Yusuf Tolga Ünker Maltepe Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi İSTANBUL


Hakkı Saygı Baba Erenler: Alevi/Bektaşi örf ve geleneklerini uzun yıllar boyunca araştırmış ve çalışmış bir kişi olarak, edindiği bilgi birikimini, yazdığı kitaplar ile paylaşmakta. Son kitabında ise, Kâinat ve İnsanın varoluşu gibi teolojik konulara, hem bilgileri hem de kendi görüşleri ile açıklamalar getirmekte. Kendisi ile bu konular üzerine öğretici bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu kıymetli söyleşiyi bölümler halinde yayınlayacağız. Bugün sizlerle dördüncü bölümü paylaşıyoruz.

4.BÖLÜM

Hakkı Baba, buraya kadar Âlemlerin Rabbi Zat’ın, “Zat, sıfat ve fiilerini anlattınız. Ayrıca ilk canlıların “Mutlak Zat’ın” kendi öz cevherinden halk ettiğini söylediniz. Daha sonraki yaratılışların ise Mutlak Zat’ın bu âlemdeki sıfatlarıyla, biyolojik, yani döllenme yoluyla olacağını ifade ettiniz. Kuran’nın pek çok ayetinde de, “Âdem’in ve tüm canlıların topraktan yarattığı” ifade ediliyor. Tüm bunları açıklar mısınız?

Tolga Bey, çok hassas olan bu hususu, yine Kuran ayetlerinin yorumuna göre açıklamaya gayret edeceğim. Kuran’ın şu ayetinde: “Andolsun ki insanı moleküler yapıdam (su+mineral terkibi topraktan) meydana gelen özden  (sperm-genetik yapıdan) yarattık”  deniyor.
Yine Kuran’da: “Ey insanlar!  Sizi bir topraktan, sonra spermden, sonra bir genetik yapı, embryodan, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnm eetten yarattık”  ifadeleri yer alıyor.  
Bu iki ayeti biraz açmak istiyorum; pek çok yerde moleküler yapıdan söz ettim. Moleküler yapı, hava, su (H2O), ateş ve topraktan meydana gelen bir yapıdır. Gıda, yani besin olabilecek tüm bitkiler, nebatlar ve meyvelerin kökü topraktadır. Topraktan aldıkları hava, su (H2O), ateş ve diğer minerallerle olgunlaşarak, besin olarak soframıza gelirler. İnsan da dahil, tüm canlı varlıklar bu gıdalarla beslenirler.
Bu söylediklerimi, Kuran ayetlerinde de görüyoruz: “O, sizin için gökten bir su indirdi. Ondan size hem içecek vardır hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler. “O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyveler bitirir”  deniyor.
Bir canlının biyolojik olarak, yani döllenerek yaratılması için enerjiye gereksinim vardır.  Enerji ise gıda olabilecek bu besin maddelerinde mevcuttur.  Bu hususu biraz açmak istiyorum.  Şeffaf, latif ve nur görünümündeki bu ruh, Âlemlerin Rabbi Zat’ın dilemesiyle, yani; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, meydana gelen büyük patlama sonunda, zerreler halinde sonsuzluğa yayıldı.  Böylece ışıl ışıl parlayan bir âlem meydana geldi. Bu âlemi kuşatmış olan bu nur zerreleri, tüm âlem ruhuna dönüştü. Bir başka deyişle “Külli Ruh” iken “Cüzi” ruh haline geldiler.
Büyük Ruh dediğimiz bu Ruh,  Âlemlerin Rabbi Zat’ın; kendisine ait olan “ilim, irade, kudret” gibi pek çok esmalarını ve tüm genetik özelliklerini üzerinde toplayan “Ruh” tur, diğer bir deyişle “Can” dır.  Bu “Ruh”, emir âleminden olduğu için, Rabbin dilemesiyle, yani;  “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, her hangi bir varlığa üflenir. Bu ayette söz edilen “üfleme” ifadesi, Rabbin, o ruh zerresine yüklemiş olduğu genetik özelliklerdir. Bir başka deyişle, ruh hangi varlık sıfatına bürünecekse, o varlığın yaratılış gayesine göre, o varlığa yüklenen programdır.
Ölen bir canlının ruhu, yok olmaz, yok olan etten-kemikten meydana gelen sıfattır, yani madde bedendir. Ölen bir canlının ruhu, farklı farklı sıfatlara bürünerek, sonsuza kadar devam eder. Sonsuza kadar devam edecek olan kimsenin ruhu, doğrudan doğruya biyolojik olarak, yani döllenerek,  herhangi bir erkek ve dişinin sülbünden tekrar bu dünyaya gelemez. Biyolojik üreme, kesinlikle besin ve gıdalardan oluşan enerji ile meydana gelir.
Ruh; Rabbin dilemesiyle, yani; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, önce besin olabilecek herhangi bir bitki ve nebatın tohumu veya çekirdeğine üflenir. Üflemeden maksat, yaratılması istenen besin maddesinin ruhuna yüklenen o besin maddesinin genetik yapısıdır. Örneğin: Ruh üflenmiş olan besin bitkilerinden ekininin, yani buğdayın altı safhada nasıl meydana geldiğini görelim.

