Merhaba Önce Vatan Gazetesinin Sevgili Okurları.
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü...
4 Ocak 1961 yılında  gazetecilerin çalışma haklarına  önemli iyileştirmeler  getiren ve sosyal haklarını  güvence altına alan  212 sayılı yasanın  kabul edilmesi ve  10 Ocak 1961 günü Resmi Gazetede  yayınlanması üzerine  9 Gazete sahibi ( Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Milliyet, Tercüman,  Vatan, Yeni İstanbul, Yeni Sabah), yasayı protesto  etmek için 3 gün süresince gazeteleri yayımlamama kararı aldılar.
10 Ocak 1961 sabahı, gazetelerini ellerine alan okuyucular, ‘’Gazetemizi 3 gün kapatıyoruz.’’ Başlığıyla ve altında da dokuz gazete patronunun ortak bildirisi ile karşılaştılar.
Basın Gazetesi...
Babıali’de ‘’Dokuz Patron Olayı’’ olarak anılan bu gelişme karşısında, gazetecilerde 10 Ocak 1961 günü haklarına ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak amacıyla, İstanbul Gazeteciler Sendikası binası önünde toplanarak, Valiliğe kadar yürüdüler. Gazeteciler Sendikası da aynı gün yaptığı toplantıda, patronların üç günlük boykotları süresinde, ‘’BASIN’’ adlı bir gazete yayınlama kararı alarak, 11, 12, 13 Ocak 1961 tarihlerinde kendi gazetelerini çıkardılar.
İşte o tarihten sonra ‘’10 Ocak’’ tarihi  ‘’Bayram’’  olmaktan çıkarıldı ve ‘’Çalışan Gazeteciler Günü’’ olarak anılmaya ve kutlanmaya başlandı.
Türk Basınının çalışanlarının sorunlarının çözülmesi, haklarının iyileştirilmesi, hak ettikleri yaşam şartlarına ve çalışma ortamlarına kavuşturulması, basınımızı ve demokrasimizi çok daha güçlendirecektir. Türk Basını çalışanlarına tercüman olmak istiyorum bugün, yetkililere sesleniyorum; Çalışan gazetecilere destek olun, köstek olmayın.! İzin verin emekçilerimize de,  gazetecilik mesleğinin hakkını vererek yerine getirsinler.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlanan anı gününden ötelere gitsin artık.!
Basın emekçilerinin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.
Bugünün anlam ve önemine binaen, tüm cesaretimi toplayıp, Tarihçi Yazar Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi’ye konuğum olur musunuz?  yazarak davetimi sundum. Kendisi de davetime icabet ederek onurlandırdı beni.
İçimizden Biri Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi Bende Bugün. Buyurun lütfen.


Merhaba. Hoş geldiniz. Kendinizi anlatır mısınız?

Hoş buldum.

''Kendimden söz ederken, tarafsızlık sınırlarının ihlal edilebileceği endişesiyle huzursuz olurum. Esâsen, insanları, kendi hakkında söyledikleriyle değil, hareket ve davranışlarıyla ve de tanıyanların söyledikleriyle tanımak daha uygun olur diye düşünürüm.'' Diye bir cevap geldi Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi den. Konuğumun yerinde olan düşüncesine saygı duyuyorum. Kendisini tanıyanlar anlattı Oğuz Çetinoğlu Beyefendi’yi. Buyurun. 28 Kasım 1938 târihinde Bafra’da doğdu.  İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi’nde okudu.

İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mâlî müşâvir ve  profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu.

SSCB’nin dağılmasından Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas âzâsı olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti.

İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde  yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı.  İslam, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Târih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyası Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet dergilerinde, Dünya ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır.  Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu.    

1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, Dil ve Edebiyat ile Yesevi, Adana’da yayınlanan Töre, Osmaniye’de yayınlanan Yenises dergilerinde yazmaktadır.

Oğuz Çetinoğlu; ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Üyesidir.

Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi evli, bir oğul babası ve bir torun dedesi.

