"Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece hep tatlı gelecek" 

Ne büyük anlamlar yüklüydü bu kısacık cümle! 

Haklıydı, o eli öpülesi şehit anası. 

Anlayamayız. O acıyı bizler yaşamadıkça anlayamayız. Rabbim hiç bir anaya ve babaya  yaşatmasın o acıyı. 

Oldum olası şehit haberleri çok etkiler beni. 

O ana babanın cesur duruşu, yürekleri tarif edilemez bir yangında, evlatlarına geri dönülmez bir hasret duyarken bile gösterdikleri o vakur hale kalbim ağrıyarak bakarım. Hele ki geride gözü yaşlı bir eş, bir de evlatlar varsa, benim gözyaşları sel olur akar. 

Peki bugün o çok değerli şehit ailelerinden bir kaçıyla tanışmak ister misiniz? 

Bugünkü röportajımıza şehit ailelerini konuk ettik. 

Kendi elleriyle toprağa verdikleri şehitlerini, yaşadıkları acıları, hüzünlerini  kendi anlatımlarıyla hikayelerini dinleyeceğiz. 

Buyurun röportajın devamını hep birlikte okuyalım. 

Öncelikle başınız sağ olsun. Sizlere sabırlar diliyorum. Acınızı tüm kalbimle paylaşıyorum. 

Bir şehit ailesi ile röportaj yapmak benim için hem onur verici hem de çok zor. Sizi kırmaktan, üzmekten çok korkuyorum. O nedenle çok fazla soru sormayacağım size. 

Acılarınızı, duygularınızı, özlemlerinizi bizimle paylaşmak istediğiniz ne varsa dinlemeye hazırız. 

Zaten Bu röportajın amacı da siz değerli şehit ailelerinin dertlerine acılarına bir nebze de olsa ortak olabilmektir.

Kısaca sızı tanıyabilir miyiz?

Öncelikle  ilgi ve alakanız için çok teşekkür ederim. Ne sormak istiyorsanız sorabilisiniz. Bizlerin acısı günlük ve ya aylık bir acı değil, ömürlük acıdır. O nedenle rahat olabilirsiniz.

Adım, Gülseren Odabaş Akca. Şehit oğlum Gürsel Erdoğan ile  birlikte üç evlat annesiyim. 

Bize biraz şehidimizden bahseder misiniz?

Gürsel'im, dünyalar tatlısı bir evlattı. Ben evladımı çok zor şartlar altında büyüttüm. Gürsel'im yoksul bir ortam da yetişti ama yüreğinde Allah vergisi bir zenginlik vardı. En büyük mutluluğu ailesini mutlu görmekti. Onun dışında para, pul umurunda bile değildi.  Kötü bir alışkanlığı yoktu. Havai bir genç değildi. Zaten yapı itibariyle sakin kendi halinde biriydi. 

Acemi birliğini İzmir Yeni Foça, Usta birliği ise Mardin Yeşilli İlçesinde idi. 

Eğitim ve atış görevlerinde gösterdiği üstün başarı ve komutanları ile arkadaşları arasında herkesin sevgi ve saygısını kazandığı için takdir belgesi ile ödüllendirilmişti. 

Geleceğe dair planları- hayalleri neydi?

Gürselim'in, çocukluğundan beri en büyük hayali uzman çavuş olmaktı. Planlarını da bu hayal'in üzerine kuruyordu. 

Televizyonda mehmetcik programı vardı bir zamanlar. Çoğu zaman gözüm yaşlı izlerdim. Gürsel yanıma gelir ağlama annem, bir gün ben de onlar gibi asker olacağım derdi. Sonra sıkıca sarılır gözlerimi silerdi. Bir gün yanıma geldi ve anne sana bir şey diyeceğim dedi. Yaşı daha 12 falandı. Söyle oğlum dedim. Ben büyüyüp asker olunca şehit olacağım dedi. O an yaşadığım şoku kelimelerle anlatmam mümkün değil. Kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Elim ayağım titremeye başladı. Canım öyle çok yanmıştı ki, istem dışı ayağımdan terliği çıkartıp Gürsele doğu  fırlatmışım. 

