Funda Erman: Hakan bey en baştan alırsak bu camiaya nasıl girdiniz?

Hakan Solaker: Rahmetli amcam Atilla Solaker Ayna Gazetesi’nin yazı işleri müdürüydü ben de orta ikiye kadar okumayı başarabilmiş ve okumak için umut vaadetmeyen bir öğrenci olduğum için amcamda bunu farketti ve beni gazeteci yapmaya karar verdi. 15 yaşımda alaylı olarak Ayna gazetesinde işin mutfağında alaylı olarak çalışmaya başladım. Ayna Gazetesi o zaman Demirören Grubu’na ait haftalık magazin gazetesiydi. Amcam beni oraya aldı ve beni ünlü üstad gazetecilerin içinde yetiştirmeye başladı. Bende müsaitmişim buna demekki aşı tuttu diyelim. Gazeteciliğe başlama tarihim 1985 yılı Ayna Gazetesidir. Kısa sürede çıkışımla iki sene içinde Milliyet oradanda Sabah Gazatesine transfer oldum, oradan askerliğe geçiş yaptım. Askerliğimi erkenden yapmak istedim ki mesleğimde daha sonra engel teşkil etmesin diye zamanında gittim. Döndükten sonra tekrar Sabah gazetesinde devam ettim rahmetli Aykut Işıklar hocamdı. Milliyet yayınlarında da Nurcan Sabur benim hocamdı. Duayenlerle çalıştım diyebilirim,  ilk hocam Nurcan Sabur sonra Aykut Işıklar ama uzun süreli çalışmam Aykut Işıklarla oldu. Sonrasında Tevfik Yener ve meşhur Takvim Gazetesi, orada başladığım 23-24 yaşlarındaki köşe yazarlığım onun bana çok küçük yaşlarda güvenmesiyle oldu. Hatta en küçük yaştaki köşe yazarıydım o zamanlar. Bu kısa sürede kazanmış olduğum popülerlik beni 90’lı yıllarda televizyona taşıdı. İlk magazinci olma özelliği kazandık. O zaman Magix Box vardı şimdiki bildiğmiz Star televizyonu. Biz Magix Box’tayken Türkiye’nin Paparazzi diye tanıdıkları kişilerden biri olduk. O zaman  Aykut Işıklar program anlatıyor biz dış sahada çalışanlardık. Ondan sonra hem yazılı basın hem televizyon devam etti. Televizyonun şöyle bir avantajı vardı. Yazılı basından daha fazla kazandırıyordu, televizyon öyle bir mecraydı. Aslında bizim hayatlarımızdaki kazanç dönüm noktası televizyondaki magazin sayesinde oldu. Yazılı basında sadece hayatımızı idame ettiriyorduk.  90’lı yıllarda magazincilik çok önemliydi ve itibar gören bir meslekti. Bugün itibar görmüyor demeyelim de özellikle televizyonların çabalarıyla itibarsızlaştırıldı. Gereksiz kişileri ekranlara çıkartarak itibarsızlaştırdılar ve magazinleri izlenmeyen bir hale getirdiler. Şu nda benim iki meslektaşım bu işi yapıyor biri Müge Dağıstanlı diğeri Gülşen magazinci olarak ekranlarda ikisi var bence, diğerleri benim meslektaşım değil ama dostlarım onuda söyleyeyim. Onları meslektaş olarak görmüyorum sadece yorum yapıyorlar. 88’e yakın magazin programı yaptım ben en büyük zevkimde şu oldu izlenebilen magazinlere imza atmam çok hoştu benim. Bir daha dünyaya gelsem bu mesleği yapar mıydım? Evet yapardım çünkü dünyayı gezdim diyebilirim gitmediğim yer kalmadı, ekvatora kadar gittim. Yarışmalar takip ettim, balolar takip ettim, çok özel röportajlar gerçekleştirdim, çok özel yerlerde bulundum,  birçok insan tanıdım ve çevre yaptım. Benim üstadlarım Selahattin Duman, Tevfik Yener çok büyük insanlar bunlar Allah rahmet eylesin Aykut Işıklar, Mete Akyol beni çok iyi yetişdirdiler. Ben şunu yaşadım bir okul gibi değildi bu isimler bir baba gibiydiler nasıl yazı yazılır? Tekniği nasıl olur? O yazıyı nasıl okutabilirsin? Her aşamasını öğrettiler. Ben bunları üniversitede öğrenebileceğime hala inanmıyorum. Yaşayarak haberin içinde öğrendim. Bazen haberleri yazdırıp yazdırıp çöpe attılar ilk önce çok kızıyordum onlara ama sonra anladım ki beni geliştirmek için yapılıyormuş. Bugünlere geldiğin zaman bakıyorsunki o isimlerin bana çok büyük katkısı olmuş. Hiçbir karşılık beklemeden beni yetişdirler. Hatalarımızdan ders çıkarmayı öğrettiler. Ben çok yayına imza attım günlük, haftalık  gazeteler çıkardım kendi adıma bir sürü şeyler yaptım yayınlar, dergiler çıkarttım. Türkiye’nin ilk medya gazetesini çıkarttım ve hep araştırarak yaptım bunları. Sonra eninde sonunda öyle bir yere geldik ki Ses Dergisi, Gala, Bonjour falan derken kendi yayınımı ama kendi başıma kurayım dedim. Haber portalım haftasonu magazin Bonne Vie kurdum. Fransızca bir kelimedir iyi hayat demektir. Bonvie’nin patentini marka tescilini aldım ve üç yıldır bu dergiyi aylık Türkiye ve Kıbrıs’ta yayın hayatına kazandırdım. Bunun haricinde Organik Magazinci diye Youtube’da bir kanalım var. İnstagramda 1dakika magazin diye magazin dünyasını tiye aldığım bir hesabımız var. 

