İYİ BİR HUKUKÇU; SUÇLULARI CEZALANDIRMAKTAN ÇOK, SUÇU ÖNLEMEYİ DÜŞÜNMELİDİR.

Bu hafta, genç ve başarılı hukukçu Oğuz Üce ile yaşamına, hukuka ve avukatlık mesleğine dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle...

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Oğuz Üce kimdir?

1993 yılında Ankaralı memur bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam öğretmen, annem ev hanımıdır. Ortaöğretim sonuna kadar eğitimime Ankara’da devam ettim.   Ardından hayatımın en güzel ve isabetli kararlarından birini verdim; Şanlı Yuva Kuleli Askeri Lisesi… Bir ailem daha vardı artık: Silah arkadaşlarım ve komutanlarım… Kuleli Askeri Lisesi’nden 2011 yılında derece ile mezun olmamı müteakip Harbiyeli olmanın gururu ile Kara Harp Okulu’nda eğitim hayatıma devam ettim. Harp okulu 2. sınıfta aldığım karar üzerine çok sevdiğim askerlik yaşantıma son vererek hayallerimin peşinden gitme kararı aldım. Nitekim daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Onur derecesiyle mezun oldum. Mezuniyetimin ardından Polonya Wroclaw Üniversitesi’nde Uluslararası Ceza Hukuku ve Uluslararası İş Hukuku alanında çalışmalarda bulundum. Polonya’da bulunduğum süreç içerisinde Avrupa Genç Hukukçular Komisyonu’nda aktif rol alarak ülkemi temsil etmenin gurunu yaşadım. Tüm bunların yanında kitap okumayı seven, araştırmacı ve meraklı yanı ağır basan, spora ilgili, sosyal bir bireyim.

Daha önce başka bir iş dalının eğitimini yarım bıraktığınızı biliyoruz. Neden hukuk alanında çalışmayı seçtiniz?

Evet, doğrudur. Biraz önce de bahsettiğim üzere 6 yıllık bir askeri öğrencilik geçmişim var. Bununla alakalı size ilginç bir şey anlatayım, belki sizler de hatırlarsınız; Bizim zamanımızda ilkokullarda sarı renkte öğrenci özlük dosyası vardı ve bu dosyanın içerisinde “Gelecekte ne olmak istiyorsun?” diye bir soru mevcuttu. Geçtiğimiz senelerde ben bu dosyamı buldum. Bahsettiğim soruya 8 yaşında vermiş olduğum 3 adet cevap var:

1- Subay

2- Avukat

3- Doktor 

Nitekim ilk seçeneği denedim. Küçüklüğümden itibaren sosyal yönleri daima ön planda olan bir bireydim. Sorunları çözmek ve insanlara dokunabilmenin benim için daima ayrı bir hazzı olmuştur. İnsanın kendisini sınırlandırmaması, içerisinde var olan potansiyeli kullanması gerektiği kanaatine ulaştıktan sonra hukukun benim için doğru alan olduğuna karar verdim.

Tüm fark yaratanlar gibi ben de ilk aynı şeyi keşfettim aslında; kendimi... Kimse benden bir olağanüstülük beklemiyordu. İsteseydim, hâlihazırda askeri okuldan mezun olur, maaşımı almaya devam ederdim ama benim hiç basit hedeflerim olmadı.

‘Hukuk’ kavramını nasıl tanımlarsınız?

Hukuk, aslında gündelik hayatımız da dâhil olmak üzere hayatın her alanında karşımıza çıkan ancak içeriği yeterince özümsenmemiş bir kavramdır. Hukukun kelime anlamını kime sorsanız size söyleyecek bir şeyleri vardır. ‘Hukuk’ kavramıyla ilgili derinlikli düşüncelere ihtiyacımızın olduğu tartışmasızdır. Hukukun bilim insanı olan bir hukukçu olarak şartlarımızın elverdiği ölçüde bu kavramın üzerinde durmak istiyorum.

Hukuki kavrayış, hukuki bilinç; adil veya ideal yasa yahut yasanın daima önünde yargılandığı eşitlik arayışından ayrı tutulamaz. Hukuk, değerlerin bağdaşmazlığına verilen bir yanıt ve insan aklının en mükemmel somut örneği olarak sunulur. Bakın, hukuk; imparatorluğunu öznelliğin metafiziği ve kamusal-özel, olgu-değer, kural-takdir şeklindeki hukuki karşıtlıklarla yeniden üretilen özne ile nesne arasındaki keskin ayrım üzerine kurar. 