Gürselim'in bir diğer hayali ise uzman olduktan sonra kazandığı parayla bana bir ev almaktı. 

Gürsel askere gitmeden kısa bir süre önce babasıyla resmen ayrılmıştık. Evimiz yoktu. Çocuklarıma bakabilmek için yaşlı yatalak bir hanıma kendi evinde bakmaya başladım. Tabii evimiz olmadığı için yaşlı hanımın evine yerleştik. Aldığım az miktarda maaşla da geçinip gidiyorduk. Gürsel buna çok içerliyordu. Ve hep bana bir ev alacağı günün hayalini kuruyordu. 

Gürsel'le en son ne zaman görüştünüz? 

Gürselim'in şehadet haberini almadan bir gün önce telefonla konuşmuştuk. 

Öncesinde beni arayarak Bir aylık göreve çıkacaklarını ona ulaşamazsak merak etmememizi söyledi. 

Göreve çıktıktan onbeş gün sonra beni arayabildi. Çok iyiyim anne beni merak etmeyin dedi. Ne yiyorsunuz oğlum, dağ başında diye sordum. Her şeyimiz var çok şükür merak etme dedi. Maç yaptık bugün askerler ve komutanlarımızla. Anne bir görsen kim asker, kim komutan anlayamazsın. Hepimiz burada aynıyız, biriz dedi. Sen beni bugünlerde rüyanda gördün mü? diye sordu. Gördüm oğlum dedim. Her gün rüyalarımdasın zaten. Ne gördün anlatsana diye ısrar etti. Boşver oğlum rüya işte dedim. Yok anlat senin rüyaların çıkıyor dedi. Anlattım. 

Bize de kısaca anlatır mısınız o rüyayı?

Rüyamda Gürselimin birliğine gitmişiz. Ben kız kardeşi ve dayısı. Komtuanları askerleri sıraya dizmiş. Tüm askerlere tek tek bakıyorum oğlumu arıyorum ama , bulamıyorum. Komutan bana dönüyor ve sen ne arıyorsun diye soruyor. Oğlumu Gürselimi arıyorum diyorum. O kadar askerin içinde oğlunu nasıl tanıyacaksın diye soruyor. Ben de hilal kaşlarından tanırım diyorum. Komutan üzgün bir şekilde oğlun burada yok diyor. Biz aramaya devam ediyoruz. Biraz ilerliyoruz ve kafamı kaldırıyorum Gürselim büyük bir ağacın altında bize gülümseyerek bakıyor. Oğlum kurban olduğun orada ne yapıyorsun?  diyorum. Gürsel bana, benim yerim burası artık ana, siz yolunuza devam edin diyor. Bir kaç adım daha gidiyoruz yine Gürselim bu defa da yemyeşil bir alanda büyük bir kayanın dibinde yan yatmış yine bize gülümsüyordu. Ben yine yalvarıyorum. Oğlum in oradan ya yanımıza gel, ya da birliğine arkadaşlarının yanına  geri dön diyorum. 

Ama o gelmiyor. Benim yerim burası. Burada nöbet tutacaksın bundan sonra dediler. Nöbet yerimi bırakamam dedi. Oğluma rüyamı anlattığımda anne tam da buraları görmüşsün dedi. 

Sonra da bana, anne ben senin rüyandan daha ilginç bir şeye şahit oldum dedi. Ne oldu diye sordum. 

Geçen gün nöbetim bitti mağaraya dinlenmek için girdim. O sırada çok yaşlı beyaz sakallı bir amca gördüm. Ona selam verdim ama o benimle konuşmadı dedi. Ben de oralar asker ocağı oğlum kim bilir belki de bir şehidin ruhudur dedim. Sonra dediklerimden etkilenir diye korktum ve sözümü değiştirerek gördüklerini yorgunluğuna bağladım. 

Ve bu bizim son konuşmamız oldu. 

Şehidimiz Gürsel'in, şehit olduğu günü anlatır mısınız?

