Öncelikle bize kendinizden  bahseder misiniz?

87 yılında Mersin’de doğdum. Üniversite eğitimimin ardından yol beni hiç planlamadığım bir platforma getirdi. Kendimi yaşam koçu ve şifacı olarak buldum.

Neden kişisel gelişim ? 

Ben yaptığım işe kişisel gelişim demiyorum. BÜTÜNSEL gelişim demek daha doğru. İnsanın hayatı bütün olarak ele alınmalı. Bizi biz yapan birçok faktör var. Bunlar birlikte değerlendirilmeli. Ancak o şekilde mutluluk ve esenlik yakalanabilir.

Medyaya ilk adımı nasıl attınız?

Tesadüf oldu diyelim. Konuk olarak katıldığım bir televizyon programının ardından bana program yapma teklifi geldi. Hayır canım ben ne alaka derken bir de sponsorluk teklifi gelince tamam bu evrenin işareti dedim ve Muteber Yılmazcan’la Holistik Mutluluk adı altında çok keyifli bir programa imza attık. 

Örnek aldığınız isimler var mı ? 

Hiç düşünmedim ama bence kimse kimseyi örnek almamalı. Herkes kendine hastır. Eşsizdir. Özeldir. Örnek almak bir nevi taklit etmenin yumuşatılmış hali bence. Kişi yalnızca kendine bakmalı. Kendinden memnun mu değil mi onu değerlendirmeli. 

Medya dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Zaten asıl işim kesinlikle medya değil. O, yan sanayi  Benim asıl işim yaşam koçluğu ve yoga eğitmenliği. Bu kapsamda seminerler veriyorum, danışanlarımla ilgileniyorum, kitaplarımı yazıyorum… 

Son dönemde kişisel gelişim ve yaşam koçluğuyla ilgili ciddi bir artış söz konusu pek çok insan kurs ya da uzaktan eğitim ile bu işe dair sertifikalarda alıyor siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Yaşam koçluğu bir meslektir. Ülkemizde ne yazık ki yozlaştırılan diğer birçok şey gibi bunun da suyunun çıkarıldığına tanık oluyoruz ama yaşam koçu dünyada çok ciddiye alınan bir meslektir. Ve gerçekten gerek ülkemizde gerek dünyada işini hakkıyla yapan ve muazzam sonuçlar elde eden birçok kişi ve kurum olduğunu biliyorum. Sertifikaya gelince; benim genel olarak diploma ve sertifikalara karşı bir duruşum var. Kağıt parçaları benim için hiçbir anlam ifade etmez. İnsanın kafasının içindekidir önemli olan. Aldığı eğitimin ne kadarını uygulayabildiğidir asıl mesele. Keşke sertifika almakla iş bitse. Ne kadar güzel olurdu, değil mi? Mesela ben üniversite diplomam dahi nerde bilmem. Siz doktora gittiğinizde diplomasını soruyor musunuz? Daha önce benzer hastaları iyileştirmiş mi, konuda ne kadar ehil gibi soruları araştırıyorsunuz. Aynı şey yaşam koçluğu için de geçerli. Bir yaşam koçuyla çalışmadan önce referanslarına bakın. Kimlere ne gibi çalışmalar yapmış, nasıl sonuçlar elde etmiş sorun, öğrenin. Ve de tabiki en önemlisi kalbinizin sesini dinleyin! O asla sizi yanıltmayacaktır. 

Mesleğinizde bir rekabet baskısı/etkisi hissediyor musunuz? Eğer hissediyorsanız bu mesleğinize nasıl yansıyor? Bu rekabet ortamının size ve mesleğe olumlu olumsuz etkileri nelerdir?

Rekabet gibi güdülere sahip olan bir insan için zaten koçluk yapmak doğru bir iş değildir. Dolayısıyla kesinlikle böyle bir duygum yok. Benim şifa olabileceğim insan mutlaka beni bulacaktır, bir vesileyle muhakkak temas ederiz diye inanıyorum ben, ki öyle de oluyor zaten. Evren şifaya niyet eden insana mutlak surette yanıt verir. Doğru insanla mutlaka bir yerde buluşturur. Bunun çok enteresan örneklerini her gün yaşıyorum. 

Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

İnsanları daha çok motive eden, daha çok yaşama sevinci aşılayan, aydınlanma yolunda ışık olabilecek programlara ağırlık verirdim. Bunlar illa sıkıcı sohbet programları formatında olmak zorunda değil. Başka birçok şekilde insanların ruhsal ve zihinsel gelişimlerine katkıda bulunabilecek programların yapılabileceğine inanıyorum. 

