Tiktok platformunda bilgilendirme amaçlı çektiği videolarla yüksek izlenmeler alan Psikolog Buse Aydın ile bir araya geldik. Mutlu ilişki taktiklerinden, aldatılma korkusundan, ilişkide cinselliğin yerinden, kıskançlıktan ve duygusal bağımlılıktan bahsettiğimiz röportajımız bugün sizlerle… Ayrıca Buse Hanım’a “Kadınlar erkeklerde ne arar? Erkekler kadınlarda ne arar?” diye sordum. Kadınlar için 4 madde sayarken, erkeklerin aradığı özellikler için 2 madde saydı Buse Hanım. Peki siz karşı cinste ne arıyorsunuz?

Hoş geldiniz Buse Hanım, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Öncelikle herkese merhabalar, ben psikolog Buse Aydın, Üsküdar Üniversitesi psikoloji bölümü mezunuyum, cinsellik psikolojisi ve adli psikoloji alanlarıyla ilgileniyorum.

Tiktok’ta bilgilendirme amaçlı çektiğiniz videolar yüksek izlenmeler aldı. Bekliyor muydunuz böyle olmasını?

Aslında beklemiyorduk demek çok da doğru bir yaklaşım olmaz. Tiktok platformunda ciddi bir açık vardı bu konuda, evet belki milyonlar beklemiyorduk ancak 100-200k beklentimiz vardı.

Günümüzde bir ilişkiye başlamak da ilişkiyi devam ettirmek de çok zor diye düşünüyorum. Mutlu bir ilişki için birkaç taktik verebilir misiniz?

Günümüz ilişkilerini ben fast-fooda benzetiyorum. “Ye ve kalk”. Günümüz hızlı dünyasında insanlar her türlü ilişkiyi çok hızlı tüketiyor, ben bunu biraz da bir anda her şeyi ortalığa dökmeye ve kartları açık oynamaya bağlıyorum. Bu yüzden de ben ilişkide emekleyerek ilerlemeye inanıyorum. Lütfen kartları tamamen açık oynamayın, merak unsurunu eksik etmeyin, çok fazla ulaşılabilir ve bilindik olmayın. Flaubert’in aşk tanımı şöyledir: “Merak. Birine karşı ansızın bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak”. Dolayısıyla her türlü romantik ilişkinin temelinde bilinmezlik vardır, geriye kalanlar elbette dozunda sevgi ve saygı. Hayat tarzınıza uyuyorsa belki biraz da cinsellik.

Daha önce aldatılmış birisi sonraki ilişkilerinde de aldatılma korkusu yaşıyorsa ne yapmalı? Bu korku atlatılabilinir mi?

Burada ilişkisel şemaları ele alarak bu şemaları yeniden işlemek gerekir. Travmatik bir olay yaşandığında çoğu zaman beyin bir koruma mekanizması olarak genelleme yapıyor. Bir örnek vermek gerekirse, “A kişisi beni aldattı – a kişisi erkek – öyleyse erkekler aldatır”. Bu sağlıksız, genellenmiş bir şemadır. Sağlıklı şemalara geri döndürülmesi gerekir, bunu da şemaları yeni baştan işleyerek yapıyoruz. Bu durumda da şemayı bu hale getirmiş oluyoruz: “A kişisi beni aldattı – a kişisi erkek- öyleyse a kişisi aldatan bir erkektir” (şema tüm erkeklere genellenmez)

Peki ilişkilerde kıskançlık neden olur? Fazla kıskançlığın ilişkimize ve kendimize zararı olmaz mı?

