Elif Günay Hayvalı nasıl bir evde doğdu, neler hatırlıyorsunuz o eve dair?

Merhaba Aziz. Öncelikle benimle röportaj yapmaya değer bulup, soru hazırlayıp, bu güzel takdimin için çok teşekkür ederim. Meslek hayatım boyunca sürekli sorular hazırlamak için kavyenin başına geçen ben şimdi dilimin yettiğince, belkide yansıtmak istediklerim kadarıyla soruları cevaplayacağım. Bu sayıda benim bu zamana kadar yazılarımı takip eden tüm tanıdıklarıma ve okuyucularıma da hediyemiz olsun. Teşekkür ederim. Elif Günay ki şimdi Hayvalı oldum. 17 Ağustos 87  Bakırköy doğumlu. İki çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak doğdum. Çocukluğumun ilk okula kadar olan kısmı Sultançiftiği'nde geçmiş. İlk okuldan sonrası Zeytinburnu'nda geçiyor. Sert mizaçlı otoriter bir babanın, yay burçlu (burçları bilenler bilir) bir annenin kızıyım. Güzel bir çocukluk geçirdim. Her ailede olan sıkıntı, tartışma elbette bizde de olmuştu. Geçen hafta dünya evine giren kardeşim Enes o evde benim herşeyimdi. Ki şimdi dünyama çoğalarak kardeşler ekledim. Çocukluğumda hatırladığım en güzel anılarım, çok oyuncaklarımın olduğu, boyama kitaplarım ve çok sayılı rengarenk çeşit çeşit boya kalemlerim… O kadar çok boya kalemi severdim ki bulduğum bütün deliklere kalemleri atardım ki babam yenisini alsın. Çok lavoba tıkanmıştır sayemde çook su basmıştır evi… Çocukkken annemin beni çok güzel giydirdiğini, şirinler kasetlerimi, kalabalık bir sülalemi ve varlığından keyif aldığım kuzenlerimin olduğunu söyleyebilirim… Çok güzeldi… 

Kariyerinizde bugüne kadar nasıl çalışmalar yaptınız, nasıl eğitimler aldınız?

Aslında gazetecilik değil Uluslar Arası İlişkiler mezunuyum. Fakat yerel bir gazeteden gelip, Tuzla Belediyesi basında çalışıp, ardından yalaşık 6 yılımı geçirdiğim benim ailem olan Önce Vatan'da hala çalışıyorum. Gazetecilerin seminer ve eğitimlerine katılıp gazetecilikle ilgili kendimi geliştirdim. Ayrıca bir çok gazeteden edindiğim arkadaşarım ile onlardan kendime ders çıkardım. Ve hayatım boyunca tanıdığım her insandan ders alırım. İyi ve kötülük hakkında edinimler kazanırım. 

Gazetecilik hayatınız nasıl başladı, ve sonrasında nasıl gelişti?

Gazetecilik "gerçekten de artık ben bu tasarım işini yapamayacağım" dediğim anda çıktı. Geçici olarak çok yerlerde çalıştım. Taa ki apartmanımızın girşinde bulunan ilk çalışma yerim yerel gazete İstanbul Times'in sahibi komşumuz Hüseyin Çetiner'in ki buradan kendisini ve tüm çalışma arkadaşalarımı selamla anıyorum gazeteyi başka yere taşıması ile oldu. Zeytinburnunun en işlek caddesinde ve büyüterek geliştirdiği bu gazetede bir anda kendimi buldum. Ardından çok sevdiğim değerli büyüğüm Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı ile yollarım kesişti ve belediyede çalıştım. Sonrasında yine kendisine minnet duyduğum hala bünyesinde çalışmaktan mutluluk duyduğum imtiyaz sahibimiz Abdullah Akosman'ın kadrolu ve sarı basınlı bir çalışanı olarak Önce Vatan Gazetesi'nde gazeteciliğime devam etmekteyim. 

Gazeteci olma noktasında size şevk veren bir durum var mıydı?

Kendim. Sanırım etrafımdakilere yabancı olan bu gazetecilik mesleği için en büyük yol arkadaşım kendim oldum. Çünkü yazmak benim için herşeydi ve belkide çoğu insanın ömrü hayatında bulamadığı ruhunun en sevdiği şeyi yakalamıştım. İnsanlar için kendimi her zaman bir araç olarak gördüm belki de onların en renkli en güzel kalemiydim. O yüzden bu sayfayı tüm güzelliğiyle çocukluğumda zevk aldığım boyamalar gibi renklendiriyorum… Bir de çok yakın arkadaşım Fatma Demir diyebilirim. O benim üniversite hayatımdan beri yanımda olan en büyük destekçim. Onunla da bu noktada birlikte çok şeyde el ele verdik. Kendisine minnettarım. 

Gazetecilik mesleğinde 10 yılı geride bıraktınız. Gazetecilik üzerine neler söylemek istersiniz?