Sunuculuk için kurs eğitimi şart mı  ya da bu işi yapabilmek için sizce iletişim mezunu olmak gerekli midir ? 

Bu soruya cevap vermenin haddim olmadığını düşünüyorum. Ben işletme mezunuyum. Medyayla da hiçbir ilişkim yoktu. Kamera önüne çıkınca, kamera önünü çok sevdiğimi fark ettim o kadar. Bana çok eğlenceli geldi. Nitekim programımın başından sonuna kadarda çok keyif aldım. Ama tabi bir duayen beni izlediğinde nasıl değerlendirir bilemem. Ben yalnızca insanın sevdiği şeyi yapması gerektiğini söyleyebilirim. Çünkü bir insan her ne yapıyor olursa olsun o şey severek yaptığında mutlaka o enerjiyi de yaptığı işe yansıtıyor. Yemek için bile demezler mi; anne eli değmiş gibi diye… Sevgisini katar çünkü anneler…

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Hepimizin kendimizde olumsuz olan her şeyi değiştirme İMKANI var! Ve bende bu bedendeki tekamül sürecimde kendimde yakaladığım birçok şeyin değişimi için çaba gösteriyorum. Önemli olan kişinin kendi üzerindeki farkındalığı. Olumsuzluğu yakaladıktan sonra değiştirmek çok kolay. Bunun içinde kişinin kendinin en yakın dostu olması, kendiyle konuşabiliyor olması lazım. 

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Ne yazık ki televizyon kültürüm hiç yok. 17 yaşımdan beri çok nadirdir televizyon izlediğim. Bu bir isyan olarak değil; sadece kendime uygun bir şeyler bulamadım ben televizyonda. Gazete okumayı da sevmiyorum çünkü yalnızca olumsuzluk var. Zaten kolektif bilinçten olsa gerek, gazete ve twitter takip etmeden nasıl oluyor da gündeme bende en az diğerleri kadar hakimim diye düşünüyorum sık sık. 
Ben tam bir kitap kurduyumdur. Hep söylerim benim en değerli hazinelerim kitaplarımdır ve en çokta parayı kitaplara harcarım. Çocukluğumdan beri böyleydim. Kitap insanın en iyi dostudur diye kim demişse çok doğru demiş. 
Sosyal medyaya gelince instagram ve facebook hesaplarım var. Beni merak eden holistik mutluluk ya da Muteber Yılmazcan olarak bana ulaşabilir. Çok aktifte sayılmam, çok pasifte. Açıkçası bende henüz hala sosyal medyaya bakış açıma tam net karar vermiş değilim. Faydaları yadsınamaz ama aynı zamanda bilgi kirliliği yarattığını ve bağımlılık yaptığını, gerçeklikten uzaklaştırdığını da düşünüyorum. Sosyal medya doğru kullanıldığında gerçekten muazzam faydalı bir araç olabilir ama dünyada yüzde kaçlık kesim bunu etkin kullanabiliyor açıkçası merak ediyorum. 

Televizyonla ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

Daha yeni bir proje teklifi geldi. Yine benim çalışma alanım olan “mutluluk” üzerine bir format. Bilmem bakalım. Hayırlısı… 

Holistik Mutluluğu nasıl tarif ediyorsunuz ? 

Holistik bütünsel demektir. Mutlulukta konjonktürel ve bireysel bir konudur. Ama baktığımızda sekiz temel kaynağı olduğunu görürüz. Bir kişinin mutluluk haritasının çıkarılabilmesi için bu sekiz kaynağın ayrı ayrı incelenip ele alınması gerekir. O zaman kişi kendini daha iyi tanır ve hayatta tökezlediği noktalarda sorunun kaynağına kendi başına kolaylıkla inebilir. Tabi bunlar ruh-beden-zihin dengesi çatısı altındadır. Bu üçü dengede olmadığı vakit mutluluktan söz edemeyiz. 

Haber spikerliği düşünüyor musunuz ? 

Yooo… Hayır öyle bir şey kesinlikle düşünmüyorum. Ucundan kıyısından televizyona bulaştık diye o kadarda haddimizi aşmayalım. İşi profesyonellerine bırakalım. 

Sizce ekranda olmak için güzellik şart mı ? 

