Onur Şafak Yücel: Beyaz Mart’ın en önemli mesajı önyargıdır

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Onur Şafak Yücel ile yazın hayatına ve “Beyaz Mart” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Onur Şafak Yücel kimdir?

Yazan, durmadan yazan, yazmadan yaşayamayan, felsefi düşünüp tembel yaşayan bir insandır. Sorgulamayı, düşünmeyi asla bırakmayan, varoluşsal sancıları olan, yaradan ziyade merhemiyle ilgilenen, y kuşağına ait hissetmeyen, z kuşağının kabul etmediği kayıp bir ruhun bedenidir Onur Şafak Yücel.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

13 yaşında, ilkokul sıralarında “Sol Ayağım” adlı romanı okumamla beraber edebiyatın çekimine kapıldım, okudukça öğrendim, öğrendikçe okudum. Bir noktadan sonra Nazım Hikmet’in de dediği gibi; “Ben, artık şarkı dinlemek değil; şarkı söylemek istiyorum.” diyerek elime aldığım kalemi 15 yıldır hiç bırakmadım. Önce kısa kısa denemelerle başladım. İlkokulda aldığım derecelerden sonra, kimlik bunalımı yaşadığım bir dönemde yeraltı edebiyatına yöneldim. Kendimi orada buldum, diyebilirim. Nickname kullanarak elde ettiğim birkaç dereceden sonra senaryo denemelerim oldu ve “Ölüm Listesi” adlı bir dizi yazdım. Hem başrol oynadım hem yazdım; fakat dizi reyting sebebi ile bitirilince asıl tutkum olan yazarlığa tekrar döndüm. “Zifir” adını verdiğim ve içimde hâlâ ukde olan kitabımı tamamladığım sıralarda toplumun yazdığım şiddet içerikli olaylardan etkilenebileceğini düşünerek Zifir'i yayınlamaktan vazgeçtim ve Beyaz Mart'ı yazmaya başladım. En nihayetinde “Beyaz Mart” ile çıkış yapmış oldum.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Aslında bu sorunun net bir cevabı yok. Ben gerçekçi biriyim, hayallerimde bile gerçeklikten kopamam kolay kolay. Belki de bu nedenle fantastik yazamıyorum. Bir olaydan, bir insandan hatta bir kelimeden bile esinlenip yazdığım olmuştur. Dürüst olmam gerekirse ilhama pek inanan biri değilim. Yazmak, bir matematik ve disiplin işidir bence. Duygularımla harmanlayarak ortaya çıkarırım yazdığım her şeyi; ama bir cevap vermem gerekirse sokaktan esinleniyorum, diyebilirim; çünkü gerçek orası. Sokak, insanlar, mutsuz ve umutsuz insanlar benim en büyük esin kaynağım olabilir. Yazar; bulunduğu toplumun aynasıdır, gördüğünü harmanlar.

Ekim ayında okurlarla buluşan “Beyaz Mart” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

“Beyaz Mart” göründüğü gibi olmayanların hikâyesi. Birbiriyle alakası olmayan, kültürleri uyuşmayan, ekonomik olarak aynı çatıda bulunamayacak insanların bile amaçları ortak olduğunda beraber hareket edebileceklerini görüyoruz. Statülerin, kültürün değil de korkuların yönettiği bireyleriz aslında ve korkularımız, bizim geleceğimizin belirleyicisi. Böyle düşünüldüğünde kitap, ayrı bir anlam kazanıyor bence.

Gerçek bir duyguyu anlatmaya çalışmak istedim. Aslında bir boşluk gördüğüm için Beyaz Mart’ı yazdım. “Günümüzde içi boş, kötü çocukların ve onlara âşık sakar kızların hikâyeleri yüz binler satıyor; fakat aşk, böyle bir şey değil.” demek için yazdım. “Aşk, sana hükmeden duygun değil, yalancı romantizm hiç değil.” demek için yazdım. Aslında daha büyük sorunların da olduğunu ve bu sorunları gösterebilmek için yazdım.