Kıskançlık dediğimiz şey aslında iki durumun birleşmesinden oluşuyor, öz güven eksikliği ve kaybetme korkusu. Kıskançlığın tek bir tanımı olsaydı eğer “hesaplama ritüelidir “ derdim sizlere. Şu ana kadar “kıskanıyorum hocam ben” diyen kimi gördüysem hesaplıyordu. “Şu kişiyle görüşürse şu olur, bu kıyafet açık bunu giyerse şu olur, gece dışarı çıkarsa şunun olma ihtimali var, şuraya giderse, bana haber vermezse… Sonsuz bir hesaplama ritüeli… Ve en son hepsinin vardığı ortak nokta da bu oluyordu; bunlardan biri olursa beni terk eder… O yüzden ben kıskançlık ve sahiplenmeyi birbirinden ayırmak gerektiğini düşünürüm. Birini önemsemek ona seçenekleri gösterip kararı ona bırakmak demektir.  “Benim dediğimi yapmalısın/yapmak zorundasın” demekse kıskançlıktır. Bu ikisi bambaşka iki durum. Bu yüzden karşı tarafı önemseyin ama kıskanç olmayın.

Stockholm sendromu nedir?

Stockholm sendromunu size Oytun Erbaş Hocamızın bir kitabından aktarmak istiyorum. Stockholm Sendromu stres ve korkunun bağlanma sürecinde ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seren bir banka soygunu. 1973 yılında Stockholm’da bir banka soygununda 4 kişi rehin alınıyor. Toplamda 6 gün rehin alınan insanlar kurtarılmak istemiyorlar, aksine kurtarılmaya karşı direniyorlar. Öyle ki soyguncuların lehine ifade vererek ne kadar kendilerine iyi davrandıklarını ve ne kadar kibar insanlar olduklarını söylüyorlar. Böylelikle rehin alınanların rehin alanlara bağlanması literatüre soygunun yapıldığı şehrin adını alarak “Stockholm Sendromu” olarak giriyor. Stockholm Sendromu bize beynin aşırı stres durumunda hayatta kalmak adına karşı tarafa bağlandığını böylelikle hayatta kalma şansını arttırdığını gösteren bir olay. Hormonal bir durum, beynin hayatta kalmak için verdiği bir tepki.

İlişkide cinselliğin yeri nedir? Bir videonuzda oksitosin hormonundan bahsediyordunuz…

Klasik bir tanım vardır ya “ilişkiyi 4 ayaklı bir masaya benzetirsek” diye… Ben de böyle bakıyorum ilişkilere ancak durumun zamanla değiştiğini düşünenlerdenim. İlk 18-24 ay cinsellik masanın 3 ayağını oluştururken 1,5-2 seneden sonra 2 ayağını oluşturuyor. Bunun nedeni ise ilk 2 sene romantik aşk dediğimiz daha cinselliğin ön planda olduğu aşk türü hâkimken 2 sene sonra bu durum daha çok arkadaşlığın, güvenin, vakit geçirmenin baskın olduğu arkadaşça aşka evriliyor. Burada oksitosinin görevi ne derseniz oksitosin ilişkilerde bağlanmayı sağlayan hormonunuz, oksitosin kadınlarda doğumdan sonra salgılanıyor karşı tarafı sahiplenmeye yarıyor. Bu da şu demek; o en iyisi olsun, aman üşümesin aman zarar görmesin mutlu olsun.  Aynı hormonun bir de cinsel ilişkide salgılandığı bulunmuş, orgazm anlarındaysa zirveye ulaşıyor. Burada da karşı tarafı önemsemeye başlıyorsunuz, oksitosin salgılıyor beyin. Cinsel hayat olmazsa oksitosin yeterli miktarda  salgılanamadığı için beyin strese giriyor ve oksitosinin verdiği rahatlama hissine erişemiyor . Sonrasında kavga ediliyor vs. Erkeklerde ise aynı görevi “vasopressin” hormonu yapıyor.

İlişkilerde fazla güven iyi midir? Örneğin ben erkek arkadaşıma “ben hata yaparım, sen yapmazsın” derim hep.

Kesinlikle iyi bir şey değil. Yine söyledim yine söylüyorum “aşk bilmemektir”. Her şeyini bildiğiniz bir insanı merak etmezsiniz, peşine düşmezsiniz. Beyin fazla huzuru sevmiyor, sıkılıyor, dolayısıyla da tolerans geliştiriyor. Her türlü bilindik durum beyin için sıkıcı demektir. O yüzden her zaman biraz bilinmezlik bırakın. Kartları evli bile olsanız tamamen açık oynamayın. Bırakın bir gece eve geldiğinde sizi evde bulamayıp “nereye gitti acaba” desin,  arayıp sormasına fırsat verin. Merak dozunda olduğu sürece her zaman iyidir. İlişkiyi canlı tutar.

