Prof. Dr. Oğuz Özyaral: Aşı yapılmaya başlandığında ben de aşı olacağım

Bu hafta dünyada fırtınalar estiren Covid-19 ile ilgili Prof. Dr. Oğuz Özyaral’la sohbet ettik. Virüsün Türkiye’de görüldüğü ilk zamanlarda korona virüse karşı herkesi bilgilendirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra Prof. Dr. Oğuz Özyaral’ın da Covid-19 olduğunu öğrendik. Hastanedeyken bile çektiği videolarla hastalığın üzerindeki belirtilerini, virüsün nasıl seyrettiğini, kullandığı ilaçları, Türk doktorlarının özverili mücadelesini anlatmıştı. Bugün de ben sordum sizler için Prof. Dr. Oğuz Özyaral cevapladı. 

RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Korona virüs neredeyse bir yıldır gün geçtikçe artan rakamlarla yükselmeye devam ediyor. Siz bu tabloyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Hastalığın dünyadaki yayılma oranına bakmak lazım, çünkü aynı anda 7 buçuk milyar insanın hepsine aynı anda yayıldığını düşünemeyiz. Artık kontrol edilemediğini söyleyebiliriz. İlk ortaya çıktığındaki korkutucu tabloyu engelleyebilmek için çok daha kapsamlı çalışmalar yapılmıştı. Sonrasında insanlar duruldu. Artık insanlarda “Ne yaparsak yapalım hiçbir şey değişmiyor” algısı yayıldı. Son zamanlarda ülkeler bazında çok fazla gidiş gelişler arttı. 

Yaz aylarında yaşanan normalleşme erken bir normalleşme miydi?

Erken mi normalleşme geldi yoksa bizler mi hastalığı reddettik? Asıl orayı tartışmak lazım. Normalleşme için daha fazla beklenemezdi. Dolayısıyla kendi standartlarımızı oturtmamız lazımdı. Biz nasıl normalleşmemiz gerektiğini oturtamadık. Virüsün bu kadar çoğalmasının asıl nedeni budur. İlla ki başınızda birisinin onu yapma, buraya gitme demesi beklenmiyor. Siz kendi kuralınızı kendiniz koyabilirsiniz.

Vakalar çok çoğaldı, ama koronadan artık kaçış yok. Bizi öldürmez algısıyla insanlar yaşıyor…

Psikolojik olarak yıprandığımız için biraz da artık umursamazlık devreye girdiğinden ötürü bu tür düşünen insanlar var. Psikolojik yıpranmaya ekonomik bir yetersizlik de neden olabilir ya da bir meşgaleniz, uğraşabileceğiniz bir hobiniz yoksa siz bir boşluğa düşersiniz. Eğer bunlar oturmamışsa evde kaldığımız zamanlar büyük sıkıntı olur. 

Kimileri için koronayı yenmenin yolu zerdeçal, pekmez, ılık su, limonlu su gibi yiyeceklerden geçiyor. Bunların bir geçerliliği var mı?

Böyle bir şey yok. Bağışıklığı güçlendirmek çok ayrı hastalığı tedavi etmek çok ayrı bir mesele… Bağışıklığınızı güçlendirmek için her zaman zerdeçal, zencefil gibi besinlerle beslenin. Bunların hayatınızın rutini olması gerekiyor. Tabi ki bunların da bir miktarı var. 8 kaşık zerdeçal yerseniz sadece zehirlenirsiniz. Bir çay kaşığının ucu kadar pilavınıza, çorbanıza katabilirsiniz. Zerdeçal içindeki antioksidanlardan dolayı vücudu koruyor.

Bağışıklık sistemimizi korumak için hangi yiyecek veya karışımları önerirsiniz?

