RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Ziya Bey, hayatınız boyunca kariyeriniz açısından birçok başarıya imza atmışsınız. Hayatınızda attığınız her adımı tecrübe olarak nitelendirmenizin nedeni iyi veya kötü bir deneyim olarak geri dönmesi mi?

 - Bir inancım var: ‘Hayatta başarısız insan yoktur, henüz başarılı olmanın yolunu keşfedememiş insan vardır.’ Dolayısıyla bugüne kadar yaptığım bütün yolculuklar aslında başarı yolunda keşfettiğim şeyler. Bazen insanları dinliyorum ‘Ben şunu yapamıyorum, ben bunu başaramıyorum, bir türlü olmuyor’ diyorlar. Bu gibi sözlerin doğru bakış açısı olmadığını düşünüyorum. Doğru bakış açısı şu; henüz bunu yapamadıysam neyi keşfedemedim? İlk araba kullananlara dikkat edin. Onlarca kez arabayı stop ettirirler, park etmekte zorluk yaşarlar. Şu an vızır vızır kullanıyorlar. O zaman ben başarısızım demediler. İnsanların farkında olmadığı şey şu, başarıyı ve başarısızlığı zıt yön zannediyorlar. Oysa her başarısızlık, başarının ön basamaklarıdır. Önce başarısız olursunuz, sonra başarısız olursunuz, sonra yine başarısız olursunuz, ondan sonra başarılı olursunuz. Bir bebek yürümeye başlamadan önce tam 200 kez dener. Düşünsenize. Sizce 199 kez başarısız oldum demek doğru mudur? Hayır! O 199 kez, 200’üncünün ön adımlarıdır. Oysa hayat bugüne kadar bana ne getirdiyse bunların hepsi benim başarılı yolculuğumun sadece ara basamaklarıydı. Bana olağanüstü tecrübeler kazandırdılar. Nasıl daha başarılı olurumun yolunu açtılar. Ben böyle bakıyorum.

En büyük amacınız ‘1 Milyon kişinin hayatına dokunmak’ bunun nedeni nedir? Neden 1 Milyon?

- Ben bir köy çocuğuyum. Suyu, elektriği, yolu bile olmayan bir köyde doğdum, büyüdüm. Allah razı olsun rahmetli babam Köy Enstitülerinden mezun olağanüstü bir öğretmendi. Köy enstitülerini bilir misiniz? O dönemin öğretmenlerine, bir köye gittiğinde o köyü kalkındıracak her şey öğretilirdi. İnşaatı da bilirdi, araba tamirini de, çiftçiliği de... Sadece öğretmenlik değildi. Ben öylesine özel bir babanın çocuğuyum. Ben, eğer rahmetli babam öğretmen olmasaydı şu an nerede olurdum? Çiftçi veya çoban. Oysa hayatta biri elimden tuttu ve ben ondan sonra ODTÜ mezunu oldum, Bayer firmasında ülkeler yönettim, dünyayı gezdim ve şu anda da bilgilerimi paylaşıyorum. Ve bir inancım var, elinden tutan biri olursa hayatta herkes başarılı olabilir. Biri benim elimden tuttu ve ben buralara geldim. Şu an artık benim verme zamanım. Birilerinin elinden tutmaya çalışıyorum. Birilerine hayat tecrübemi, bilgimi, tecrübelerimi aktarıyorum ki, onlar o sorunları yaşamadan başarılı olsunlar. Şimdi milyonlarca insanın hayatına dokunabilmeyi başarıyorum. İnsanlar hatalarından ders alıyor. Alsınlar, ama bundan daha güzel bir şey var, başka insanların hatalarından ders almak. Bu sayede para kaybetmezler, zaman kaybetmezler, fiziksel, psikolojik yıpranma yaşamazlar. Ben de 46 yıllık hayat tecrübelerimi paylaşıyorum ki, insanların bir şekilde hayatına dokunayım. Hata yapmasınlar, doğru yolu daha çabuk bulsunlar. O sebeple ben, rahmetli babamın öğren ve öğret misyonundan gidiyorum. Burada da Yunus Emre’nin özlü sözünü kullanmak ihtiyacında bulunuyorum. Diyor ki, ‘Biriktirdiğin değil, paylaştığın senindir’ Ben de sadece paylaşıyorum. 

