NEDRET HOTUN

İSTANBUL

Işığın sihirbazı, gölgenin cambazı diğer bir deyişle fotoğraf sanatının IŞIKBAZ’ı Aramis Kalay bu haftaki konuğumuz. Paris’te görücüye çıkan ilk sergisi ‘Gölgeler’ ile dikkatleri üzerine çeken Aramis Kalay ile hayat hikayesi, sergileri, sanatı üzerine  siz değerli okuyucularımız için söyleştik, gelin hep birlikte usta sanatçıyı tanıyalım..

-Aramis hocam merhaba, 1982 yılından beri fotoğraf sanatıyla ilgileniyorsunuz, bize biraz kendinizi anlatır mısınız?  Aramis Kalay kimdir, nasıl bir çocukluk geçirdi, yani okuyucularımız sizi biraz tanıyabilirler mi? 

1 Mayıs 1953 İstanbul’da doğdum. Çocukluğum ve gençliğim Üsküdar İcadiye mahallesinde geçti. Mahalle kültürü olan, yardımsever, saygı ve sevginin olduğu yıllarda yaşadım. Sokaklarda çeşitli oyunlar, özellikle futbol oynayarak büyüdük. İyi oynardım. Halen de eski arkadaşlarım bu özelliğimi anımsatırlar. İlkokul yıllarında eve giren Hürriyet gazetesinin haber fotoğrafları ile çok ilgilenirdim. Hep fotoğraflara bakar foto muhabirlerinin adına takılırdım. Bir gün gazetede bir fotoğrafın altında ‘Fotoğraf: Aramis Kalay’ yazacak mı diye hayaller kurardım. 

SERDAR ŞAMLI

- Fotoğrafa yöneliminiz nasıl oldu, ustanız kimdi ve süreç nasıl başladı Aramis hocam?

Ortaokula başladığım yıl biriktirdiğim harçlıklarla kendime bir fotoğraf makinesi aldım.(Yıl 1965) O sihirli kutu, yoktan var etmek gibi, gizemli bir süreç ve sonunda bir görüntü oluşması. Önceleri el yordamı ile aile, arkadaş fotoğrafları çekmeye başladım. Mahallemizin fotoğrafçısı rahmetli Kemal Aksoy merakımı bildiğinden bana ayarlarla ilgili küçük ipuçları verirdi. İşte güneş konuyu aydınlatsın, arkanda kalsın, çok güneşte Enstantane 125 diyafram 11, gölgede ya da kapalı havada 60-8,ağaç altında piknik yaparken 30-4 falan gibi...Bu notları makinanın kılıfının içine koyar çekmeden önce bakardım. Her çektiğim fotoğrafta birileri olsun isterdim. Neden peki? Film, banyo, baskı pahalı uğraşlardı. Çektiğim fotoğrafları arkadaşlara satar, kazandığım para ile yeni filmler alırdım. Siyah beyaz tabii. Fotoğraf o yıllarda oldukça pahalı bir uğraştı ve benim fotoğraf hevesim için ailemin kısıtlı gelirini kullanamazdım. 

Belirli bir usta-çırak ilişkisi yaşamadım. Ancak  Ara Güler imzalı fotoğraflar çok dikkatimi çekiyordu. Eve Hayat  Mecmuası girmeye başlayınca, daha kaliteli baskılarla ve foto röportajlarla artık idolüm Ara Güler olmuştu. Onunla ilgili yazı, haber, sergi, gösteri olunca merakla takip ediyor, ne yapmak istediğini nasıl yaptığını anlamaya çabalıyordum. O fotoğraflarda haber niteliği dışında da bir şeyler vardı. Estetik, kontrastlar, bakış açısı, arka plan etkisi ile düşündüren fotoğraflardı... 

-İlk serginiz ‘Gölgeler’ Paris Ulusal Kitaplığı koleksiyonuna alındı. Ara Güler’den sonra eserleri kabul edilen ikinci fotoğraf sanatçımızsınız. Süreçten biraz bahseder misiniz?