Profesör Hasan Elik Beyefendi’nin, ‘’Cihad, Gazi, Şehid’’ isimli kitabına yazdığı Takriz’in son cümlesi ile tanımanıza vesile olmak istiyorum. "Araştırmacı Tarih Yazarı Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi’yi. Birçok disiplin açısından konuya yaklaşan ve bunu zengin bir kaynakçayla ortaya koyan bu eserin Müellifi; fikriyatıyla hayatı örtüşen, zihin yaşı biyolojik yaşından çok daha genç olan zarif ve çalışkan insan, aziz dost Oğuz Çetinoğlu’nu tebrik ediyorum."

İMAM MÂTÜRİDÎ

Sayın Dr. AKKAN SUVER Beyefendi’nin kaleminden okuyalım Sayın Oğuz Çetinoğlu Beyefendi’yi.

"Oğuz Çetinoğlu, çağdaş bir Türk aydınıdır. Yıllardır sâde, temiz ve âhenkli Türkçesiyle yazar. Fikrini kırmadan, dökmeden ama inancından sapmadan ortaya koyar. Sohbetine doyum olmayan bir arkadaşım."

Yayımlanmış kitapları: 

1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Târih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Târih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslam Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Târihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslam-Âlimi Mâtüridî (Röportaj):  2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte)

Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

 Hemen şimdi öğrenebileceğiniz bir şey olsa bu ne olurdu?

Yapmayı tasarladığım ve projelendirdiğim çalışmalarımı bitirmeye vaktimin olup olmadığını bilmek isterdim. Geniş zamanlı olarak da: dîvan sazı, piyano, keman veya mızraplı tambur / ud gibi müzik âletlerinden birkaçını, hiç değilse birini çalabilmeyi…

Kendi kendine konuşanlar deli mi?

İnsanın dilini disiplin altına alamayışının, ‘delilik’ olarak vasıflandırılması, sağlıklı bir değerlendirme değildir.

Hayat felsefeniz nedir?

İnsanoğlu, çevresinde gördüğü aksaklıkları ve eksiklikleri gidermeye çalışmalı. Bunun için Hak Teâlâ’dan icra gücü, mümkün olmadığı takdirde ise tahammül gücü niyaz etmeli.

Dünyaya ikinci kez gelme şansınız olsa, nasıl bir hayat yaşamak istersiniz?

Eşim, oğlum, torunum ve bütün dostlarımla aynı hayatı tekrar yaşamayı…

Dünyada istediğiniz her türlü değişikliği yapabilecek kadar gücünüz olsa, sihirli değneğinizi dokunduracağınız 3 şey ne olurdu?

Bir: Cehâlet. İki: Sevgsizlik. Üç: (Katledilen) dilimiz Türkçe

Tüm koşullar uygun olsa ve size bir iş kurma şansı verilse, nasıl bir şirketin patroniçesi/patronu olurdunuz?

Bütün şartlar uygun olabilseydi; kendilerini yetiştirme imkânı bulamayan insanlarımızın, arkalarından iteklenerek içerisinde düşürüldükleri cehâlet çukurundan kurtarılması, insanların iyiye, doğruya ve güzele yönlendirilmesi, herkesin birbirini sevmesini, sevemiyorsa saygı göstermesini, onu da yapamıyorlarsa anlamaya çalışmalarının sağlanması, katledilen dilimiz Türkçenin eski haşmetine kavuşturulması mevzularında çalışan bir sivil toplum kuruluşunun fahrî fikir işçisi olmaktan huzur duyardım.

Yeteneklerinizi başka bir kişiyle değiştirme şansınız olsa, şu anda yaşayan, yada bir zamanlar yaşamış olan hangi kişinin yeteneklerine sahip olmak isterdiniz?

İnsanın kendisi kalarak, kendisini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi daha uygun olur. Taklitçilikle bir yerlere gelinebilseydi, orangotanlar dünyanın en mûteber yaratıkları olurdu.

Çocukluğunuzda sizi en çok mutlu eden kişiler ve olaylar kimlerdi ve de nelerdi?

Öğretmenlerim, aile büyüklerim, bana iyi şeyler öğreten arkadaşlarım… Öğretmenlerimin ve sokağımızda-mahallemizde; beni tanıyan büyüklerimin, bâzı çocuklara (hak edemediğim halde) beni örnek göstermeleri…

Sizi dünyanın en mutlu insanı yapabilecek şey ne olabilir?

