O, SEKİZ KİTABIN BABASI

SURİÇİ MAFİA KARANLIK SOKAK” DİZİSİ İLE

SENARİST YAZAR YUNUS KARAÇÖL

RÖPORTAJ: ASLI MERCAN SARI

Bu hafta röportaj konuğum Yazar Yunus Karaçöl. Hatırlayanlar bilir Yunus Bey’i. En son röportaj yaptığımızda ben ona yedi kitabın babası demiştim. Geçen zaman zarfında sekiz kitabın babası diyorum artık. Başarılarını takip ediyorum. Dostluğu ve efendiliği bir yana, işinde olan titizliği, özverileri, çalışkanlığı ile dikkat çeken bir isim. Özünü, sözünü sevdiğim değerli kalemlerden birisi. Kadınlara şiddeti yazılarıyla ve basılan kitaplarıyla en güzel biçimde, üslubunda titizlenerek ve anlaşılır bir biçimde okuyucuya sunabilen ender insanlardan.

 Yunus KARAÇÖL 1989 yılında Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı ücra bir köyünde (Kucak köyü) dünyaya gözlerini açmış, çok kardeşli bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya merhaba demiş birisi.  Yazma yeteneğini kendiliğinden fark eden, daha sonra okul gazetesini tek başına çıkaran hemen ardından lise 1. Sınıfta “Aşk Ve Acı” adlı romanı ile Edebiyat Dünyası diye bir yere adım attığını sonradan fark etti. Hâlbuki hayali yazar olmak değildi. Oyunculuğa gönül vermiş bu uğurda tiyatro oyunları yazmış, dizilerde ufak tefek rollerde boy göstermiş birisiydi. Sonrası Bir Kadın Kaç Mezar? üçlemesiyle ve diğer yazdığı eserler ile bu yoldan artık çıkmasının imkânsız olduğunu fark etti ve o günden sonra kalemi elimden hiç düşürmedi…

Sayın Aslı Hanım; şu an itibarıyla yayımlanmış dört, yayımlanmaya hazır olan dört tane daha dosyam bulunmaktadır. Benim kendimi yazar olarak tanımlamam bence bir anlam ifade etmiyor. İlk eseri yayımlandıktan sonra havalara girip millete akıl vermeye çalışan, yazarlık havasına giren birisi de değilim. Okurlarım eserlerimi okuyup beni yazar gördükleri kadar ben onların gözünde öyle bir yazarım. Ama iyi ama kötü orasını okuyan okur bilir…

BİR KADIN KAÇ MEZAR? Adlı polisiye tarzı ilk eserimin senaryosunu yazdım. Şu an çekimleri süren Ahmet Kaya’nın hayatını konu alan “İKİ GÖZÜM” sinema filminin senarist asistanlığını yaptım ve şu an ilk bölümü youtube yayınlanan senaryosunu yazdığım “SURİÇİ MAFİA Karanlık Sokak” Adlı bir internet dizimiz var. Bu dizide de şu an için kırktan fazla oyuncu arkadaşlarla kısıtlı imkânlarla dizimizi çekmeye çalışıyoruz. Aslında bu diziyi yazmamın en büyük amaçlarından birisi de gençlerin sanata yönelmelerini ve kendilerini bu yönde geliştirmelerini istememden dolayıdır. İnşallah zamanla büyük başarılar elde edip hedefimiz olan bir TV kanalı ya da Blu TV, Netflix gibi bir yere transfer olup dizimizi tüm dünyaya duyurmak olacaktır.

 Bitimsiz başarılara imza atan, azmi ve sanatsal donanımları ile birçok yeni nesil gençliğine örnek olacak Yunus Karaçöl röportajımız sizlerle.

Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?

Ben Yunus KARAÇÖL 1989 yılında Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı ücra bir köyünde (Kucak köyü) dünyaya gözlerini açmış, çok kardeşli bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya merhaba demiş birisiyim.  Köyümüzde okul olmamasından dolayı Iğdır’a göç etmiş, orada ilkokula 8 yaşında başlamış, üçüncü sınıfta Türkçe konuşmayı zor öğrenmiş birisiyim.  Yazma yeteneğini kendiliğinden fark eden, daha sonra okul gazetesini tek başına çıkaran hemen ardından lise 1. Sınıfta “Aşk Ve Acı” adlı romanımla Edebiyat Dünyası diye bir yere adım attığımı sonradan fark ettim. Hâlbuki hayalim yazar olmak değildi. Ben oyunculuğa gönül vermiş bu uğurda tiyatro oyunları yazmış, dizilerde ufak tefek rollerde boy göstermiş birisiydim. Sonrası Bir Kadın Kaç Mezar? üçlemesiyle ve diğer yazdığım eserlerimle bu yoldan artık çıkmamın imkânsız olduğunu fark ettim ve o günden sonra kalemi elimden hiç düşürmedim…

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz? Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz?

