Kariyerinize çok genç yaşta ve çok hızlı bir giriş yaptınız. Şu anda 11 yaşından beri bu sektörün içinde olan birisi olarak karşımıza çıkıyorsunuz. Bu yolculuğa nasıl adım attığınızdan biraz bahseder misiniz?

Herkes sevgiyle selamlarım. 11 yaşında Radyo Çocuk Kulübü'yle başladım. Hemen arkasından ses teknisyenliğini ve dublaj kısmını öğrendim. 16 yaşındayken zaten Radyo Çocuk Kulübü'nün idarecisi olmuştum. O arada televizyon seslendirmeleri de başladı. He-Man, Voltran gibi çizgi dizileri ve Tom Cruise, Brad Pitt gibi pek çok bilindik oyuncuyu seslendirdim. O periyotta Ankara'daydım. Önce Gazi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okudum ve bu bölümden ön lisansımı aldım. Arkasından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Sonra bitirip yönetmenlik yüksek lisansını da yaptım ve dereceyle tamamladım. Belgeseller ve sunuculuklar Ankara'dayken devam etti ve 1996’da İstanbul'a geldim. Sabah kuşağı programları, yarışma programları, diziler, filmler hatta adı “Albüm” olan bir albüm gibi pek çok branşta kendimi test edip oraları öğrenmeye çalıştım. Sonuçta da bir tür İsviçre çakısına dönüştüm. Bence sektörün çok çok geniş bir altyapısı var. Buranın her tarafını öğrenmek, daha doğrusu herhangi bir şeyi öğrenmek ve o şeyi “bilerek yapmak” en etkili durum bence. O yüzden de elimden geldiğince her kategoriyi öğrenmeye çalışıyorum. Ve devamında da zaten yönetmenlik, yapımcılık ve yazarlık kategorilerine geçip ve tabii ilk göz ağrım olan oyunculuğu devam ettirip şu anda bu noktaya kadar geldim.

Sizce sektörde erken yol almanın avantajları mı daha çok yoksa dezavantajları mı?

Bence kişisel olarak oldukça doğru bir şey. Pek çok şey hakkında bilgin oluyor. Ama şu anda içinde bulunduğumuz şartlar çok dengesiz, değişken ve şansa yönelik. Hatta zaman zaman da fazlasıyla belirsiz olduğu için bu bir avantaj mıdır? Artık pek kestiremiyorum. Ama tabii ki, iyi ki böyle yaptım ve bu yoldan ilerledim.

Karakterlere nasıl hazırlanıyorsun? Özel bir tekniğin veya çalışma şeklin var mı?

Aslında bu bir ekip işi. Dolayısıyla karakteri oluştururken ağırlıklı olarak yönetmenle zaman zaman da yapımcıyla ve tabii ki senaristle bir araya gelip onların düşüncelerini ve deneyimlerini de ciddiye alarak dinliyorum. Sonra ben de ne tip bir farklılık yaratabilirim diye düşünmeye başlıyorum. O karakterin ne gibi özellikleri olabilir? Yani nasıl konuşuyordur, nasıl bakıyordur, nasıl duruyordur, nasıl susuyordur, nasıl tepki veriyordur, zayıf tarafları nelerdir? Ses rengi nasıldır? Pek çok yönden bir insan oluşturmaya çalışıyorum. Ya da bir figür diyeyim... Zaman zaman insan da olmayabiliyor çünkü. Her biri birbirinden farklı özellikte karakterler olması için rol seçimlerine dikkat ediyorum. Bir kategoride tanındığım bir rolü bir sonrakinde artık asla oynamak istemiyorum. İnsanlar tarafından “Toprak böyle farklı karakterleri oynayabilen biri” denmesi benim adıma daha değerli. Çünkü aynı şeyi yapmaktansa farklı farklı şeyler yapmak ve o yolda ilerlemek, hem daha eğlenceli hem de daha güzel.

Oyunculuğun haricinde Toprak Sergen neleri sever, vaktini nasıl geçirir? İlgi alanlarından bahsedebilir misiniz? Toprak’ın bilmediğimiz yanları neler?

En doğayı ve sporu çok seviyorum. Çok çok kalabalık yerlerden de pek hoşlanmıyorum aslında. Birebir enerjilerin daha doğru olduğuna inanıyorum. Çünkü pek çok spor branşı bana çok uyuyor. Yani kayak olur, yüzme olur, dağcılık olur, masa tenisi olur... Düzenli olarak 21 yıldır antrenman da yapıyorum. Klasik boks, Muay thai, Kali ve Kempo. Temel tekniklerini biliyorum. Zaman zaman crossfit antrenmanı zaman zaman da dayanıklılık antrenmanı yapıyorum. Yani sporu gerçekten çok sevdiğim anlaşılıyor bu durumda. Aynı şekilde doğayı da… Doğanın içinde olmak ve farklı yerleri görmek bana çok ciddi mutluluk veriyor. Aynı zamanda iyi enerji de veriyor. O yüzden pek herkesin ortasında görünmüyorum galiba.

Yapımcılığını, yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiğiniz “Bir Türk Masalı” filminden bahsedelim mi biraz da?

