü aşamasına giderken evde, içimden Kaan Hoca’yla ‘Sen bu oyunla ödül alacaksın’ diye konuşma geçti ve bu konuşma seçildikten sonra aramızda gerçekleşti. İlk ödül haberim de kendisinden öğrendim, onunla da bunu paylaştım. Çok ağladım tabii, hep yaşamak istediğim bir duyguydu. Yıllarca bu mesleğe gönül verdim, çabaladım, çırpındım, bir şeyler yapmaya uğraştım. Başlayıp ilk temsilden sonra biten oyunlar, başlamadan biten oyunlar neler neler... An an umudumu yitirdiğim, karamsar düşündüğüm dönemlerden geçtim. İşte tam ‘Acaba bir şeyler yeşeriyor mu?’ dediğim, o kıvılcımı hissettiğim noktada bu ödüller geldi. Umut artık sadece benim içimde değildi, onu dışarı çıkarmıştım ve meslekte başkalarına ‘Bu kızda gelecek var’ umudu veriyordum. Bunu da bir oyuncu olarak daha kamçılayan ödül kategorisi olarak görüyorum.
Umut veren kadın oyuncu olarak, oyunculuk ve hayatla ilgili umutlarınız neler peki?
Ödül aldıktan sonra asıl şimdi başlıyorum dedim çünkü artık farkedildim. Bundan sonra yapacağım oyunların ve rollerin hakkını veren işler olması gerektiğinin farkındayım. Üstüne koyarak ilerlemeliyim, bir yerde de gelecek işlerin, projelerin bu yönde olabileceği umudundayım. Mesleğimde ilerleyen yaşlarımda bir iz bırakmış oyuncu olmak isterim. Bunu sürdürmek tabii ki benim elimde ama ‘Umut Veren Kadın Oyuncu’ ödülü bunun bir hayal olmayacağını, yapabileceğimi gösterdi bana.
HATA YAPSAN BİLE KIVRAK BİR ZEKAYLA, DOĞAÇLAMA KABİLİYETİYLE DURUMU KOTARMAN GEREKİR!
Reklam ve filmlerde de rol aldınız. Tiyatrodan farklı olarak bu iki alan, oyunculukla ilgili neleri daha bariz ortaya koyuyor?
Hepsinin ortak paydasında bir oyunculuk sergilemek var ama üçünün de tarzı birbirinden farklı. Bir kere tiyatroyu hiçbirinde kullanamazsınız. Reklamda da tamamen ürün sensin, sen tanıtıyorsun ürünü. Yaptığın her mimik, tonlama, beden dili tamamen reklam olmalı, ürünü tanıtacak şekilde olmalı. Filmde mimikler ve jestler daha minimal olmak zorunda. Tiyatro ise hepsinden farklı, tüm duygular en üst seviyededir keza, mimikler ve jestler de... Tabiri caizse büyük oynamaktır. Fakat tiyatroyu hepsinden ayıran çok önemli bir detay var; canlı oyunculuk sergilersiniz, bir sahneyi ‘olmadı baştan’ deyip oynayamazsınız. Hata yapsan bile kıvrak bir zekayla, doğaçlama kabiliyetiyle durumu kotarman gerekir. Reklam, dizi, film öyle değil ama ‘olmadı baştan’ yapabilirsiniz.
MÜJDAT GEZEN’İN AĞZINDAN HER ÇIKANI NOT EDİYORDUM!
Müjdat Gezen’in ‘Artiz Mektebi’ oyununda da rol aldınız, Montaigne’nin öncesinde. Nasıl bir deneyimdi o müzikalde rol almak ve Müjdat Gezen’le çalışmak?