1) Âlemlerin Rabbi Zat’ın dilemesiyle, yani “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, ruh üflenen buğday bitkisinin tohumunun, toprağa ekilmesi, birinci evredir veya birinci esma sıfatıdır.
2) Toprağa atılan buğday tohumunun, canlanarak, fide olarak yeryüzüne çıkması, ikinci evre veya esma sıfatıdır.
3) Fidenin gövdesinin gelişerek, yaprak çıkarması, üçüncü evre veya esma sıfatıdır.
4) Gövdenin filizlenerek dallanması, dördüncü evre veya esma sıfatıdır.
5) Buğday bitkisinin başak haline gelip çiçek açarak döllenmesi, beşinci evre veya esma sıfatıdır.
6) Başağın taneler haline, yani besin maddesi haline gelmesi, altıncı evre veya esma sıfatıdır.
Yukarıda bir buğday tohumunun altı safhada nasıl gıda haline geldiğini, gördük. Kuran’da: “Allah sizi bir nebat bitirir gibi topraktan bitirdi”  diyor.
Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi ölen bir kimsenin ruhu,  önce besin olabilecek herhangi bir bitki tohumu veya çekirdeği sıfatına bürünür. Bu tohum veya çekirdek, toprağa gömülür,  fide olarak yeryüzüne çıkar, böylece bir besin sıfatına bürünmüş olur.
Besin sıfatına bürünmüş olan bu bitki veya sebzenin ruhu, kendisini yiyen canlının bedeninde enerjiye dönüşür. Bu enerjiden canlının bedeninde erkek ve dişi üreme hücresi oluşur.  Bu üreme hücreleri, baba adayı tarafından anne adayına aktarılır, yani üflenir. Böylece ölen kimsenin ruhu,  biyolojik, yani döllenmeyle bir canlı sıfatında yeniden yaratılmış olur.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım biyolojik, yani döllenme yoluyla devam eden yaratılışı, vereceğim şu ayetlerde de görüyoruz: “O, bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da oluverir” Yine Kuran’da: “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (evrede) yarattı.”  
Daha önce de söylediğim gibi, Kuran’da: “Ey insanlar! Sizi bir moleküler yapıdam (topraktan), sonra bir genetik yapı, embriyondan,  yapısı belirsiz bir çiğnem etten yarattık”  ifadeleri yer alıyor..
Bu ayetler ışığında biyolojik yaratılışın altı evrede nasıl meydana geldiğini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.
1) Herhangi bir canlı, moleküler yapıdan, yani hava, su, ateş ve toprakta yetişen bitkiden, sebzeden ve bunlara benzer besin maddesini yer. Bu besin maddesinde can, yani ruh vardır.
2) Bu besin maddesindeki ruh,  kendisini yiyen canlının bedeninde enerjiye dönüşür.
3) Bu enerji, canlının bedeninde erkek veya dişi üreme hücresi haline gelir.. Bu üreme hücresindeki ruh, bir damla su olarak, genetik yapıya, yani sperme dönüşür. Kuran’da, “Biz her diri şeyi sudan yarattık”  diyor.