Gerçekten duayenlerin yanında yetişmişsiniz, dolu dolu meslek hayatınızı yaşamışsınız. Peki öyleyse organik magazincilik nedir diye sorayım?

Herşeyin dogrusu ve güzeli organik olduğu için bu işi turfanda yapanlara mesaj olsun diye kullandığımız bir isim. Çünkü ben işimi doğru ve severek yapıyorum. Benim hayatımda yaşadıklarımın dörtte ikisini bilen yok bende sır kalanlar var. 

 Bir kitap yazsam diyorsunuz neler çıkar yani?

Bi kere yazamıyorsun onlar bizim içimizde kalması gereken şeyler. 

Birçok anınız vardır ama ilk aklınıza gelen sizde etki bırakan küçük bir anınızı anlatır mısınız?

Şuan aklıma ilk gelen Mustafa Denizli’nin Lal, kızı şimdi evlilik çağında o zaman küçüktü 2,5 - 3 yaşlarındaydı bütün medya seferber olmuş onu arıyordu bende tabi onlardan biriydim. O zamanlarda ben askerden gelmiş 23 yaşlarında falandım. Duydukki Bodrumdaymış oraya görevlendirildik. Bodrum’a gittiğimizde herkes çocuğu arıyor ben bir mekana gitmiştim onu da söyleyeyim o mekan şimdi kapandı Yalıkavak Şamdan. 93 yılıydı yanılmıyorsam tesadüfen bir  kız çocuğu var orada onu seviyordum, o çocuğun Lal olduğunu öğrendim sonra, ben tanımıyorum ki bir baktım orada bakıcısıda ona dolma yediriyordu hiç unutmuyorum. İnce ince doğramış böyle yoğurda batıra batıra dolma yediriyordu bakıcısı yabancıydı. Magazincileri bilmiyor tanımıyordu fakat Çapalar tanıyordu bizi, makineyi alıp çektim çocuğu, o çekimi bitirdikten sonra da gittim. Çocuğu da bakıcısı eve götürdü. Ahmet abi birazdan buraya basın gelecek herhalde kız buradaymış galiba dikkat edelim, çıkartmayalım dedim. Filmleri o zaman biz uçakla gönderirdik rulo filmlerimiz vardı zarflara koyardık korusun diye, İstanbula inince gazetenin ulaştırması alır yazı işlerine teslim ederdi. Ben hemen havaalanına gittim koşa koşa gönderdim dedim ki Selahattin Duman vardı, o zaman dedim ki Selahattin abi beni alın buradan beni bunlar öldürür burada. Kızı çeken beni, sabah beni hemen aldılar. Ertesi sabah Sabah gazetesi komple manşet yapmıştı o haberi.