Müjdat Gezen Tiyatrosu’nda üç sezon ‘7 Kocalı Hürmüz’ oyununda da oynadım. İlk o oyunun seçmesi için gittim, daha sonra ‘Artiz Mektebi’ne başladık. Müjdat Gezen Tiyatrosu’na, ben üniversiteden mezun olduğum sene 2017’de girdim. Taze mezun olarak büyük prodüksiyonlu iki işte oynamak büyük lütuftu. Dört sene öğrendiklerimi artık profesyonel hayatta icraate dökme zamanıydı. Her şeyden önce bu işlerin yönetmeninin Müjdat Hoca olması yetiyordu. Onunla tanışmak, imzası olan iki oyunda oynamak çok heyecan vericiydi. Prova aralarında geçmişte usta oyuncularla yaşadığı güzel anıları anlatırdı, onlar bile ders niteliği taşırdı. Çok küçük rollerim vardı ama ona rağmen her provada hepimizi orada isterdi. Bana orası ikinci okul gibi olmuştu. Farklı terimler kullanıyor, sahne üzerinde verdiği rejiler ve yönelimler o kadar kayda değerdi ki, ağzından her çıkanı not ediyordum. Sadece Müjdat Hoca değil, o kadar özel ve başarılı isimlerle aynı sahneyi paylaştım ki… Yıllardır çok şey öğrendim onları izlerken. Profesyonel bir oyun provası nasıl olur, onu öğrendim. Hazır onlara da değinmişken; Ercan Bostancıoğlu, Suzan Kardeş, Günay Karacaoğlu, Yonca Evcimik, İlker Ayrık, Birce Akalay, Ömür Arpacı, Aykut Taşkın, Müjdat Hocam... Olur da okurlarsa hepsine sevgiler, saygılar... Değerli Mehtap Ar, onu da rahmetle anıyorum.
İLK ZAMANLAR, KENDİMİ REKLAM YÜZÜ OLARAK GÖRMÜYORDUM!
Oyunculukla ilk tanışmanız nasıl olmuştu?
Oyunculuğu daha doğrusu tiyatroyu, üniversiteye başladığımda tanıdım. Mesleğimi, üniversiteyi kazandım ve öyle öğrendim, öncesinde hiçbir bağım olmadı. İlk set ortamı tecrübem, üniversiteye girdiğim sene figüranlıkla başladı. İlk kısa film deneyimim ise 1. sınıftayken Mimar Sinan Sinema Televizyon öğrencilerinin bitirme projesinde oldu. Mezun olduktan sonra bir menajer arayaşına girdim ve reklam auditionları vermek istiyordum. Reklam seçmelerine girdim ve olmuyor, kendimi de reklam yüzü olarak görmüyordum tabi bu esnada. Yıllarca denedim, olmadı. İlk reklamımı da 2020’de dijitalde yayınlanan uygulama reklamıyla aldım. Sonrasında tam beş tane reklam filminde rol aldım. Araba kiralama, gıda, banka, devlet kurumu gibi çeşitli işlerde oynadım.
Filmlerde de rol aldınız...
2023’te taraftarı olmaktan büyük gurur duyduğum çok sevdiğim Fenerbahçe’nin milli mücadele dönemindeki desteğini konu alan bir film yapıldı. Değerli yönetmenimiz Abdullah Oğuz imzalı ‘Zaferin Rengi’ filminde oynadım. Benim için çok büyük bir tecrübe ve oyunculuk kariyerimde en özel yere sahip proje oldu. Hemen akabinde ‘Her Renkte Aşk’ isimli romantik komedi filminde oynadım, çok keyifli bir çalışma oldu. Onun da 6 Eylül’de seyirciyle buluşmasını heyecanla bekliyorum.
YEDİ SENE VOLEYBOL OYNADIM, PROFESYONEL LİSANSLI SPORCUYDUM! ANTRENÖRLÜK TEKLİFİ ALDIM!
Ya oyunculuğu meslek olarak seçmeye karar verişiniz hangi durum ya da konudan sonra kendini gösterdi?
Ben yedi sene voleybol oynadım, profesyonel lisanslı sporcuydum. Üniversiteye hazırlandığım sene, antrenörüm bana antrenörlük teklifinde bulundu, ben kabul etmedim.
Neden?