Bu bir damla “SU”,  Âlemlerin Rabbi Zat’ın; kendisine ait olan; “ilim, irade, kudret, yaratma ve bunlara benzer pek çok esmaları ve tüm genetik özelliklerini ihtiva eden  “noktadır” ki bu nokta,  Hz. Ali’nin: “Ben o Ba’nın altındaki noktayım” dediği, Ba sırrıdır. Ayrıca bu nokta, on sekiz bin âlemi kendisinde toplayan bir silsileler zinciridir ve kâinatın var oluşunun kaynağıdır.
4) Genetik yapıdan maksat: Allah’ın Zat’ına ait olan; “ilim, irade, kudret ve bunlara benzer pek çok esmaları ve tüm genetik özellikleri ihtiva eden bitkinin “ruhu” erkek üreme hücresi olarak,  dişiye üflenir. Üflenen bu ruh,  hangi varlığın sıfatına bürünecekse, o varlığın yaratılış gayesine göre, o varlığa göre programlanır ve o varlığın şeklini alır. (Sad, 72) üçüncü 3. maddedeki sperm ve biz her diri şeyi sudan yarattık ifadesi ile bu maddedeki “üflenir ve üflenen” ifadelerşni biraz açıklık getirmek istiyorum.  
Kuran’ın şu ayetinde de: “Ey insanlar!  Sizi bir topraktan, sonra spermden, yarattık”   ifadeleri yer alıyor. Yine Kuran’da: “Onu tasfiye edip ruhumdan (Esma manalarımın özelliklerinden) üfledim” deniyor.
    Yukarıda da belirtildiği gibi, üflenen bu ruh, ayette ifade edilen “genetik yapı” spermdir. “Biz her diri şeyi sudan yarattık” ayetindeki su, Mutlak Zat’ın; “ilim, irade, kudret” gibi tüm genetik özelliklerini ihtiva eden ruhtur ve sperm olarak rahme üflenir. Üflenen bu genetik özellik,  bir noktadır.
    Bu noktayı bir incir çekirdeği olarak kabul edelim. İncir çekirdeğinin içerisinde incir ağacını görmeye çalışalım. Örneğin; ağacın kökü, gövdesi, dalları, budakları, yaprakları, verdiği meyve, meyvenin şekli, tadı ve lezzeti gibi tüm unsurları, o minicik çekirdeğin içersinde gizlidir.
    Kuran’daki, “üfledim” diye ifade edilen o minicik noktadan ibaret olan “ruh” ta da Âlemlerin Rabbinin, uzun uzun saydığımız tüm genetik özellikleri mevcuttur. Bu oluşumda, erkek ruh üfleyen, dişi ise ruh üflenendir. Dolayısıyla her iki canlı da Allah’ın Zat’ının bu âlemdeki sıfatları olduğuna göre, bu oluşum tamamen Allah’a aittir.
5)  Dişi üreme hücresi, yani yumurta ile birleşmiş olan erkek üreme hücresi, çift sarmanlı  DNA molekülleri haline gelir ki, buna “Zigot” denir..
6. Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesiyle oluşan zigot; 2, 4, 8, 16 gibi arka arkaya mitoz bölünme geçirip, hücre sayısının artmasıyla , “embriyo” haline geldi. Yani halden hale geçerek, “ete kemiğe büründü” ve yeni bir canlı varlık haline geldi
Zigot adını verdiğimiz döllenmiş olan yumurtaya, baba adayının tüm genetik özelliği, yani DNA’sı aktarılır. Bu genetik özelliğin içinde, X kromozonu veya Y kromozonu bulunur. Genetik özellikte X kromozonu varsa, doğacak olan canlı dişi olur. Y kromozonu varsa, doğacak olan canlı erkek olur.
Görüldüğü gibi, canlının aslını meydana getiren varlık (cenin) altı aşamada meydana geliyor.  Bu altı evreden veya aşamadan maksat, Zat’ın sıfatı olan “Allah”ın Esma sıfatlarının aşama aşama açığa çıkmış halleridir ki, her biri ayrı bir Esma’dır.
Özetleyecek olursak: Dışarıdan hiçbir etki olmadan her şey kendi içinde, yani Âlemlerin Rabbi Mutlak Zat:  “Nur halindeki Ruh’unu, önce bir bitkiye üfledi ve bu ruh, o bitkiye can oldu. Bu ruh, yani can, farklı farklı sıfatlara bürünerek, altı safhada, biyolojik, yani döllenme yoluyla yeni bir canlının sıfatına büründü ve o sıfata can oldu.
İşte bundan dolayıdır ki Kuran’da: : “Allah sizi bir nebat bitirir gibi topraktan bitirdi”  deniyor.
Bu altı evre veya Esma’yı, bir kanatlı canlı için de düşünebiliriz. Örneğin bir tavuğu ele alalım.