Hukuk bilgisini sadece yürürlükte normların bilinmesi ve yorumlanması olarak dogmatik hukuk bilgisinden ibaret saymak, hukukla ilgili sığ ve yüzeysel bir bakış açısını yansıtmaktadır. Hukuki kurumların işlevlerinin doğru olarak kavranması, hukuksal kavramların doğru olarak anlamlandırılması ve genel bir hukuk teorisine yol gösterici olması bakımından hukukun sosyolojik ve tarihsel analizlerinin yapılması gerekir. Bu analizler, örneğin ‘aile’ ve ‘miras’ kavramlarının toplumun işleyişi için ne anlam ifade ettiği ve buna benzer kurumların nasıl ortaya çıktığına ilişkin analizlerin yapılması, yol gösterici olacaktır. Hukukun sadece kuvvete değil, aynı zamanda da hakka ve her toplumca kabul edilebilen bir takım evrensel değer ve ilkelere dayandığının anlaşılması için dar anlamda hukuk felsefesi tahlillerine ihtiyaç vardır. Hukuk felsefesi ise (jurisprudence), jurisin sağduyusu (prudence), hukukun phronesisi (bilgeliği), bilinci ve vicdanıdır. Hukuk öğrencilerinin ve hukuka ilgi duyanların; hukuk bilgisinin, beşeri iradenin koyduğu normlarla tükenmediğinin farkına varmaları; hukuk öğreniminin ise dogmatik hukuk disipliniyle sınırlı olmadığının kavranması, hukukun gerçek kaynaklarına inilmesi, hukukun dilsel ve mantıksal analizinin yapılması; ahlaki, ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlar bağlamında tetkike tabi tutulması gereğinin bilincinde olunması, gerek evrensel düzeyde ve gerekse yerel düzeyde doğru/adil olmayan hukuk telakkilerinin önüne geçilmesi bakımından önem arz etmektedir. İnsan haklarının ve insan onurunun korunması bakımından hukukun derinlikli olarak kavranması kaçınılmazdır.

Her mahkeme salonunda bulunan “Adalet, mülkün temelidir.” sözüne dair neler söyleyebilirsiniz?

Ne zaman bir mahkeme salonunda bu sözü görsem aklıma şu hikâye gelir:

1750 yılında, Alman Prusya Kralı Büyük II. Friedrich, Berlin yakınlarındaki Potsdam Ormanları’nda gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur. “Yazlık sarayımı burada yapalım. Değirmeni satın alın. Yıkın, yerine saray yapın.” der adamlarına.
 

Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler. Değirmenci, malını  satmak istemez. Kral, değirmenciyi huzuruna çağırtır. “Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça    satarsınız?” diye sorar.
“Yanlış anlamadım efendim. Adamlarınıza da söyledim. Değirmenim satılık değil.” der, değirmenci.
“Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.” diye ısrar eder Kral.

Değirmenci direnir.
“Sen koskoca kralsın, paran çok. Git, Almanya'nın istediğin yerinde saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemin, babamın mezarları var. Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim. Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil.” Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Friedrich, ayağa fırlar ve gürler:
“Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?" Değirmenci, “Senin kral olduğunu biliyorum ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci'yim.” der. Kral öfkeden deli gibi olur.
“Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın?”

Değirmenci, hiç telaşa düşmez, tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde adaletin sloganı olacak ünlü lafını söyler: “Sen kralsın ama Berlin'de hâkimler var!”           

Adalet mülkün temelidir. Birçok insan, burada yer alan ‘mülk’ sözcüğünün anlamını eşya- mal-varlık olarak algılamaktadır. Çok fazla okuma alışkanlığı olan bir toplum olmamamızdan kaynaklı olsa gerek. Sözün Arapça aslı “El-‘adlüesâsü’l-mülk”tür. Mülk kelimesi, Arapçada devlet, düzen, ülke, egemenlik, iktidar, saltanat anlamlarına da gelir. Devletin düzeni ancak ve ancak adalet ile sağlanabilir. Zulm ile âbâd olunmaz, adaletle âbâd olunur. Zulm ile devlet korunmaz, adalet ile korunur. Zulm ile medeniyet inşa edilmez, adaletle edilir.  Aslında bu sözün tüm devlet dairelerine asılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yargı, adaletin sadece bir yüzüdür. Adalet sadece yargı değildir.

Adalet mülkün temelidir. Birçok insan, burada yer alan ‘mülk’ sözcüğünün anlamını eşya- mal-varlık olarak algılamaktadır. Çok fazla okuma alışkanlığı olan bir toplum olmamamızdan kaynaklı olsa gerek. Sözün Arapça aslı “El-‘adlüesâsü’l-mülk”tür. Mülk kelimesi, Arapçada devlet, düzen, ülke, egemenlik, iktidar, saltanat anlamlarına da gelir. Devletin düzeni ancak ve ancak adalet ile sağlanabilir. Zulm ile âbâd olunmaz, adaletle âbâd olunur. Zulm ile devlet korunmaz, adalet ile korunur. Zulm ile medeniyet inşa edilmez, adaletle edilir.  Aslında bu sözün tüm devlet dairelerine asılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yargı, adaletin sadece bir yüzüdür. Adalet sadece yargı değildir.