Çalışma ortamlarındaki yoğunluk ve insanların içinde bulundukları standartlardan ötürü 20. yüzyılın en büyük sorunlarından biri olan zaman yönetimi oldu. Gelişen teknolojiyle birlikte mi yıllar ay, aylar gün, günler saatlere döndü?

- Öyle bir çağda yaşıyoruz ki sanki mevcut zamanda çok daha fazla şey yapma psikolojisi içindeyiz. Mutfağa giderken bile elimizde telefon, o anda bile bir şeye bakmak zorundayız. Her an yaptığımız şey dışında birçok şeyi aynı anda yapmak zorundaymışız gibi bir psikolojinin içindeyiz. Geçen bir arkadaşımın yanındayım. Mikro dalga fırına pizza koydu ve 1 dakikada ısınacak. Otuzuncu saniyede ‘Eh, hadi!’ dedi. Öyle bir psikolojinin içerisindeyiz ki, sanki bir şey arkamızdan kovalanıyor. En büyük hatalarımızdan biri budur: Çoklu iş yapmak. Bu bir yalandır. Her seferinde tek bir şeye odaklanacaksınız. Yapılan bütün bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor, birçok işi aynı anda yapmaya çalışanlar, az ve verimsiz iş yapıyor. Onun yerine tek zamanda, tek bir şeye odaklanmak, ana odaklanmak ve o anda bir şeyleri yapmak lazım. İki tavşan kovalayan hiç tavşan yakalayamaz. Tek bir hedefe, doğru zamanda yönelmeliler. Birçok insanın odağı yok. Geçenlerde çarpıcı bir fotoğraf gördüm. Fotoğraf makinesi, ön perde biraz puslu, “Eğer hayatınız sisli gözüküyorsa odağınızla oynayın” diyor. Biliyorsunuz, fotoğraf çekerken odağınız sisliyse onu düzeltirsiniz. Birçok kimsenin ne yazık ki odağı yok. Sadece koşturuyor, neye koşturduğunun farkında değil. İnsanlara soruyorum ‘En büyük hedefin ne?’ birçoğunun tek bir nedeni var ‘Hayatta kalabilmek, geçim derdi’ oysa hayat bu değil arkadaşlar. Sadece işsiz olanlar değil, daha fazlasını yapabilecekler de başıboştur. Daha fazlasını yapabilecekken ne olur o koşuşturma içinde olmayın. Gerçek potansiyelinizi bir keşfedin. Net bir odağınız olsun ve o yolda ilerleyin. 

Seminer ve akademinizde ne tür eğitimler veriyorsunuz? Siz mi daha çok anlatırsınız yoksa danışanlarınızın size anlatmasını, gelmesini mi beklersiniz?

- Sevgili ortağım Emre Topçu ile beraber Zet Akademi’yi kurduk. Buradaki hedefimiz insanlara kişisel gelişim ve girişimcilik eğitimi vermek. Birçok insan Kişisel Gelişim deyince boynunu büküyor, yüzü ekşiyor. Sanıyorlar ki bir üniversiteyi bitirmek, master yapmak, bir Tolstoy, Kafka okumak kişisel gelişim. Oysa kişisel gelişim bu değildir. Kişisel gelişim hayata dair her şeydir. Annenizle, babanızla, çocuğunuzla, eşinizle, arkadaşınızla geçinebilmek, onlara bir şey yaptırabilme becerisi dahi iletişim, doğru soruyu sorabilmek, dinlemeyi bilebilmek, bir hedef koyabilmek, bunun için planlama yapmak, zamanı yönetmek... Bunun içerisindeki birçok şey. Pek az insan kendini biliyor. Kişisel gelişim kişiyle başlıyor. Kişi henüz kendini tanımıyor. Bizim de ağırlıklı odağımız kişisel gelişim, ikinci kısım girişimcilik. Ne yazık ki bize yıllarca, eski çağlarda dediler ki ‘Sizden at üstünde şahane savaşçı olur’ bir dönem savaştırdılar. Baktılar ki Osmanlı çok iyi savaşıyor, tehlikeli. Bu sefer dediler ki ‘Sizden şahane çiftçi olur’ tarla sürdüler. Tarla da büyük bir güç, çünkü geçim için oldukça önemli. Bizi oradan da çıkardılar ‘Sizden şahane beyaz yaka, mavi yaka çalışan olur’ dediler ve maaşlı işlere yönlendirdiler. Birçok insan, geçim gayesiyle ay sonu gelen o kredi kartı borcunu ödemek için hayatları boyunca bedel ödüyorlar. Yurtdışından sürekli videolar getirip çevirttiriyoruz. İlk getirdiğimiz videolardan biri, 'İnsanlar 25 yaşında ölür 70 yaşında gömülür' başlıklıydı. Ne yazık ki insanların büyük kısmı maaşlı bir işe giriyorlar, sevmediği bir işe. Bilmediği, seçmediği insanlar belki. Her gün sabah 6’da maskelerini takıyorlar, akşam 6’ya kadar maskeleriyle bir hayat geçiriyorlar. Kendilerine ait bir hayatları yok. Vakti gelince de gömülüyorlar. O sebeple insanları bu çarktan, bu hedefsiz hamster koşusundan kurtulması için bir de girişimcilik üzerinde duruyoruz. Ağırlıklı olarak ben ve ortağım eğitimler veriyor, ama bu konuda uzman olanlar faydalı olacak diğer yetiştirdiğimiz liderler, yetiştirdiğimiz eğitmenler var. Onların da desteğini alıyoruz.  