İnsan görsel bir varlıktır ve dolayısıyla hepimiz güzele bakmayı severiz. Tabi burada güzellikten ne anladığımıza bağlıdır. Güzellik görecelidir ve ne yazık ki çağın bir hastalığı olarak diğer birçok konuda olduğu gibi güzellikte bir kalıba sokulmaya çalışılmaktadır. Mesela tasavvuf araştırmacısı, hiç tanışmadığım ama çok değerli bir insan olduğunu düşündüğüm Cemalnur Sargut Hoca’yı televizyonda görmeye bayılırdım ben. Hala çıkıyor mu bilmiyorum ama mest olup izlerdim onu. Baktığımızda kendisinin bir Adriana Lima olmadığını görüyoruz ama bana Adriana mı Cemalnur Hoca mı diye sorarsanız, her defasında Cemalnur Hoca’yı ekranda görmeyi tercih edeceğimi söylerim. Aura dediğimiz enerji alanlarımız vardır her birimizin. Bazı insanlar o genel kalıplardaki güzellik tanımlarına uymasada bakmaya doyamazsınız, bir şekilde çekilirsiniz o insana. Yanında olmak, yüzünü görmek, sesini duymak istersiniz. Girdiği ortamdaki herkesi etkisi altına aldığına şahit olursunuz bu insanların. İşte aurasıdır sizi çeken. Çünkü siz o kişideki asıl güzelliği görmüşsünüzdür. Dolayısıyla ekranda olmak için dış güzelliğe sahip olmak değil, içinin güzelliğini yansıtabiliyor olmak önemli bana göre. Tabi ben bir medya patronu değilim. Onlar benim bu spiritüel yorumuma ne der bilemeyeceğim. 

Yeni Medyanın ( Sosyal Medya ve İnternet ) Geleneksel Medyayı ( Radyo – tv gazete ) Yok edeceği söyleniyor siz buna ne dersiniz ? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek ? 

Televizyon izlemeyen, gazete okumayan ama kitap okuyan bir insan olarak şu bilgisayardan kitap okuma ya da dinleme işini hiç benimseyemedim. Dolayısıyla eminim benim gibi gelenekseli terk edemeyecek, o gazetenin kokusuna gereksinim duyacak insanlarda mevcuttur. 
Bu arada bir bilgi; öğrenme tüm duyularla gerçekleşir. Yani kitabı dokunarak, koklayarak okumakla, bilgisayar ekranında salt görerek okumak arasında büyük fark vardır. 

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim için seyahat etmek, ailemle vakit geçirmek, kitap okumak, yazmak, spor yapmak da yaptığım diğer her iş kadar kıymetli olduğu için pratik olarak benim boş zamanım olmamış mı oluyor?  İnsan yalnızca mutlu olduğu şeyleri yaparsa boş zamanım, iş zamanım gibi bir ayrımı kalmamış oluyor sanırım. 

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Aaaa var… İsim hafızam çok zayıftır ama Dr. Michael Newton ismini asla unutmam. Benzeri birçok kitap okumuş olmama rağmen bu ismin kitapları nedense benim çok farklı açılımlar yapmama neden olmuştur. 

KırmızıTürk hakkında neler söylersiniz ? 

Öncelikle seni çok takdir ettiğimi söylemek istiyorum. İş ciddiyetin beni çok etkiledi. KırmızıTürk daha çok spiker, sunucu, medya dünyası ağırlıklı bir platform. Bu durumda ben profilinize ne kadar uydum bilemem ama benimle röportaj yapmak istediğiniz için herkesin huzurunda bir kez daha teşekkür edeyim sana Sevgili Cengizhan… 

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Gelecek geldiği zaman gelecek  Tek bir an var şu an! Çok klişe gelebilir kulağa ama yıllarını gelecek kaygısıyla anı kaçırarak harcamış bir insan olarak söyleyebilirim ki; yalnızca bugünle ilgilenmemiz yeterlidir. Bugünümüzü layığıyla yaşadığımız vakit gelecek en güzel şekilde geliyor zaten. 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Evet. MUTLU OLUN! Hayatta tek bir amacımız var; o da mutlu olmak! Kendimizi ne kadar mutlu edersek, sevdiklerimizi de o kadar mutlu edebiliriz. O yüzden daima önceliğiniz kendiniz olsun. Geçmişte takılı kalırsanız depresyona girersiniz, geleceğe odaklı yaşarsanız anksiyete olursunuz. O yüzden yalnızca bulunduğunuz ana odaklı yaşayın. Ve en önemlisi SEVGİ temelli yaşayın. Her ne yapıyorsanız sevgiyle yapın. Hayatın formülü aslında bu kadar basit! Her şeyi sev. İstisnasız her şeyi ve herkesi! Ve yalnızca kendi mutluluğuna odaklan. Yalnızca kendi mutluluğundan sorumlusun. Başka hiç kimsenin değil. Siz kendinizi mutlu ettiğinizde göreceksiniz, etrafınızdaki insanların da nasıl pozitif yönde değiştiklerini. Bunun garantisini hepinize veriyorum. 

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA