Bu hafta Kültür- Sanat yazarları tanıyoruz röportajlarımda Kayseri/Yahyalı diyarından “Hayallerin Izdırabı” kitabı ile Saygıdeğer bir beyefendi Yusuf Yayan var. Kendisi bu yolculukta çok naif ve emin adımlarla yürüyen, yazarlığın yazmanın fazlaca kıymetli ve farkındalık dolu bir yolculuk olduğunu bilen nadir kalemlerden. Benim tabirimle sosyal medya yazarı değil. Kendisini yaklaşık 3 yıldan bu yana tanıyorum. Ben insanları yorumlardan ve konulara olan ilgisinden tanıyabilirim. Yusuf Bey benim her makaleme yapmış olduğu yorumları ile dikkatimi çekti. Kendisine yıllar önce bir sözüm vardı. Kitap çıkarttığınızda ilk röportajınız benden dedim. Yusuf Bey; olaylara  nokta atışı bakış açılarıyla ve halkın derdini kendisine görev bilmiş, tabir-i caizse yürüyen tarih gibidir. Donanımlı her anını kendini geliştirip inanlara faydalı olmaya adamış saygın bir isim. Kitabı HAYALLERİN IZDIRABI henüz çok yeni ve taze.

Sayın Aslı Hanım diye ekliyor; Hayallerin Izdırabı ismi, aslında hayatın özetiydi. Bir deyim var. “Karnının doymayacağı sofraya açlığını hissettirme.” Buradan esinlenerek kitabımda boş hayalin ızdırapla biteceği mesajını vermek istedim. 27 sene yerel, ulusal dergi ve gazetelerde davranış bilimleri ile ilgili köşe yazıları yazdım. Bu yolda en büyük desteği Aslı Hanım hatırlıyor musunuz? Sizin çalışmalarınızı neden kitap haline dönüştürmüyorsunuz sorusuna, başkalarının sen yapamazsın sözüne karşılık sizin–onları değil kendini dinle- sözü en büyük desteğim oldu can suyum oldunuz. Ayrıca ailem Mali Müşavir kızım Sultan, öğretmen kızım Semihanur, oğlum Resul Fatih ve en küçük kızım Nur ve yakın çalışma arkadaşlarım Sayın Zuhal PATAT ve Sayın Döndü Gül YİĞİTSOY baştan sona yanımda oldular.  Müzik Öğretmenim Hakan ÇETİNKAYA’yı da unutmadan destek veren herkese teşekkür ediyorum ifadelerini kullanan Sayın Yusuf Yayan ile röportajımız sizlerle.

 

Söyleşimizi sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Kimdir Yusuf Yayan, bir günü nasıl geçer?

1965 Kayseri doğumluyum. Özel sektörde çalışıyorum. Çalışan insanların iş-ev arası hayatını yaşıyorum. Evli ve dört çocuk babasıyım. Ekmek kavgası diyelim. Bu kavgada ise alın teri geçim kaynağım.

Kitabınızı çıkarmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Bana göre ilk kitabım okuma yazmamı öğrendiğim gün yazıldı. Çünkü kimi notlarımı öğrenmek için tuttum. Bazı notlarımı da başka bilgilerle zenginleştirerek öğrenme amaçlı tuttum. Sonra yazma isteğimle birleştirerek günlük haline dönüştürdüm. İzlenimlerimin birikim odasını halka arz etmemin anahtarı gazeteci Aslı Hanımdaymış. Sağ olsun halka arzda öncüm oldu. Ve halk ile paylaştığım ilk kitabım oldu.

Kitabınızın ismini belirlerken göz önünde bulundurduğunuz kıstas nedir? Kitap isminizin herhangi bir hikâyesi var mı?

Hayallerin ızdırabı ismi, aslında hayatın özetiydi. Bir deyim var. “Karnının doymayacağı sofraya açlığını hissettirme.” Buradan esinlenerek boş hayalin ızdırapla biteceği mesajını vermek istedim.

Konuları nasıl seçiyorsunuz, konu seçimi tesadüfi mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

27 sene yerel, ulusal dergi ve gazetelerde davranış bilimleri ile ilgili köşe yazıları yazdım. Okuyucu kitlem bu yazıları kitaplaştırarak daha kalıcı olması gerekliliğini hissettirince ilk desteğim okuyucularımdan oldu. Konularım tamamen insan özgü normlar. Konu seçimi hayatın gerçekleriyle yüzleştiğim her an oluşabiliyor. Klavye başında ya da kâğıt kalemle konu belirlenemiyor.

