Bu hafta kültür sanat yazarları tanıyoruz köşemde konuğum Sevgili Yazar Sevinç Aktekin Alarslan. Sosyal medya onu Yaratıcı yazar olarak tanıdı. Kimse adını bilmiyordu. Herkes Yaratıcı yazar mahlasını biliyordu. Son iki yıldır okurları öğrendi adını. Kendisi pek kadimdir. Nokta atışı cümleleri adamı oturtup haftalarca düşündürebilir. Nadir kalem üstadelerinden biridir.  Şu an gündemde olan Corona virüsü meselesi hayatımızın tam ortasına oturmuş durumda. Bu husus kitap satışlarında, dergi ve gazete gibi yazılı basımlarda kötü bir etki yaptı. Birçok aktif piyasa çöktü. Birçok vahim konuya değindiğimiz röportaja başlarken öncelikle Sevinç Hanım Erzurum doğumlu. İstanbul’da yaşıyor. Araştırmacı, girişimci ilişki ve evlilik danışmanı…  Sevinç Hanım’la kendisinin şuan satışta olan benim de okumaktan keyif aldığım kitabı Kimin Hayatını Yaşıyorsun"u konuştuk. Bu günlerde doğru kitap önerilerine de ihtiyaç var değil mi? Önüne gelen bir tavsiye, önüne gelen bir bilmiş, önüne gelen bir uzman olmuş.

Sırf fotoğraf çekmek için kitap okuyormuş gibi görünen sevgili halkımızın araştırmalar dâhilinde %80’ının kitap okumadığı ortaya çıkmış. Bu ciddi bir yüzde değil mi?

Sevinç Hanım’a dedim ki insanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Aslı Hanım; Hayatı boyunca bir kitap bile okumamış, bir insanın derdini dinlememiş herkes o sözü söyler, çünkü kendi derdinden başka dert bilmez, tanımaz. Mesela biri derki “annesiz büyüdüm acım büyük” yaz. Diğer bir tarafta hem anne hem babası olmayan vardır. Acıları eşit olabilir mi? Bir insanın parmağını kesersin kalbi orda atar acıdan resmen ölür. Öte yanda bir şeker hastasının bacağını keserler “buna da şükür beterin beteri var” der. Çocukken ilk olarak hayatımı yazacaktım. Her ne yaşadıysam artık. Bilen bilir bende de hikâye var ancak hayatlarını dinlediğim insanların yanında ben yaşadığım acıdan utandım. Yani başkalarının hikâyesini bilmeyen kişilere kendi öyküleri masal gelir. Kız daha on beş yaşında aşk acısı çekiyorum diyor. Ne yaşadın da acıya geçtin demezler mi?

Yaratıcı Yazar Sevinç Akçetin Alarslan ile röportajımız sizlerle.

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz, kimdir Sevinç Akçetin Alarslan? Bir günü nasıl geçer?

  20 Aralık 1980 Erzurum doğumluyum. İlk, orta ve lise tahsilim bittikten sonra İstanbul’a yerleştik. Kişisel ve okul eğitimime İstanbul’da devam ettim. Dramatik manevralar, Yaratıcı yazarlık eğitimi. Kişisel gelişim ve son olarak İlişki ve Evlilik Danışmanlığı eğitimi aldım. Gelişimim üzerine aldığım eğitimlerin hiçbirini meslek haline getirmedim. Kişisel bakım salonum vardı. Yaklaşık on yıl kadar işletmesini yaptıktan sonra ait olduğum yere edebiyata yöneldim. Muhasebe okumama rağmen edebiyatla aram her zaman daha iyiydi.

Bir günüm bazen durgun, sakin, bazen hayatın içinde koşturarak geçer. Tüm gün eve kapanıp kitap okuyabilenlerden hiç olmadım. Hayatın içinde olmamın en az okumak kadar değerli olduğuna inanırım. Fakat her gün, günde 2-3 saat okumaya ayırırım. Araştırmayı ve gelişen dünyayı yakından takip ediyorum. Dünyada olup bitenleri merak ederim. Şu an yazmakta olduğum romanım da yeni dünya düzeninde geçen bir hikâye üzerine.