Yani haber atlatmışsınız, hızlı magazincilik yapmışsınız, çok acar muhabirmişsiniz.

Çoook. Bu haber manşet olunca Bodrum’da ne kadar büyük gazete muhabiri varsa geri çektiler. Atlattık evet ama atlatıldıkta zaman zaman bizim meslektaşlarımız espriliydi, çok da birbirimizi hazmederdik beraber dolaşırdık ama amacımız şuydu; aynı haberden beslenmekti farklı ne çıkartabiliriz ama çok iyi arkadaştık. Hatta birimiz nöbet tutarkan birimiz uyurken, birbirimizin fotoğraflarını çekerdik. Sen bak uyuyorsun atlatıyoruz seni falan diye. O zaman öyle dönemlerdi şimdi onun için diyorum magazincilik yok diye. Havuzdan besleniyorlar, havuzdan magazincilik olmaz. Her yerde aynı haber aynı fotoğraf olmaz. Televizyonlara bakıyorsun görüntülerin hepsi aynı bu şekilde olmaz. 

Günümüzde dergiciliğin yeri sizce nasıl? Televizyon mu, dergicilik mi, sizde daha ağır basıyor?

Bu olaya yazılı basın diye bakmak lazım. Her geçen sene dijital medya ağırlığını hissetirecek bu gerçek kaçınılmaz artık. Hepimiz bunu biliyoruz onun için dijital medyalarımız var ve hazırlıyoruz. Basılı derginin ömrünü biz 5 yıl biçtik. Öyle gözüküyor çünkü kağıdın euoraya bağlı işlemesi, matbaaların buna göre hareket etmesi bu süreci hızlandırıyor. Reklamcılarda artık her geçen sene dijital medyacılarla haşır neşir olmaya başladı. Biz de bunun farkındayız 5 ila 10 yıl içinde gazetecilik yazılı basın dijitale dönecek diye düşünüyoruz. Yavaş yavaş piyasadan çekiliyorlar zaten hepsi dijitale yöneliyor. Türkiye hala, 30’lu yaşlardan büyükler için söylüyorum bunu, dijital okumaya alışmadı. Şu an dijital medyayı ve sosyal medyayı en iyi kullanan 5 ila 30 yaş arası grup diyebiliriz. Diğer kesimden de var tabi ama en yoğun bu yaş grubu kullanıyor. 50 yaş barajına geldiği andan itibaren yazılı basının işi, bizim işimiz bitecek, mürekkepte bitecek. Televizyonda aynı durumun kurbanı olmaya doğru gidiyor. Dijital dünya geldi işte Netflix, Blu TV ve türevleri her an cepte, evde, işte, internetin olduğu her yerde bunlar izleniyor. Televizyonu da tehdit eden bu platformlar var. Televizyonlarda bu işin gardını almış durumda önlem olarak onlarda dijitalleşti artık. Bu bakımdan televizyona eskisi gibi yatırımlar azalacak. Örneğin büyük pahalı diziler, bölüm başı yüksek ücretli starların çalıştığı diziler olmayacak. Ayaklarını yorganına göre uzatacaklar. Bu durumuda onlara mecbur kılan dijital medyadır. Aslında dijital medya bu yönüyle sektörde bir denge sağlayacak. İster istemez bu çağa biz ayak uyduracağız. Ama bizde hep yıllarca temas gazeteciliği vardı. Elimizde okuyalım, çayımızı içelim, sayfaları çevirilim, pazar keyfi yapalım. Ben hala pazarları 3-5 gazete alırım mesala. Öyle okumak keyiftir benim için. Bu zevke ulaşmak için belki de 10 yıl sonra basılı gazeteler az miktarda sembolik olarak kalabilir. Ama yatırım olarak durum dayanılacak gibi değil. Medya her zaman yaşayacak ama kendine göre küçülecek. Örnegin geleneksel medya da çok fazla kişi çalıştırırken, dijital medyaya geçtiğinde çok az sayıda kişiyle bu işi yapabiliyorsun bu da maliyetleri düşürüyor. Medyaya insan yetiştiren eğitim kurumları, üniversiteler, okullar, son 10 yıldır dijital medyayı da işlemeye başladılar. Gençleri hazırlıyorlar artık ve şu var herkes dijital medyasını kendi kurabiliyor. Youtube, instagram verebileceğimiz en büyük örnekler. Artık bu şekilde çalışanlar büyük şirketlere danışmanlık yapabilecekler. Pr, basın ve halkla ilişkiler gibi büyük mecralarda tecrübelerini oraya verecekler bir dönüşüm başladı zaten. Herkes buna hazırlıklı biz de hazırlıklıyız. Benim haftasonu magazin kanalım, youtube kanalım, instagram kanalım var ben kendimi de dijital çağa hazırlıyorum. Basılı dergimde var dergimi ne kadar yaşatabilirsem gidecek. İhtiyaca ve talebe göre yaşatmak lazım diye düşünüyorum. Kolay olmuyor bu işler kendini götürdüğü sürece gitsin öyle böyle, 3 yaşına girdi dergi emek veriyoruz yayın hayatında. 