Bu yolculukta en büyük desteği kimden aldınız?

Aslı Mercan Sarı’nın çalışmalarınızı neden kitap haline dönüştürmüyorsunuz sorusuna, başkalarının   sen yapamazsın sözüne karşılık Aslı Hanım’ın –onları değil kendini dinle- sözü en büyük desteğim oldu. Ayrıca ailem Mali Müşavir kızım Sultan, öğretmen kızım Semihanur, oğlum Resul Fatih ve en küçük kızım Nur ve yakın çalışma arkadaşlarım Sayın Zuhal PATAT ve Sayın Döndü Gül YİĞİTSOY baştan sona yanımda oldular.  Müzik Öğretmenim Hakan ÇETİNKAYA’yı da unutmadan destek veren herkese teşekkür ediyorum

Yazın yolculuğunda ruh dünyası karakteristik mi olmalı?

Kesinlikle karakteristik olmalı. Zaten hayatın içinde her birey biraz karakteristik değil midir?

Melankolik biri misiniz?

Doğallık karşısında melankolik olmamak mümkün mü ? Adaletle doğallık hayranıyım. Konuşmadığım canlı türü kalmamıştır diyebilirim. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar ile empati kurmaktan keyif alıyorum. Fıtratımızın gereği hayata gelme tercihi Rabbimin idaresinde. Bu yüzden canlılarda ötekileştirme algım olmadı. Bunun sonucunda kararınca melankolik olabiliyorum.

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılı da oluyorlar. Bu bir gerçek. Bu husus hakkındaki düşünceleriniz.

Başarıdan ne algıladığımıza bağlı. Başarının skalasını faydalı olabilme oranıyla değerlendiriyorum. Hayallerin Izdırabı hangi canlıya ne kadar faydalı olabilir çabasındayım. Benim başarı anlayışım bu. Dönütlerin dua ve teşekkür boyutuna bağlı. Başka yazarlara saygı duyuyorum. Emek kutsaldır. Kim ne kadar satmış ya da başarıdan ne anlıyor, ilgi alanım değildir.

Sayın Yusuf Bey sizin yazma tarzınızdan bahseder misiniz? Mesela nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Yazma, başka bir ifadeyle kalıcı kılma. Huzuru, adaleti ihtiyacı ve çözümü gördüğüm o an, orada beynime, vicdanıma yazarım. Klavye, kâğıt, kalem kolay aşama.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Kitap çalışmalarımda genel tema fayda üzerine olduğu için önce vermem gereken mesajı tespit ediyorum. Doğru mesaj tespit edilince zaten kendi kendini tamamlayan eser halini alıyor.

Kitabınız Hayallerin Izdırabı, genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

Bahsi geçem coğrafyanın ve kahramanların aslında çok bir özelliği yok. Aysima, Nusret, Elif içimizden biri. İçerik toplumun gerçekleri. Burada asıl olan ahlaklı olmanın ödülleri ve boş bir hayalin ızdırabını tema olarak işledim.

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi, yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Yazarak hem birikim yapıyorum. Hem de bu uğraş beni mutlu ediyor. Abartı algılanmasın ama galiba uyurken bile zihnen yazıyorum. Zira 10500 sayfa el yazım ilkokul 1. sınıftan beri süregeliyor. 55 yaşında 1. sınıf çocuk heyecanıyla yazıyorum. Sanırım beynimde oluşan yazma programı hücreleri çok fazla. Çocukluğumdan beri etkilendiğim ve yolundan gitmeye çalıştığım İbni Haldun derki: “Beyin değirmen taşı, bilgi ise buğday taneleri. Eğer değirmene buğday taneleri verilmezse taşlar birbirini öğütür. İşte beyin böyle bir şey. Sürekli yeni bilgi almazsa Alzheimer hastalığı güçlenir.

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir ? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Yayınevleri edebiyatı ticarethane olarak gördükleri sürece görselliği, rantı önde tuttuğu sürece içeriklerin önemi ihtiyaç sahiplerine ulaşmayacaktır. Bunun önü açılmalı. Zenaatkar, zenaat, neşriyat çarkı eskisi gibi dönmeli. Yani yayın evi sanatçının, sanatçı da sanatkarın önüne geçmeye çalışmamalı. Herkes kendi alanında faydalı olmaya çalışmalı.

Son zamanlarda iyice meşhur olan ama içeriğe sahiden önem verilmeyen edebiyat dergileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Doğru tespit. Yayınevleri yazarlardan, yalnızca menfaat sağladıkları sürece değil, içeriklere de çok önem vermeli. Oysa sayfalarına bastıkları kitapların içlerinde paradan daha değerli manevi, ilmi hazineler var, görmezden gelinmemeli.

Yazın yolculuğunuzda gelecekle ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Hayallarin Izdırabı adlı ilk eserimin dönütleri “ Bu tamamdır, devamını bekliyoruz.” mesajı verdi. Elbette ülkemizin kanayan yaralarına parmak basmak en doğru mesajı, faile ve mağdura ileterek, faille caydırıcı, mağdurla tedbir alıcı öğeleri paylaşmak istiyorum.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Küçüklerin örnek alabileceği, büyüklerin örnek davranışlar sergileyeceği bir çalışma, yediden yetmişe evrensel tüm insanlığa mesajım. Çünkü çalışmalarımda ben insanım diyen herkesin kendinden bir şeyler bulacağı yaşamsal içeriklerle tüm insanlığa hitap ettiğimi düşünüyorum.

Hayallerin Izdırabı ile güzel bir okur kitlesi yakaladınız, bunu yakinen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönütler nasıldı?

Aldığım dönütler beklediğim gibiydi. Vay be dedirten iletiler aldım. Yine bir deyimle betimleyeyim. “Doğru duvar yıkılmaz. Dönütler hayalimi aşmadı, altında da kalmadı. Adımlarımı nereye attığımı net olarak gösterdi.

Bende bu yazı meziyetinin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim. Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

Unutmayayım diye ilkokulda ders notları tuttum. Bu durum birden fazla ihtiyaca cevap oldu. Çok beğendim. Hiç bırakmadan yazdım. Şu anda 43 senedir süregelen yazın yolculuğum, hem bilgi birikimi, hem anı, hem de tecrübelerimi gelecek kuşaklara aktarma adına fırsat eseri oldu.

Kimsenin okumayacağını bilseniz de yazar mıydınız?

Köşe yazılarım yıllarca okundu. Ama diğer yazılarım ilk olarak Hayallerin Izdırabı adlı eserimde okuyucuyla buluştu. Başkaları okusun gayesiyle hiç yazmadım. Beni mutlu ettiği için yazdım. Şartlar el verdiğince yazacağım, çünkü yazmak yaşam tarzımdır.

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye’deki yayınevleriyle yazara değer verilmediği hususuyla ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgi düşünceleriniz nelerdir?

Sevgiyi sorguladım ilk eserimde. Bir örnek vermek gerekirse yayınevleri ne yazdığınızın değil kaç satarız hesabının peşinde. Bireysel faydadan çok, toplumsal faydalara bakmalıyız.

Türkiye’de kitap yayınlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağım diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayınlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Bu süreçten yeni geçmiş biri olarak biraz zorlandığımı ifade edebilirim. Benim de bu yolculukta tıkandığım aşamalar oldu. Bazı prosedürler zorluyor elbet. Buna rağmen pes etmemelerini tavsiye ediyorum.

Okumayı sevmeyen bir milletiz. Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman geçiresini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okumaktan ziyade öğrenmeyi sevmeyen bir toplumuz dersek sanırım daha isabetli olur. Okumak geniş manada öğrenmenin bir parçasıdır. Okumak, kitap okumak, kitabı okumak… Faydalı kavram okumayı öğrenirsek zaten kitap okumak kendiliğinden zorunlu hale gelir. Sosyal ağlar farklı demografik özelliklerdeki insanların burada bir arada olmasına imkan sunarak bu mecraların cazibesini arttırmakta. Çok yönlü sanal topluklar meydana getiren bu platformlar kişilerin bireysel ve toplumsal bir takım gereksinimlerine göre seçim yapabildikleri özel alanlara dönüştürülebilmektedir. Bu bağlamda insanların bireysel bazı ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kullanmaya çalıştıkları sosyal ağlar ya da başka bir ifadeyle sosyal medya bireylerin psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını tatmin etmek maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır.

Klasik sorularımdandır. Eskiden yazarlar görünmezdi, şimdiki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?

