HABİB BABAR'ın röportajı için tıklayınız...
O Türk sineması’nın efsane isimlerinden… Senarist, yapımcı ve oyuncu Eriş Akman 1976 yılında çekilen Münir Özkul, Adile Naşit, Şevket Altuğ, Ayşen Gruda ve Itır Esen gibi birçok ünlü ismin rol aldığı 'Aile Şerefi'nde canlandırdığı 'Kötü Çocuk Oktay' karakteriyle hafızalarda yer edindi… Filmdeki muhteşem oyunculuğuyla bir döneme damga vurdu… Üniversite eğitimini İngiltere'de tamamlayan Eriş Akman, tekstil mühendisliğini yarıda bırakıp lise yıllarında başladığı tiyatro ile Londra'da yeniden tanışmış. Yarbay olan babasının yurt dışı görevleri sayesinde Avrupa'nın pek çok ülkesinde yaşayan Akman, kız arkadaşının desteğiyle sanat hayatına geri dönmüş… Yaşamını artık kızıyla birlikte İngiltere'de sürdüren usta oyuncu bakın neler söylüyor…
SİNEMAYA NASIL BAŞLADINIZ?
Ben sinemaya 1970 yılında başladım. Önce yabancı filmlerde başladığım sinema oyunculuğu Türkiye’ye döndükten sonra da tiyatronun yanında devam etti. Yılmaz Güney ile çalışmalarım sırasında içimde senaryo ve yönetmenlik yapma isteği uyandı. 1973 yılında Arzu Film’e girdikten sonra artık tiyatro yapmayıp yalnız sinemada, her dalını öğrenerek çalışmaya karar verdim.
PEKİ ARZU FİLMLER YOLLARINIZ NASIL KESİŞTİ?
Yavuz Turgul çok iyi bir dostumdu… Yavuz o dönemlerde Ses Dergisi'nin yazı işleri müdürülüğünü yapıyordu. Sonrasında Hayat, Ses ve Fotospor dergilerinin genel yayın yönetmeni olması için kendisine teklif yapılmıştı. Babıali'nin en genç yayın yönetmeni olacaktı. İkimiz de 23-24 yaşlarındaydık. Ertem Eğilmez, Yavuz Turgul'u Arzu Film'e transfer etmek istiyordu. Yavuz, 'Sen de gelirsen kabul ederim' dedi. Sabah 8'de Ertem Eğilmez'in evine gittik. Baktım ki danışıklı dövüşmüş. Yavuz çoktan kabul etmiş teklifi beni de yanında götürmek istemiş. Ardından da Arzu Film'de çalışmaya başladım. İyi ki çalışmaya başladım. Arzu filmin çalışma şekli muhteşemdi. Hem Hollywood'da hem de Avrupa'da çalışmış biri olarak Ertem Eğilmez ve Sadık Şendil'in kurduğu sistemi hiçbir yerde görmedim. Arzu Film'e girdikten sonra 'Kendimi buldum' diyebilirim.
‘AİLE ŞEREFİ ‘ FİLMİNDEKİ ROLÜNÜZLE HAFIZALARA KAZINDINIZ NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?
Aile Şerefi filminin hikaye ve senaryosunu yazan Suphi Tekniker, projeyi Arzu Film’e ilk getirdiği anda ben Oktay rolünü oynamak istedim. Ancak birçok kişi buna karşı çıktı. Daha ismi bilinen, ünlü bir oyuncunun oynaması gerektiğine inanıyorlardı. Benim rolü iyi oynayacağıma inanan yalnızca yazarı Suphi Tekniker’di. Diğer rolleri oynayacaklar, tüm roller onlar için yazıldığından belliydi ve tek sorun olan başrol Oktay idi. Uzun tartışmalar yapıldı, ünlü isimler havalarda uçuşuyordu. Filmin sinemalarda oynama tarihi belli olduğundan çekimlerin başlaması gerekiyordu. Hala bu rolü oynayacak kişi belli değildi. Bu arada Suphi sağ olsun, rahmetli Ertem Eğilmez’i benim rolü çok iyi oynayacağıma inandırmış ve Oktay’ın sahnelerinin başlamasından bir gün önce Ertem Eğilmez yapımcı olarak noktayı koydu ve hiç ummadığım halde benim oynamamı istedi.