Daha on sene olmadı ama çok yakınım. Bence gazetecilik dolu bir parfüm şişesi olsa bende dibinde kalan son sıkımı yakalamış olmalıyım. Ne kadar dijital gazeteciliği yapıyor olsak da sırtıma yüklediğim laptobum, omzuma aldığım fotoğraf makinesi ile çok haber peşinde koştum. Genel gazeteciliğe gelecek olursak her biri çok değerli olan büyüklerim var benim. 

Gazeteciliğiniz esnasında yaşadığınız en aklınızda kalan anılardan bir kaçı desem neleri paylaşırsınız?

Özellikle magazin gazeteciliği yaptığımdan beri çok sayıda sanatçı ile ilgili haber yaptım. Röpotaj aldım ve bir araya geldim. Bu zamana kadar özellkile röportaj yaptığım Tan Taşçı, Kuşum Aydın, Çelik, Doğuş, Faruk K, Tuğba Yurt, Ahmet Selçuk İlkan, İlyas Yalçıntaş, Zeynep Dizdar, Elif Kaya, Eli Türkoğlu, Bahadır Tatlıöz, Zeynep Dizdar, Ayta Sözeri, Gripin, Baha, Nadide Sultan, Bilal Sonses, Derya Uluğ, Murat Kekilli, Cüneyt Tek, Çağatay Akman, Suat Suna,  Sabahat Akkiraz, Banu Parlak, Ersan Er, Beyza Durmaz, Murat Kurşun, ve diğer isimler… onlarla olmak çok güzeldi. Aslında her biriyle çok güzel anılarım var fakat merhum Harun Kolçak ile yaptığımız röportaj benim için çok değerliydi. Kendisinin çeyrek asır albümü yeni çıkmıştı ve kendisi çok hastaydı. Biz röportajı yapmıştık ve sayfada çıkması iki haftayı bulacaktı o iki hafta yaşasın ve yaptığımız sayfayı görsün diye çok dua etmiştim. Ayrıca çok değerli Kuşum Aydın buradan kendisine sevgilerimi gönderiyorum. Kendisi ile röpotaj yapmaya giderken yol durumumuzda sıkıntı olmuştu ve 6'da dediğimiz röportaja neredeyse 9 da gitmiştik "siz deli misiniz gelmeyin artık" demişti.. Sonra bizleri görünce çok sevdi, yani öyle düşünüyorum.(Gülümsüyor) Ayrıca Tan Taşçı ile tekrardan röportaj yapmak isterim. 

Günümüz medyasını ve haberciliğini nasıl buluyorsunuz?

Bugün Avrupa ve Amerika ülkelerine baktığımızda insanların robottan insan yaptığı bir çağda dijitaleşmemek ve teknolojiden yoksun olmak olası bir durum değildir. Nasıl kullandığımıza ve ne yaptığımıza bağlı bu konuda ben ülkemizdeki Atatürk'ün inandığı Türk gençlerini yeterli bulamıyorum açıkçası ve çok üzülüyorum. Günümüzün medyasına da gelince insanlar artık bilgilerle değil şahıslarla ilgileniyor bu bağlamda haberciliğe değil sosyal medyaya ilgi gösteriliyor. Habercilerde artık magazinsel olarak ve bilgiendirmenin dışında haber yapıyor. 

Gazeteciliği ticari bir faaliyet olarak düşünmek doğru mu?

Hangi gazete, hangi gazetecilik dersem elbette ki doğru olmaz. Biraz önce dediğim gibi insanların talepleri inanların hayatları olmuş. Habercilik kişileri değil olayları ortaya çıkarır burada bir anlaşmazlık olunca bu boşluğu malsefki para dolduruyor. Eğer bir insan kendisinin böyle bir sayfada olamayacağını bile bile kendini göstermek adına bir sayfada yer almak istiyorsa bunun için bir bedel ödüyor. Aslında gazetenin var olma ya da ayakta durma kimliği ile şimdi gazetenin talepleri, gazetede olanlar çok çok amacının dışında…

Gazeteler dijitale doğru bir dönüşüm içerisinde bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her an bize eşimizden çocuğumuzdan anamızdan babamızdan daha yakın bir telefon var. Ve bu araç aslında bizim bir organımız oldu. Böyle bir durumda eline telefonu alan herkes için gazeteyi önüne vermek en doğrusu. Bence bu şartlarda dijital basın çok önemli. Hem zamana ayak uydurmak için çünkü biliyorsunuz ki haberin gazeteye çıkması yazılması, sayfaya yerleşmesi, maatbaya gitmesi basılması ve dağıtılıp kişiye ulaşması uzun zaman alıyor halbuki sitecinin aldığı bir haber 10 dk içinde herkesin eline ulaşabiliyor. 

Gazeteciliğin geleceğini nerede görüyorsunuz?