Şu anda sâhibi bulunduğum, (hak etmediğim halde) Cenab-ı Allah’ın bana ihsan buyurdukları…

Bugüne kadar attığınız en gururlu zafer çığlığı hangi başarınıza ait?

Hiçbir başarımı yeterli görmedim, dolayısıyla (kendime göre) çığlıkla kutlanacak başarım olmadı. Olsaydı da çığlıkla kutlamazdım.

Gözlerinizi dolduran en son olay nedir?

Hazırladığım Kutadgu Bilig’den Seçmeler isimli kitabın, baskı öncesi kontrollerini yaparken bugün okuduğum şu bölüm:

Kur’anı Kerim’in nüzulünün tamamlandığın bildiren âyetler nâzil olunca, Peygamberimiz, Cebrail'e: ‘Ey Cebrail öleceğimi anladım’ buyurunca Cebrail, Peygamberimize: ‘Senin için âhiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de râzı olacaksın’ (Duha: 4-5) dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Bütün Müslümanlar Mescid-i Nebi'de toplandı. Peygamberimiz onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti.

Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim? Onu dinleyenler:

Allah mükâfatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle dâvet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev sebebiyle peygamberlere vereceği mükâfatın en güzelini sana versin, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurdu

Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyâmette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum, dedi. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahâbe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi: -Anam babam sana fedâ olsun ey Allah'ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum deyince, Peygamber efendimiz:

Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım. Ey Bilal kızım Fatıma'ya git uzun bir değnek getir dedi. Sopayı getirip Peygamberimize verdi. O da Ukkaşe’ye verdi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve: - Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince Peygamber Efendimiz mâni oldular. Daha sonra kendilerine vurulmasını isteyen Hz. Ali’ye, torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e de mâni oldular. -Ey Ukkaşe! Vuracaksan bana vur deyince, Ukkaşe: ‘Allah'ın elçisi! Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu’ deyince Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:

Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz:

Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet deyince, Hz. Ukkaşe: -Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v): -Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın dedi. Sonra orada bulunan bütün Müslümanlar ayağa kalkarak Hz. Ukkaşe'nin alnından öpmek için sıraya girdiler ve: ‘Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi, Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin’ dediler.

Hafızanızda iz bırakmış 3 çocukluk anınız nedir?

Kurtulduğuma şükretmekte yetersiz kaldığım için (üzüntü duymam sebebiyle) unutamadığım üç hâtıram:

A- İlkokul ikinci sınıf öğrencisi iken köyde değirmen bendine düştüm. Suyun 10 metre yükseklikten meyilli olarak akmaya başladığı noktaya yarım metre kala, arkadaşım tarafından kurtarıldım.

B- Ortaokul öğrencisi iken ağabeyimin ruhsatlı fakat bozuk tabancasını, boş olduğunu zannedip kurcalarken tetiğe dokunmamla birlikte çıkan kurşun kulağımın 3-5 santim yakınından geçti, tavandan sekti ve ayağımın dibine düştü.

C- Gençlik yıllarımda Ankara’daydım. Arabayı park edecek yer bulamadım. Bir tur atıp gelmek üzere yoluma devam ettim. Ulus meydanına geldiğimde, Hacıbayram Câmiinin yakınına uçak düştü. Gideceğim dükkândaki arkadaşım yanarak can verdi.

Bir mucize olsa geçmişinizdeki hangi hatalarınızı düzeltmek istersiniz?

Hatâları düzeltmek için mucize beklemekte, mantık yoktur. İnsanın kendi kendisini düzeltmesi gerekir.

Aklınıza her geldiğinde sizi gülümseten bir anınızı anlatır mısınız?

Bir ahbabımızın düğününde tesâdüfen aynı masada oturduğumuz genç bayana, ‘Babanız ne güzel dans ediyor…’ Dedim: Gelen cevap: ‘O babam değil, eşimdir!’ Aklıma gelen her düşünceyi seslendirmemek gerektiğini bana ihtar eden bir hâdisedir.

Şimdiye kadar yaptığınız en çılgınca şey nedir?

Çılgınca hiçbir hareketim olmadı. Hep ölçülü olmaya çalıştım.