 1) Herhangi bir tavuk, moleküler yapıdan, yani hava, su, ateş ve toprakta yetişen bitkiden, yani tahıldan meydana gelen besin maddesini yer. Bu besin maddesinde can, yani ruh vardır.
2) Bu besin maddesindeki ruh,  kendisini yiyen tavuğun bedeninde enerjiye dönüşür.
3) Bu enerji, tavuğun bedeninde üreme hücresine, yani yumurtaya,  horozun bedeninde ise genetik yapı, yani sperme dönüşür. Bu üreme hücresi, horoz tarafından, bir damla su olarak tavuğa aktarılır ve dişi üreme hücresi olan yumurta döllenmiş olur.
4) Genetik yapıdan maksat;  tavuğa ve horoza ait genetik özelliklerdir. Bu özelliklerle gelişmiş olan yumurta dışarı atılır.
5) Dışarı atılan bu döllenmiş yumurta, kuluçkaya konur ve tavuk tarafında belli bir ısıya tabi tutulur.
 6. Bir müddet sonra, takriben yirmi bir gün, sonra, bu yumurtadan yeni bir canlı yaratılmış olur.

Görüldüğü gibi, ruh, emir âleminden olduğu için, Mutlak Zat’ın, dilemesiyle, yani “kün” (ol) der, o da hemen oluverir”  ayeti gereğince, önce bir tahıl sıfatına büründü ve besin, yani gıda oldu. Daha sonra halden hale geçerek, altı safhada, bir canlı sıfatına büründü.
Bu oluşumda tavuk ve horoz, Allah’ın Zat’ının bu âlemdeki sıfatları olduğu için, bu canlı, Allah tarafından yaratılmış oluyor, yani yapan, eden hep Allah oluyor.
Şunu da belirteyim ki, bu altı gün, altı evre öyle bir birini takip eden, yani peş peşe olan zaman dilimi değildir. Bir canlının ana rahmine düşünceye kadar geçen zamandır. Bir bitkinin tohum veya meyve haline gelinceye kadar geçen zamandır. Ruh, Mutlak Zat’ın “ilim, irade, kudret” gibi tüm genetik özelliklerini ihtiva ettiği için, daha önce söylediğim gibi, Rabbin dilemesine göre hareket eder. Rabbin dilemesiyle hangi varlığa üflenirse, o sıfata bürünür ve o sıfatın şeklini alır. Ancak, sıfat, yani beden, halk âleminden olduğu için safha safha altı evrede veya esma sıfatında meydana gelir.
Örneklerle anlatmaya çalıştığım bu altı evredeki yaratılışlar, birer teşbihtir. Bu benzetmeleri, tüm canlılar için düşünebiliriz. En doğrusunu Allah bilir.
 Görüldüğü gibi tüm canlı varlıklar, buraya kadar anlatmaya çalıştığım “altı evrede” meydana geliyor. Fakir, bu altı evreyi manzum eserimin bir dörtlüğünde şöyle ifade etmişim;

Altı anadan ben zuhura geldim
Kim bilir ben kaç ebeden soruldum
Zuhura gelip ben ilk insan oldum  
Devrana girip de seyran ederken

Ayet ve hadislere göre yaptığım bu açıklamalarda gördük ki, bu kâinatta var olan, yani yaratılan canlı varlıkların içinde Allah’ın Zat’ına en yakın olanı, “halifem” dediği insandır. Çünkü Allah, insan nevini bir yüzü ile Hakk’a, diğer yüzü ile halka dönük olmak üzere her iki yönünü de kendinde toplamış; kendisine ait olan “ilim, irade, akıl ve kudret” gibi tüm genetik özellikleri ile onu halk etmiş ve diğer bütün yaratıklarına karşı onu mutlak hüküm sahibi bir halife yapmıştır.
Bundan dolayıdır ki, insan da dahil tüm varlıklar, Allah’ın Zat’ının sıfatıdır.  Ancak insan sıfatı, Allah ile varlıklar arasında her şeyi kendisinde toplayan bir berzahtır. Yani Allah ile varlıklar arasında bir kavşak noktasıdır. Böyle olunca da tüm varlıklar, insanda tecelli etmek suretiyle Hakk’a ulaşacaklarını bilmektedirler. Bu sebepten de tüm varlıklar, değişik yollarla, türlü güzel renklere, lezzete ve kokulara bürünerek, en güzel bir biçimde kendilerini insana sunmaktadırlar.
Değişik versiyonlarla uzun uzun anlatmaya çalıştığım kâinatın ve canlıların var oluşunu, Kuran ayetleri ve hadislerde de çok açık olarak gördük. Burada bir de şunu görüyoruz ki bu halden hale geçmelerde, ister hayvan olsun, ister bitki veya maden olsun, her varlık kendisi için çalıştığını, kendisi için bir şeyler yaptığını zannediyor. Aslında bunların tamamı, yalnız ve yalnız insan için, insan vücudu için, insan olabilmek için çalışmaktadırlar. Madenler, nebatlar ve hayvanlar, insanlık yolunun birer mertebesini teşkil ederler. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.