Hâlihazırda başarılarla dolu kariyerinize avukat olarak devam etmek istediğinizi biliyoruz. Ülkemizde avukatlara ve avukatlık mesleğine verilen öneme dair neler söylemek istersiniz?

Avukatlar; hak arama özgürlüğünün, savunma hakkının ve hukuk devletinin en temel güvencesidir. Toplumun bir arada yaşamasını sağlayan en temel değer ise adalet… Adaletin temel unsurlarından biri de avukat ve avukatlık mesleğidir. Bireylerin rahatlıkla avukata ulaşamadığı, avukatın da tam bir bağımsızlık ve özgürlük içinde ve etkili şekilde mesleğini yürüterek yargılama faaliyetine katılamadığı bir toplumda, adil yargılama hakkından söz edilemez.

Sav (Savcı), Savunma (Avukat), Hüküm (Yargıç), yargılama faaliyetinin vazgeçilmez üç unsurudur. Demokratik hukuk devletlerinde yargılama faaliyetinin merkezini savunma hakkı, yani avukat oluşturur. Yargılama faaliyetinin merkezine savunmayı, yani avukatı koymadığınızda, onun adı yargılama olmaz, yargısız infaz olur. Yine avukatın saygınlığının olmadığı veya korunmadığı bir ülkede, yargıç ve savcının, aynı şekilde yargıç ve savcının saygınlığının olmadığı veya korunmadığı bir ülkede avukatın saygınlığı olmaz.

Hukuk devleti olmayı tam olarak tamamlayamamış, demokrasi geleneği ve kültürü olmayan veya eksik olan, insan hakları alanında ideal bir noktada olmayan ülkelerde ve ülkemizde hukukçu ve birer insan hakları savunucuları olarak işimizin ne kadar zor olduğu bilinmektedir. Hâkim ve savcıların önünde dosyaların yığıldığı, örgütlenme haklarının olmadığı, buna karşılık emeklerinin gerçek karşılığının alınmadığı, adliyelerin kâtip ve mübaşir sayısının eksik olduğu, avukatların yeri geldiğinde serbest meslek, yeri geldiğinde kamu görevlisi olarak kabul edildiği ama kamu adına verilen bu yetkileri kullanmaya gelince bin bir engel çıkarıldığı, gece vakti bile göreve gönderilen avukata yol ücretinin çok görüldüğü, dosya inceleme yetkilerinin törpülendiği, yasal birtakım güvenceleri olmasına rağmen rahat bir şeklide soruşturma ve kovuşturmaya maruz kaldıkları ve bu eksende zaman zaman tutuklandıkları, yapılan her yanlışta adeta günah keçisi haline getirildiği, görev üstlendikleri davalarda müvekkil ile özdeşleştirildiği, pratikte yargının kurucu unsuru olması için yollarının tıkandığı, her gün adliyede görev ifa etmelerine ve adliyenin idari düzenine ilişkin birtakım kararlara imza atan birim olmasına rağmen adalet komisyonlarında bulunmadıkları bir sistemde; hep birlikte hukuk zemininde uzaklaşmadan, mücadele ederek bu engelleri aşma ve eksiklikleri tamamlama durumundayız.

Sizce avukatlık mesleği, ilerleyen yıllarda nasıl bir konuma sahip olacak ya da daha iyi bir konuma gelmesi adına neler yapılabilir?

En azından bir vatandaş olarak söyleyebilirim ki adalet hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde çok önemli bir işlev üstlenen ve yargının üç sacayağından biri ve kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı temsil eden avukatlık mesleği maalesef nitelik olarak olması gerektiği noktada değildir.

Günümüzde hukuk fakültelerinin sayısının gereken altyapı sağlanmadan artması ve bu fakültelerden mezun olan hukuk fakültesi mezunlarının hiçbir sınava tâbi olmadan ve mesleki yeterliliğin temel bilgisine sahip olup olmadıkları sınanmadan deyim yerinde ise zamanaşımı ile avukat olabilmeleri, hak aramak isteyen vatandaşlarımızın yargı sistemi içinde mağdur olabilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durumların yarattığı olumsuzluğu açıkça görebilmekteyiz.

Vatandaşların yargı sistemi içinde haklarına ulaşamamasının tek nedeni elbette avukatlık mesleğinin kötü uygulamaları değildir; ancak söz konusu olumsuzluklar avukatlık mesleğinin toplum nezdindeki saygınlığını azaltmaktadır ve ülkemizde avukatlık mesleği konusundaki olumlu ve güvenilir algının yurt dışındaki örneklerin çok uzağında kalmasına sebep olmaktadır. Günümüzde Kıta Avrupası’ndaki ve Amerika’daki hukuk fakültelerinden mezun olan öğrencilerin çok ciddi sınav ve elemelerden geçerek avukatlık mesleğine kabul edildikleri bilinen bir gerçektir.