Görevdeler diye günlerdir içimde bir huzursuzluk vardı zaten. Pazar sabahı yine içimde bir sıkıntıyla uyandım. Ben kendimi oyalamak için terasa çıkmış işlerimi yapıyordum o arada televizyonlar benim oğlumun kara haberini veriyormuş. Benim hiç bir şeyden haberim yok.

Sonra sokaktan siren sesleri gelmeye başladı. Kötü hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Hiç bir anne buna ihtimal vermez. Yine de kafamı dışarıya doğru uzattım ve tam da kapımızın önünde jandarma ve ambulans gördüm. Sadece feryatlarımı hatırlıyorum. Bir de ikinci kattan aşağıya düşe düşe kapıyı açtığımı. 

Kapımda rütbeli askerler,ellerinde bayrak olan bir sürü insan. Konu komşu televizyondan duymuş. Benim daha haberim bile yokken evimin dört bit köşesi bayraklarla donatılmış.  

Bana söylenen tek şey. Jandarma Komando Er Gürsel Erdoğan Mardin'in Yeşilli ilçesinde askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olmuştur. Sonra ki zamanlar da ise kaza kurşunuyla şehit olduğunu öğrendik. 

Yıl 08-06-2014 

Bu arada kızım, İzmir de üniversitede okuyordu. Orada yurtta kalıyordu. Yurdun önüne de jandarma gitmiş. Ve kızım jandarmayı görür görmez ağbisinin şehit olduğunu anlamış. Ve benim yaşadıklarımın aynını o da orada yaşamış.

İşte böyle Filiz hanım. Bizim acımız hiç geçmeyecek. Ama, Allah'a şükür inanan insanlarız. Allah'a inancımız tam. Allah Gürselimi daha çok seviyordu. Ve bizden aldı. Hem de mertebelerin en güzeliyle. Şehit oldu oğlum. Ben de şehit anası. Yandım, kavruldum, yıkıldım ama, kalktım. İçime attım. İki evladım daha vardı benim. Onlar için güçlü olmak zorundayım. 

Size ve sizin aracılığınızla Önce Vatan Gazetesine ve tüm okurlarınıza bugün bizi hatırlayıp acılarımızı paylaştığınız için minnettarım. Çok teşekkür ederim.

Merhaba. Öncelikle başınız sağ olsun. Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba. Çok teşekkür ederım. Vatan sağ olsun.  Ben Suna Arslan. Komando Astsubay Abdurrahman Uçar'ın kız kardeşiyim. 

Kimdi şehidimiz, neler yapardı? Biraz anlatır mısınız?

Benim canım ağbim. Henüz 22 yaşındaydı. Bu kısacık yaşamı hep mücadele içinde geçti. İnanılmaz derecede azimli ve çalışkandı.

Yoksul bir ailenin yedi çocuğundan bir tanesiydi. Tabii yoksulluk onun okumasına engel değildi.. Simit satarak hem eve katkıda bulunuyor hem de okulunu okuyordu. 

Okulunu başarılı bir şekilde bitirdi ve Ast Subaylık sınavına girdi. Tabii bu sınavı da kazandı ve iki yıl okuduktan sonra ilk görev yerine atandı. O artık ailenin en büyük gururuydu. 4 Yıl görev yaptıktan sonra Şehit düştü. 

Ağbim aşırı korumacı ve milliyetçiydi. Çok severdi vatanını gururla yapardı görevini. Ve vatanını da o aşkla savunurken şehit oldu. Onuruna çok fazla düşkündü. Bir gün lise zamanlarında simit satarken lise müdürü simit sattığını görüyor ve senden bir şey olmaz, sen ancak simit satarsın diyerek onu rencide ediyor. . Okul müdürünün söyledikleri şehidimin çok fazla ağırına gitmişti. Evet ağbim o şanlı ünüformayı giyince, hatta o ünüforma üzerinde iken can verdiğinde çok şey olmuştu. O senden hiç bir şey olmaz denilen ağbim vatanı uğruna şehit olmuştu. 

Size haber nasıl geldi. O günü anlatır mısınız? 