Çünkü bir anda tiyatro okumak istemiştim. Ablamın çok yakın bir arkadaşı var, onlarla birlikteyken çok rahattım. Şöyle bir parantez açmak isterim buna, çocukluğum üniversiteye kadar çok çekingen ve sessiz bir karakter olarak geçti. Kendi aramızda şakalaşırken, taklitler vs yapıyordum. ‘Büşra sen konservatuar okusana’’ dedi ablamın arkadaşı. Benim de hayatımdaki nasıl bir dönüm noktasına yol açacak anıma geldiyse, o cümle bir anda beynime kazındı. Bir gün üniversite sınavlarına hazırlanıyorum, dershaneden çıktım, annem aradı beni ‘Kültür Merkezi’ne bir tiyatro oyunu geliyor, akşam beraber gidelim’ dedi. Volkan Severcan’ın bir oyunuydu, oyun bittikten sonra selamlamada bütün seyirci ayağa kalktı alkışlıyor. O an beni çok etkilemişti, anneme dönüp ‘Bir gün beni de böyle ayakta alkışlayacaksınız’ dedim. Kolları sıvadım.
Üniversitede tiyatro ve drama sanatları bölümünde eğitimini almış biri olarak, özel bir kolejde iki buçuk yıl eğitmenlik de yapmışsınız. Nasıl bir süreçti o deneyiminiz?
Kelimenin tam anlamıyla zor bir süreçti. Benim her kademeden öğrencim vardı, ilkokul 1’den lise 2’ye kadar. Her birine ayrı dilden hitap etmek çok zor. 24 yaşındaydım eğitmenliğe ilk başladığımda. Bu da adapte olmam için bence küçük bir yaştı. Zaman zaman tiyatro ile ilgili yönelimler verirken akademik kaldığım da oldu öğrencilerime. İlk yılımda tam alışmaya çalışırken 2020’de pandemi çıktı. 2021’de tekrar başladım, bu sefer daha idmanlıydım artık, ne yapacağımı ve nasıl yapacağımı biliyordum. 2021-2022 eğitim/öğretim yılını bitirdikten sonra o defteri tamamen kapattım. Benim için çok uygun bir alan olmadığını farkettim, hayallerimde mesleğimin bu kısmı yoktu. Burada devam etmek için ekstra uzmanlaşmak gerektiğine inanıyorum.
DRAMA KÜÇÜK YAŞTAN İTİBAREN ALINDIĞINDA; GELECEĞE DÖNÜK, HAYATTAN NE İSTEDİĞİNİ DAHA İYİ BİLEN NESİLLER YETİŞİYOR!
Eğitmenlik nasıl bir pencereden bakmayı sağlıyor oyunculuğa, tiyatroya ve sanata dair?
Ben ilk gün öğrencilerime kendimi tanıtıp, onları tek tek tanıdığımda, her birine şu cümleyi kurdum. ‘Buradan aldığınız eğitimle birer oyuncu olmak zorunda değilsiniz, sizlerden gelecekte iyi birer tiyatro seyircisi bile yetiştirsem mesleğime daha çok katkıda bulunmuş olurum’ dedim. Eğitmenliğin gelecekte mesleğe ve topluma birey olma kavramını daha iyi anlayan insanlar yetiştirmede faydası olduğunu düşünüyorum. Çünkü özellikle drama küçük yaştan itibaren alındığında geleceğe dönük hayattan ne istediğini daha iyi bilen nesiller yetişiyor. Ufak da olsa onlarda bir şeyler bıraktıysam ve bunu aşılayabildiysem ne mutlu bana.
FESTİVAL FİLMLERİNDE OYNAMAK İSTİYORUM!
Bundan sonra yapmak istedikleriniz arasında neler var?
Öncelikle festival filmlerinde oynamak istiyorum. Lütfen bana bir teklifle gelin, festival yönetmenlerinden okuyan olursa, umarım iletişime geçer benimle. (Gülümsüyor) İki tane ödül aldıktan sonra hedefimde olan Afife Jale tiyatro ödülü sahibi olmak istiyorum. Bu hep hayalim ve hedefimdi. İki tane ödül aldıktan sonra artık daha da yaklaştığımı düşünüyorum ve neden benim de olmasın diyorum. Büyük prodüksiyonlu bir müzikalde oynamak en çok istediğim projeler içinde. Brodway eşdeğerinde bir oyun tabii.