17-18 yaşlarınıza geri dönme şansınız olsa yine aynı hayatımı yaşardınız, yoksa başka bir hayat mı yaşardınız?

Aynı hayatı…

Kendinizi dünyanın en güçlü insanıymışçasına başarılı ve mağrur hissettiğiniz en son deneyiminiz nedir?

‘Mağrurlanma’ gibi bir duyguyu hiç yaşamadım.

Şu anda kişi olmanızda payı olduğunu düşündüğünüz kişiler kimler?

Siz dâhil, kendimi tanımama ve gelişmeme katkı sağlayan, faydalı bir iş yapmanın kapılarını bana açan herkes…

Çocukken ne olmak ve kim olmak isterdiniz?

Kendimi geliştirerek öğretmen olmak…

Gerçekleştirmeyi istediğiniz en büyük hayaliniz nedir? Ve gerçekleşti mi hayaliniz?

Yalnızca ulaşabileceklerimi, başarabileceklerimi hayâl ettim. Hepsi gerçekleşti.

TV Proğramcısı olsaydınız, nasıl bir program yapmak isterdiniz?

Öğretici, eğitici, insanları iyiye-güzele ve doğruya; birbirlerini sevmeye, anlamaya yönlendiren programlar…

Karşınızdaki kişiyi tanımak için hangi davranışına bakarsınız?

Fikirlerine… Ve de yaptıklarına… Söylediklerini (özellikle kendisi hakkında söylediklerini) hiç kaale almam.

Birine ya da bir olaya sinirlendiğinizde tepkiniz ne olur?

Oturuyorsam ayağa kalkarım, ayakta isem otururum, yine olmadıysa mekânı terk ederim.

Kendinizde neleri değiştirmek istersiniz?

Kimselere hissettirmemeye çalıştığım hassasiyetlerimi ve kırılganlığımı…

Motive olmak için başvurduğunuz ilk yöntemler nelerdir?

Duâ… Yine duâ… Sonra tekrar duâ…

Sonsuza kadar yaşlanmayacaksınız diyelim, hangi yaşta kalmayı istersiniz?

Sağlıklı olmak şartıyla her yaşın kendine has güzellikleri vardır.

Bu yıl hayatınızın sona ereceğini bilseniz, neyi daha farklı yaparsınız?

Sevdiklerime ve sevenlerime, onları her zamankinden daha çok sevdiğimi, farklı cümlelerle söylerim, daha çok okurum, bilmediklerimi öğrenmeye çalışırım. Bilmediklerim o kadar çok ki… Başka şeye vakit kalmaz.

Akıl hocasına ihtiyaç duysanız, bu kim olurdu?

Faydalı olabilecek fikir üreten herkes… Kitaplarım…

Ölü ya da yaşayan biriyle tanışabilecek olsanız, bu kim olurdu? Ve ne sorardınız O’na?

Atatürk ve silah arkadaşları… Özellikle Kâzım Karabekir… Bana emir ve tavsiyelerinin neler olduğunu sorardım.

Başardığınız en zor şey neydi?

Hiçbiri veya hepsi… ‘Başarı’ denilebilecek hedefe kolayca ve bedel ödenmeden ulaşmak mümkün değildir.

Kendi paranız ile aldığınız ilk şey neydi?

İhtiyaçtan kaynaklandığı için bisiklet.

Çekingen mi, yoksa atılgan mısınız?

Şartlara göre ikisi de… Yine şartlara göre hiçbiri…

Kimi dört gözle bekliyorsunuz?

Sevdiklerimi ve sevenlerimi… ‘Kimi’ değil de, ‘Kimleri’ diye sorsaydınız, cevabım buralara sağmazdı ki…

Ne tür insanlar sizi etkiler?

Bilgili, kültürlü, irfan sâhibi insanlar, güzel konuşanlar…

Tesadüflere ve mucizelere inanır mısınız? İnanırsanız, neden?

Hayır! Kadere inanmak, kaderini değiştirmeye çalışmak daha gerçekçi davranıştır.

Güven problemi yaşar mısınız?

Aksi sâbit oluncaya kadar herkese güvenmek mantık gereğidir.