Ağbim, 14 Ağustosta vurulmuş. Hemen ertesi sabah evin telefonu çaldı. Telefonu ben açtım. Kim aradı, nereden aradılar bilmiyorum. Telefonun öteki ucundaki ses Abdurrahman Uçar vuruldu diyordu. Ben olduğum yerde donup kaldım. Telefonda konuşan kişiyi duyuyordum ama algılayamıyordum. Belki de söyleneni algılamayı reddediyordu beynim. Babam geldi yanıma.Kim arıyor diye sordu. Ben de ağbim vurulmuş dedim. Babam, olmaz öyle şey sen yanlış anlamışsındır diyerek bir hışımla elimden telefonu aldı. Ablam yanımdaydı o zaten bayılmıştı bile. Bir ara annem'in sesini duyar gibi oldum. Annem ağbimin yaralandığına inanmıyordu. En kötüsünü düşünmüştü. Anne yüreği hissetmişti belki de. 

Biz ailece ne olduğunu anlamaya çalışırken, hayatımızı alt üst edecek olan o kara haberi vermeye gelen elçiler acı acı kapının zilini çalıyorlardı. 

Kapıyı açtığımızda karşımızda komutanları gördük. Annem hasta haliyle ne oldu oğluma diye sordu. Komutanlar üzgün bir ifadeyle başınız sağ olsun diyebildiler sadece. Biz çığlık çığlığa ağlarken annem, sadece susuyordu. Hiç ağlamadı. Büyük bir şoka girmişti. Ve bu şok uzun bir müddet devam etti. Öyle ki, eve taziyeye gelen insanlar için bunlar neden bize gelmişler diye soruyordu.  

Sonrasında neler yaşadığınızı, duygularınızı, annenizin  yüreğine düşen ateşi  kısaca anlatır mısınız? 

Bu acının tarifi yok. Ateş düştüğü yeri sadece yakmıyor, bir de kül edip geçiyor. Ben artık bir anneyim ve annemi çok daha iyi anlıyorum. Allah kimseyi evladıyla sınamasın. Çok zor. Ne yaşıyorsun, ne de ölüyorsun. Ne bu dünyadasın, ne de değilsin. 

Ağbimin sehadet haberini aldıktan iki buçuk ay sonra annemizi kaybettik. İç felci geçirmiş. Yaşamaz dedi doktorlar. Yaşamadı da. Kısa bir süre sonra oğluna kavuştu. Sonra da babamızı kaybetti. 

Bi nevi. hepimiz tepetaklak olduk.

Aradan  koca  24 yıl geçti. Ama bizim acımızda en ufak bir azalma olmadı. 

Ne zaman görmüştünüz en son? 

Annem o dönem hastalanmıştı.. Ankara'da tedavi edilmesi gerekiyordu.   Durumu kötüye gidince agbime haber vermek zorunda kaldık. Hemen geldi ve annemi birlikte hastaneye götürdük. Ben ablam ve ağbim bir gece birlikte kaldık. Ertesi günü ben annemin yanında  kalırım siz gidin dedi. 

Ayrıldık oradan ama gözüm arkada kalmıştı. Hem annemi hem de ağbimi arkada bırakmıştık. Ağbim gözden kaybolana kadar arkama baktım. Kısa bir süre sonra annem iyileşti ve eve getirildi. Ağbimde, görev yerine geri döndü. Bir hafta sonra da şehadet haberini aldık. 

Var mıydı geleceğe yönelik planları- hayalleri? 

Olmaz mı hiç? vardı tabii. Mesela henüz yeni doğmuş bir kızı vardı.Onu büyütecekti, okutacaktı sonra da kendi elleriyle gelin edecekti. Murat marka araba almayı çok istiyordu. Arabasını alacak babamın kapısına gelerek korna çalarak anneme ve babama sürpriz yapacaktı. 

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bizim canımız çok yandı. Yanmaya da devam ediyor. En büyük dileğim başka aileler artık yanmasın. Gençlerimiz yaşasın. Hayallerine, sevdiklerine kavuşsun. Bir de biz şehit aileleri unutulmasın. 