Birazda yaptığınız organizasyonlardan bahseder misiniz?

Sinema güzeli yarışması yaptık, 7 Nisan’da son derece güzel oldu. Daha çok akademide eğitim alan ve almakta olan gençlerimize bu kapıyı açıyoruz. Gençleri bu yarışmalarla sektöre yönlendiriyoruz. İyi akademilerle yürütüyoruz, onların bize öngördüğü yeteneklerle çalışıyoruz. 14 kadın, 14 erkek adaya kadar indirip devam ediyoruz. Bu işleri yaparken katılımcılardan hiçbir şekilde herhangi bir kayıt ücreti almadan sadece onlara yardımcı oluyoruz. Hayallerine yardım etmeye çalışıyoruz 100 lerce kişi başvuruyor sadece 14’er kişi seçiyoruz, ücret almış olsak geriye kalan kişilerdeki travmayı düşünebiliyor musun, hayalleriyle oynamak gibi kimisi bunu kaldıramayabilir. Onun için ben hiçbir şekilde ücret almıyorum, kafamı yastığa rahat koyuyorum. Diyelim ki ben bilmem ne derneğine bağış olarak topluyorum parayı, cebinde 150-200 TL olan çocuk mecburen yatırıyor, onu katılabilmek için bir duvar koymuş oluyorsun, o zaman geçemiyor o duvarı. O bağış olsada onun için farketmiyor, bunlar zenginlerin işi, iş adamlarımızın işi onların yapması gereken şey onlar yapıyor zaten. Sosyal sorumluluk projeleriyle onlar destek çıkıyor zaten cebinde parası olmayan gençleri kullanmamak lazım. İçinden gelmeyen şey bağış olmaz, sen katılım ücreti aldığında onu zoraki vermiş oluyor. 

Kimseyi kandırmamak gerekiyor. Şimdi dizi sektörüyle alakalı çok güzel bir proje hazırlıyorum bununla ilgili de çok güzel bir hazırlığımız var. Çok özel insanların katılımıyla olacak detaylarını falan başladım yazmaya onun açıklamasını yapacağım. Dizilerle sektörüyle alakalı farklı, güzel birşey olacak.  40 ülkeye yayın satan bir ülkeyiz, artık bizim iyi giden bir sektörümüz var, ben de bu sektöre yönelik iyi birşey hazırılıyorum. Devamlı üretmek zorundayız, Youtube’da bir kanal var Oğuzhan Uğur’un Babala TV 2 milyona yakın abonesi var. Orası için hazırlanıyorum Hakan Solaker’le Organik Magazin Yorumlar diye program hazırlıyorum. Youtuberlerin çok önemli bir kanalıdır. Teaser ve reklamlarını çektik yakında başlayacağız. Hayatımız bu çalışmalarımıza aynen devam ediyoruz. 

Gençlere ne öneriyorsunuz?