Şu an itibarıyla yayımlanmış dört, yayımlanmaya hazır olan dört tane daha dosyam bulunmaktadır.  14 senedir kalemi elimden hiç düşürmeden üretmeye devam ediyorum. Benim kendimi yazar olarak tanımlamam bence bir anlam ifade etmiyor. İlk eseri yayımlandıktan sonra havalara girip millete akıl vermeye çalışan, yazarlık havasına giren birisi de değilim. Okurlarım eserlerimi okuyup beni yazar gördükleri kadar ben onların gözünde öyle bir yazarım. Ama iyi ama kötü orasını okuyan okur bilir…

Kitaplarınızı ne kadar sürede yazıyorsunuz? Başka bir deyişle bir romanın ortaya çıkması ne kadar sürer?

Aslında bu sorduğunuz sorunun cevabında en büyük güç olan tecrübede yatmaktadır.  Misal ilk romanım “Aşk ve Acı” 174 sayfayı 5 sene gibi bir sürede yazdım. Ya da size başka bir örnek vereyim: “Bir Kadın Kaç Mezar?” adlı ikinci seri romanımı bir ayda yazdım (464 sayfa). Demek ki yıllar geçtikçe bilgi birikimin arttıkça yazacağın sayfa sayısı da artıyormuş.

Yazmaya nasıl başlarsınız?

Yazmaya başlamak için öncelikle büyük bir hazırlık aşaması yapıyorum.  İlk olarak kelime birikimi, konu birikimi, anlatacağım olayların sıralama birikimi durumlarını not alıyorum.  Ardından yazmaya başlıyorum. Misal “BİR KADIN KAÇ MEZAR?” üçlemesi için 8 sene araştırma yaptım,  kitaplarımı öyle yazdım.

Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?

Bu soru daha öncede bana çok soruldu ve bunun tek cevabı var: Yazmak kesinlikle yetenek işidir. Yeteneğiniz yoksa boşuna kalemi elinize alıp da zaten yeterince çöp kitaplarla dolan bu Edebiyat Dünyası’nı berbat etmeyin. Öğrenilebilir mi, kısmına gelecek olursak size söyle söyleyeyim. Bir kuşa konuşma öğretemediğiniz gibi bir insana da uçmayı öğretemezsiniz. Allah herkese ayrı bir yetenek vermiş, belki yeteneği olmayan kişi yazmak yerine okuyup iyi bir eleştirmen olabilir… Onun için heves edip yazanlar üç beş sayfa sonra nefessiz kalır, boşuna kendilerini yormasınlar.


 

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Edebi değer taşıyan, toplumun yarasına dokunan eserleri yayımlatmak çok zordur, hele telifli bir şekilde eserlerini yayımlatmak isterseniz bunun için yıllarca bekleyebilirsiniz.  Ancak şu anki yayınevlerinin %99 işi ticarete döktüğü için isterse yazdığınız kitap boş anlamsız şeylerden oluşsun eserinizi parasını verdikten sonra yayımlatabilirsiniz. Ne demiş Nasreddin Hoca “Parayı veren düdüğü çalar.” Maalesef sistem şu anda bu yönde ilerliyor ve edebiyatımız ne yazık ki berbat bir durumdadır. 

Yayınevleri nelere dikkat ederler?

Yayınevleri verdiğiniz paranın miktarına dikkat ederler. Yazarı kazıklamak, onun hayallerini yıkmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar sağ olsunlar.  Tabii her yayınevi bu şekildedir diyemeyiz, seçici olan yayınevleri de mevcuttur. Zaten onlarda tanınmış popüler kültüre hizmet etmiş yazarların eserlerini yayımlarlar.  Demem o ki hele ilk defa kitap yazdıysanız Türkiye’de işiniz daha da zor olacaktır. Amacım kalemi eline yeni alan gençleri yazmaktan soğutmak değil ancak gerçekleri de bilmeleri gerekiyor.  Bir lokantaya işe girmek istediğiniz zaman size sorulan “Daha önce bir yerde tecrübeniz oldu mu?” sorusunu da size “Daha önce yayımlanmış eseriniz var mı?” şeklinde yayınevleri sorarlar. İlk defa eser yayımlatacaksanız geçmiş olsun, işiniz daha çok zor olacaktır. Kuzuyu görmüş kurt gibi salyaları akarak sizi istedikleri her şartı kabul ettirmenin bin bir türlü yolunu ararlar. Temkinli olun, araştırın, sorun öyle eserinizi çıkartın. Yoksa eseriniz yeni doğup ölen bir bebekten farksız olmayacaktır.