AİLE ŞEREFİ 1970’LERİN EN ÖNEMLİ SOSYAL İÇERİKLİ FİLMİYDİ
Allah razı olsun. Film bence, 1970’lerin en önemli sosyal içerikli filmlerinden biridir. O yıllar, İstanbul’a göçün ilk başladığı yıllardır. Önce varlıklı aileler göç etti. Sonra 1970’ler ülkemizde yozlaşmanın başladığı yıllardır. Film bir çok gerçek olaya dikkat çekti. Gerçekte de, o yıllarda Bağdat Caddesi’nde araba yarışları yeni başlamıştı, kazalar oluyordu. Sevgili, büyük oyuncu, Rahmetli Muhip Arcıman’ın oynadığı Oktay’ın babası Fehmi karakteri gibi birçok zengin baba, Oktay gibi bir çok şımartılmış, masum ama kötü çocuklar yetiştirmeye başlamıştı. Yepyeni bir zengin sınıfı, işçi ve köylü sınıfını hakir görüp, onlara hükmetmeye başlamıştı. Yani film, yapımcısı, yönetmeni, senaristi ve oyuncularının mükemmel olmasının yanı sıra, çok güzel ve ilginç bir hikaye anlatıyordu ve çok doğru ve önemli bir sosyal mesajı seyircinin gözüne sokmadan sergiliyordu.
YEŞİLÇAM FİLMLERİNE HALA BÜYÜK BİR İLGİ VAR BUNUN SEBEBİ NEDİR SİZCE?
Yeşilçam sineması dediğimiz 1950-70 senelerinde yapılan filmler, seyirci için yapılırdı. En azından Arzu Film’de biz bunu gördük. Seyirciyi bir filmdeki hikaye ve filmin verdiği mesaj ilgilendirir, teknoloji değil. Nitekim o yıllarda teknoloji çok geri olmasına rağmen, seyirciye geçen duygu ve söylemler unutulmazdır. Bu yalnız Türk Filmlerinde değil, yabancı filmlerde de mevcut bir gerçektir. Ben bunun üzerine pek düşünmedim ama sanıyorum teknoloji ilerledikçe filmi yapanlar, bu teknoloji kullanarak seyirciyi etkilemek istiyorlar ve bu arada seyircinin asıl istediğini ıskalıyorlar.
HİÇ UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?
Aile Şerefi Filmin çekimlerine başlamamıştık. Rahmetli Münir ağabey tutturdu 'Beni bit pazarına götürün.' diye. En sonunda Ertem Eğilmez, Yavuz (Turgul) ile bana ricada bulunarak Münir Ağabey'i Kadıköy'deki bit pazarına götürdük. Rolü için oradan giyindi, kendi elbiselerini de poşete koydu. Ertesi gün sete 'Sucu Rıza' olarak girdi. Bütün senaryo aşamasında Münir Ağabey'deki değişimleri izledim, o zaman dedim ki; 'Bu adam gerçekten dünya çapında bir oyuncu.' Gittiğimiz tüm festivallerde Münir Ağabey'e herkes hayran olurdu. Münir abi gerçekten muhteşem bir oyuncuydu. Onların yeri kolay kolay doldurulamaz. Tabii Ertem Eğilmez’i yad etmeden geçemeyeceğim. Rahmetli bir sinema dahisi aynı zamanda da bir star makinasıydı. Tarık Akan ve Kemal Sunal gibi oyuncuları sinemaya kazandırdı. Kendisi için 'sert' derlerdi ama öyle değil. Ertem Eğilmez'in gerçekçi bir tavrı vardı, sahtekarlıktan hiç hoşlanmazdı. İnsanların arkasından konuşmazdı. İçinden ne geliyorsa yüzüne söylerdi. Böyle de olunca insanlar da 'sert adam' dedi kendisi hakkında. O gerçekten çok ayrı bir kişiliğe sahipti.
BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?
Ben aslen Trabzon’lu olmama karşın, babamın o sıra Teğmen olarak görev yaptığı Çanakkale’nin İntepe ilçesine yakın bir köyünde doğmuşum. Hatırlamıyorum, babam Ankara’ya tayin olunca ilk hatırladığım erken çocukluk, hayal meyal Ankara anılarım. Sonra da İstanbul… İlkokul öncesi ve bitirinceye kadar olan yıllarım, Kadıköy, Yeldeğirmeni’nde geçti. Osmangazi İlkokulu’nda okudum. Bu okuldan mezun başta Ahmet Gülhan, Barış Manço, Yalçın Gülhan olmak üzere birçok sanatçı vardır. Babamın sık, sık yurtdışına tayin olması sebebiyle hep babaannem ile yaşadım. Sonra Kadıköy Maarif Koleji (şimdiki Kadıköy Anadolu Lisesi’ ni kazandım ve o sıralar mecburi yatılı olan okulda okumaya başladım. Benden küçük iki erkek kardeşim vardı. Ne yazık ki benim gibi oyuncu olan en küçük kardeşimi erken yaşta yitirdik. Sonra babam Yarbayken Nato’ya tayin oldu ve beni yurtdışında okutma fırsatı buldu. Önce Nottingham Üniversitesi’nde tekstil mühendisliği okurken, tiyatro okumaya karar verdim ve Mountview Academy of Dramatic Arts’ın giriş sınavını kazandım. Okula girdiğimden itibaren hedefim yönetmenlik yapmaktı. Mezun olduktan sonra çok az süre tiyatroda çalıştım. Kader beni sinemaya itti.