- Ne kadar sürüyor bu eğitim?

- İçeriğe göre değişiyor. Bazen iki saatlik eğitimlerimiz de var, 2 tam gün süren kamplarımız da var. Uzun süreli eğitimleri henüz başlatmadık. 90 günlük eğitim programlarımız var ama bu daha çok online geçiyor. Whatsapp ve online eğitimlerle yapan 90 gün süren “Simurg” adını verdiğim eğitimlerimiz var. Simurg’un hikayesini bilirsiniz. Zümrüdü Anka Kuşu, 7 vadiyi aşması gerekir. İnsanlarında aşması gereken vadiler var. Şu ana kadar 9 kez bu eğitimleri verdik. 9 kez 90 günlük ciddi bir dönem.

Yaşam koçluğu kelimesi yerine kişisel gelişim kullanmayı daha çok seviyorsunuz. Bunun sizin için nedeni nedir?

- Biz de ne ‘koçluk’ kelimesi o kadar değersiz bir hale getirildi ki, bir gün, dört saat eğitim alan kişi de ‘Yaşam koçuyum’ diyor. Yaşam koçu; karşı tarafın yaşamını etkileyecek kadar bilgi birikimli, donanımlı birisiniz ve koçluk yapacaksınız anlamına gelir. ‘Peki, sizin hayatınız nasıl?’ diyorum, bakıyorum; işinden, hayatından, maddi durumundan, ailesinden mutsuz... Daha kendine faydan yok, nasıl başkasına koçluk yapacaksın? Koçluk ciddi bir programdır. Bakın, henüz yepyeni bir koçluk programına başladım ICF yani Uluslararası Koçluk Federasyonu onaylıdır. 120 saat, 6 ay süren bir eğitim alırsınız. En az 100 saatten fazla koçluk provası yaparsınız. Son iki yaptığınız koçluğu incelerler, birebir detayına bakarlar ve onaylanırsanız koç olursunuz. Gerçek koçluk budur. Üç günlük kurs alıp yaşam koçluğu demek, bana göre doğru değil. Eksik koçlukla, insanlara doğru ve yanlış tutumlar sergileyerek psikolojisini darmadağın edebilirsiniz. Bu kadar basite alınabilecek bir şey değil. Gerçek eğitimler alabilir ve doğru uygularsanız kendinize yaşam koçu diyebilirsiniz. 

- Anladım, siz kendine koç deyip altı kof olan insanları sevmiyorsunuz.

- Aynen. Yoksa koçluk özel bir meslek, ciddi bir fedakârlık gerektirir. İnsanların psikolojisini bilmelisiniz. Koçluk seansında, insanları psikolojik olarak buhrana ve depresyona da sokabilirsiniz, çok başka yere de gidebilir. Bunun bilimsel altyapısını almadan ben ortalıkta koçum diyenler, insanlara kötülük de yapabilirler. 