Eski yazarlar sanatkârdı. Şimdi bazı sanatçılar “yazı ameleleri” , bazıları  “yazar” olma hevesindeler. Boş teneke çok ses çıkartır. Gerçek değerler sahibine mutlaka ulaşır. Baskı hisseden yazar, şöhretin ne bela bir girdap olduğunu anlayana kadar devam edecektir. İnşallah şöhret değil, fayda verici bir arayışta oluruz.

İnsanların çoğu hayatımı yazsam roman olur der. Sizce herkes kitap yazabilir mi, yazmak bir yetenek midir?

Her insanın kendine özgü hayatı vardır. Her hayatın da bir hikâyesi. Hayatımı yazsam roman olur diyenlerin haklı yönleri olması başka şeydir, bunu yazması bir sanat işidir.

Neden şu an revaçta olan şiir, öykü ve deneme değil de roman yazarlığı?

Neden roman dersek yaşanılanı ifade etmekte en etkin model diyebilirim. Eğer bir anlatı özenle hazırlanırsa zaten kendisi şiir vasıflarını da içerir. Oysa şiir bir roman vasfı taşımaz.

Peki, bu yolculukta artık ne zaman ben bir yazarım diyebildiniz ya da kendinizi yazar olarak tanımlıyor musunuz? Siz de estağfurullah Aslı Hanım, gönül işçisiyim diyenlerden misiniz?

Yazarlık etiketini eser sahibi almaz. Fayda sağladıysa okuyucusu verir. İnsanın var olduğu her coğrafya da yazılarıma ihtiyaç duyulur ve başkaları tarafından aranan idol olursam ayrıca diğer yazarların zihninde düşüncelerim dolaşırsa birileri bana yazar diyebilir. Ben buna rağmen kendime yazar diyemem. Çünkü yazarın ağır sorumlulukları olmalı. Gün gelir söylediği her cümle kanun maddesi sayılmalı. Aksaklığı görmeli, çözüm üretebilmeli, çözümü evrensel kabul görmeli, zira kul hakkı içerir. Bu yüzden yazarım diyebilmek kolay değil.

Biraz uçlarda ve çok sevdiğim sorulardan. Birçok yazar dostuma sormuşumdur. Yazı yazmak sizce sizin tek mesleğiniz olabilir mi? Örneğin Orhan Pamuk gibi zamanınızın tamamını yazmak için kullanabilme imkanınınız olsa ne kadar verimli olabileceğiniz kanısındasınız? Başka bir deyişle tek uğraşınızın yazmak olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Yazardım, yine söylüyorum bu benim iletişim kurma biçimim. Yaşam tarzım. İletişim kurmadan yaşamaya devam etmek mümkün değil.

Ben de yazmak istiyorum diyen yazarlara tavsiyeler desem günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?

Sevgili yazar adayları. Bakmak yetmez, görmeyi ilke edinin. Görmek yetmez, çözüm üretin. Kitap okurken kitabı değil, her cümledeki gizli mesajları mutlaka okuyun. Yazı klavyede değil hayatın içinde yazılır. Vicdanlardan servis edilip yüreklerde okunur.

Son olarak gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

İstismarın en acı ve en zor olanı cinsel istismardır.  Biz bunu daha çok tanımadığı biri tarafından yapıldığını zannederiz. Bazen aslında böyle değildir. Çoğunlukla bunlar kendisine çok yakın olan akrabaları ve çevresinde komşusu olabilir, uzak akrabası olabilir. Bunlar tarafından da yapılmaktadır çocuğa. Ailenin çocuğa mahremiyet bilinci vermesi gerekiyor. Bedeninin özel olduğunu, onun izni olmadan hiç kimseden o beden el dokunmayacağı, böyle bir durumla karşılaştığı zaman bağırması, yardım istemesi, öyle kişileri reddetmesini, hayır demeyi öğrenmesi gerekiyor. Önce bu mahremiyet bilincini çocuğa verilmesi gerekiyor. Sonrasında da çocuğu dinlemek gerekiyor.

Her ne sebeple olursa olsun bir kadının şiddete maruz bırakılması ve canına kıyılması en büyük zulümdür. İslam’la ve insanlıkla asla bağdaşmayan büyük bir günahtır. Dinimizce kadının canı, onuru ve hakları dokunulmazdır, emanettir.

Hayvanlara işkence edilmesi İslam’ın asla tasvip etmediği insanlık dışı bir tutumdur. İslam ahlakı ve inancına göre herhangi bir canlıyı haksız yere öldüren ya da eziyet eden kişi ahirette hesaba çekilecektir.

 

RÖPORTAJ: ASLI MERCAN SARI