YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
Meslektaşım Hakan Erdem, yakın zamanda yeni kitabı “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya”yı okurlarıyla buluşturdu. Erdem, medyanın kadına yönelik şiddeti ele alış biçimlerini mercek altına aldığı eserde, toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlıyor.
Özellikle şu günlerde, hem hayatımızda hem de medyada gündemde olan kadına şiddet olaylarının artık son bulmasını istiyoruz. Kadınların özgürce kahkaha attığı, ağladığı, dans ettiği, kendini ifade ettiği günlere diyorum…
Hoş geldiniz Hakan Bey, ben meslektaşım olarak sizi tanıyorum fakat okurlarımıza da tanıtmak isterim. Kimdir Hakan Erdem?
Hoş bulduk Yağmur Hanım, nazik davetiniz teşekkür ederim. Ben Hakan Erdem, 1988 Tokat doğumluyum. Lisans eğitimimi Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde tamamladıktan sonra yüksek lisansımı da aynı üniversitede Gazetecilik alanında yaparak akademik kariyerimi sürdürdüm. 2012 yılında Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde başladığım görevime Bakanlığımızın yayını olan Değer dergisinin yazı işleri müdürlüğü ve editörlüğü görevlerini yürüterek devam ediyorum. Ayrıca Cüneyt Arkın’dan Oktay Kaynarca’ya, Orhan Gencebay’dan İlber Ortaylı’ya kadar birçok isimle başarıları ve hayat hikâyeleri üzerine röportajlarım hem dergilerde hem de ınstagram adresimde yayınlanmaya devam ediyor. Birçok özel program ve törenlerde sunuculuk yaparken yüksek lisans dönemimde tez konum olan “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” adlı eserimi akademik çevremden gelen olumlu değerlendirmeler sonucunda, 5 yıllık bir çalışmayla kitap olarak yayımlamanın ve yazarlığa adım atmanın mutluluğu içerisindeyim.
“Ben gazeteci olmalıyım” dediğiniz anı hatırlıyor musunuz? Sizi yazmaya teşvik eden neydi? Ya da size öncü olan, yazmalısın diyen ilk kişi kimdi?
Lise yıllarında toplumsal olaylara karşı merakımın arttığını ve çevremde olup bitenleri sorguladığımı fark ettim. Bu süreçte, haberlerin insanların yaşamlarını nasıl değiştireceğini ve gerçeklerin ortaya çıkmasının ne kadar önemli olduğunu anlamaya başlamıştım. Özellikle adaleti, hakikati ve insan hikâyelerini anlatmak beni bu yola sevk etti. Beni yazmaya ve gazeteciliğe teşvik eden dönem ise üniversite yıllarımda edindiğim deneyimler oldu. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesinde “Ün TV” adında bir televizyonumuz vardı. Orada muhabir olarak çalışmaya başladığımdaki heyecanımı unutamam. Ayrıca fakültemizin gazetesi Selçuk İletişim’de de yazmaya başlamıştım. Ekran karşına çıkmak, üretmek ve akademisyenlerimizin desteğini kazanmak gazetecilik mesleğini seçme kararı almamda büyük bir rol oynadı diyebilirim.
“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabını yazmaya nasıl karar verdiniz? Kararınızı desteklemek adına nasıl adımlar attınız? Kitap yazmaya karar verdiğinizi çevrenizle paylaştığınızda nasıl tepkiler aldınız?
“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabımı yazmaya karar vermemin temel nedeni, toplumsal bir sorun olan kadınlara yönelik medyadaki yansımalarını araştırma ve bu konuda başlangıç oluşturma niyetiydi. Yüksek lisans döneminde bu konunun üzerine giderek hem akademik bir katkı sağlamanın hem de toplumsal bilincin katılımını sağlamanın perspektif açısından önemli olacağını düşünerek araştırmalar yaptım. Kararımı desteklemek için önce kapsamlı bir literatür taraması yaptım ve mevcut kaynakları inceledim. Farklı bakış açılarını raporlamak için çeşitli akademik özetlerden ve medyadaki örneklerden faydalandım. Bu süreç hem araştırmalarımın derinleşmesine hem de sürecin şekillenmesine yardımcı oldu. Kitap yazma kararıma gelince çevremle paylaştığımda çok olumlu tepkiler aldım. Ailem ve kardeşlerim bu konunun önemine değinerek büyük destek verdiler. Üniversitedeki hocalarımın da desteği ve kitap haline getirmemdeki önerileri bu projeyi hayata geçirme konusunda beni daha da cesaretlendirdi. 3 yıl tez aşamasında yaptığım araştırmalardan sonra üzerinde daha detaylı çalışarak 2 yıl gibi bir sürede “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya”yı kitap olarak çıkarmanın heyecanını ve gururunu yaşıyorum.
Hazır konuya buradan girmişken devam edelim. Siz hangi yönünüzü daha çok seviyorsunuz ve hangisinin ön planda olmasını istiyorsunuz? Gazeteci Hakan Erdem mi, yoksa yazar Hakan Erdem mi? Hangisine daha yakınsınız?