Kendimi sürekli bir fotoğraf ortamında olup, geliştirmek için İFSAK’a üye oldum. Orada daha çok fotoğraf görüp, konuşup görsel hafızamı zenginleştirmeye çabaladım. Yurtdışındaki fotoğraf yarışmalarına (Özellikle Arles/Fransa) illa bir tane bile olsa fotoğraf gönderiyordum. Nedeni her katılımcıya yarışma kataloğu göndermeleri idi. Böylece farklı ülkelerdeki fotoğrafçıların ne yaptıklarını da görüyor, bilgimi artırıyordum. Daha sonra İFSAK’ta yönetimin çeşit kademelerinde yer alıp katkıda bulundum.1996 yılında da dernekten ayrıldım. Tabii başlangıçta fotoğraf yarışmalarına dernek içi, ulusal, uluslararası katıldım. Başkalarının fotoğraflarım hakkında ne düşündüğünü merak ediyordum. Derken yavaş yavaş fotoğraflarımla tanınmaya başladım. Karma ya da ortak sergiler açmaya başladım. Artık kişisel sergi yapma gerektiğine karar verdiğimde de konu arayışı başladı. Yeni ve farklı bir konu arayışında iken Beyazıt meydanındaki cami duvarının pencere demirlerinin  gölgesi dikkatimi çekti. Başladım bu konuyu araştırmaya. İnternette pek yok, yıl 1985 gibi. Gözlemler, fikirler aklıma geldikçe notlar almaya başladım.( Benim not defterlerim meşhurdur) Bir fotoğraf yapmadan önce taslağını hazırlarım. Kurgularım. Hangi saatte, nasıl bir ışıkta, nerede, nasıl, kimle, konu ne anlatacak? Aslında bir prodüksiyon. Fotoğraf oluşmadan önce kafamda herşey netleşmiş olur. Fotoğrafı tasarlarım. Ben buna "Fikrimin Fotoğrafı"nı yapmak diyorum. Böylece üç yılda içime sinen, sergilemeye değer bulduğum ancak 29 gölge ortaya çıkardım. 

Fransa Ulusal Kitaplık Fotoğraf koleksiyonuna  alınması da şöyle oldu. Bir Fransız arkadaşım (Catherine Pinguet) Paris'te bir galeriye sergi konumdan bahsedince gelen teklif üzerine 1987 de ilk kişisel sergimi  Paris'te " Gölgeler" konulu siyah beyaz eserlerimle açtım.  Sergiden birkaç yıl sonra aynı arkadaşımın benim işlerimi konuştuğu bir sanat ortamında, Fransız Ulusal Kitaplık Fotoğraf koleksiyonu sorumlusunun ilgisini çekmiş. Yazışmalar, örnek baskılar ( bunlar hep posta yoluyla oluyor, internet henüz yaygın değil)derken, 21 yapıtımı koleksiyona aldılar. Bu tabii benim için de Türk Fotoğrafı için de çok önemli. Tabii Ara Usta'dan sonra o koleksiyonda yer almak gurur verici. O zamanlarda kendime "Artık fotoğraf tarihinde yer alıyorsun" dediğimi anımsıyorum.

-Size neden ‘IŞIKBAZ’ deniyor Aramis hocam? 

Ben 2012-13 de Star Gazetesi Cumartesi ekinde her hafta " Fotopratik" başlığı altında 73 hafta fotoğraf yazıları yazdım. Bir yazımın konu başlığı " Fotoğrafın Alfabesi Işık" idi. Işık varsa fotoğraf var. Işığı iyi anlamak, ışığı okumak fotoğrafa duyguları, derinliği veren en önemli unsur. Bir çeşit ışık sihirbazıyız diye konuşurken, cambaz gibi, sihirbaz gibi, ışıkbazlık bizimki deyince o ortamdaki arkadaşlar "seni ışıkbaz seni" demeye başladılar. O gün bu gün ışıkbaz olarak üretmeye devam ediyorum... 

-Tek fotoğrafla ödül alınmasına ilke olarak karşı çıkıyormuşsunuz. Ödül nasıl alınmalıdır sizce? 

Bir söz vardır. "Doğru zamanda doğru yerde bulunmak". Bu iyi bir fotoğraf ortaya çıkarır belki ama rastlantısal bir durumdur. 4-5 fotoğraflık seri değerlendirmek fotoğrafa daha çok katkı sağlar. Tutarlılık, devamlılık ve ciddiyet. Fotoğrafçının derdini anlamamız için portfolyo görmemiz gerekir... 