Bina şeklinde neredeyse her köşe başında yer alan üniversitelere      Hukuk Fakültesi açma yetkisinin verilmesiyle avukatlık mesleği gün geçtikçe zarar görmektedir. Bu bağlamda gelecekte avukatlık mesleğini hâlihazırda bulunduğu seviyeden daha iyi bir seviyeye çıkarmak adına öncelikle hukuk fakültelerinden mezun olan arkadaşlarımızın üniversitelerde verilen eğitim ile yetinmemeleri ve kendilerine bir şeyler katabilmek için ekstra çaba sarf etmeleri gerekmektedir.

Ayrıca bu mesleğe sahip çıkacak olan meslektaşlarımızdır. Gerek kendilerini geliştirmek gerekse arkadan gelen genç meslektaşlarımızı eleştirmek yerine onlara destek olarak mesleğe sahip çıkmamız gerekmektedir. Avukatlık mesleğinin meslek örgütü olan baroların ve Adalet Bakanlığının son dönemde bu konuda çeşitli çalışmalar yürüttüğünü biliyorum. Şahsen yürürlüğe koyulmasında fayda gördüğüm avukatlık sınavı bu çalışmalardan bir tanesidir.

Size dönecek olursak, kariyerinizin ilerleyen yıllarında neleri hedefliyorsunuz?

Bu sorunuza iki aşamalı olarak cevap vermek istiyorum:

Kariyerimin ilerleyen yıllarında da şu an anıldığım gibi iyi bir insan olarak anılmak istiyorum.  Mesleki başarılar elbette önemli ancak benim önceliğim iyi bir insan kalabilmek.

Mesleki anlamda ise Hukuk Fakültesi’ne girmeyi kafama koyduğum andan itibaren hukukun geniş iş yelpazesinden kendime seçmiş olduğum tek bir alan vardı: Avukatlık…

Kafamda asla Hâkim-Savcı olamazsam Avukat olurum gibi bir düşünce olmadı. Benim için avukatlık her zaman ön planda olandı. Nitekim eğer biraz önce belirttiğim düşüncede olan arkadaşlar var ise derhal bu fikirden kurtulmalılar. Avukatlık; şu olamazsam olurum, denilebilecek bir meslek değil ve bu mesleği yapmak isteyen arkadaşlarımızın icra ettikleri mesleğin önemi ve kutsallığının farkında olmaları gerektiğini düşünüyorum. Ne istediğimi biliyor olmanın verdiği avantaj ile avukatlık kariyerimi üniversite yıllarından itibaren çizmeye başladım.

Avukatlıkta bir alanda uzmanlaşmanın önemli olduğu kanısındayım, keza buna yönelik akademik çalışmalarıma hız vermiş bulunmaktayım. Bu doğrultuda şu anda yüksek lisans çalışmalarına odaklanmış durumdayım. İlerleyen zamanlarda bunu doktora ile taçlandırarak hukuk biliminde doktora sahibi uzman bir avukat olmak hedeflerimden sadece birisidir.

Ayrıca iş hayatında ekip olmanın önemine inanlardan biriyim. Birey olarak ne kadar güçlü olursak olalım bireysel başarının yetersiz olduğu sosyal bir yaşantımız var. Her iş ekip halinde yapıldığında, sorumluluklar paylaşıldığında kolaylaşır. Bireysel olarak ulaşamayacağımız hedeflere varmanın tek yolu iyi bir takım çalışmasıdır.

Bazılarımız lider ruhuna sahiptir; çocukken bile oyunları kuran, yöneten, diğer çocukların etrafında toplandığı insanlar doğaları gereği bu vasfa sahiptirler. Bazılarımızsa uyum sağlamayı, kuralların belirli olmasını ve onlara uymayı tercih eden bir yapıya sahibiz. Takımı oluşturan bireyler farklı naturalara sahip olsalar da ekip ruhu sayesinde başarıya ulaşılabilir.

İster aile, ister okul, ister iş yaşamı olsun, hepsinde benzer bir yapı söz konusudur. Nitelikli bir topluluk ekip ruhunu oluşturabilir. Önemli olan sayılar değil kalitedir.

Bu inançla bireysel gelişimimin yanında ekip arkadaşlarımın da akademik gelişimlerine önem veriyorum ve onları bu doğrultuda kanalize ederek mevcut

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle sizlere bu güzel sohbet için teşekkürlerimi iletiyorum. Başka bir gazeteciliğin mümkün olduğunu bize gösteren Önce Vatan Gazetesi’nin değerli okurları! Ne olursa olsun, hayallerinizin peşinden koşmayı bırakmayın ve hayallerinize sımsıkı sarılın.

[email protected]