Bir gelecek göremiyorum. Bence de yerini sosyal medya, haber siteciliği gibi terimler aldı.  İnsanlar artık eskisi gibi  muntazam dil bilgisi ile yazılmış, fotoğraftan çok yazı ile ifade edilmiş, insanlara gerçek bilgi kaynağı olan bir gazetecilik artık yok. Artık kimse 1 lira verip gazete bile almıyor. Gazetecilik artık değişti. 

Sadece kopyala-yapıştır yaparak, orijinal içerik üretmeden tik avcılığından para kazanmaya çalışmak ne kadar doğru?

Arz talep meselesi emekle kazanılmayan o kadar çok sosyal ağ yoluyla meslekler türedi ki… Bence teknoloji bir insan olsa geldiği duruma geri dönmek için can atardı…

Bunca iş trafiği içinde, aşmazlarınız mutlaka oluyor bunları nasıl çözüyorsunuz?

Biliyorsunki biz hem yazılı basın hem de dijital basın olarak hizmet veriyoruz. Yazılı basın kısmında haberi matbaaya gidene kadar yetiştirmek, için uğraşıyoruz. Fakat iç akışı içerisinde herkes görevini biliyor ve biririmize alıştık. Kendi iş çizelgemin haricinde bir düzenlenecek haber, çözülecek kayıt geliyorsa tabii o zaman biraz daha yetiştirmek için uğraşıyorum. Bu arada gazetemde bana emeği geçen tüm mesai arkadaşlarıma teşekkür ederim. İyi ki varlar.  Çözümüme gelince aslında ben çözmüyorum başına oturmaya başlayınca bir şekilde çözülüyor. (Gülümsüyor)

Çocukken hayalini kurduğunuz mesleği mi yapıyorsunuz?

Hayal değil koca karı hurafesinin gerçekleşmesi diyelim. (Gülümsüyor) Ben Yunanistan göçmeni bir ailenin kızıyım ve bizlerde de her millette olduğu gibi belirli gelenekler yapılır. Onlardan bir tanesi diş buğdayı. Benim de ilk dişim çıktığında böyle bir kutlama yapıp çocuğun ilerideki mesleğini belirlemek adına tepsiye belirli objeler koyup onu mesleklerle nitelendirirlermiş. Ben o masaya gittiğimde kalem tutmuşum hatta annem bir daha yapalım dediğinde yine kalem tutmuşum. Hatta sol elle tutmuşum solağım. Belki de gazeteciliği o zaman seçmişim. Bize büyük annelerimizden kalan bu geleneği ben de oğlum Ali Kemal Hayvalı için yaptım. O da önce kalem, sonra ateş ölçer ardından makas tuttu. Üç kere yaptırdık. Herkes cerrah, doktor diyor bakalım belki de oğlum da kendine bir meslek seçti. 

İşinizden arta kalan zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

15 aylık bir oğlum var onunla ilgileniyorum. Eşim ile planlar yapıp birlikte hareket ediyoruz. Öyle sürekli iç içe olduğumuz bir arkadaş çevremiz maalesef ki yok. Daha çok biz bizeyiz. Bu arada benimle acı tatlı bu hayatı geçirdiği, zaman zaman huysuzluğuma katlandığı ve beni sevdiği için eşim Ali Hayvalı'ya çok teşekkür ederim. 

İş hayatı ile ilgili hedefleriniz neler? 

Bir hedefim yok. Hedefi kişi değil zaman belirler. Aile olduğumdan ve hayatın bu kadar dijitalleşip dönüştüğünden beri okurken ki hayal ettiğim hedeflerimin hepsinden vazgeçtim. Amacım sadece iyi insan olmak ve iyi şekilde anılmak. 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Sana tekrardan teşekkür ederim. Çünük soruların o kadar güzeldi ki beni geçmişime çocukluğuma bugünüme ve geleceğime götürdün. Belkide bilinmeyen yönlerimi bu sayfayla biraz daha açmış oldum. Kendi varlığımı farkedip tek bir birey olarak yola çıktıktan sonra hayattaki en büyük felsefem "hayatta iki tür insan vardır. İyi ve kötü diğeri teferruat" sözü oldu. Çünkü dünya maalesef ki insanların elinde ve insanlar üzerine kurulu. O yüzden insanların benim için "kalbi plastik üstü güzelliklerden üstündü" demelerini isterim hep. Her şey bitiğinde biliyorum ki tek kazanılacak şey iyi bir kalp, dilerim herkes kalbini iyileştirir. Son olarak Atatürkü çok seven bir genç olarak kendisine minnetar olduğumu söylemek isterim. Çünkü ben sizlere kendimi anlatabiliyorsam bu onun sayesinde ve bana tanıdığı hak ile gerçekleşiyor. Beni seven herkesi kalpten seviyorum. Hoşça kalın. 

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…