 –‘Streetwise İstanbul’ projesinde fotoğraflarınız Meghan Nuttall Sayres’in metinleri eşliğinde, ABD’nin Spoken şehrinde Saranac Art Project Gallery’de sergilendi. Serginin konusu neydi , bize biraz bahseder misiniz?

Bu proje A B D. li yazar Meghan Nuttal Sayres'in fikriydi . Türkiye ve İstanbul'a yaptığı seyahatler sonrası insanların yaşam mücadelesi dikkatini çekmiş. Ortak bir dostumuz tanıştırdı. İnsan hikayeleri üzerine kurgulanmış bir proje." Ötekinde kendini görmek" ana fikri üzerine kurgulanan bir konu. Dört yıl süren bir çalışma. Meghan İstanbul’a geldiğinde farklı meslek gruplarından insanların hayat hikayesini dinlerken ben de bu projenin fotoğraf sorumluluğunu aldım. Fotoğraflar metinlerle birlikte sergilendi. 6 Mart 2020’de açıldı ve çok ilgi gördü. İstanbul ve İstanbul'da mücadele veren insanların fotoğrafları vardı. Bizim sergi açılışlarında alışık olmadığımız bir durum vardı. İstanbul'u ve projeyi daha iyi anlamak için soru sormak isteyenler kuyruk oluşturmuş bekliyorlardı. Açılıştan sonra bölge radyosunda proje ile ilgili bir saat süren bir söyleşi yapıldı. Programdan sonra galeride izleyicilerin karşısında sergi hakkında yoğun bir katılımla söyleşi  gerçekleştirdik.  

-Temel fotoğraf bilgisine sahip, bakış açısını geliştirmek isteyen fotoğraf severlere atölyeler yapıyorsunuz. Bu dersi alan kişiler ne gibi kazanımlar elde ediyorlar hocam? 

Tamamı uygulamalı ‘Fotopratik Fotoğraf Atölyesi’ düzenliyorum. Sokak fotoğrafı, Gölge, Silüet, Gece, Portre, Nü atölyesi gibi konularda. Katılanların bana söylediği en temel şey derslerimden sonra bakış açılarının değiştiği. Artık düşünmeden fotoğraf çekmedikleri, bakmak ve görmek arasındaki farkı anladıklarını dile getiriyorlar. Işık bilgisi, ışık duygusu ile fotoğrafa neler katılacağı konusunda bilgilerini geliştiriyorum. Bu atölyeler en çok 6 kişilik katılımla gerçekleştirildiği gibi bire bir özel dersler şeklinde de düzenliyorum. 

-Ara Güler ile tanışma şansınız oldu, bize hatırladığınız bir anınızı anlatabilir misiniz Aramis hocam?

Ara Güler ile çok farklı ortamlarda biraraya geldik. Sohbetlerimiz oldu . Ben "Usta" ile ilgili her haberi, söyleşiyi merakla yeni bir şey öğrenmek umuduyla okurdum. Ancak okuduğum söyleşiler beni pek tatmin etmezdi. Peki ben olsam ne sorardım diye aklıma geldikçe notlar almaya başladım. Yıllar sonra o dönemde çalıştığım Arredamento Mimarlık Dergisi yayın yönetmeni Ömer Madra, Ara Güler'le söyleşi yapacağız ve sen yapacaksın dediğinde notlarımı çıkarıp sorular hazır demem karşısında şaşkınlıklarını unutamam. Oysa ben bir gün, o günün geleceğini biliyordum. Beş altı saat süren söyleşi boyunca hem detaylı yanıtlar almış, hem de sohbetine doyamamıştım. Halen internette en çok  okunan söyleşiler arasında Aramis Kalay'in Ara Güler söyleşisi olarak yer alıyor.  Her gördüğünde "gel bakayım başımın belası" demesi gözümün önünden gitmez. Bir de çeşitli ortamlarda (açılış davet gibi) çevresindekilere ben foto muhabiriyim ama bu adam sanatçı diyerek beni mahcup eden tanıştırmaları olurdu.