Siz bizi hatırladınız bu nedenle çok teşekkür ederim size ve Önce Vatan Gazetesine. 

Şemsettin bey merhaba. Başınız sağ olsun. Şehidimizin mekanı cennet olsun. 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhaba. Teşekkür ederım. Ben Şemsettin Akkuş Şehit Canan Akkuş'un babasıyım. 

Siz terörle mücadelede şehit olan ilk ve tek hemşire Canan Akkuş'un babasısınız? Şehit Canan Akkuş nasıl şehit oldu? 

Kızım Canan Akkuş, 1999 yılında, ilk görev yeri Siirt İl Sağlık Müdürlüğün de çalışırken geçici görevle Eruh İlçesi'ne bağlı Dikboğaz Köyü'ndeki askeri üst bölgesine görevlendirildi. O dönem sıcak çatışmalarda yaralanan askere ilk müdahaleyi yapan ekipte yer alan Canan, 15 Eylül 1999'da UHAŞ-1 tipi helikoptn köprüçay kırsalında düşmesi sonucu hemşire arkadaşı ve 3 askerle birlikte şehit oldu. 

Size haber nasıl geldi? O sırada evde miydiniz?

Hayır evde değildim. Çarşıya gitmiştim. Haber gelmiş eve. Beni aramaya çıkmışlar. Orman Bölge Müdürlüğü lojmanlarında oturuyorduk. Eve yaklaştığımda lojmanın önünde aşırı bir kalabalık vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, Şu an Antalya Büyük Şehir Belediye başkanının ağbisi benim de arkadaşım olan Murat bey, bana usulca Canan'ın düşen helikopter kazasında yaralandığını söyledi. Baba yüreği işte anlatılanlar bana inandırıcı gelmedi. Zaten içimden bir şeyler kopmuştu. O an düşündüğüm tek şey, İnşallah kızım'ın cenazesi  tek parça helinde gelir. Yani zaten şehit olduğunu o an anlamıştım. 

Bize o günü ve sonrasında neler yaşadığınızı, duygularınızı, eşinizin yüreğine düşen ateşi  kısaca anlatır mısınız? 

Ondan sonrasını ne siz sorun, ne de ben anlatayım. Çünkü yazmakla bitmez yaşadıklarımız. Kızımın 22 yıllık yaşamı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geldi  geçti. 

Sonrası malum. Yapılan şehit töreni ve diğer işlemler, protoko gelen ve gidenler o dönemin yetkili kişileri. Hepsine müteşekkirim. O zor günlerimizde bizi hiç yalnız bırakmadılar. Fakat aradan 20 yıl geçmesine rağmen sanki yeni olmuş gibi evlat acısı bir ateş gibi yüreğimi yakıyor. Her cuma günleri ve önemli günlerde soluğu mezarının başında alıyorum. Annesi ile birlikte mezarın başında kızımla konuşuruz, dertleşiriz, göz yaşı döker döneriz. 

Siz ayrıca Şehit Aileleri Federasyonun da yönetici olarak görev yapıyorsunuz. Hem bir şehit babası  hem de Şehit Aileleri Federasyonu yöneticisi kimliğinizle sormak istiyorum. 

Şehit ailelerinin sıkıntıları nelerdir?

Öncelikle kendimle başlayayım. Evet şehidimin yasal haklarını almak için yıllarca mahkemelerde süründüm pes etmedım ve aldım..

Ama hepsini değil. Danıştay kararı olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı tazminatımızın bir kısmını vermemek için halen direniyor. 

Tazminat yasal hakların verilmemesi ve verilen maaşların arasında farklılık olması bizi üzüyor.

Şehit ailelerine verilen nakti yardımlar 15 Temmuz şehitlerine veriliyor. Ama terörle mücadelede şehit olanlara  verilmemesi şehitler arasında ayırımcılık mı yapılıyor?  alıgısı oluşturuyor. 

 Bu duruma bir çare bulunmasını istiyoruz. Biz federasyon olarak mücadele ediyoruz ama henüz bir çözüm bulunmuş değil. 

Sözler veriliyor ancak, şu an için  herhangi bir sonuç yok.