 

Kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Okumaya iyice sarıldığım orta okul yıllarımda yazmaya karar vermiştim. Küçükken ismimin bir kitap kapağında yazdığını düşlerdim. Hayalim vakti gelince gerçek oldu.

Kitaplarınızın ismini belirlerken göz önünde bulundurduğunuz kıstaslar nelerdir? Herhangi hikâyeleri var mı kitap isimlerinizin?

Ben duygu insanıyım stratejiyi yolda görsem tanımam. O an kalem bana neyi yazdırırsa onu yazarım.  Kısa bir cümlenin bile hikâyesi vardır. Kimin Hayatını Yaşıyorsun’ koca bir roman ve inanıyorum ki o kitapta herkesin hikâyesi var.

 

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfi mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

İlk romanımı araştırma üzerine yazdım. Türkiye seksen bir ilden oluşuyor, nerdeyse her memleketten insan tanıdım. Hepsinin hikâyelerini dinledim, herkesin yolları farklı sonları aynı idi. – mutsuzluktan ölüyorlar- Eğitim oranı en yüksek il İstanbul. Bu şehrin insanı dahi aynı sorundan muzdarip. Herkes başkasının hayatını yaşıyor. Eğitimle alakası olmayan bir düzen bu. Ebeveynlerin ‘Bu çocuk bana ait, ben nasıl istersem öyle bir hayat yaşayacak’ bakış açısı ve devamında toplumun çocuklar üzerinde kurduğu baskı, direttiği kurallar, ahlak üzerine gelen cezalar insanların hayatlarını, hayallerini elinden çalıyor. Her an karşılaştığımız bu durum durmalı, insanlar farkına varmalı. İşte romanımı yazarken en büyük motivasyonum insanların bu konudaki farkındalığını artırmak.

Yaşadığınız coğrafyanın yazın yolculuğunuza etkisi var mıdır?

Türkiye coğrafyası mı? Gördüğüm örneklerin beni çok etkilediğini söyleyebilirim. İnsani değerleri oldukça gelişmiş fakat maalesef birey ölçeğinde değişime oldukça kapalı bir toplumuz. Gelişen dünya ile ilgili yazmak isterken insanımın sesi olmalıyım düşüncesi beni duygusal olarak hayatı çalınan çocukların hikâyesini yazmaya itti.

Didaktik bir yazıyla bol bol da sosyal mesaj içeren bir kitap yazdım. Birçok kimsenin bu mesajları almaya ihtiyacı olmayabilir ama biliyorum ki çok daha fazla insanın bu mesajları duymaya ve hayatını, ebeveynliği, bireyselliği gözden geçirmeye ihtiyacı var.

Kitaplarınızda genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

Şu an okur ile buluşan tek kitabım var. Ondan söz edecek olursam tema insan üzerine. Kız erkek ayrımı yapmaksızın, hayatın içinde verilen yaşam mücadelesi konu aldım. Hatta bundan sonraki çıkacak olan kitaplarımda da konu yine insan ve yaşam üzerine. Sosyolog yahut psikolog değilim buna rağmen yazılarımda sosyal mesaj vermeyi ve ters psikoloji yapmayı seviyorum. Ben okuduğum her kitaptan eğitim ve bilgi almak isterim. O nedenle de haddim olmayarak naçizane insan gelişimi üzerine eğitici yazmayı seçtim. Masal kitapları çocuklukta kaldı Aslı Hanım, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki realiteden bir an bile uzaklaşacak olursak kendimizi yok olmuş buluruz.