“Beyaz Mart” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

“Beyaz Mart” kendi içinde çok fazla noktaya parmak basıyor; fakat vermeyi amaçladığım en büyük mesaj, önyargının kötü olduğudur. Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir. Üstelik burada önyargıyı karakterler değil, bizzat okuyucu yapıyor. Bir karaktere değil, neredeyse hepsine önyargılı yaklaşıyorlar. Bu nedenle bence Beyaz Mart'ın en önemli mesajı önyargıdır.

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Çok özel bir anlamı var, 10 yıl öncesine dayanıyor; ama bunu tabii ki açıklayamam. Kitap içinde ise karakterlerimizden ikisi, bütün güzel olayları mart ayında yaşadıkları için kendi ilişkilerine “Beyaz Mart” diyorlar.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Buna bir tüccar olarak cevap verirsem, bilmiyorum derim. Sanatçı olarak bir cevap vermem gerekirse bence ulaştı bile. İnsanların evine girdi kurduğum hayaller. Yarattığım karakterleri tartıştılar, sevdiler veya nefret ettiler. Bu nedenle kitabın kaç kişiye satıldığından ziyade, satın alan insanlardan aldığım dönüşler benim için daha kıymetli. Bir kişinin bile hayal kurmasını sağlayabildiysem başarmışım demektir.

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Ben kitabımı yazarken de bir okur gözüyle yazdım aslında. Yazdım, okudum ve okur gözünden sordum sorumu; mantıklı mı? Mantıksız, açıklanamayan her bölümü kafamda editledim. Beğenilir veya beğenilmez; fakat ben, bir okur olarak değerlendirseydim Beyaz Mart'ı; “Heyecanlı, sürükleyici ve karakter tahlilleri iyi yapılmış, tutarlı bir roman.” derdim.

Yazarken örnek aldığınız, izinden gitmeyi hedeflediğiniz yazarlar var mı?

Kalemine âşık olduğum yazarlar var; fakat idolüm diyebileceğim bir var mı? Bunu kendime hiç sormadım, inanın. Buket Uzuner hayranıyımdır. Gerçekten her kitabını 2-3 kere okuyup, her seferinde başka hisler yaşadığım ender yazarlardandır. Ahmet Ümit de benim için önemli ve kitaplarından çok şey öğrendiğim, üstat diyebileceğim yazarlardandır. Sabaha kadar sayabilirim; ama Türk edebiyatında bu iki ismin yeri ayrı bende. Yeraltı edebiyatında ise Chuck Palahniuk, benim için ayrı bir seviye; ama ona da idol diyemem çünkü kalemlerimiz çok farklı. Hayatıma dokunan ve küçük anılarımda yerleri olan yazarları söyledim. Yoksa dediğim gibi; liste oldukça kabarık.

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

Hazırlık aşamasında olan ve oldukça iddialı bulduğum üç eserim var. Bu sene bir aksilik olmazsa serinin ikinci kitabı olan “Beyaz Mart: Yeni Kimlikler” çıkacak, sonrasında toplumun kanayan yarası olan bir konuya değindiğim “Gökküşağı” adlı romanım çıkacak ve dizisini çekip final yapamadığım “Ölüm Listesi” gelecek. Çok fazla projem var; fakat programımda netleştirdiklerim bunlar.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle zaman ayırıp bu tatlı sohbeti yaptığınız için size ve gazetenize sonsuz teşekkür ederim. Bu zorlu pandemi sürecinde ihtiyacımız olan şey umut. Umut olmadan yaşayamayız. Geleceğe umutla bakıp, hayal kurmaya devam etmemiz lazım. O yüzden hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin, kurduğunuz hayallerin gerçekleşip gerçekleşmemesinin pek bir önemi yok. Beni tanıyan, tanımayan, seven, sevmeyen herkese sonsuz sevgilerimi iletiyorum. Okurlarıma beni takip etmeye devam edin; hiç okumayanlara ise çok şey kaçırıyorsunuz, benden söylemesi, diyorum.