Gazeteci-Yazar Hakan Erdem’i seviyorum. Aslında ikisi birbirini tamamlayan önemli noktalar. İki bakış açısı da benim için oldukça değerli. Gazeteci Hakan Erdem, toplumsal olaylara ve güncel gelişmelere ilişkin merakla, insanları bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak adına sürekli bir çaba içinde. Öte yandan Yazar Hakan Erdem olarak ilerlemeyi düşünmeyi ve daha ayrıntılı olarak eğilmeyi seviyorum. “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” gibi bir eser kaleme almak benim için sadece akademik bir çalışma değil aynı zamanda bir sorumluluk ve toplumsal bir yaraya çare arayış aracı oldu. Son dönemde yazarlık tarafım daha baskın diyebilirim. Çünkü bu alanda uzun süreli projeler yaygınlaşıyor ve araştırma yapmak beni daha çok tatmin ediyor. Gazetecilik ise yıllık haber yelpazesinde yer almanın sunduğu heyecan ve dinamiklik ile dolu. İkisini bir arada yürütüyorum, kariyerimde ikisi de beni zenginleştiriyor ve her iki alanda da gelişmeye çalışıyorum.
“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” tam da kitabın içeriğine ve verdiği mesajlara yönelik bir isim taşıyor. Kitapta yer alan analizler ve istatistiksel verilerle medyanın şiddeti bazen nasıl normalleştirdiğini ve kadınların yaşadığı acıları reyting uğruna nasıl kullanabildiğini örneklerle açıklıyorsunuz. Peki, neden bu kitabı yazdınız?
Kitabımı yazmamın temel nedeni, kadınlara yönelik şiddet haberlerinin özensiz bir şekilde ele alınması ve medyanın bu soruna yeterince dikkat etmemesiydi. Medyanın, kadınların yaşadığı acıları reyting kaygısıyla haberleştirmesi, şiddeti normalleştirmesi toplumda daha farklı yaralara yol açmasına sebebiyet veriyor. Ben de bir erkek olarak kadınlarımızın bu mağduriyetini yaptığım araştırmalar neticesinde gidermeye ve medyanın bu konudaki rolüne dikkat çekmeye çalıştım. Kitabımda yer alan analizler ve veriler kadına şiddet haberlerinin basında verilişi ile ilgili sorunların daha belirgin hale getirilmesini amaçlıyor. Amacım, okuyucuların bu konuyu daha fazla düşünmelerini sağlamak ve medyanın sorumluluklarını sorgulamaktı. Geldiğimiz noktada katıldığım konferanslarda da söylediğim gibi kadına şiddetle mücadeleyi kişiler ve kurumlar olarak hep birlikte vermeliyiz. Ancak bu şekilde üstesinden gelebiliriz.
Kadına Yönelik Şiddet ve Medya’yı kimler okumalı? Kitabınızda özellikle vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Yoksa her okuyan farklı şeyler mi bulacak?
Aslında kitabım araştırma ve inceleme olarak tüm topluma hitap ediyor. Erkekler, kadınlar, medya kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler ve toplumdaki şiddet sorununa duyarlı herkesin okumasını tavsiye ederim. Kitabımda özellikle medyanın kadına yönelik politikalarını ele alırken, bu şiddet salgınının yanlış temsille ve eksik bilgilendirmeyle nelere yol açabileceğini vurguluyorum. Kitabımda özellikle vermek istediğim bir başka mesaj, medyanın şiddet olaylarını normalleştirerek haber metinlerine yansıtmak yerine toplumsal bilinci artıracak şekilde sorumluluk taşıması gerektiğiyle ilgilidir. Kadına yönelik şiddet, sadece bir haber unsuru olarak değil üzerinde durulması gereken toplumsal bir sorun olarak ele alınmalı. Kitabım okuyan kişiyi kendi perspektifine göre farklı noktalara götürebilir. Bazı okurlar, medyanın gücüne dikkat kesilecekken bazıları ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin medya üzerinden nasıl pekiştirildiğini fark edebilir. Kitap, bu karmaşık sorunu farklı açılardan ele aldığı için okuru, kendi bilgi ve deneyimleri doğrultusunda farklı çıkarımlara yönlendirebilir.
Medyanın, kadına yönelik şiddet üzerinde sorumlu bir rol üstlenmesi gerektiğine kesinlikle ben de katılıyorum. Medyanın kadına yönelik şiddet konusundaki rolü ve sorumluluğu sizce ne olmalıdır?
Medyanın kadına yönelik şiddet konusundaki rolü ve sorumluluğu oldukça büyüktür. Medya, toplumsal olayları ve sorunları geniş kitlelere ulaştıran ve toplumsal bilinci şekillendiren önemli bir araçtır. Medyanın bu konudaki rolü ve sorumlulukları arasında bilgilendirme ve farkındalık yaratma, empati ve destek, çözüm odaklı yaklaşım, şiddetin normalleşmesini önleme gibi konular yer almalıdır. Medya, kamuoyunu etkileme sorumluluğunda kullandığı dile önem vermelidir. Ayrıca medya temsilcileri kadına şiddet konusunun daha duyarlı bir şekilde anlatılması üzerine çeşitli eğitimler alabilirler.
