Öncelikle sizi tanımak isteriz. İdil Altınok kimdir?

  İzmir Karşıyakalıyım. Eğitimciyim.Kendimi etraflıca anlatmak bir şablon oluşturacak. Oysa ben ‘İn Cin' ile okur arasına girmek istemiyorum. Okurun zihni özgür kalsın, aramızdaki bağ kitap ile kurulsun.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

 Okuma-yazma ile başladı.İlkokuldan itibaren şiir  yazdım, yazdıklarımı hep sakladım. 10 yaşında yazdığım şiirler bile duruyor. Bu, kendi geçmişime ara ara bir pencere açıp bakmak gibi biraz da. Yazmaya zaman zaman uzun molalar verdim, zihnimi susturamadığım için tekrar kaleme sarıldım. Bu döngü, hiç bitmedi. Kendi içime yolculuk ederkengerçek bir eşlikçi beklemedim. Önce kendimi tanımadanbaşka birinden beklentilerle yaşamak çok sığ geldi hep, içimi döküp aynalamak tek yoldu.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Hayat, esindir zaten. Yazarken kendime sözüm geçmez, şiir ya da roman kalemi ele geçirir, kendini oluşturur. Bunların gerisinde ise benim bitmeyen öğrenme isteğim yatıyor.Ne oldu, neden oldu, göremediğim, bilmediğim ne var, başka hangi açıdan bakabilirim? Asla planlı yazan biri olmadım, araç sürüyorsam kenara çeker not alırım, aklımda uçuşan ne varsa yakalamak isterim. Kendim için yazmak adına yaptığım tek şey, yalnız kaldığım zamanı artırmak oldu.

Bir materyalle çalıştığınızda, ileride revize edilmesi, bir üst modelinin oluşturulması beklenir. Oysa sözcüklerle içli dışlı olduğumdan sonsuza dek kalemimden, dilimden döküldükleri şekilde kalacaklar. Yazmanın en keyifli tarafı bu; geçmeniz gereken tek kişi,kendinizsiniz.

Geçtiğimiz yıl okurlarla buluşan ‘İn Cin’ adlı  kitabınızdan bahseder misiniz?Bu kitabı neden yazdınız?

Son bir yıla kadar yazdıklarımı yayınlamayı hiç amaçlamadım. Bu konuda İn Cin'in kendisi beni ikna etti. Neden yazdığımın tek cevabı yok. Bu, neden yaşıyorum ile aynı şey. Yazıyorum; çünkü toplumun en büyük kaybı, beni ele geçirememiş olması.Hâlâ hissedebiliyorum ben. Üstelik  hissetmekten,duygu ve düşüncelerimle yüzleşmekten, ileriye doğru yürümekten korkmuyorum. Sorgulamak, hem sonucu kabul edecek kadar cesur hem yeri geldiğinde değiştirecek kadar açık fikirli olmak, hayatın elinden tutmaktır İn Cin. Kendi ruhu var, kimliği var, onun varlığını somutlaştırmak istedim. Toplumun alışılmış tariflerinin dışında kimsenin fark etmediği, değerli, bambaşka bir ilişkinin, iletişim şeklinin varlığını anlattım. Bizi bizden eden dünya telaşına mola vermeye bile çekinen, çamurundan arınmayan yüreklere bir çağrı, gerçeği bulmaya bir davet. Hayatta en değerli duygu sevgi.

Sevgi, bana bir kalbim olduğunu hatırlattı, kalemime şiirleri yazdırdı, ben de ona bu kitabı hediye ettim.

İn Cin’ okurlara hangi mesajı vermeyi amaçlıyor?

 Amaç söz konusu değil. ‘İn/Cin Aşk Vefa' olanı sergiliyor, olandan herkes kendi payını alabilir. Benim birini anlama çabam, anlatmak eylemine dönüştü. Aşk; farklı etaplardan geçebilen bir olgu, aydınlatıcı, öğretici, güçlü...Kontrolü dışında değiştiriyor insanı ve asla zarar vermiyor, çok üzülse de bir şekilde iyiye evriliyor insan. Kitap, ön yüzü bu hikâyenin. Şiddetle kendine has; fakat yabancı hissettirmeyen,naif, vefa dolu ilk evreyi anlatmakta.