 -Bazı fotoğraflarınızda Albert Einstein’a benziyorsunuz. Prototipinizi bilinçli mi oluşturdunuz? 

Ben özellikle Einsteine’a benzemek için bir şey yapmıyorum. Saçım kıvırcık, tipim de böyle. Ben ilk kez beni gören genç öğrenci guruplarının birbirini dürterek "aabi adam aynı Einstein" demeleri üzerine "ne oluyor yahu" dedim. Halen de bu benzetme sürer gider . Hatta geçen yıl bir Taylandlı ve bir Çin'li turist yanıma gelerek "Turkish Einstein" deyip selfie çektirmek istediler. Bu benzetme ile ilgili anım çok. Şu maskeli halimle bile benzetenler az değil…

-Türk veya Dünya Fotoğrafında etkilendiğiniz sanatçılar kimlerdi? 

Etkilendigim değil de işlerini beğendiğim fotoğrafçılar; 

Türkiye den Nazif Topçuoğlu (anlam derinliği) Orhan Cem Çetin (deneysel, öncü çalışmalar) İzzet Keribar (titiz, sabırlı) Sabit Kalfagil (kompozisyon ustalığı) Murat Germen(fikir fabrikası, üçüncü boyut) Gültekin Çizgen (fotoğrafın silahşörü) Çerkes Karadağ (fotoğraf felsefesi,) OrhanAlptürk (kavramsal) 

Yabancılar: Franco Fontana, Sebastiao Salgado,Keicci Tahara,Henri Cartiet Bresson.. Şu anda anımsayamadıklarım da vardır muhakkak..   

-Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişiminde kendinizi hangi noktada görüyorsunuz? Yeni nesile mesajınız ne olurdu?

Fotoğraf sanatının gelişiminde bir yerim olup olmadığını tarihsel süreçte zaman gösterecek. Ancak sergi projelerimin öncü çalışmalar olduğunu ve özellikle telif hakları konusunda farkındalık yaratmaya çabaladığımı biliyorum. Fotoğraf ve plastik sanatlar yayınlarında eserlerime ve biyografime yer verilmesi kayda değer işler yaptığımı zaten kanıtlıyor.Yeni nesil fotoğrafçılara gelince, ‘Araştırın, çok fotoğraf görün, okuyun, fotoğraf görerek öğrenilir. Erken havaya girmeyin, kendinizi eleştirmeyi de ihmal etmeyin’ derim. 

-Değerli katkılarınız ve içten söyleşiniz için çok teşekkür ediyorum hocam. Bizim sormayı unuttuğumuz ya da sizin bize söylemek istediğiniz son bir sözünüz var mı? Sevgi ve saygı ile..

Bakıp geçilen değil, durup düşündüren işler üretin. Unutmayin iyi fotoğraf için en önemli üç şey sabır, sabır ve sabırdır..

Aramis Kalay 7/12/2020 

Acıbadem/Kadıköy/İSTANBUL…

ARAMİS KALAY KİMDİR?

1 Mayıs 1953 doğumlu olan Aramis Kalay, 1982 yılında fotoğrafın sanat yönüyle ilgilenmeye başladı. Ulusal ve uluslararası karma fotoğraf sergilerine katıldı.

‘Gölgeler’ ‘Sahne Sanatları’ ‘Aleni Mahrem/Dudaklar’ konulu 12 kişisel sergi açtı. 13. Fotoğraf sergisi Mart 2020’de ‘Streetwise İstanbul’ projesi ile ABD Spoken’de Saranac Art Project Gallery’de gerçekleşti.

Kalay’ın fotoğrafla ilgili düşünceleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. İfsak’ta çeşitli dönemlerde yönetim kurullarında görev aldı. İFSAK Fotoğraf seminerlerinde 1996 yılına dek çeşitli dönemlerde karanlık oda dersleri verdi. Zamansızlık nedeniyle Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransızca Öğretmenliği Bölümündeki eğitimin yarıda bırakan Aramis Kalay foto muhabirlik, yayın kuruluşlarında fotoğraf yönetmenliği yapmıştır. Şu anda, kitap projeleri, ürün, mimari, iç mekan fotoğrafçılığı ve fotoğraf atölyeleri ile deneyimlerini aktarmaktadır.