Mutluluk ülkesinde geçen fantastik bir masal bu. Aynı zamanda bir aile filmi. İçten eğlenceli, sıcak, farklı, fantastik ve trajikomik ve evrensel bir Türk masalı. İzleyicilerin izlemesini çok çok istediğim bir proje. Sıfır cinsellik, sıfır şiddet, sıfır küfür. Üstelik de fantastik bir masal olduğu için dünyaya da bizim kendi köklerimizdeki masallarımızı göstermenin ilginç olacağını düşünüyorum. Film aynı zamanda İngilizce dublajla da izleyebilecek insanlar. Bu da bildiğim kadarıyla Türkiye'de bir ilk. Her dilde altyazısı da var. Bir Çizgi Türk Masalı için çalışıyor ekip şu anda. Ardından da ikinci film geliyor. İkisi de kışa doğru bizde olacak ve yurt dışındaki fuarlara da gidecek. Dijital dünyayla yılbaşından sonra tanışmış olacak “Bir Türk Masalı”.  Aynı zamanda engelli kardeşlerimiz için, çocuklar için de önemli ve değerli olduğunu düşündüğüm bazı içerikler var. Galalarda uygulayacağımız, filmin içinde uygulamış olduğumuz güzel, tatlı bir şey yaptık. İnsanların seveceğini, beğeneceğini düşündüğüm, dünyaya yönelik bir iş yaptık. Şimdi güzel sonuçları bekliyoruz.

Sosyal medyayı aktif kullanıyor musunuz?

Elbette, sosyal medya candır. Günümüzdeki iletişim dilinin zirvesi bizde. Sosyal medyayı eğlenceli ve aktif kullanmanın çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Yurt dışında ilgi görüyor musun?

Evet. Alparslan: Büyük Selçuklu dizisinde Bizans komutanı olan Kekavmenos karakterini canlandırdım. Altyazıyla dünya üzerinde her yerden izlenebildiği için artık yapımlar çok fazla ve farklı ülkeden izleyici benimle iletişim kuruyor. Bu tabii çok mutluluk verici, çok eğlenceli. Yani hakikaten 40-50 ayrı ülkeden insan yazmıştır. Özellikle Latin Amerika çok ciddi takip ediyor. İspanya, Türki Cumhuriyetleri, İran, Irak ve daha da aşağıları da öyle. Bu da dünyayla iç içe olmak anlamına geliyor. Hepsiyle de İngilizce iletişim kuruyorum. Israrla iletişimimi tam ve net kurmaya çalışıyorum; elimden geldiğince tabii. Ciddi zaman ayırmak gerekiyor ama ayırıyorum seve seve… Çünkü insanlarla pozitif iletişim kurabilmenin değerli olduğunu düşünüyorum. Yani dünya artık bizimle birlikte, biz de dünyayla birlikteyiz.

Özel hayatınızla gündeme gelen bir sanatçı değilsiniz. Özel hayatınızda mahremiyete önem veriyor olmalısınız.

Evet, özel hayatın adı üstünde “özel hayat” olduğunu düşünenlerdenim. Bir de galiba herkesin ortasında bulunup sıra dışı davranışlar sergilemeyi ya da o iletişim dilini çok uzun boylu bilmiyorum. Hiçbir zaman da bilmedim aslında. Ama söyleşilerle bu tip güzel iletişimler kurulabilir ve insanlar “gerçek seni” tanır. Çünkü o tip iletişimde insanların gerçek seni tanıyamadığını düşünüyorum ve üzülüyorum o insanlar için gerçekten. Tabii iyileri de var aralarında. Çok oralarda dolaşmak istemiyorum açıkçası. Bir de “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz". Film yapıyorum, dizi yapıyorum, dünyada dolaşıyorum, doğanın içindeyim… Hani bununla ilgilenen insanlar zaten seni yakalıyorlar bir biçimde ve sosyal medya hesaplarımızdan çok net olarak bizi tanır ve görür hale gelebiliyorlar.

Yakın ya da uzak vadeli yeni hedefleriniz neler?

Aslında bu sahalara dönmenin devam kararı gibi bir şey benim şu anda yaşadığım. Ne olursa olsun 150 dakikalık bir dizi. Sadece oyunculuk kalibrasyonu değil aynı zamanda üst düzeyde de dayanıklılık istiyor. Gerçi Alparslan: Büyük Selçuklu seti en zor setlerden biriydi her bakımdan. At binme, ciddi anlamdaki soğuk, fiziksel pek çok sahnenin olması… Ama gayet iyi atlattığımı düşünüyorum. Çok da keyfim yerinde. Yani dayanıklılık, fitness testinden geçmiş durumdayım. Dolayısıyla yola devam.  Daha yeni tamamlandı Alparslan dizisi ama yapımcılar çok şey öneriyor bana. Hepsine çok çok çok teşekkür ederim. Aralarından güzellerini seçip bir şeyler yapmaya devam edeceğim gibi görünüyor. Ama birinci planda zaten “Bir Türk Masalı” var. Onun sinema, dijital ve çizgi filminin macerası derken üçüncü aşamasının da macerasını görmeyi, yapmayı ve yaşamayı çok istiyorum. O noktalara doğru da ilerliyoruz gibi görünüyor. O yüzden gayet mutluyum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Çok teşekkür ederim bu özel ve güzel röportaj için:)))))