Uzay boşluğuna çıkmak mı, okyanusun dibine inmek mi? Neden?

İkisine de hayır. Güzel dünyamız, candan aziz vatanımız varken…

Geçmişten birini özlüyor musunuz? Özlüyorsanız ne sıklıkla?

‘Birini’ değil, binlercesini… Başlayıp da hiç ara vermeksizin devam edip giden özlemlerin sıklığını ifâde edecek kelime henüz hiçbir lügate girmedi ki…

En son kimin önünde ağladınız ve nedeni neydi?

Göz ve yaş… Onlar ayrılmaz ikilidir. Gözyaşı dışarı aksa bile insanın ruhunu temizler. Hafifletir, rahatlatır. Gözyaşı kıt olanın kalbi katı olur. Ağlamak güzeldir. Ağlayamayana ağlamak gerekir. Fakat kim olursa olsun, birilerinin önünde asla…

Gece mi, gündüz mü? Neden?

‘Gündüzün şerri, gecenin hayrından efdaldir.’

 Aşk her şeyi affeder mi?

Hayatı, kendisine ve muhatabına zindan etmek istemeyenler, ihânetin her türlüsü hâriç, her şeyi affedilmeli.

Ne zaman konuşmanız gerektiği halde sessiz kaldınız?

Kırıcı olmaktan endişe ettiğim zamanlarda…

İnsanların sizin hayatınızdan çıkardıkları en büyük ders ne olabilir?

Bu sorunun olumlu veya olumsuz… doğru cevabını çevremdekiler bilir. Doğrusu ben de merak ederim.

Hangi konuda kendinizin en büyük düşmanısınız?

Kendimle barışık bir insanım.

İçinizdeki ses son zamanlarda ne diyor?

‘Sevdiklerinize olan sevginizi daha sık ve daha güzel cümlelerle söyleyiniz. Tekrar tekrar söyleyiniz. Onlara sâhip çıkınız.’ Diyor.

Gitmesine izin vermeniz gereken neleri hayatınızda tutuyorsunuz?

Hiçbirini.

Uçurumdan tam atlamak üzereydiniz, durdunuz aklınıza ne geldi?

Öyle bir çılgınlık yapmak, aklıma bile gelmedi. Hayat güzel…

Gözyaşının yıkayamadığı şeyler nelerdir?

Yalnızca ölüm… Ölen, kim olursa olsun sesli ağlamak, dövünmek inancımıza aykırıdır. Kalp üzülür, göz ağlar. Bunlara sınır yoktur. Dil ve ağız ise Rabb’imizin râzı olmayacağı sesler çıkaramaz.

 Bir dalga olsanız ilk nereye vururdunuz?

Kavuşmak maksadıyla sevdiklerimin ve sevenlerimin bulunduğu sâhile… Zarar vermek maksadıyla hiçbir yere…

Cehennemin çıkışında yazması muhtemel sözler nelerdir?

Cehennemle alakalı olarak tek bir şey söyleyebilirim: ‘Bütün insanlar bu dünyada, Cehennemin kapısından değil, en uzak çevresinden çookkk uzakta kalacak şekilde hayat yaşayabilsinler.

Yolda gidiyorsunuz köşeyi döndünüz ve karşınıza siz çıktınız ne yapardınız?

Selâmların en güzeliyle selâmlarım.

 Arkadaşlarınızın sizin için genel düşüncesi nedir?

Hiçbiri, (mevcut olduğunu bildiğim) hakkımdaki olumsuz düşüncelerini bana söylemedi. Olumlu düşüncelerini nakletmek ise ‘tevâzu’ kavramına aykırıdır.

Hayatınızda olmazsa olmaz dedikleriniz?

Samîmiyet, dürüstlük, sevgi… İhlasla çalışmak, yapabileceğinin en mükemmelini yapmaya gayret etmek.

Sizi geleceğe dair en çok ne endişelendiriyor?

Devletlerin barış, insanların sevgi kavramından uzaklaşmaları. Çevre kirliliği, cehâlet, hükmetme ihtirası, yeteneksiz muhterislerin yetkili konumda olma azimleri… öğretilmiş çâresizlikler, alışılmış imkânsızlıklar… Ve daha pek çok…

Hatalarımızdan ders çıkarıyorsak neden hata yapmaktan korkuyoruz?