Türkiye’de yazarlık para kazandırır mı?

Türkiye’de yazarlık para kazandırmaz, eğer yazarlık para kazandırsaydı şu an benim sadece yazarlık yapmam gerekirdi değil mi? Sadece ben değil yazarların çoğu ek iş yaparlar yazarlık onlar için maalesef hobi durumuna düşer.

Yeraltı edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendi romanınızı yeraltı olarak tanımlar mısınız? Türkiye’de yeraltı edebiyatı sadece fanzinlerden mi ibaret?

Öncelikle yer altı edebiyatının ne olduğunu anlatmak gerekir. Bizim ülkemizde bu kavram çok yeni olduğu için ne olduğunu bilmeyenlerin oranı çok fazladır. Yer altı edebiyatı dediğimiz edebiyatın özellikleri; kurgusal anlamda sahicilik ön plandadır; cinsellik ve şiddet öğeleri yapıtlardan soyutlanmadan verilir. Fantastik olaylar değil daha somut kavramlar ele alınır. Dilin kullanımı son derece esnektir, argo ve küfür kullanımından kaçınılmaz. İnsan psikolojisinin gizil kalmış yanlarına ait zengin veriler barındırır gibi durumlar üzerinde durulmaktadır.  Yazdığım BİR KADIN KAÇ MEZAR? 1 CENNETTEKİ ANNELER, BİR KADIN KAÇ MEZAR? 2 İHANET ZİNCİRİ ve BİR KADIN KAÇ MEZAR? 3 CENNETİN ÖLÜ KUŞLARI tamamen yeraltı edebiyatını anlatan eserlerdir diyebiliriz.  Sadece fanzinlerden oluşuyor dersek yanlış olur. Bu konuyla alakalı olarak yazılmış ancak ayrımı daha yapılamamış bir sürü eser mevcuttur.

Yazarlık konusunda ilham veren kişi ya da yaşanmışlık var mıdır?

Tabii olmaz mı? Yaşanmışlık olmadan, gözlem olmadan yazılan hiçbir yazı zaten gerçeği yansıtmaz. Gerçeği yansıtmayan bir eserinde başarıyı yakalaması imkânsızıdır. Her yazar eserlerinde mutlaka yaşadığı yaşanmışlıklarını az da olsa eserlerine katar ve her karakter mutlaka biraz yazarından hayatından izler taşır.

Düşüncelerinizi onca kişiyle paylaşmak nasıl bir duygu?

Aslında güzel bir duygu ancak güzel bir duygunun yanında da büyük bir cesaret göstergesidir.  Fikir akılda ya da dilin altında kalırsa sorun yoktur ancak siz bunu yazıya döküp okura ulaştırdığınız vakit işin rengi değişir ve bu konuyla alakalı olarak her türlü eleştiriyi de göze almışsınız demektir.

En büyük destekçiniz kim oldu?

Aslında bu işe başlarken en büyük destekçim ortaokul hocam Gökhan Karaosmanoğlu (Yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun akrabası)  oldu. 

Kitabınız hakkında her türlü yoruma açık mısınız?

Tabii ki. Yoruma açık olmayan bir insan asla gelişemez.  Şu ana kadar her türlü yorumu aldım ve aldığım yorumları dikkate alarak bir dahaki eserimi yazarken onları kulağıma küpe ettim. Sonuçta ilk eserimden daha güzel bir eser ortaya çıktı diyebilirim.

En çok hangi yaş grubunun sizi takip etmesi hoşunuza giderdi?

Şu an için yazdığım eserlerim on üç yaş üstü insanlara hitap ediyor. Çünkü kitaplarımın konusu aile içi şiddet, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, hayat kadınları, organ mafyası (Bir Kadın Kaç Mezar? Üçlemesi için)  olunca yetişkin insanların beni takip etmesi tabii beni daha mutlu eder ki zaten okurlarımın çoğu yetişkin insanlardan oluşmaktadır.

Hayal dünyanızı bu kadar genişlemesine sebep olan olaylar nelerdir?

İlkokulda iken istemsiz bir şekilde her okuduğum kitabın özetini defterime not almam belki de hayal dünyamı bu kadar genişletmiştir.  Ancak hayal dünyasının geniş olması da bana göre Allah’ın vergisi bir yetenekten ibarettir. 