Aklı başında, ayakları yere basan, gören, kabul eden, vazgeçmeyen, bile isteye kalan bir kalpten dökülenler.

Kitabın ismi nereden geliyor?

Belli mesafede olduğumuz insanların detayları bizleri çok bağlamıyor; ancak hayatımıza almaya karar verdiğimiz, sınırları kaldırdığımız her kim ise in mi cin mi, işte tam o noktada, deneyimlerimiz veya zekamız hangi boyutta olursa olsun, kısmi bir kumar oynuyoruz. Elinde asa, sırtında hırka olmayan iki zamane dervişinin yolculuğunun en başından beri bendeki tanımıydı İn Cin, kendini var etti.

Sizce kitap beklenen başarıya ulaşacak mı?

Edebiyat dünyası alma-verme dengesinde bir platform olmadığından başarının aklımdakiifadesi satış grafiği ile doğru orantılı değil. Benim için başarı; sonucun ötesinde, süreçte, yüzleşme çabası ve cesarettedir. İyi bir kitap olduğunu biliyorum, bir ay içinde yayınevinin çok satanlar listesine girdi. Okuyanların derinden etkilendiğini duyuyorum. Zaman içinde, yolculuğuna devam ettikçe sağlam adımlarla ilerleyeceğinden şüphem yok.

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Bu soruyu cevaplamaya hakkım var mı, bilemiyorum. Her okur bir derya, kendi arka planının renkleri ile boyayacak kitabı.

Ama okur ile aramızda hoş bağlantılar oluşmaya başladı, sosyal medyadan bir şekilde ulaşıyorlar. ‘İnCin' kim, çok merak ediliyor, aklıma hiç gelmeyen sorularla karşılaşıyorum.

Okur da beni kendi dünyasına dahil ediyor. Şimdilik gözlemlemekteyim. İletişimimiz arttıkça besleniyorum, birçok kişinin elini aynı anda tutmak gibi, farklı bir dinamiğin içindeyim.

Yazarken örnek aldığınız, izinden gitmeyi hedeflediğiniz yazarlar var mı?

Hayır, ne örnek alabilirim ne örnek olabilirim.Nasıl aynı uzuvlara sahip milyonlarca insan birbirine benzemiyor; fakat ara sıra biri diğerini andırıyorsayazarlar da birbirini andırabilir; ama örneklemez, çok bağımsız bir durum çünkü. Elinde kalemiyle yürüyen her yazarın iç dünyası kendine has, tam olarak bilinmez. Tam olarak bilemediğimizi örnek almak, olası gelmiyor bana.

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

‘İn Cin’ üç kitaplık bir seri aslında, uzun bir hikâyeyi anlatıyor. İkinci kitap İn Cin/ Öfke Vedageçtiğimiz haftalarda yayımlandı. Üzerinde çalıştığım iki roman var. Belki de serinin üçüncü kitabı çıkmadan romanların biri yayımlanabilir. Hangisi benim sıram derse öncelik onun olacak. Ben de merakla bekliyorum kalemi hangisinin ele geçirip kendisini tamamlatacağını. İçimdeki bu oyun hoşuma gidiyor, beni hırstan uzak tutuyor. Ruhumu özgür bırakıyorum, ne yazmak isterse itaat ediyorum.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Okuyan, okumaya zaman ayıran herkese saygım sonsuz. Okur olmak zahmetlidir, şiir okumak daha da emek ister. Size sunulanın ötesine geçmeye, durup tekrar düşünmeye, zor olana davet eder. Belki bu yüzden şiir okuru seçici ve temkinlidir, aynı sebepten de güvenilirdir.

Ben okura da İn Cin’e de güveniyorum. Birbirlerini bulacak ve pişman olmayacaklar.