Kendini ifade etmekte zorlanan birçok insan var. Sizce bunun temeli nedir?

- Biz, Türk toplumu olarak yoğunlukla ‘Söz büyüğün, su küçüğün’ diye, orada bile kodluyoruz. Yurt dışında da seminerler veriyorum. Daha orada, anaokulunda, ilkokulda acıkıyorlar bir sunum yapıyorlar. İnsanların önünde bir şeyler anlatıyorlar. Biz, ne yazık ki o anlamda kendini ifade edemeyen insanlar sürekli geri planda kalıyor. Kendini ifade edemiyor mu? – doğru ifade etmenin yolunu bulamamıştır. Bunun için gitsin, etkili iletişim eğitimleri alsın. Başarılı sunum teknikleri eğitimi alsın. Her şey dünyada var, ama bunu pratikte yapacak insan yok. 46 yaşındayım, eğer bana ‘Ziya Bey, tek bir tavsiyede bulunun’ derseniz, size söyleyeceğim şey şudur ‘Geliriniz asla kişisel gelişim çapınızı geçemez’. Kast ettiğim, asgari ücretli birine piyangodan 61 Milyon TL çıksa sevinir misiniz? Hemen herkes ‘Evet’ diyor. Ben hiç sevinmiyorum. Böyle bir insanı düşündüğümde onun adına üzülüyorum. O kişiye 61 Milyon TL verdiğinizde; hadi inşaat işine girelim, tavuk işine girelim, Ferrari araba alalım, hanımı boşa vb... Bu insanların beş yıl sonraki hallerine bakın. Piyangodan para kazananların, sayısal lotadan milyarder olanlar ya alkol, uyuşturucu batağına düşüyor ya da intihara sürükleniyor. Kişisel gelişiminiz her zaman gelirinizin üstündedir. İnsanlara hep şunu tavsiye ediyorum, kişisel gelişiminize yatırım yapın. Bunun size dönüşü kat be kat fazla olacaktır. Hem maddi hem manevi. Her şey internette var, bunları bedava da alabilirsiniz. Ailenizle, eşinizle, herkesle iletişiminiz değişecek. Sağlıklı iletişim size mutluluğun kapısını açacak. Kişisel gelişim çapınız yukarı çıktıkça, geliriniz de yukarı çıkacaktır.

İnsanı yöneten duyguları mıdır yoksa mantığı mı?

- Harika! NLP eğitimi alıyorum. Prof. Dr Turgay Biçer'den, kendisi bu konudaki en başarılı insanlardan biridir. Çok sevdiğim bir cümlesi vardır ‘Duygu mantığı döver’. Sigara içen dostlarınız var. Gidin mantıklıca deyin ki ‘ Nasıl sigara içiyorsunuz? Akciğer kanseri olacaksın, üstün başın berbat kokuyor’ hemen duyar duymaz bırakan birini hiç duydunuz mu?- O sigarayı içerken hissettiği duygudur devam etmesini sağlayan. Mantıklı hiçbir insan evladı sigara içmemeli. O yüzden her zaman duygudur insanı yaşatan. Bir kıyafet aldığınızda, o kıyafetin sizde hissettirdiği duyguyu satın alırsınız. Onun sizi zayıf göstermesi, onun sizi genç, güzel göstermesidir. Mantığı tabii ki yok sayamayız, ama duygu mu mantık mı derseniz? Duygu mantığı döver.

- Peki, sağlıklı bir sonuç mudur bu?

- İkisi birden olmalı. Duygularımızla yaşıyoruz. Tabii ki mantık olacak. Bazen mantığımızı devreye sokmadan doğru olmayan kararlar verdiğimizde oluyor. 

- İkisini dengelemek mi lazım?

– Evet. Ama duyguya hitap etmeyen hiçbir şeyde sizin keyif almanıza yol açmaz. Bu sistemin dengesini sağlamak, bence en hakkaniyetlisi.

Aynı zamanda başarılı bir iş adamısınız? Mesleğinizde de iyi bir girişimcisiniz. Sizce girişimcilik öğretilebilir bir şey mi?