Kadınlar erkeklerde ne arar? Erkekler kadınlarda ne arar?

Kadınlar erkeklerde şu 4 şeye bakıyor:

1) Güvenilir mi?: Güvenilir şu demek; geleceğe yatırım yapacağım kaçar mı gider mi sözünde duruyor mu yalan söylüyor mu? Evet diyorsan bu çocuk büyütebileceği anlamına gelir.

2) Parası var mı?: Çocuk nasıl büyüyecek para şart.

3) Hırslı mı?: Hırslı olacak ki kadına ve çocuğa bakabilecek, hırsı yok "boşver ne olursa olsun" diyen biri nasıl aile babası olsun. Hayatta kalabilmek için hırsı olmalı.

4) Zeki mi?: "Bu hayata çözüm bulabilir mi ?" diye soruyor kadın kendi kendine. "Sorunlara çözüm bulabilir mi?"

Erkekleri kızdırmak istemem ancak erkekler daha görsel ve yüzeysel şeylere bakıyorlar,  kadınlar kadar detaycı değiller. Erkeklerin baktığı iki şey var: “Doğurgan mı, genç mi ?” Kısaca erkeklerden beklenen güvenli ortamı kurmasıyken kadınlardan beklenen ise ortam şartlarına ayak uydurmasıdır.

Duygusal bağımlılık nedir? Çözülebilir mi?

Öncelikle bağımlılığın ne olduğunu açıklayarak başlayalım. Bağımlılık kişinin kontrol etmek istemesine rağmen, davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini kontrol edememesine neden olan kendisiyle çatışma halidir. Bu durum “ fiziksel bağımlılık ve psikolojik bağımlılık” olarak ikiye ayrılır. Duygusal bağımlılık kişilerin kendilerine zarar vermesine ve bu durumun bilincinde olmalarına rağmen ilişkideki insandan/ilişkiden kopamaması durumu olarak tanımlanabilir. Yoğun bir kaybetme korkusuyla karakterizedir. Dolayısıyla ben bu tarz ilişkilere “ihtiyaç ilişkisi” demeyi uygun görüyorum. Kişiler ihtiyaçları nedeniyle ilişkiden gidemezler. Çözüm konusuna gelirsek tabi, çözülebilir. Bu arada bağımlılık her konuda olabilir. Yemek, insan, madde, kumar, alışveriş… Burada sanıyorum ki öğrenmek istediğiniz ilişki bağımlılığı dediğimiz ayrışamamak/kopamamak. Bu durumda ilişkide ilk bakılacak şey vazgeçemeyen tarafın ilişkiden ne beklediği sorusunu cevaplandırmak ve kendinde hangi yönlerini eksik/kusurlu gördüğünü bulmaktır. Kişi hangi ihtiyaçları dolayısıyla bağımlı halde sorusunun cevabı aranır. Sonrasında uygun psikoterapi desteği verilerek kişi ilişkide kendisini ve karşı tarafı nasıl algılıyor bu durum üzerinden ilerlenir. Terapide ise ilk aşama kişinin bağımlı olduğunu kabul etmesidir.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler Buse Hanım. Size ulaşmak isteyenler nasıl ulaşabilirler? Ve son olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle röportaj için çok teşekkür ederim Yağmur Hanım. Çok bilgilendirici bir röportaj oldu. Bana ulaşabileceğiniz mecralar Tiktok hesabım  psikologbuse, Youtube kanalım aydın psikoloji, Instagram hesabım psikolog.aydin, gmail hesabım [email protected]

Son olarak bu bilgileri daha detaylı bulabilecekleri iki kitap önermek istiyorum. Oytun Erbaş’ın “Aşk Tutku Hormon” ve Mustafa Topkara’nın “İişkilerin Psikolojisi” kitaplarını okumalarını öneririm.

Röportaj: Yağmur Tanyıldız