Ben hastalığı geçirdiğim süre içerisinde de çok sık paylaştım. Sabah kahvaltınızın içerisinde kesinlikle çiğ sebzeler olması lazım. Domates, biber, salatalık gibi sebzeler olmalı… Haşlanmış yumurta ve peyniriniz eksik olmamalı. Havuç suyu ve elma suyunu karıştırdığınızda A vitamini alabilirsiniz. Önemli olan kendinizi beslemeniz ve aynı zamanda mide bağırsak sistemindeki microbiatayı besliyorsunuz. İkinci akıl dediğimiz bağırsaklarımızı iyi besleyerek korumamız lazım. Balınız, sütünüz, kefiriniz, yumurtanız, peyniriniz, 5 tane siyah zeytininiz, siyez buğdayından veya tahıllı bir buğdaydan hazırlanılmış bir dilim ekmek ile kahvaltıya başlıyorsanız zaten çok enerjik ve zinde olursunuz. Ara öğünlerden yoğurt, kefir ya da yoğurdun içine karıştırılmış kuru meyvelerden tercih ederseniz sürekli vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri almış oluyorsunuz. Bu sayede karaciğeriniz temizlenmiş oluyor. Hastalıklardaki en büyük sorun enfeksiyon sürecinde mikrobu vücuda aldığı toksinlerdir. Antioksidan yükünüz artarsa hastalıklara karşı kendinizi savunuyor olursunuz. 

Pandeminin ilk sürecinde siz de covid-19 atlattınız. Testiniz pozitif çıktığında neler hissettiniz?

O süreçte kafam hiç karışmadı, çünkü hastalanacağımı biliyordum. Sürekli koşturuyordum, kendimi iyi koruyamıyordum ve bu süreçte –ilk başlarda- koruyucu olarak maske takmıyorduk. Hastalığı ilk öğrendiğimde hiç panik yapmadım. Türk Sağlıkçılarına, Hekimlerimize, hemşirelerimize inanılmaz güveniyorum. Dünyadan hiçbir farkımız yok. Hiçbir şekilde geride olmadığımızı hatta çok daha ileride olduğumuzu düşünüyorum. 

Bir doktor olarak halktan çok daha bilgiliydiniz. Doktor bir korona hastası olmanızın ruh halinde artı veya eksiler oldu mu?

Ekranda herkese korunması gerekilen yöntemleri söylerken siz kendiniz hata oluyorsunuz. Her zaman olduğu gibi hayatımda açık ve net neyi nerede kaçırdığımızı ve neler yapmamız gerektiğini söyledim. Hastalık sürecimde yaşadıklarımı her gün mesaj yoluyla halka bildirdim. Halkımızın bana gösterdiği teveccüh beni çok mutlu etti. Benim söylediklerimi bin kat daha fazla değerlendirdiler. 

Hepimiz bir anda hiç bilmediğimiz bir dünyanın içinde bulduk kendimizi…

Bundan sonra hep böyle olmak zorunda; daha dikkatli, daha korunaklı olmayı öğreneceğiz. 

Test negatif çıktıktan sonra hastalığın etkileri ne kadar sürdü?

Ben öyle ciddi bir öksürük yaşamadım, ama konuşurken nefesim kesiliyordu. Nefes darlığı 15-20 gün kadar daha devam etti. Ama bugün bile üzerimde hala etkilerini göreceğime inanıyorum. Bu hastalığı tanımamız 2 yıl gibi bir zamanımızı alacaktır. Hastalığı geçirenler veya ilacın yan etkisi olarak tansiyon yüksekliği gibi etkiler ortaya çıkabiliyor. Bende de ara ara tansiyon yüksekliği oluyor, bir baygınlık hali gibi geçiriyorum. Arıyorum arıyorum altında hiçbir şey çıkmıyor. Herhalde 2 sene boyunca kullandığımız ilaçlar temizlenene kadar epey bir zaman geçecektir.

Ne tür ilaçlardı bunlar?

Sıtma ilaçları kullanıldı. Tabi ki bu tür ilaçların yan etkileri çok daha fazladır. Antiviral bir ilaç değil, ama tedavide yeri olduğu söyleniyor.

Temizlik konusunda da birçok kanala, dijital platformlara önermelerde bulundunuz. Özellikle korona döneminde maske, siperlik, hijyen, dezenfaktan kelimeleri hayatımıza daha çok girdi. Kimilerimiz titizlik hastası oldu, kimilerimiz çok umursamaz davranıyor. Bunun orta kararı nedir?

Bu karakter meselesidir. Dünyada her konuda böyledir. Hepimizin doğruyu bulup yapması mümkün değil. Kesinlikle bu kelimelere hayatımızda daha çok yer vermeliyiz. Hele de kış süreci boyunca... 

Siz evden çıkarken nasıl çıkıyorsunuz?

Her çıkışta 5-6 yedekli maske çantamızda hep var. Dezenfektan, el antiseptiği, ıslak mendil, siperlik hep yanımda çıkıyorum. Eve döndüğümde, kapının önündeki çöp sepetine kıyafetlerimi çıkartıp öyle eve geçiyorum. 

Kışın griplerle birlikte korona virüsün hızlı artışı herkesi korkutmaya başladı. Rakamlar daha da yükselecek midir?

Bence herkes korkmalı. Yaz dönemindeki hareketlilikten sonra soğuklarında etkisiyle artış çoğalacaktır. Bu sürpriz değildi. 

Aşı konusundaki fikirlerinizi de merak ediyorum…

Aşı konusunda güzel gelişmeler var, ama dünya 7 buçuk milyar. Kaç kişiyi aşılayabiliriz? Aşı kullanılmaya başlandığı anda 65 yaş üzeri öncelikle aşılanmaya başlayacaktır. Kaç kişinin aşıyı kabul edip yaptırmak isteyeceği de tartışılması gereken bir konu. Aşının mutlak çözüm olmayacağını hatırlamamız lazım. 

Bir doktor olarak siz aşı olmayı düşünüyor musunuz?

Benim bu konuyla ilgili bir sıkıntım yok. Ben mevsimi geldiğinde de grip aşısı olurum. 65 yaşındayım ve bu tür hastalıklar için önlem almak durumundayım. 

Dünyada bu koronavirüs etkisi daha ne kadar süre varlığını koruyacaktır. Geçmiş yıllara baktığımızda da hiçbir salgın sonsuza kadar sürmedi. Bu virüsün ne kadar sürecektir?

Neredeyse bir yıldır virüsle savaşıyoruz. Virüs başladığı günden bugüne kadar hareketliliğini hızla sürdürmeye devam ediyor. Bence biz bir yıl daha korona virüsü konuşacağız. 

Hem bir Profesör Doktor hem de korona geçirmiş bir vatandaş olarak bugünkü konumumuzu da göz önüne alarak halka ne söylemek istersiniz?

Mevsim sebze ve meyveleriyle doğru beslenin, bağışıklığınızı güçlü tutun. Kimyasal eklenmiş gıdalarla beslenmeyin. Bir baş alıyorsanız bu 20 tl’lik değil de daha kaliteli, içindeki maddelere bakarak, doğal bir bal alın. Sağlığınızı beslemeyen gıdalardan uzak durun. Manda yoğurdu, keçi sütü gibi besinleri kullanın. Tütün ve tütün ürünlerinden (sigara gibi) uzak durun. Alkol bağışıklığınızı aşağıya çeker. Mutlaka günlük aktiviteleriniz olsun. Uyku düzeninizi koruyun. Mutlaka akşam en geç 00.00, 01.00 arası uyku düzenine geçmiş olalım. Akşamları da 18.00 ile 20.00 arası son yemeklerinizi yiyerek geceyi kapatın. Takviye gıdalar değil, meyve ve sebzeler çok kıymetlidir. Antioksidanlar en çok onlarda yoğun, renklerle beslenmeyi öğrenmemiz lazım. Çiğ sebzeleri de saat 10.00 ile 18.00 arası tüketebiliriz. Ondan sonra hazmı güçleşiyor. 

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.