- Her şey öğretilebilir. Ben girişimciliğe 41 yaşımda başladım. Bayer’de ülke müdürlüğü yaptım. Dubai’de ofisler yönettim. Bugüne kadar 74 ülkeye seyahat ettim. İstifa etme cesareti göstermem 3 yılımı aldı. 

-Neden?

- Bize bir şey öğretildi. Aman sigortalı işin olsun, aman garanti işin oldun. Şu an dünyanın en garantisiz işi maaşlı işlerdir. Bugün bu satırı okuyan işi, bugün öğleden sonra, yarın ya da ertesi hafta kovulabilir mi? 

– Evet.

- Devlet dahi garanti değil, eskiden böyle değildi. Randy Gage'in yeni kitabı çıktı, Güvende Olmanın Yeni Yolu Risk. Dünya artık bambaşka boyuta gidiyor. Maaşlı işler yavaş yavaş azalacak. Yapay zekâlar geliyor. İnsanlara bir tavsiye verecek olsam, mutlaka girişimci olun derim. Ben 41 yaşında öğrendim. İnsanlara ilk önereceğim kitap Robert Kiyosaki’nin ‘Zengin Baba Yoksul Baba’ kitabıdır. Ben o kitabı 18 yaşındayken ODTÜ’de okusaydım 18 yaşında iş kurardım. Ama cahil cesaretiyle de iş kurmasınlar. Bu işte başarılı olan insanlarla iletişime geçsinler, onları takip etsinler, onlardan tavsiye alsınlar, hesaplanabilir risk alarak girişimci olsunlar. 

Günümüzde 200’den fazla çeşitli meslek var. İnanın çoğu duymadığımız, ilk defa karşılaştığımız meslek dalları. Eskiden meslek seçimi çok daha kolaydı. En azından seçeneklerin az olması bunu kolaylaştırıyordu. Sizce kişi için doğru meslek nedir?

- Ülkemizde birçok insan mutsuz hayatlar yaşıyor, çünkü yanlış meslekler seçiyorlar. İnsanlar mecbur oldukları için, para kazanabilmek için hiç ilgisi olmadığı bir bölüme giriyor, o bölümde en az 4 yılını harcıyor ve sonrasında sevmediği bir işte, sevmediği ve seçmediği insanlarla çalışıyor. 12 saat maskeleriyle bir hayat geçiriyor ve sonra ölüyor. Meslek seçimi bütün hayatınızı etkiliyor. Burada, Japonların Ikigai sanatını anlatmam lazım. Dünyanın en uzun yaşayan Okinawa Adasındaki insanlar var. Neden bu kadar uzun ve mutlu yaşıyorlar, hala o yaşlarında bile keyifle çalışıyorlar? Bir meslek seçerken 4 tane parametreniz olacak. 

1- Sevdiğiniz bir işte çalışın. 2- İyi olduğunuz bir iş olacak. 3- Size para kazandıran bir iş olacak.  4- Dünyaya da faydası olan bir iş olacak. 

Bu dördünü kesiştirebilirseniz ömrünüzün sonuna kadar mutluluk ve huzurla sevdiğiniz işi yaparsınız. Çalışmazsınız bile. Bu dördünün kesişimini bulun. 

Başarılı olmak bugün herkesin en çok istediği şeylerden biri ama bu başarmak kelimesinin altından çıkan anlamlar, normal olarak kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Başarıyı getiren azim midir, hırs mıdır?

- Önce başarıyı doğru tanımlayalım. Bana hep ‘Ziya Bey çok başarılısınız! Bu kadar yer gezdiniz, üst düzey pozisyonlarda çalıştınız’ şeklinde konuşuyorlar. Benim için başarı bunlar değil, başarı statü değil. Başarı bindiğin araba, kazandığın para değil. Başarı, mutlu olabilmektir. Eğer mutlu değilseniz bulunduğunuz konumun hiçbir önemi yok ya da para statünüz var ama yine mutsuzsanız yine başarılı değilsiniz demektir. 

Başarı, mutlu olabilmektir. Biraz önce bahsettiğim Ikigai’nizi bulmaktır. 

- Peki, başarı yolculuğunuz kolay mı, sizi mutlu edecek şeyleri bulmak kolay mı?