2024 1 Ocak - 31 Mayıs kadın cinayetleri verilerine göre 183 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınları öldüren erkeklerin 61’i aile içinde, 33’ü boşanma veya ayrılma aşamasında olduğu erkek. Katledilen kadınların 41’i ise şüpheli ölüm. Kadınların 102’si ateşli silahla, 39’u kesici aletle öldürüldü. Öldürülen kadınların 88’i evli, 45’i bekar, 30’unun medeni durumu bilinmiyor. Kadınların 105’i kendi evinde, 6’sı çalıştığı yerde, 56’sı kamusal alanda öldürüldü. Bir gazeteci, bu konuda yazan bir yazar ve bir erkek olarak, ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Erkek şiddetinin kaynağı ne ve bu sorunu nasıl çözeriz?
Kadın cinayetleri ve kadına şiddet sadece ülkemizde değil, dünya çapında derin bir toplumsal yara ve büyük bir insan hakkı ihlalidir. Kadın cinayetlerinin ardındaki en önemli faktörlerden biri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve erkek egemen kültürdür. Kadınların erkeklere göre “ikincil” olarak konumlandırıldığı toplumlarda, erkek çoğu zaman gücü elinde tutar ve kadını bir “sahiplik” ilişkisi içinde görür. Bu sahiplik duygusu, kadınların özgür iradeleriyle karar alma süreçlerini engellediği gibi kadının benliğine de büyük zararlar verir. Toplumda erkeklere verilen bu tarz roller, onlara bir çözüm yöntemi olarak öğretilmekte ve bu roller, cinsiyet ayrımcılığını pekiştirmektedir. Medya da maalesef zaman zaman bu durumu meşrulaştıran ya da normalleştiren bir araç olarak hareket ederek kadına şiddeti ötelemektedir. Bu sorunun çözümü için öncelikle birey, toplum ve kurumlar olarak birlikte hareket etmeliyiz. Eğitim sistemi, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik mesajları çocuklara erken yaşta vermelidir. Kadına yönelik şiddeti önlemek için yasal düzenlemelerin daha etkin ve caydırıcılığının sağlanması da çok önemlidir. Özetle; erkek ve kadının eşit haklara sahip olduğunu kabul eden bir topluma dönüşmek için hep birlikte bu konuya eğilmeliyiz. Çünkü kadına yönelik şiddet bir “kadın sorunu” değil, toplumun her bölümünün çözülmesi gereken bir “insanlık sorunu”dur.
Peki, bundan sonra ne olacak? Ne gibi projeler var aklınızda? Gelecek planlarınızdan biraz bahseder misiniz?
Kitabım yeni yayınlandı. İlk baskısının bitmesine de az kaldı. Ben şu an birçok kurum ve etkinlikte konferanslara katılarak kitabımda incelediğim konuları insanlara aktarmaya çalışıyorum. Hedefim tüm Türkiye’de üniversiteler ve ihtiyacı olan insanları da bu konuda bilinçlendirmek. Nitekim televizyon kanallarında da yakında konuk olarak yer almaya başlayacağız. Ayrıca Ankara’da ilk imza günümüzü yapmıştık. Yakında İstanbul başta olmak üzere birçok ilde imza günü yapmayı planlıyorum. İlerleyen zamanda topluma mâl olmuş önemli isimlerle yaptığım röportajları kitaplaştırarak ikinci kitabımı da çıkarmayı düşünüyorum.
Okurlar kitabınızı nerelerden temin edebilirler?
Ankara’da yaşayan okurlar Kızılay karanfil caddesinde bulunan Dost kitabevinden kitabımı temin edebilirler. Türkiye genelinde internet üzerinden D&R, kitapyurdu, nadir kitabevi, trendyol ve hepsiburada gibi sitelerden kitabı hızlı sipariş verebilirler.
Sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Kadına yönelik şiddet ile ilgili tek bir cümle kurarken bile biz basın çalışanları daha özenle seçmeliyiz kelimelerimizi. Fark yaratmak, farkındalık yaratmak adına bunun nasıl büyük önem taşıdığını unutmamalıyız. Son sözü size bırakıyorum. Neler söylemek istersiniz?
Rica ederim, bu önemli konuya dikkat çektiğiniz için ben teşekkür ederim. Kadına yönelik şiddet, hepimizin ortak sorumluluğu ve sessiz kalınacak bir mesele değil. Basın mensupları olarak bizim görevimiz sadece bilgi aktarımı değildir. Doğru dil ve sözcükler kullanarak topluma hizmet etme görevimizi unutmamalıyız. Şiddetin meşrulaştırılmasına izin vermeden kadına şiddet konusuna hassasiyet göstermek büyük önem taşıyor. Bütün okurlara saygı ve selamlar gönderiyorum.