Gençlere diyorum ki okudukları, eğitim aldıkları mesleğin peşinden gitsinler. Çünkü 4-5 yıl okuduktan sonra başka bir meslege geçtiğinde yine bir 4-5 yıl daha boşa harcıyorsun. Aldıkları diplomayı sahiplensiler o işlere yönelsinler. Ülkede iş yok diye birşey yok  kendini yetiştirdiğin sürece, çalıştığın sürece, istediğin sürece dijital medyayı doğru kullandığın sürece hiçbir problem yok başarı gelir. Dijital medya artık çok güçlü, kendilerini geliştirsinler. 

Aleyna, Batıkan ve Çiğdem Gugu

Sizce nasıl bir babasınız? Babalık size ne ifade ediyor?

Çocuklarımı Allah nazarlardan saklasın üzerlerine çok düşüyorum. 28 yaşında bir oğlum, 22 yaşında bir kızım var. 

Maşaalah.

Hala onlarla haşır neşirim. Bir kere iyi eğitim aldılar herşey bir yana, bunu söylemekten utanmıyorum, yeri geldi arabamı sattım ama ben oğlumu, özelimden vazgeçtim, Kanada Toronto’da Uluslararası Ticaret okuttum. Şimdi bugün bakıyorum mükemmel İngilizce konuşan bir çocuk var dolu dolu. Yabancı bir dil bilen ve oraların kültürlerini bilen bir çocuğum var. Artık o kendi hayatını yönlendirebiliyor. Kızım oyuncu zaten erken yaşta başladı, hayatını o konuda yönlendirdi artık mesleği o. Hala elin üzerlerinde mi diye sorsan, evet hala üzerlerinde. Ne zaman evlenecekler yine de kurtulamayacaklar buradan söylemiş olayım. 

Mesaj var (gülüşmeler). 

Ebeveynlik ömür boyu sürüyor.

Kaynanadan beterimdir heee, süper kayınpeder olma yolunda giderim. Evlatlarımıza Allah uzun ömürler versin. Hep şunu söylüyorum onların sağlık sıhhati yerinde olsun onları öyle görelim. Bizim ömrümüz onların olsun sağlıklı olsunlar Allah acılarını göstermesin. 

Ebeveynler günümüzde değişti mi sizce çocuklarını nasıl yetiştirmeliler? Anne babalar çocuklarına nasıl yaklaşmalı?

Dost, arkadaş güven ilişkisi olmalı, kız babayla herşeyi konuşabilmeli, kız babadan birşey saklayıp anneyle paylaşmamalı. Babadan yaptığı birşeyi saklaması sonunda çok ağır olur. Benim kızım benimle herşeyi konuşan bir çocuk. Ben kızıma şunu öğrettim olursa olur, olmuşsa da olmuştur zaten. Geri adım atamayacağın, kurtaramayacağın birşeyi benden saklamanın hiçbir faydası yok. Ben belki durumu sana avantajli bir hale getirebileceğim. Çocuklarımın ikisi de sadece annelerine değil bana da herşeylerini anlatırlar, flörtlerine kadar. Çünkü hiç kimse eşini ayda bulmadı, o da bulmayacak. Ben nasıl annesiyle iş yerinde gazetede tanıştıysam o da belki bir oyunda, sette, arkadaş ortamında, okulda vs. bir yerde tanışacaklar. Mühim olan iyi insanlarla Allah karşılaştırsın. Onun içinde geçerli, karşısındaki kişi içinde geçerli. Nasıl evladımız bize kıymetliyse karşı tarafın evladı da kıymetli. Önemli olan aşıların tutması. 10 yıldır bekar bir baba olarak çocuklarımın yanındayım. Ama annelerininde inanılmaz bir özgüveni var ve onları iyi yetiştiren bir anne. Biz ayrı olsak bile 10 yıldır onların ahlakları ve dürüstlükleri, çocukların kendini yetiştirmesi açısından hakikaten annenin imzası var. Sadece anne benden birşey saklamadı, çocuklarla ilgili her zaman her şeyi benimle paylaştı. İyiyi de kötüyü de paylaştı ve biz hep doğruyu bulduk. Çocuklar bunları biliyor 28 yaşındaki oğlumun gitmemesi gereken yerleri söylüyorum ve göndermiyorum. Millet diyor yaş 28 karışma, kardeşim diyorum benim içimden gelmiyor. Yoksa ben zaten gezmesine çıkmasına karışan biri değilim onlar zaten biliyor. Ama benim takıntılı olduğum yerler var annesinde de var söylüyoruz. Çocuk yetiştirirken üç tane unsur var. Çocuklarla karşılıklı güven, çocukların eğitim hakkını verecek, onların hakkı o. Sonra eğitimini alınca onun gereğini yapacak ahlak zaten eğitimin içinde gelen birşey, kendini yetiştirecek. Biz ne kadar doğru evlatlar yetiştirirsek bizim ülkemizde büyür. Medeni ve mantıklı büyür, çocuk istismarı olmaz, kadına şiddet olmaz, saygısızlık olmaz. Neler var neler hayvanlara dahi iyi davranmaya kadar birçok örnek verebiliriz. Hayvanlara yapılan eziyetlerin Allah bedelini çok ağır verecektir. Onlar bu dünyada konuşmuyor ama öteki dünyada konuşacak. Hayvan katliamları neler neler acısını bile ifade edemiyor havyan yazık günah ya bunları yapanların vicdanları alınmış olabilir mi diye düşünüyor insan. Birşey kullanıyorlar herhalde yoksa normalde nasıl yapıyorlar anlam veremiyorum. Ankara’da yaşanan katliama inanamadım ben. Onlarında bir hayatı var ne zararı var insanlara, hayvanları öldürmek ne demek yaa. İnsanlar dünyanın dengelerini bozmaya çalışıyorlar. Dünyada hayvanlarda olacak köpekte kedide olacak. Dışarda yaşayana saygı duy, öldürme! İşte bunların olmaması için çocuklarımızı iyi yetiştirmeliyiz. Çocuklara, hayvanları sevdirmeliyiz evde beslersin beslemezsin ayrı birşey ama hayvan sevgisini aşılamalıyız. Çocuklar büyüdükçe sorumluluk sahibi oluyor. Çocuklar evlenince yuvadan uçunca, şundan emin olmalısın benim kızım veya oğlum iyi eğitim aldı, ahlaklı güzel bir insan olarak yetişti, iyi de bir evlilik yaptı diyebilmelisin. Böyle olunca bir ömür boyu mutluluk nasip etsin dersin, torunlar varsa seversin sonuçta  yaşlanacağız ve birgün öleceğiz. Allah yatakta ölüm versin. 

Hayırlı ölüm versin.

Evet hayırlı ölüm versin, bu da kaçınılmaz birşey hayatın bir parçası. Çünkü herşeyi yaşayacağız ama dediğim gibi iyiyi kötüyü bilmeliyiz, şükretmeyi bilmeliyiz. Ama evlatlarımızı güven içinde yetiştirmek istiyorsak ilk önce ahlaklı olması gereken kişi anne babadır. Çünkü çocuklar onları görerek büyüyorlar ve anne baba arasındaki iletişim sağlıklı olmalı. Anne baba arasındaki şiddet, alkol çocukları olumsuz etkiler. Bu çocuk o evde nasıl sağlıklı büyür bunları tartmak gerekiyor. Onun için ebeveynlerin ne yapması gerektiğini bilmesi gerekiyor herşeyin dozunu iyi ayarlaması gerekiyor. Eşinle tartışacaksan çocukların gözü önünde onların içlerine korku verecek şekilde yapmamalısın. Çünkü onlarda büyüyecekler ve eşlerini buldukları zaman aynı travmayı onlarda yaşamasın. Özetle şiddet uygulama, korkutma çocukları çünkü çocuk şudur: Nasıl büyütürsen,  ne verirsen büyüdükçe çocuk onu alıyor. 

Tabi canım söylemekle olmuyor örnek olunması lazım. 

Onun için çocukları madem dünyaya getiriyoruz, sorumluluğunu bilmeliyiz. Çocuk dünyaya geldiği an eğitim çok önemlidir. Çocuk eğitimi uzun solukludur, bir çocuğun eğitimi 24 yaşında bitiyor. Kolay değil 24-25 yaşına kadar sürüyor. İnanın çocuğun o yaşına kadar peşindesin, çocuğuna bakacaksın, sahip çıkacaksın. Bence herşeyden önemlisi güvendir. 

Çok teşekkür ediyorum Hakan bey çok güzel özetlediniz. 

Ben teşekkür ederim.