Cevabı, sorunun içinde… Hatâlarından pişmanlık duymak her kişinin, hatâlarından ders çıkarmak er kişinin harcıdır. Er kişiler o kadar azınlıkta ki… Endişeyi mûcip bir hâl daha…

Dünyaya nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz?

Hayırla, sevgiyle, saygıyla anılmayı sağlayacak bir iz…

Günlük hayatımızı telaşla yaşarken neleri gözümüzden kaçırıyoruz?

İnsanları memnun edecek, dost kazandıracak ufak, bize başarı ve mutluluklar kazandıracak büyük fırsatları…

Kendi hayatınızdan çıkardığınız en büyük ders ne?

Hayatın yaşanmaya değer olduğu.

 İleriye dönük planlar yapanlardan mısınız, yoksa anı yaşamak daha mı önemli?

Hayatımızın geçmişini hatırlamalı, içinde bulunduğumuz zaman dilimini yaşamalı, geleceği planlamalıyız. Hepsi önemli, hiçbirini ıskalamamalıyız.

Ruhunuzu besleyen şeyler var mı, neler?

Sevgi, müzik… Kim olursa olsun birilerini mutlu etmek… Dünyaya niçin gönderildiğini müdrik insan için, yardıma muhtaç birinin ihtiyacını karşılamak üzere Cenab-ı Allah tarafından vazifelendirilmesinden daha besleyici ruh gıdası yoktur.

Hayatta neyin peşinden koşuyorsunuz?

Tahsil hayatımda bilginin, iş hayatımda sorumluluğunu taşıdığım kişilerin ihtiyaçlarını karşılamanın, emeklilik hayatımda bilginin ve insanlara faydalı olmanın…

Neleri asla yapmam dersiniz?

Tembellik, disiplinsizlik, çevremdeki insanların başarılarını kıskanmak, kin beslemek, ne kadar kötü olurlarsa olsunlar insanlardan nefret ile millî, mânevî ve insanî değerlerimize ihânet etmek…

Korkularınız nelerdir?

Hiçbir şeyden… Bâzıları ‘Allah’tan başka bir şeyden korkmam’ der. Allah, korkulacak bir varlık değildir. Sevilecek, emirlerine harfiyen riâyet edilecek mutlak güçtür. O’na teslim olanın yüreğinde korkuya yer olmaz.

Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?

Hiçbir şey…

Hangi hataları kabul edersiniz, hangileri etmezsiniz?

Bilmeden yapılan hatâları hoş karşılanmak, kasten yapılan hatâlar için uygun bir üslûpla ikaz etmek gerekir.

Beyaz yalanlar söyler misiniz, neler söylersiniz?

Beyazdan griye, griden siyaha yol vardır. Dili, yalanın her türlüsünden uzak tutmak en iyisi...

Sevdiğiniz için neleri göze alırsınız?

Ölüm hâriç, yapabileceğim her şeyi…

Şu an ruhunuzun olmak istediği yer neresi?

Tam da bulunduğum yer.

Yakın bir arkadaşınız kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısınız?

Teslim olmaya ikna etmek için çalışırım. Çok önemliyse polisi aramakta asla tereddüt etmem. Zâten çevremde böyle bir insan yok.

Herhangi bir kişinin favori insanı mısınız?

Değilim. Biri, kendisinin favorisi olduğumu söylese, vazgeçiririm. Herkes, kendisi olmalı.

Özünüzden kaybetmek istemediğiniz ne var?

İnancım ve ümidim.

Hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

İnancım ve ümidimle.

Sizce yaşamayı en değerli kılan şey ne?

Hayatın kendisi.

Mesleğinizi seçmenizde ki en önemli neden neydi?

Başarabileceğimi düşünmek.

Ne zaman, hangi olayla çaresizim dediniz?

Çâresiz olduğumu düşünmeden önce, çâre bulma gayreti devreye girdi ve çâresizliğimi unutturdu.

Gazeteci olmak kader mi, yoksa bir tercih mi?