 

 Bazı sorular vardır bu sorumda evet artık bırakıyorum Aslı Hanım diyen kalemdaşımıza çok rastladım. Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Siz ne diyorsunuz, Aslı Hanım, bırakmak ne demek. Ben daha yeni başladım. 40 yaşımdayım, otuz yıldır bugün için yaşıyorum. Söyleyecek sözüm kalmayana kadar, yani hayatımın sonuna kadar yazmak istiyorum. Benim için hayat yazmak demek.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

 Okuyucuma hiç bu açıdan bakmadım. İnsan gelişen ve değişen bir varlıktır. Hayat boyu kitap okumamış kişiler tanıyorum kitabımı okudular. Rus edebiyatı dışında kitap okumayan insanlar var, benim romanımı çok beğendiler. O nedenle insan ayırmaksınız herkese hitap ediyorum. Keza yazılarım da tek düze değildir.

Yeni bir projeniz var mı? Var ise kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?

Sosyal mesaj içeren Türk yapıtı bir romandan sonra çok başka ve tüyler ürperten bir kitapla geliyorum. Şu an için kitabının ismi Bedel. Kaliforniya’da geçiyor San Francisco San Diego eyaletinde sürüyor, polisiye gerilim, hikâyesi ve anlatımıyla ilgi uyandıran bir kitap.

“Kimin Hayatını Yaşıyorsun” ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Sizce kitap ile ilgili dönüşler nasıldı?

 Açıkçası beklentimin üstünde yorumlar alıyorum, okuyan herkesin çok beğenmesi ‘kendimden de bir şeyler buldum’ demesi beni çok mutlu ediyor.

Şu an gündemde olan Corona virüsü meselesi hayatımızın tam ortasına oturmuş durumda. Bu husus kitap satışlarında, dergi ve gazete gibi yazılı basımlarda kötü bir etki yaptı. Birçok aktif piyasa çöktü. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Nasıl toparlanabilir bu süreç?

İNSANLIK İÇİN, DÜNYA İÇİN ÇOK ÜZÜLÜYORUM

Oldukça karmaşık ve içinden çıkılması zor bir durum. İlk defa tüm dünya aynı şeyi yaşıyoruz. Bazen Allah’ın gazabı bazen de yeni dünya kurmak için yapılan planın korkunç parçası diyorum.

Kentleşerek dünyanın tabiatını bozduk.  Küresel ısınma, susuzluk tehlikesi hayatımızın içinde bir gerçek artık. Uzun süredir dünyanın her yerinde gerçekleşen savaşlar, depremler, fırtına, tsunami, hastalıklar.. Doğal afet mi yoksa başka bir eylemin parçası mı diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Şua ara gökyüzünün rengi bana umutsuzluk veriyor. Sanki siyah beyaz silik bir film gibi izliyorum hayatı.  Hiç renk yok hava griye boyanmış gibi. İnsanlık için, dünya için çok üzülüyorum. Yaza kadar atlatacağımıza inanıyorum.

Kitap satışlarım durdu mu arttı mı bilmiyorum. İnanın takip etmiyorum. İş yerini kapatmak zorunda kalıp evine ekmek götüremeyenlerin ve evsizlerin garibanlığı kurcalıyor beynimi. Devletin bulduğu çözüm umarım ihtiyaç sahiplerine yetişir. 

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

 Eskiden olsa hayır derdim. Çünkü o zamanlar tek isteğim herkesin okuması, tüm dünyanın benden söz etmesiydi. Sonra her şey değişti kitabım çıktı okuyanlar oldu, okumayanlar da.. Bu beni çok etkilemedi. Çok mutlu olacağımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum, beni yolun sonunda vardığım yer değil o yolculuk mutlu ediyormuş. Ben yazarken mutluyum.

 

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Oldukça zor. Maalesef parayla kitap bastırıp adının üstatlarla en ön sıralara yazdırmayı başaran, hatta yine bazı imkânlarla ödül bile alan sözde yazar çok fazla. Bizler gibi edebiyata gönül vermiş insanların çok fazla yayınevi süzgecinden geçip, kitabının gerçek edebiyatseverlerin eline ulaşmasını umut etmesi ve sabırla beklemesi gerekir.