Okuduğunuz kitaplar genellikle hangi türdür ve neden bu türü tercih edersiniz?

Okuduğum eserlerin çoğu genellikle polisiye tarzı oluyor, sanırım ben de bu tarz eserler yazdığımdan dolayı bu eserlere yönelmemde büyük etki olmuştur.

İlk defa ne zaman "Ben yazar olacağım." dediniz?

Aslında yazarlık benim için bir hayalden ibaretti, yani yazar olacağım diye bir hayale de aslında hiç kapılmadım. Ancak sonradan şunu fark ettim ki yazarak bir şeyler anlatabiliyorum. Ben de o günden sonra yani üniversite yıllarında kendi kendime dedim bir gün ben de edebiyat okul kitaplarına adımı yazdıracağım. Bunun için daha işin başında da olduğumu bildiğim için sistemli ve istikrarlı bir şekilde yoluma devam ediyorum.

Size göre kitap okuma alışkanlığı kazandırılmak için neler yapılmalı?

Bunun için aslında sistem basit; öncelikle çocuğun kitap okuması için anne ve babanın da kitap okuması gerekiyor. Çünkü anne ve babasını model alan bir çocuk siz ne yaparsanız yapın o sizi taklit eder. İkinci bir hususta şudur ki kitap fiyatları çok pahalı bundan dolayı da sıkıntılar yaşanmaktadır. Ülkesinde aktif tek kâğıt fabrikası kalmamış bir ülkeye kitap okutmaya çalışmak hem de pahalı bir şekilde çok zor maalesef.

İyi bir okuyucu kitlesine sahip olabilmek için ne yapılmalıdır?

Aslında iyi bir okuyucu kitlesine sahip olmak için öncelikle sizin iyi bir reklamınızın yapılması gerekiyor. Dünyanın en iyi eserini de yazsanız destekçiniz yoksa iyi bir yayınevi ile çalışamıyorsanız maalesef iyi bir okur kitlesine de sahip olamazsınız.  Yani kısaca iyi bir yayınevi ve iyi bir reklam diyebilirim.

Sizce neden kitap?

Aslında bu soru insanlar kitap okumadan nasıl yaşayabiliyor? Şeklinde olsaydı daha yerinde oturaklı olurdu. Kitap; ekmek gibi su gibi insanın bünyesine iyi gelen, sana kendini iyi hissetmesini sağlayan, her okuduğun eserde ayrı bir heyecan ve tat aldığın, kötü insanların bile olsa sana zarar vermediği tek yerdir. Kitap okumak yani sadece kitap değil her şey okumak gerekir. Okumak önemli olmasaydı Allah’ın ilk emri “OKU” olmazdı.

Başka ilgilendiğiniz herhangi bir projeniz var mı?

BİR KADIN KAÇ MEZAR? Adlı polisiye tarzı ilk eserimin senaryosunu yazdım. Şu an çekimleri süren Ahmet Kaya’nın hayatını konu alan “İKİ GÖZÜM” sinema filminin senarist asistanlığını yaptım ve şu an ilk bölümü youtube yayınlanan senaryosunu yazdığım “SURİÇİ MAFİA Karanlık Sokak” Adlı bir internet dizimiz var. Bu dizide de şu an için kırktan fazla oyuncu arkadaşlarla kısıtlı imkânlarla dizimizi çekmeye çalışıyoruz. Aslında bu diziyi yazmamın en büyük amaçlarından birisi de gençlerin sanata yönelmelerini ve kendilerini bu yönde geliştirmelerini istememden dolayıdır. İnşallah zamanla büyük başarılar elde edip hedefimiz olan bir TV kanalı ya da Blu TV, Netflix gibi bir yere transfer olup dizimizi tüm dünyaya duyurmak olacaktır.

Bu yolda başarılar diliyorum. Son olarak yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir?

Çok teşekkür ederim. Yazar olmak isteyenlerin öncelikle yazmak için acele etmemeleri gerektiğini söylemek istiyorum. İyi bir fikriniz varsa bunu not alın, sonra bunu besleyip büyütmek için araştırmalar yapın, içi boş eserler yazarak hem kendinize hem de kitap okuyamaya çalışan insanlara işkence etmeyin. Sabır ve zaman her şeyin ilacıdır, sizlere de güzel yollar açacaktır.  İnşallah bu düşüncelerim az da olsa sizlerde olumlu bir etki yaparak hayatınıza renk katar, saygı ve sevgilerimle…