– Tabi ki değil. İstediğiniz şeyleri bulmak için bir süreç, önce aramak lazım. Önce bir keşfetmeniz lazım, sonra buna ulaşmak için neler yapacağımızı planlayacağız ve o yolculuğa başlayacağız. Bu yolculukta engeller olacak, yolumuzdan çevirmek isteyenler olacak, en yakınlarımızdan veto edecekler. 

- Hırs mı, azim mi?

– Hırs güzel bir şeydir ama bu kelimeyi biraz negatif bulurum, çünkü hırs bazen başkalarını ezebilme gereksinimi gerektirir. O sebeple hırs demeyelim, ben azimciyim. Azimle hareket ettiğiniz sürece başarı mutlak gelir. Hırs başkalarıyla da alakalı olabilir ama azim sizi ilgilendirir.

Size Bir Sır Vereyim Mi? kitabınız için bir kişisel gelişim kitabı diyebilir miyiz?

- Şu an Whatsapp gruplarında her gün bir tane başarı sırrı paylaşıyorum. Bunu 365 gün, her gün düzenli yaptım. Türkiye’deyken de, Amerika’dayken de, Jamaika’dayken de, Paris’teyken de... 365 gün aralıksız. İnsanlara azimli biri olduğumun da örneğini verdim. Ve insanlar çok beğendi. Onlar da iş arkadaşlarına, ailelerine, sevdikleri insanlarla paylaşmaya başladılar ve yaklaşık 100 bin kişiye ulaştım. Artık her gün sabırsızlıkla beklemeye başladıkları oldu ve bana şunu söylediler ‘Ziya Bey, bunu neden kitap haline getirmiyorsunuz?’ ben de o 365 tanesinden en hoşuma giden 25 tanesini seçtim ve bunu ‘Size Bir Sır Vereyim Mi?’ kitabına çevirdim. Şu an insanlar onu okuduğunda gelen tepkilere bakıyorum ‘O kadar güzel ki, bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarını çok sevmezdik, okumazdık ama sizinki onlarınkine hiç benzemiyor’ diyenler oldu. Köyde doğmuş bir çocuğun, ama başarılı bir iş adamının da bir kitabı var. Burada her seviyeden insanlar kendinden bir şeyler bulacaktır. O sebeple her okuyandan inanılmaz keyif aldım diye geribildirimler alıyorum. Ben de kitabı yazarken muazzam keyif aldım. Bu anlamda Beyaz Yayınlarına çok teşekkür ediyorum. Özellikle metin danışmanım Göksel Bekmezci’ye… Kitabın gerçekten sosu, süsü oldu. Okurların büyük keyif alacağı, kendilerini keşfedeceği bir kitap oldu.

İkinci bir kitap hazırlığınız var mı?

- İkinci bir kitabım da var aslında. Bu sadece girişimcilik; Yeni Nesil Pazarlama üzerine. Ama kişisel gelişim adına Size Bir Sır Vereyim Mi? kitabım devam gelecek. Dördüncü baskısında, bu baskı için bir hedefimiz var. Bu hedefe ulaştığımız zaman diğerini çıkartacağım. 

Bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Son olarak, başkalarına söylediğimiz her sıkıntılı ‘Evet’ cevabı, kendimize söylediğimiz bir ‘Hayır’ mı?

- Öncelikle bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Çok sevdiğim bir söz vardır ‘Bir hayır, bin musibetten kurtarır.’ Türk insanın birçoğu karşı tarafı kırmamak adına hayır demeyi bilmiyor ve evet diyor. Kendi içinde kendini kırıyor, kendini mutsuz ediyor. Arkadaşlar, hayatta en değerli kişi sizsiniz. Sizden daha değerli hiçbir şey yok. Sizi mutsuz edecek hiçbir şeye ‘Evet’ demeyin. Karşı taraf kırılacaksa, sizin kırılmanızdan daha mı önemli? Uçakta bir anons yapılır. “Hava basıncı düştüğünde oksijen maskeleri düşecektir. Maskeleri önce kendinize sonra çocuklarınıza takın” denir. Bakın, çocuğunuzdan bile, annenizden babanızdan bile, herkesten daha önce siz değerlisiniz. Siz kendinize değer vermiyorsanız başkaları niye versin ki? Lütfen, önce kendinize değer verin ve sizi mutsuz edecek hiçbir şeye ‘Evet’ demeyin.