Tercih. Cenab-ı Allah, hiç kimseyi kaderindeki işi yapmak mecburiyetinde bırakmasın. Bir de şu var: İnsan, sevdiği işi yapmak imkânı bulamayabilir. O zaman yapmakta olduğu işi sevmeli.

Ülkemizde basın gerçekten özgür mü?

Basın hürdür. Ancak… o hüriyeti kullanmak ülkeyi yöneten otoritenin iznine bağlıdır. Târih boyunca hep böyle olagelmiştir. Türk basınının, ekseriyet itibâriyle (istisnaları tenzih ederim) hür olmayı değil, kapı kulu olarak daha çok imkâna kavuşmayı tercih ettiğini düşünüyorum.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününün 56. Yılı. Gazeteciler değil de neden çalışan gazeteciler günü?

İktisat ilminin târifi; ‘Sonsuz olan ihtiyaçlarla sınırlı olan tatmin vâsıtaları…’ kelimeleriyle başlar.

Demek ki, ihtiyaçlar sonsuz, tatmin vâsıtaları, sınırlıdır. Dengeyi kurabilmek için eylemlere girişilir. Eyleme bir isim verilir ve o isim takvimlere yazılır. Eylemler her sene tekrar edildiğine göre dengeyi kuracak düzenleme 56 yıldan beri yapılamamış demektir.

‘Neden çalışan gazeteciler…’ diyorsunuz. Herhalde ‘çalışmayan’ gazetecilerin denge hususunda bir sıkıntıları yok.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, (yanılmıyorsam) gazeteci kökenli 25 milletvekili bulunmasına rağmen, sıkıntıların giderilememesi, aksayan bir şeylerin işâretidir. Aksaklığın ne olduğunu belirlemek ve çâresini bulmak, bulunan çârenin tatbikini sağlamak… nâçiz muhatabınızı aşıyor efendim. Söyleyeceğim her şey, havanda su dövmek olur. Havandaki suya yeterli ölçüde tokmak indirildi. Fazlası için bağışlayınız.

Son olarak soruları nasıl buldunuz?

Hepsi yayınlanmış 500’e yakın röportaj yapmış amatör bir ruh ve profesyonel bir disiplinle bir şeyler yapmaya çalışan röportajcı olarak söylüyorum: Sorular, ciddî ve derin, ayrıca yorucu olduğunu tahmin ettiğim çalışmaların ürünü. Parıltılı, renkli ve geniş kapsamlı…

Magazin yönü biraz daha hissedilir durumda olmakla birlikte başarılı. Tebrik ederim. (Tabîidir ki magazin ağırlıklı röportajları tercih edenler vardır. Onlara da saygı duymak gerek.)

Bir başka husus: Çok sorulu röportaj hazırlarken, cevapları bir-iki kelime ile veya 5-6 kelimelik bir cümle ile verilebilecek soruların tercih edilmesi isâbetli olur kanaatindeyim.

İzniniz olursa bu röportajın son sorusunu ben size sorayım:

Cevapları nasıl buldunuz?

İnançlı, mütevazi, nazik, samimi, Türkçe dilinin hakkını yemeyen, bilgili, Türkleri ve Tarihlerini araştırmaktan bıkmayan, Edebiyat vazgeçilmezi, sevgiye inanan, kendisi ile karşılaştığında, Selamların en güzeliyle selamlamasının altında yatan gerçek duygunun anlamı yüreğinin çığlığı ''Yaradılanı Severim, Yaradan'dan ötürü olan... Sevgiye inanan, sevdiğinin sevileni, oğlunun kıymetli babası, torununun biricik dedesi...

Emeklemeye çalıştığım yazarlık yolunda, onore eden paha biçilemez sözleriniz ve tavsiyeleriniz için minnettarım size...

Ne mutlu ki bana da, sizi tanımaktan şeref duyanların arasındayım... Teşekkür ederim Varlığınız için....

Sizinle röportaj yapabilmem için değerli yardımlarını esirgemeyen Önce Vatan Gazetesinin İmtiyaz Sahibi, Sayın Abdullah Akosman Beyefendi'ye saygılarımla birlikte şükranlarımı sunuyorum.

Röportaj: Sacide Z. Saraç