 

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

ACILAR EŞİT OLABİLİR Mİ?

 Hayatı boyunca bir kitap bile okumamış, bir insanın derdini dinlememiş herkes o sözü söyler, çünkü kendi derdinden başka dert bilmez, tanımaz. Mesela biri derki “annesiz büyüdüm acım büyük” yaz. Diğer bir tarafta hem anne hem babası olmayan vardır. Acıları eşit olabilir mi? Bir insanın parmağını kesersin kalbi orda atar acıdan resmen ölür. Öte yanda bir şeker hastasının bacağını keserler “buna da şükür beterin beteri var” der. Çocukken ilk olarak Hayatımı yazacaktım. Her ne yaşadıysam artık. Bilen bilir bende de hikâye var ancak hayatlarını dinlediğim insanların yanında ben yaşadığım acıdan utandım. Yani başkalarının hikâyesini bilmeyen kişilere kendi öyküleri masal gelir.

Kız daha on beş yaşında aşk acısı çekiyorum diyor. Ne yaşadın da acıya geçtin demezler mi?

Neden şu an revaçta olan şiir, öykü ve deneme değil de roman yazarlığı?

Romantik bir insan değilim. Şair olmak için insanın kendini dahi etkileyeceği romantikliği olmalı. Evde mum yaksanız ‘aman dikkat perde tutuşmasın’ derim. Gel de bu ruhla şiir yaz. Ben kısa cümle kuramadığım gibi sonu hemen gelen hikâye de yazamıyorum. Anlatacaklarım bitmiyor, her konudan fikir sahibi olduğum için nihayetinde konu da bitmiyor.

 

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi "yazar" olarak tanımlıyor musunuz? Siz de Estağfurullah Aslı Hanım, gönül işcisiyim diyenlerden misiniz?

Ne zaman ki ben yazarım desem benim içim ayrı sızlar, Nazım’ın kemikleri ayrı sızlar. Ben yazarım diyebilmem için önce okurun beni onurlandırması, sonra da edebiyat raflarında kitabımın yer alması lazım. Bu arada siz sormadan ben söyleyeyim. Benim idolüm Nazım Hikmet Ran. Bir gün şiir kitabı çıkarak olsan üstadımın tarzında yazarım ama önce acıdan geçerek.

Biraz uçlarda ve çok sevdiğim sorulardan. Yazı yazmak sizce sizin tek mesleğiniz olabilir mi? Örneğin Orhan Pamuk gibi zamanınızın tamamını yazmak için kullanabilme imkânınız olsa ne kadar verimli olabileceğiniz kanısındasınız? Başka bir deyişle, tek uğraşınızın yazmak olduğunu düşünebiliyor musunuz?

YAZARLIK BİR MESLEK MİDİR? NEDEN FAKİRİM O VAKİT?

Yazarlık bir meslek midir? Neden fakirim o vakit. Yazarak para kazanan sayısı çok az. Sosyal medyanın popüler ettikleri dışında kim kazanıyor ki? 2016’dan beri sürekli okuyor ve yazıyorum. Ömrüm boyunca da sürdürebilir bunu, tek kuruş bile beklemeden.

Bende yazmak istiyorum diyen genç yazarlara tavsiyeler desem? Günümüzün gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?

Yazın çocuklar, yazmaktan asla vazgeçmeyin. Kitap okumak hayal dünyanızı ve kelime dağarcığımızı genişletir. Yazmak bambaşka bir dünya. Yazma yeteneğin yoksa eğer istediğin kadar oku yazamazsın. Eğer o yetenek içinde varsa istersen hiç okuma hayat sana yazdırır. Teknik için ise dert etmeyin okullar var bunun için birkaç aya onun da üstesinden gelinir. Siz yeter ki okuyan ve yazan çocuklar olun. Kalem tutan ellerinizden, kocaman yüreğinizden öperim, sevgilerimle.

Röportaj Aslı M. Sarı